Yeşil ekonomiye geçiş
Yeşil ekonomiye geçiş ile ekonomide rekabet kuralları değişecek. Avrupa Birliği’nin (AB) Avrupa Yeşil Mutabakatı ile enerjiden ulaştırmaya, sanayiden tarıma, finansmandan sürdürülebilir yaşam alanlarına kadar ekonomide rekabet kuralları değişecek. AB’nin 2050 yılına kadar karbon nötr kıta olma hedefini gerçekleştirmek için 11 Aralık 2019’da kurguladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye ekonomisi için riskler kadar fırsatları da beraberinde getirecek.
İçeriğe Ait Başlıklar
Yeşil Mutabakat Eylem Planı
Hülya Genç Sertkaya ; Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde hayata geçirilmesi planlanan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi gibi politikalar ile Döngüsel Ekonomi Eylem Planı gibi kritik önemi haiz alanlardaki düzenlemeler, AB pazarıyla 1995’te tesis edilen Gümrük Birliği (GB) anlaşmasıyla bütünleşen Türkiye’yi doğrudan etkileyecek.
Yeşil Dönüşümün yalnızca bir iklim değişikliği politikası olmadığına, yeni bir ticaret ve dış politika çerçevesi olduğuna dikkat çeken iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri, Türkiye’nin bu dönüşüme uyumda geç kalmaması gerektiğini vurguluyor. îş dünyası ve STK temsilcileri, AB’nin ardından uluslararası ticaretin önde gelen aktörlerinin de benzer hedefler belirlemeye başladığına, net sıfır emisyon hedefi açıklayan ülkelerin sayısının arttığına işaret ederek, Türkiye’nin bu dönüşümün bir parçası olması gerektiğini ifade ediyor.
Türkiye’nin öncelikle Paris İklim Anlaşmasını onaylaması gerektiğinin altı çizilirken, Ticaret Bakanlığı öncülüğünde hazırlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı’ndaki adımların hızlıca hayata geçirilmesinin önemine dikkat çekiliyor. Yeşil ekonomiye geçişin en önemli bileşeni olan Ar-Ge, inovasyon ve teknoloji projeleri için gerekli teknik ve finansal devlet kaynakları oluşturulması gerekliliği vurgulanıyor. Yeşil dönüşümün yeni bir ekonomik model oluşturmak için bir fırsat olduğu kaydediliyor.
Eylem Planı Yayınlandı
Türkiye’nin, uluslararası ticaret düzeninde son yıllarda ivme kazanan iklim değişikliği ile mücadele politikalarına adaptasyonunu sağlamayı hedefleyen ve ihracatta rekabetçiliği güçlendirecek yol haritası niteliğinde olan “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” geçen ay yayımlandı.
AB tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile öngörülen kapsamlı değişiklikler başta olmak üzere bu alandaki dönüşüme uyum sağlanması ve risklerin fırsata çevrilmesi amacıyla Ticaret Bakanlığı liderliğinde kamu kurum ve kuruluşları ve özel sektör işbirliği içerisinde hazırlanan Eylem Planı, sınırda karbon düzenlemeleri, yeşil ve döngüsel bir ekonomi, yeşil finansman, temiz, ekonomik ve güvenli enerji arzı, sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir akıllı ulaşım, iklim değişikliği ile mücadele, diplomasi ve Avrupa Yeşil Mutabakatı bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetlerinden oluşan 9 ana başlık altında toplam 32 hedef ve 81 eylemi içeriyor.
Eylem Planı’na ilişkin Cumhurbaşkanlığı Genelgesi de 16 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Ticaret Bakanlığı başkanlığında Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu kuruldu.
3 Yıllık Geçiş Dönemi
Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nın 9 başlığından biri “Sınırda Karbon Düzenlemesi.” Bilindiği üzere Avrupa Yeşil Mutabakatı ile hedeflenen politikaların Avrupa sanayisi üzerinde yaratacağı maliyet karşısında, Avrupa’nın rekabetçiliğinin korunabilmesi ve üretim ile yatırımların, emisyon azaltım hedefi AB’den az olan ülkelere kaymasının önlenmesi için SKD mekanizmasının hayata geçirilmesi hedefleniyor. Temel amacı, seçili sektörler için ithalat fiyatının, eşyanın karbon içeriği dikkate alınarak belirlenmesi olan SKD mekanizmasına ilişkin teklif, Avrupa Komisyonu tarafından 14 Temmuz 2021’de yayımlandı.
Komisyon tarafından uygulamanın, 1 Ocak 2023 itibarıyla 3 yıllık mali yükümlülük getirmeyen bir geçiş dönemi ile başlatılması öneriliyor. Bu kapsamda yayımlanan mevzuat taslağında, SKD mekanizmasının AB Emisyon Ticaret Sistemine (ETS) paralel bir sistem olacak şekilde kurgulandığı; SKD mekanizmasına tabi olan seçili sektörlerin ise demirçelik, çimento, alüminyum, elektrik ve gübre olarak belirlendiği görülüyor. Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, sürecin devamında diğer enerji ve kaynak yoğun sektörlerin kapsam dahiline alınmasının gündeme gelebileceğinin altını çiziyor.
En Çok Etkilenecek Ülkelerden
Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Erceber, 2026 yılı itibarıyla sınırda karbon düzenleme mekanizması devreye alındığında, bu kapsamdaki malların AB ithalatçılarının sertifika alabilecekleri ulusal makamlara kaydolacaklarını vurguladı. Sertifikaların fiyatının salınan euro/ton C02 olarak ifade edilen AB ETS tahsislerinin haftalık ortalama açık artırma fiyatına bağlı olarak hesaplanacağını ifade eden Erceber, AB Komisyonu’nun çalışma belgesinde Türkiye’yi ilgilendiren bazı tespitlere yer verildiğini belirterek şunları aktardı:
“Mevcut ticaret akışlarının basit düzeyde B analizine dayalı olarak, sınırda karbon düzenlemesi mekanizması potansiyel olarak en fazla maruz kalacak ülkeler arasında Rusya, Ukrayna, Türkiye ve bu ülkeleri takiben Belarus, Arnavutluk ve Kuzey Afrika ülkeleri (Mısır, Cezayir ve Fas) yer alıyor. Alüminyum ile ilgili olarak ise AB’ye yapılan toplam ithalatın yaklaşık yüzde 85’ini oluşturan ilk 10 ihracatçı ülke sıralanıyor: Norveç (yüzde 19), Rusya (yüzde 17), Birleşik Arap Emirlikleri (yüzde 8), Çin (yüzde 7), İzlanda (yüzde 7), Mozambik (yüzde 7), Birleşik Krallık (yüzde 6), İsviçre (yüzde 5), Türkiye (yüzde 5) ve Bahreyn (yüzde 3). Çimentoda ise sektörün toplam ithalatının yüzde 35’ini oluşturan ana ihracatçının Türkiye olduğu belirtiliyor. Sınırda karbon düzenleme uygulamasından muaf tutulan ülkeler: İzlanda, Liechtenstein, Norveç ve İsviçre.”
“Muafiyet Düşünülmemiş”
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, AB’ye çimento, gübre, elektrik, alüminyum ve çelik sektörlerinde ihracat yapılırken AB ETS’sine göre fiyatlandırılan SKD mekanizması sertifikalarının alınması gerekeceğini vurgulayarak, “Özellikle bu sektörlerde AB’ye ihracat yapan firmalarımızın gerekli önlemleri alması gerekiyor. AB ETS’sine dahil olan İzlanda ve Norveç gibi ülkelerden gelen ithalat muaf tutuluyor. Türkiye de bir GB partneri ve aday ülke olmasına rağmen böyle bir muafiyet düşünülmemiş. Türkiye’de AB ETS’si ile uyumlu bir karbon piyasasının oluşturulması ve GB güncellenme sürecinin başlatılması mümkün olabilirse SKD gibi mekanizmaların dışında kalınabilir. Şu an için bu yönde bir gelişme henüz yok” dedi.
TKSD Başkanı Erceber, TÜSIAD tarafından farklı üniversite ve öğretim üyelerine hazırlatılan sınırda karbon düzenleme mekanizması raporunda 30 veya 50 euro/ton C02 eşdeğeri karbon vergisi uygulanması durumunda çimento ve çelik endüstrilerinin ihracatlarının maliyetleri açısından yüzde 19, kimya sektörünün ise yüzde 2 oranında olumsuz etkileneceğinin hesaplandığını vurguladı. Erceber, “Bu bağlamda fosil yakıt kullanımına yönelik teşviklerin kaldırılması ya da azaltılması, temiz yakıt kullanımına yönelik teşviklerin arttırılması, elde edilecek vergi gelirleri ile yenilenebilir enerji fonlarının oluşturulması, enerji verimliliği uygulamalarının geliştirilmesi, teknolojik desteklerin sağlanması gibi çalışmaları planlamak Türkiye için yeşil dönüşümde finansal açıdan oldukça önemli olacak” dedi.
Yol Haritası Belirlenecek
Geçen ay açıklanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı’na göre AB’nin SKD mekanizmasının etkilerinin sınırlanmasına, ulusal bir karbon fiyatlandırma mekanizmasının değerlendirilmesine yönelik çalışmalar yürütülecek. AB SKD ve diğer mevzuat uyumu çalışmalarında GB, DTÖ ve diğer uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan Türkiye’nin haklarının korunmasına yönelik girişimler sürdürülecek. Plana göre Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı öncülüğünde SKD mekanizmasına tabi olabilecek öncelikli imalat sanayi sektörlerinde sera gazı saliminin azaltılmasını desteklemek amacıyla 2022 yılı sonuna kadar ilgili kurum ve STK’larla atılması gereken adımları içeren Türkiye’nin yol haritası belirlenecek.
Ulusal bir karbon fiyatlandırma mekanizmasına yönelik değerlendirme çalışmaları sürdürülecek. 2022 yılı sonuna kadar karbon fiyatlandırma konusundaki Türkiye’nin pozisyonu belirlenecek. Ulusal karbon fiyatlandırma mekanizmasının uygulanmasının sektörler üzerinde yaratacağı ilave maliyetlere ve ekonomiye etkilerine yönelik çalışmalar yapılması ve bu bağlamda, AB ETS Devlet Yardımları Rehberi gibi, artan maliyetlere yönelik destek mekanizmalarının değerlendirilmesi ise 2023 yılı son çeyreğine kadar yapılacak.
İlave Maliyetler 1.8 Milyar Dolar
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi şu an için kesin bir rakam verememekle birlikte söz konusu ilave maliyetlerin 1.8 milyar dolar seviyelerine kadar çıkabileceğini gösteren çalışmalar bulunduğunu ifade etti. Eskinazi, “Bu süreçte karbon düzenlemesine tabi olabilecek enerji ve kaynak yoğun sektörlerimizde sera gazı saliminin azaltılmasını sağlayacak tüm devlet desteklerinin kritik rol oynayacağını düşünüyorum” dedi.
Eskinazi, Yeşil Mutabakata uyum sürecinde ilk etapta etkilenecek sektörlerin “karbon sıfır” üretime doğru dönüşümlerini sağlayacak yeni üretim teknolojileri ve dijitalleşmeye yönelik ihtiyaç duyacakları finansal kaynakların yaratılmasının kritik önem arz ettiğini belirtti. Bu konuda talep edilebilecek uluslararası sertifika ve belgelerin destek kapsamına alınması, teknik danışmanlık ihtiyacının sağlanması gerektiğini vurgulayan Eskinazi, “Bu kapsamda, devlet destekleri Avrupa Yeşil Mutabakatı penceresinden KOBl’lerimizi de kapsayacak şekilde yeni bir açılım ile ele alınmalı” ifadelerini kullandı.
Yeşil Dönüşüm Teşvik Edilmeli
İKV Başkanı Zeytinoğlu, ulusal karbon fiyatlandırma mekanizması imalat sektörlerinde önemli bir uyum maliyeti yaratacağını vurguladı. Makine ve ekipman yatırımları, enerji tedarikinde yeşil mutabakat ve ulusal eylem planı uyarınca hedeflerin belirlenmesi gerekeceğini belirten Zeytinoğlu, “Ayrıca muhasebeleştirmeden sürdürülebilirlik raporlamasına kadar karbon ayak izinin ölçülmesine yönelik düzenlemelerin oluşturulması gerekecek. Bunun maliyeti olacak ancak bu maliyeti yeni yatırım olarak düşünmek lazım. Herhangi bir işletme veya fabrika ile ilgili yeni yatırım kararları alınırken mutlaka karbon ayak izi ve sürdürülebilirlik açısından uygun yatırımların yapılması lazım. Aksi takdirde finansman bulmak da mümkün olmayacak.
Bu noktada devletin yeşil dönüşümü teşvik etmesi önem kazanıyor. Devlet yardım ve teşviklerinin yeşil dönüşüm, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirlik kriterleri doğrultusunda dağıtılması, yeşil yatırımlara öncelik verilmesi, vergi indirimleri ve mali avantajların sağlanması yeşil dönüşümün bir yük olarak değil de bir yeni yatırım alanı olarak görülmesini sağlayabilir. Burada özellikle GES gibi yenilenebilir enerji yatırımları, atık yönetimi ve yeniden kullanım ve geri dönüşümün desteklenmesine öncelik verilmesi gerek” diye konuştu.
Çevreci Üretim Yapılıyor
Şimdi de 2020 yılında AB’ye klinker ve çimento ihracatı, toplam ihracatının yüzde 9’unu oluşturan ülkemiz çimento sektörünün durumuna bir göz atıyoruz. Türkiye Çimento Sanayicileri Birliği (TÜRKÇİMENTO) Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Yücelik, Türkiye çimento sektörünün bu geçiş dönemini ve gelecek yeni dönemi uluslararası ticaret kaybı yaşamadan atlatması için üyesi oldukları Avrupa Çimento Birliği (CEMBUREAU) desteği ile Avrupa Komisyonu nezdinde girişimlere devam ettiklerini vurguladı.”
Türk çimento sektöründe faaliyet gösteren fabrikaların önemli bir bölümünün yakın tarihte kurulmuş karbondioksit emisyonları oldukça düşük seviyedeki fabrikalar olduğunu belirten Yücelik, daha eski fabrikalarda da sürekli çevre ve proses yatırımları yapılarak yeni teknolojilerin yakından takip edildiğini ve uluslararası çevre normlarına tam uygun, çevreci üretim yapıldığını kaydetti. Yücelik, “Sektörümüz, ülkemizde yürürlükte olan karbon emisyon mevzuatına tam uyum sağlıyor. Çimento sektörü düşük karbon ekonomisini destekleyecek birçok önemli yatırımı kendi öz kaynakları ile yaparak ülkemizin bu değerli stratejisine destek oluyor” diye konuştu.
Enerji Verimliliği Geliştirilmeli
SKD mekanizması için seçilen pilot endüstrilerden biri de alüminyum. Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği (TALSAD) Genel Sekreteri Dr. Erol Metin, Türkiye alüminyum sektörünün ihracat alanındaki en büyük ve en önemli pazarı olan Avrupa bölgesindeki gelişmeler ve değişikliklerin sektöre çeşitli şekillerde etki edeceğini vurguladı. Metin, “Yeni uygulama ile tüm üreticilerin ürün bazında karbon ayak izi ölçümleri ve belgelendirilmesi büyük bir önem kazanacak. Bu önemli gelişmenin alüminyum sektörümüzü doğrudan etkileyeceği açıktır. Çünkü toplam üretimimizin yaklaşık yüzde 60’ı ihracat ürünü olup bu ürünlerin yarıdan fazlası da Avrupa pazarlarına gidiyor. İşletmelerimiz öncelikli olarak hızlı bir şekilde düşük karbon ayak izi belgelenebilen birincil alüminyum tedarikine yönelmeli ve ikinci olarak da mevcut proseslerden kaynaklanan ilave karbon yükünü azaltacak enerji verimliliğini geliştirecek önlemlere öncelik vermelidirler” diye konuştu.
“Uzun Vadede Avantaj Sağlayacak”
İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Gültepe, hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün sınırda karbon vergisi düzenlemelerinde ilk sektörler arasında yer almamakla birlikte 2026’da belirlenecek yeni sektörler arasında olabileceğini değerlendirdiklerini söyledi. Karbon ve çevre ayak izi hesaplamalarında ürünlerin üretim öncesi, üretim ve tüketim süreçlerinin bir bütün halinde ele alınarak değerlendirildiğini belirten Gültepe, “Dolayısıyla tekstil hammaddeleri üretimi sırasında yoğun enerji tüketilmesi hazır giyim ve konfeksiyon sektörünü de etkileyecek.
Her ne kadar tekstil ve hazır giyim sektörleri öncelikli sektörler arasında yer almasa da tüm gelişmelerin dikkatle takip edilmesinde ve sektörlerin zorunluluklar gelmeden üretim altyapılarını daha yeşil ve döngüsel bir biçimde yenilemeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu çerçevede, sınırda karbon vergisinin ton başına 30 veya 50 euro olarak düzenleneceği varsayımıyla söz konusu düzenlemelerin Türk hazır giyim sektörü için yıllık 130-190 milyon euro civarında bir maliyeti olacağı hesaplanıyor. Uzun vadede ise maliyet olmaktan öteye ‘Yeşil Mutabakat’ kriterlerine uyumun firmalarımız için önemli bir rekabet avantajı sağlayacağına inanıyorum” dedi.
Ulusal Döngüsel Ekonomi
Türkiye’nin Yeşil Mutabakat Eylem Planı’ndaki önemli ana başlıklardan bir diğeri ise “Yeşil ve Döngüsel Bir Ekonomi”. Plana göre Türkiye’de sanayinin yeşil dönüşümünün ve döngüsel ekonomin geliştirilmesi çerçevesinde 2022 yılı ilk yarısına kadar öncelikli sektörler bazında ihtiyaç ve etki analizi raporu hazırlanacak. 2022 yılı sonuna kadar Ulusal Döngüsel Ekonomi Eylem Planı hazırlanacak. Geri kazanılmış ikincil ürün ve malzeme kullanımı için teknik kriterler belirlenecek. 2023 yılı sonuna kadar Türkiye Çevre Etiketi Sistemi yaygınlaştırılacak, Ulusal Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (YDD) veri tabanı geliştirilecek.
Yeşil dönüşüm için gerekli teknolojik altyapı güçlendirilecek ve tüm paydaşlarla birlikte belirlenecek olan teknoloji yol haritası kapsamında sektörel AR-GE çalışmaları desteklenecek. Yeşil Teknolojiler konusunda destek ve teşvik önerileri hazırlanacak. AB’nin Sürdürülebilir Ürün İnisayitifine uyum çalışmaları yapılacak. Paydaşlar bilinçlendirilecek.
Yeşil Finansman
Eylem Planı’nın ana başlıklarından birini “Yeşil Finansman” oluşturacak. Plana göre yeşil dönüşümü teşvik amacıyla AB’de sağlanan teşvik unsurları dikkate alınarak ulusal teşvik sistemi gözden geçirilecek ve ihtiyaçlar belirlenecek. Türkiye’de yeşil finansmanın gelişimini sağlayacak ekosistem geliştirilecek. Bu çerçevede mevzuat hazırlıkları 2023 yılı üçüncü çeyreği sonuna kadar tamamlanacak. Bu yıl sonuna kadar Sürdürülebilir Tahvil Çerçeve Dokümanı hazırlıkları tamamlanacak, Yeşil Tahvil Rehberi ve Yeşil Sukuk Rehberi hazırlanacak. Yeşil Sukuk alanında çalışmalar yürütülecek. Sürdürülebilir bankacılığın geliştirilebilmesine yönelik bir yol haritası belirlenecek. Mevcut finansman imkanlarının etkin kullanımı sağlanacak. Plana göre yeşil dönüşüm konusunda aday ülkelere yönelik AB finansman imkânlarına erişim amacıyla girişimde bulunulacak.
1 Trilyon Dolarlık Kaynak
IKV Başkanı Zeytinoğlu, AB’nin 2030’a kadar toplamda 1 trilyon euroluk bir kaynak ayırdığını vurgulayarak, “Ancak bu tutarın önemli bir bölümü üye devletlerdeki Avrupa Yeşil Mutabakat dönüşümünü desteklemek için kullanılacak. ‘Gelecek Nesil AB’ adı altındaki Covid-19 sonrası ekonomilerin toparlanmasını hedefleyen kurtarma paketi üye devletlere kullandırılırken de Avrupa Yeşil Mutabakat ilkelerine uyumlu eylem ve hedefler desteklenecek.
Türkiye’nin kullanabileceği kaynaklara gelince bunlar arasında Katılım Öncesi Fonlar (IPA), AB’nin araştırma geliştirme programı Horizon altında projelere destek ve Avrupa Yatırım Bankası kredileri başta geliyor. IPA altında katılım öncelikleri arasında Avrupa Yeşil Mutabakatı da yer alıyor. Kamu kuruluşları ve STK’lar bu kapsamda projelere destek alabilir. Horizon altında ise diğer AB ülkelerinden de ortaklar ile birlikte üniversite, STK ve özel sektörü bir araya getiren teknoloji ve inovasyon içeren projelere destek bulunabilir” diye konuştu.
Mutlaka okuyun: Tarımsal emtialar yatırımcısına kazandırıyor
Ayhan ZEYTİNOĞLU / İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı
“Türkiye dönüşüme ayak uydurmalı”
Avrupa Yeşil Mutabakatı sadece AB üyesi devletleri değil Türkiye gibi AB pazarı ile yakından ilişkili devletleri de büyük ölçüde etkileyecek. Yeşil Mutabakat Avrupa pazarında satışa sunulan ürünlerin karşılaması gereken standartların ve üretim teknik ve yöntemlerinin değişmesi demek. Üretim, nakliye, tarım, ısınma, eneıji üretimi gibi farklı sektörlerde yaratılan sera gazı emisyonlarının 2030’a kadar yüzde 55 düşürülmesi, 2050’de ise sıfırlanması hedefleniyor. Bunun için enerji kullanımının tamamen yenilenebilir kaynaklar yöneltilmesi ve değişen üretim ve ürün standartlarına uyum sağlanması gerekiyor. Türk sanayinin birinci ihracat pazarı Avrupa. 2020‘de ihracatın yüzde 41.3’ü AB’ye yapıldı.
Bu durum da Türkiye’nin bu dönüşüme ayak uydurmasını gerektiriyor. SKD mekanizması geliyor. Çimento, gübre, elektrik, alüminyum ve çelik ithalatına getirilen bir ek maliyet söz konusu olacak. AB Emisyon Ticaret Sistemi ile uyumlu bir karbon piyasası olmayan ve karbon emisyonunu fiyatlandırmayan ülkelerden yapılan ithalat için SKD mekanizması sertifikası alınması gerekecek. Tabii en önemlisi ulusal bir strateji belirlenmesi ve karbon emisyonlarının denetiminin güçlendirilmesi.
Zeki KIVANÇ /Adana Sanayi Odası (ADASO] Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM] Başkan Vekili
“Oyunun kuralları değişmiyor, oyunun kendisi değişiyor”
Avrupa Yeşil Mutabakatı ile küresel ekonomik sistemde oyunun kuralları değişmiyor, oyunun kendisini değiştiren yeni yaklaşımlar ortaya konuyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile iklim ve çevreyle ilgili zorluklarla mücadele konusunda yeni taahhütler öngören geniş ve etkili düzenlemeler içeren yol haritası kapsamında 2030’a kadar karbon salimini yüzde 50 azaltma, 2050’de ise karbon salimim sıfıra indirme hedeflerine ulaşması için yeni stratejiler belirleniyor. Bu hedeflere ulaşabilmek için kademeli olarak SKD, sektörel kurallar, vergiler ve iş modelleri uygulamaya konulacak. Yeşil Mutabakat Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınma için yeni bir fırsat sunuyor.
AB’ye yapılan ihracata uygulanacak karbon vergisi ve yeni standartlar bu alanda uyum sürecini tamamlayamayanlar için ekstra yük demek. Uyum çalışmaları yapılmadığında Türkiye ihracatta pazar kaybı yaşayabilir. Diğer yandan Yeşil Mutabakat, Türkiye’nin düşük karbonlu üretimi desteklemesine ve bu şekilde yüksek karbonlu ülkelere göre avantajlı konuma gelerek, AB’ye yaptığı ihracatta pazar payını artırmasında fırsat yaratabilir. Yeşil Mutabakata hızlı adapte olacak işletmeler rekabet avantajı elde edebilir.
Jak ESKİNAZİ /Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı
“Çok daha rekabetçi ekonomi haline gelebiliriz”
Avrupa Yeşil Mutabakatı ve bunun getireceği dönüşüm süreci sanayimizi derinden etkileyecek. Bu süreç yeni yatırımları, yeni iş modellerini, yeni iş yapış şekillerini beraberinde getirecek. Bunun bize bir maliyeti olacak. Ancak bu dönemde alacağımız aksiyonlar, doğru kurgulandığı takdirde bize rekabet avantajı olarak dönebilir. Gelişmiş ekonomilerin yeşil dönüşüm süreci AB ve Yeşil Mutabakat ile sınırlı değil. Bugün, ABD, Japonya,
Çin gibi dev ekonomiler karbon nötr olma yolunda hedef ve stratejilerini açıklıyor. Bu kapsamda doğru stratejik yatırımlar ve doğru destek mekanizmaları ile orta uzun vadede küresel değer zincirlerine olan entegrasyonumuzu derinleştirebilir, çok daha rekabetçi bir ekonomi haline gelebiliriz. Doğrudan Yeşil Mutabakata yönelik olmasa da Ufuk Avrupa Çerçeve Programı’nın Avrupa’nın bu dönüşümüne önemli katkı sağlayacağını söyleyebiliriz.
2021-2027 yılları arasında uygulanacak olan programın toplam bütçesi 95.5 milyar euro. Ülkemiz de 2003’ten itibaren AB’nin bilim, araştırma ve yenilik alanındaki çerçeve programlarına katılım sağlıyor. Dolayısıyla firma ve kurumlarımız projeler yoluyla söz konusu kaynaktan yararlanabilirler. 2021-2027 döneminde 28.4 milyar euro bütçesi bulunan Erasmus+Programı da bu dönüşüme katkı sağlayacaktır.
Dr. Erol METİN / Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği (TALSAD) Genel Sekreteri
“Yeni fırsatlar sunuyor”
Avrupa Yeşil Mutabakatı ve bu kapsamdaki Avrupa Komisyonu nezdinde alınacak kararlar ve uygulamaların Türkiye alüminyum sektörüne etkileri zamanla ortaya çıkacak. Ancak v sektörümüzdeki büyük ölçekli birçok firmamızın uyum sürecinde şimdiden önemli bir yol kat ettiğini ve gelecek dönemlerde karşılaşılacak gelişmeler doğrultusunda oldukça hazırlıklı olduklarını gözlemlemekteyiz. Uyum sürecinin en etkin şekilde yürütülmesi, başarılı ve istikrarlı büyümesi devam eden endüstrimizin ihracatı operasyonlarını ve dolayısıyla ekonomisini olumsuz etkilemeyecektir.
Uyum sürecinde geride kalan firmaları ise ne yazık ki ihracat yeteneklerinin kaybedilmesine kadar ilerleyecek bir süreç bekliyor olacak. Yeşil Mutabakat ve SKD mekanizması ülkemiz alüminyum sektörü için önemli maliyet kalemi risklerini içermekle birlikte, alüminyum tüketiminin yaygınlaşması ve geri dönüşüme uygunluk nedeni ile bu risklerin üzerinde yeni fırsatlar doğuruyor. Ülkemizin de bu süreçlere uyum sağlamak için yeni yaklaşımlara ve sektörel işbirliklerine ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.
Fatih YÜCELİK / Türkiye Çimento Sanayicileri Birliği (TÜRKÇİMENTO) Yönetim Kurulu Başkanı
“Sektörün yol haritasını çok yakında sunacağız”
TÜRKÇİMENTO olarak, sektörümüzün sürdürülebilirlik çerçevesindeki çalışmalarına öncü olma hedefiyle Avrupa Birliği iklim ve çevre politikalarını yakından izliyor ve yaptığımız yatırımlarla bu politikaları destekliyoruz. Çimento fabrikalarımız sadece Avrupa mevzuatı değil, aynı zamanda ülkemizde çok önemli bir inisiyatif olarak hayata geçirilen ‘Sıfır Atık’ sürecinin de en büyük destekçisi olarak tehlikeli ve tehlikesiz atıkların son bertaraf noktası konumunda yer alıyor.
Çimento sektörü, geçmişinden bu yana; enerji verimliliği yatırımları, biyokütle kullanımı, atık ısıdan elektrik üretimi, katkılı çimento üretimi konularında her yıl düzenli olarak büyük yatırımlar yapıyor. Bu yatırımlar neticesinde karbon emisyonlarını sürdürülebilir şekilde azaltmayı odağına koyan bir sektörüz.
Sektörün çatı kuruluşu olarak 2020 yılı sonunda ‘Türk Çimento Sektörü Karbon Yol Haritası’ projesini başlattık. Türkiye’deki çimento fabrikalarının sera gazı salım verilerini inceleyip, ülkemize sektörün yol haritasını çok yakında sunacağız.
Haluk ERCEBER / Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim Kurulu Başkanı
“Yeni bir ekonomik model oluşturmak için bir fırsat”
İklim değişikliği, zamanımızın en büyük zorluğu ve bu yeni bir ekonomik model oluşturmak için bir fırsat. Avrupa Yeşil Anlaşması bu dönüşümsel değişimin planını belirledi. Bu, inovasyon, yatırım için ayrıca emisyonları azaltmak, istihdam ve büyüme yaratmak, enerji yoksulluğunu gidermek, dış enerji bağımlılığını azaltmak, sağlığımızı ve refahımızı iyileştirmek için de yeni fırsatlar yaratacak. Türkiye’nin yeşil dönüşüm sürecindeki projelerini kısa zamanda hayata geçirilebilmesi için AB fınansal desteği (hibe ya da düşük faizli kredi] oldukça önemli.
Ülkemizde TÜSİAD, TÜBİTAK ve bölgesel kalkınma ajansları başta olmak üzere çok çeşitli döngüsel ekonomi ve endüstriyel simbiyoz projeleri yapılmaya başlandı. Yan ürünler ve atıklardan firma işbirlikleri çerçevesinde yeni ürünler ortaya çıkmaya başladı. Türkiye’de Yeşil Dönüşüm kapsamında önemli yaklaşık 5 bin şirket mevcut. Yılda 500 milyon ton karbon salımı olan Türkiye’nin sürdürülebilir bir ekonomi ve çevre için yenilenebilir eneıji kaynaklarına daha fazla yatırım yapması gerekiyor. Yeşil dönüşümü yerli ve milli bir üretim yapısıyla gerçekleştirebilirsek, büyümeyi artırabilir, yeni istihdam olanakları oluşturabilir, cari açığı azaltabilir ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre miras bırakabiliriz.
Metin GÜNEŞ / Gübre Üreticileri İthalatçıları ve İhracatçıları Derneği (GÜİD) Yönetim Kurulu Başkanı
“Organik tarımın gelişmesi için fırsatlar ortaya çıkacak”
Ülkemizde gübre sektörü AB gübre yönetmeliğine paralel faaliyetlerini sürdürüyor. Dünya ülkeleri ortak eylem planlarında özellikle doğanın korunması konuları da global pazarda etkilerini gösteriyor. Özellikle UN Global Compact kuralları çerçevesinde pazar paydaşları kendilerini, üretim ve satış faaliyetlerini bu yönde organize etmeye çalışıyorlar. Değişik denetim ve yaptırımlar bu yönde gelişecek görünüyor. Doğaya dost, çevre kirliliklerine daha az etki eden gübreler yavaş yavaş öne çıkıyor.
Yeşil Mutabakat kapsamında organik tarım ürünlerine yönelik talepler artacak ve organik tarımın gelişmesi için fırsatlar ortaya çıkacak. Yeni nesil gübre konusu birçok kimya veya gübre firmalarının Ar-Ge çalışmalarına yatırım yaptığı bir konu. Organik gübreler, organomineral gübreler, azot inhibütörlü gübreler, üre formaldehit, IBDU ve CDU bileşikleri içeren yavaş salınımlı gübreler, polimer veya reçine kaplı kontrollü salınımlı gübreler, mikro granül, mikrobiyal gübreler, nano teknoloji gübreler gibi birçok yeni ürün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de pazar payına sahip olmaya başlıyor.
Mustafa GÜLTEPE / İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı
“Zararlı kimyasallarla mücadele güçlendirilecek”
Türkiye olarak hazır giyim ihracatımızın yüzde 70’ini AB ülkelerine ve İngiltere’ye yapıyoruz. Ülkemizden her yıl milyarlarca dolarlık alım gerçekleştiren AvrupalI küresel markalar, sürdürülebilirlik ve çevre dostu üretim konusunda iddialı hedefler ortaya koydular. Dünya ölçeğindeki birçok marka 2025’ten itibaren 5 yıl içinde kademeli olarak tüm ihtiyaçlarını sürdürülebilir kaynaklardan karşılamayı planlıyor. Daha da önemlisi, AB Komisyonu AB coğrafyasında karbon emisyonunu 2030’da 1990’a göre yüzde 55 azaltmayı, 2050’ye kadar ise sıfırlamayı hedefliyor. Bu hedef doğrultusunda hazır giyim sektörü için de birtakım özel uygulamalar getiriliyor.
Ekolojik tasarım ve sürdürülebilir kaynaklara dönüş teşvik edilirken zararlı kimyasallarla mücadele güçlendirilecek. Üretim süreçlerinin yanı sıra tedarik zincirinin tüm aşamalarında sürdürülebilirlik kriterlerine uygunluk aranacak. Bu kriterlerin hızlı bir şekilde karşılanması için iyi uygulamalar teşvik edilirken bazı konularda da ihracatçılara yaptım uygulanacak. İHKİB, Avrupa Yeşil Mutabakatı hedefleri doğrultusunda çalışmalara başlayan sektörel kuruluşların başında yer alıyor.
Yavuz EROĞLU / Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı [PAGEV] Yönetim Kurulu Başkanı
“Plastiğin çevreci boyutu daha da öne çıkacak”
Avrupa Yeşil Mutabakat mevzuatı sektörümüzü birçok yönden etkileyecek. Öncelikle Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı olan AB’ye yaptığımız ihracatta sınırda karbon düzenlemeleri özellikle plastik sektöründe geri dönüştürülmüş ham maddelerden yapılan ürünlere talebi arttıracak. Ayrıca Yeşil Mutabakat içindeki önemli eylem başlıklarından olan Yeşil ve Döngüsel Ekonomi başlığı altında binalarda çok önemli hale gelecek ve plastik bina izolasyon malzemelerine ihtiyaç artacak. Elektrikli araçlarda oluşacak talep araçların hafifletilebilmesi açısından plastik ürünlere olan talebi artıracak.
Öte yandan iklim değişikliği ile mücadele kapsamında karbon ayak izi ve yaşam döngüsü analizi öne çıkacak. Sektör olarak yıllardır plastiğin alternatif malzemelere göre yaşam döngüsü analizi hesabında çok daha avantajlı olduğunu söylüyoruz. Dolayısıyla duygusal tepkiler yerine yaşam döngüsü analizi çerçevesinde yapılacak çalışmalar plastiğin çevreci boyutunu daha da öne çıkaracak. Yine Yeşil Mutabakat çerçevesinde temiz ekonomik ve güvenli enerji arzı önemli hale gelecek. Bu çerçevede güneş panelleri ve rüzgar gülleri gibi plastik kompozit malzemelerden üretilen enerji santrallerine ihtiyaç daha da artacak.
Dr. Veysel YAYAN / Türkiye Çelik Üreticileri Derneği [TÇÜD] Genel Sekreteri
“Teknik ve fınansal devlet kaynakları oluşturulmalı”
Ülkemizi etkileyecek SKD mekanizmasının adil ve serbest ticaret ilkeleri ile DTÖ kuralları ile uyumlu olması gerekiyor. Çelik ürünleri için mevcut Serbest Ticaret Anlaşması gereği, SKD mekanizmasından muaf olmamız gerektiği mülahaza edilmekle birlikte, sunulan teklifte sayılan muafiyetler ve istisnalar arasında böyle bir muafiyete yer verilmediği görülüyor. Çalışmalarımız, söz konusu teklifin, ilgili muafiyeti öngörerek yasalaştırılması yönünde. Aksi yönde bir gelişme halinde, sektörün korunması amacıyla benzer tedbirler Türkiye tarafından AvrupalI ihracatçılara da uygulanmalı.
Yeşil ekonomiye geçişin en önemli bileşeni olan Ar-Ge, inovasyon ve teknoloji projeleri için gerekli teknik ve finansal devlet kaynakları oluşturulmalı. Söz konusu destekler kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve kamu kurumlan ile sınırlı kalmayıp bizzat işletmelerin de yararlanmasına elverişli olmalı. İklim krizinin küresel bir sorun niteliği taşıdığı ve iklim kriziyle mücadelenin Avrupa Yeşil Mutabakatı ile sınırlı olmayıp birçok ülke tarafından başlatılan bir süreç olduğu gerçeği karşısında, Türkiye’nin de bu dönüşümün bir parçası olması ve bunun için bir yol haritası belirleyerek, ulaşılabilir iklim hedefleri koyması gerekiyor.
Necdet BUZBAŞ / TOBB Türkiye Gıda Sanayi Meclisi Başkanı
“Uyum için çaba göstermeliyiz”
Tarımda mevzuatımızı Avrupa Yeşil Mutabakatı hedefine uyumlu hale getirmeliyiz. Geçen ay açıklanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı’ndaki yer verilen eylemlerin ne kadarını realize edebileceğimiz, uyum sürecini nasıl destekleyeceğimiz önemli. Örneğin AB bitkisel kökenli ambalaj malzemelerine yönelik Ar-Ge çalışmalarını bile destekliyor. AB’nin bu konudaki yaklaşımlarını model olarak almalıyız. Tarım, tarıma bağlı gıda sanayi olarak Avrupa Yeşil Mutabakat hedeflerine uyum sağlamak için çaba göstermeliyiz. Aksi halde gıda sanayi yüksek vergilere maruz kalır.
Türkiye’nin iki handikapı var: Bunlardan ilki Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum sürecinin olmazsa olmazı olan Paris İklim Anlaşması’nın onaylanmamış olması. Türkiye bu anlaşmaya imza koyan ülkelerden olmasına karşın, tam üyelik için TBMM’den onay alınması lazım. Türkiye anlaşmayı onaylamalı. İkincisi GB güncellenmesi çalışmaları. GB güncellenmesi hedeflerini de artık Avrupa Yeşil Mutabakat süreci kapsamında yeniden ele almak gerekecek.
Hülya Genç Sertkaya / PARA