Yenilikçiliği teşvik eden şirketler hızla büyüyor
Ekonomik göstergeler önemli ama şimdi asıl olarak şirket ve kurumların hangi yenilikleri ürettiğine bakılıyor. Yakın gelecekte şirketlerin kurumsal yapıları da değişecek…
Yenilikçi iş dünyasında katı yönetsel hiyerarşi olmayacak
KISA bir süre önce yayınlanan bir yazımda tüm şirketlerimizde ‘yenilik laboratuvarları’ kurulmasından söz etmiştim. Şimdi görüyorum ki uygulama gelişmiş ülkelerde epey hız kazanmış durumda. Bilindiği gibi inovasyon kültürünün odağında hızlı değişimlerin yaşandığı rekabetçi kurumlar var.
Statükocu şirketler küçülüp yok olurken, yenilikçiliği teşvik edenler hızla büyüyor. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Uluslararası gelişmişlik endeksinin bir başka yanı inovasyon sayısının ülke imajına getirdiği saygınlık boyutu.
Gelişmiş ülkelerde politik dalgalanmalar bir tarafa, güçlü ülkeler yenilikçi buluşsal akımları destekliyor, hatta devlet bütçesinden hatırı sayılır paralar yenilikçi projelere harcanıyor. Farklılaşma, değer yaratma, buluşsallık gibi ölçütler öne geçerken ‘yenilik laboratuvarları’ dijital gelişmeleri de kucaklamanın etkin yollarından biri oluyor.
Tam da burada şunu sormak lazım; gelişmiş ülkelerde sıradan insanların bile anlayabildiği bir tanım haline gelen ‘inovasyon kültürü’ bizim için neden hala değer yüklenen bir anlam ifade etmiyor?
Şimdi hemen şöyle bir düşünelim: Türkiye son yıllarda buluşsal konularda acaba nelere imza attı? Patenti bize ait kaç yenilik uygulaması var? Bilimsel birkaç çalışma dışında evrensel değer yaratma konusunda önemli gelişmeleri niçin yaşayamadık?
YENİLİKLE ŞEKİLLENİYOR
Nedeni belli aslında; özel sektörde bu işi ödüllendirecek, çalışanları yüreklendirecek bir sistem bulunmuyor da ondan. Çünkü bizde adeta klasik hale gelmiş ‘prim sistemi’ olarak bilinen uygulama çoğu zaman ‘daha çok satış yap’ ve ‘daha çok kar et’ esasına göre işliyor. Nedense prim geleneğinin ödüllendirme ölçütü buluşsal yeniliklere ve inovatif projelere uzanamıyor.
Oysa yenilikler bugünkü sosyal çevrede sadece satış ve karlılığa indirgenmiyor artık. Buluşsal odaklılık inovasyon kültürünün doğal sonucu olarak kabul ediliyor, içeriği ne olursa olsun her yeniliğin getirisi kayıtsız şartsız ödüllendiriliyor.
Üstelik bu işler hep birilerine ‘yenilik uygulamalarını sipariş edelim’ yoluyla yürüyor. İnovasyon amaçlı kurulan çoğu özel kurum genellikle ısmarlama üzerine iş görüyor, beklentileri analiz edip ona göre üretim yapıyorlar. Amaçları sadece hayal edilen projeyi somuta indirgeyip sunmaktan ibaret.
Büyük şirketler ise yapıları gereği daha bütünleşik ve genel projeleri destekliyor, gereğinde üniversitelerden ve uluslararası uzman kuruluşlardan destek alıyor.
Hızla evrim geçiren yeni nesil inovasyon kültürünün belirgin tanımlarını ise bu konuda uzmanlaşan şirket çalışanları yapıyor. Endüstri ve ticaret yaşamında tek amacımız daha fazla satış ve daha fazla kar etmekten mi ibaret acaba? Ben şahsen bu konuda çerçeveletip duvara asılacak özlü bir ifadeyi iş dünyamızda göremiyorum.
YENİLİK OLGUSU EVRENSELDİR
Bakınız, bir büyük isim bu konuda neler diyor: “Şirketler yalnız hitap ettikleri toplumun mutluluğu için değil, tüm insanlığı kucaklayacak sıra dışı uğraşılar için de çalışmalıdır. Bu uğraşılar yenilik üzerine inşa edilmediği takdirde hiçbir anlam ifade etmez.” Zamanında bu ifadeyi toplam kalite anlayışının mucitlerinden kullanmış. Ishikawa bizde az çok bilinen ama felsefi yönü pek kavranamayan ‘kalite çemberlerinin kurucusu ve kuramcısı bir Japon bilim adamıdır.
Şimdi de benimle yaşıt bir başka ismi analım:
Üstelik bu kişi iş hukukunda uzmanlaşmış bir bilim kadını ve Harvard Üniversitesi mezunu ünlü bir yazar. Şöyle diyor Meg Wheatley:
“Buluşsal odaklılık anlayışına sahip olmayan yöneticiler en ince ayrıntısına kadar yazıya dökülmüş katı kuralları uygularlar. Oysa buluşsal odaklı yöneticiler kurallara değil, sadece kavramlara yer verirler. Bu kavramların başında ise inovasyona odaklanmış sıra dişilik ve farklı görüş açıları gelir.”
Tam da burada dijital yeniliklerin hız kesmediği dönem için şunu söylemek mümkün:
Bilirsiniz; iş yaşamında her zaman yaşayan bir cümle vardır: “Sürekli aynı şeyleri yaparsanız, sürekli aynı şeyleri elde edersiniz!” Kısaca yenilik dediğimiz şey iş yaşamının en yeni halini içeriyor.
Ekonomik rakamsal göstergeler bir tarafa; şirketin ya da kurumun hangi yenilikleri ürettiğine bakılıyor. Çünkü zikzak çizmeyen göstergelerle özgün olmak ancak burada şekilleniyor. Bilmen tüm endüstrilerin güç motoru artık sadece yenilik üretimi haline geliyor.
OLGUNLAŞAN KAVRAM: HOLAKRASİ!
Burada ufak ayrıntı gibi görünen bir başka gerçeği de unutmayalım: Her işletmeye lazım yenilik düşünceleri yalnız kalıplaşmış araştırmalara değil, bugünün giderek özgün hale gelen bilgi teknolojilerine de geniş yer açıyor.
Bundan böyle sürdürülebilir yenilik için ‘holakrasi’ (holacracy) gibi farklı kurumsal kültür modellerini baştan keşfetmek gerekiyor. ‘Holakrasi’de iş tanımlarını şirket değil, doğrudan bireyin kendi yaratıyor. Bir bakıma ‘kendi işini kendin yarat kültürü’nün devamlılık hali. Hiyerarşi yok, sadece yaratıcılık ve kişinin kendi oluşturduğu verimliliğe ilişkin kurallar var.
işte sıkça vurguladığımız yenilik anlayışı tam da burada başlıyor. İlk bakışta standart düşünen patron ve de çalışanın bir anda kavrayacağı bir olgu değil bu. Burada güdülmek, emir, talimat vermek yok. Neredeyse tüm yönetimsel araçlar eskimiş değer olarak kabul ediliyor. Bir bakıma düşünen yaratıcı akim ve inovatif zekanın serbest hale geçmesinden bahsediyoruz. Güven ve birbirine saygı üzerine kurulmuş yepyeni bir çalışma düzeni…
Bu fütüristik çalışma üslubuna ayrıca yer vereceğim ama önce şu ‘yenilik’ kavramına biraz daha odaklanalım. Bilinmeli ki, ufukta inanılmaz bir değişim süreci var. ‘Y Kuşağı’ bir tarafa; ‘Z Kuşağı’nda işte bu holakrasi kavramı hep var olacak. Tek koşul fütüristik bir analizle ‘holakrasi gelişimi’ni içselleştirmek ve bunu hayata geçirmek için yenilik ve inovasyon kavramlarını yaşam stili haline getirmek.
Merak edenler bir başlangıç olarak şimdiden öz-yönetim nedir, yenilikle bağlantısı neyi kapsıyor şeklinde biraz literatür karıştırsınlar. Düşünce evreni farklı çalışan beyinlerden Brian J. Robertson’m yazdığı kitabı okusunlar. Yeni tanışanlar için çabuk hazmedilir bir konu değil ama genç girişimcilerin öncelikle bu konuda yayınlanmış tüm eserleri ve internet yayınlarını incelemelerini öneririm.
Öyle ki, yakında tıpkı teknoloji firmalarında olduğu gibi tumturaklı tanımlar yok olacak, hiyerarşik unvanlardan geriye sadece yenilik, yaratıcılık ve farklılık kalacak. Bu ilginç konuya bir başka yazımda etraflıca değineceğim.
Nur Demirok