Yenilenebilir enerji nedir?
Son zamanların moda kelimelerinden biri, ‘yenilenebilir enerji’. Bunlar, ne tür enerjilerdir, petrol, kömür gibi geleneksel yakıtların yerlerini nasıl alacaklardır, bir inceleyelim.
Güneş ışığı, rüzgâr, yağmur, dalgalar, gelgitler, jeotermal ısı gibi doğal olarak kendi kendini yenileyebilen enerjilere bu adı veriyoruz. Bu enerjiler elektrik üretimi, ortam ısıtması, motor yakıtı ve küçük kasabaların eneıji ihtiyacının karşılanması gibi alanlarda, ‘yenilenemeyen’ enerji kaynaklarının yerini kolaylıkla alabilir.
Halen küresel enerji tüketiminin yüzde 16’sını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlıyoruz. Dünyada 30’dan fazla ülke, enerji ihtiyacının en az yüzde 20’sini bu kaynaklardan temin ediyor. Bu oranlar, hızla artıyor. Rüzgâr enerjisi üretimi her yıl yüzde 35 oranında büyüyor. Birleşmiş Milletler’e göre, diğer enerji teknolojileriyle karşılaştırıldığında daha az miktarda yatırım gerektiren bu kaynaklar, yoksul ülkelere belli oranlarda refah getirebilecek.
Dünyada tahminen 44 milyon hane, biyogazı aydınlatma, ısıtma ve mutfak ocaklarında kullanıyor. En az 166 milyon hane ise diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına bağımlı. Her hanede dört kişi yaşadığı varsayılırsa yaklaşık 600 milyon kişi, bir gün biteceği kesin olan geleneksel yakıtlara olan bağımlılıklarına şimdiden son vermiş durumda.
Yenilenebilir enerji, küresel enerji tüketiminde yüzde 16’lık pay oluşturuyor diyoruz ama bu oranın çok üstüne çıkan ülkeler var. Baş sırada yüzde 100 ile İzlanda bulunuyor. Bu ülke, jeolojik yapısı nedeniyle oldukça şanslı. 2012 rakamlarına göre Norveç yüzde 98, Brezilya yüzde 86, Yeni Zelanda yüzde 65, Avusturya yüzde 62, İsveç yüzde 54 gibi oranlara sahip. Çin’de 70 milyon hane, sıcak suyunu güneş enerjisinden sağlıyor. ABD’de 2011 yılında motorlu araçlarda kullanılan 135 milyar litre biyo-yakıt, 98 milyar litrelik petrole eş değerdi.
Bu da petrol üretiminin yüzde 5’i demek.
Dünya, 18’inci yüzyılın sonlarına kadar, bir başka deyişle kömür ve petrolün bulunmasına kadar tamamen yenilenebilir enerji kaynakları kullanıyordu. İnsanlar bir yüzyıl kömür kullandıktan sonra “ya biterse” endişesiyle güneş ve rüzgar enerjisine yöneldiler. Bu endişe 1950’lerde yerini, “ya petrol biterse” kaygısına bıraktı. Fakat kömür ve petrol krallıklarını sürdürdü. Çünkü yenilenebilir enerji, artan nüfusa ve gelişen sanayileşmeye yetişemiyordu.
Şimdi biraz da bu alternatif yakıtların neler olduğuna kısaca bakalım…
RÜZGÂR ENERJİSİ
Dünyada rüzgâr esmeyen yer yoktur. Bu hava akımları, bir türbini kolaylıkla çevirebilir. Fakat yine de güçlü ve rüzgârı devamlı olan yerler tercih edilir. Bu alanda henüz işin başındayız. Eğer rüzgâr enerjisini tam kapasite kullanabilseydik, bugün dünyanın enerji üretiminin beş katı enerjiyi bedava üretmiş olurduk. Yine bugün küresel olarak tükettiğimiz elektrik enerjisinin de yaklaşık 40 katını elde ederdik.
BİYO-KÜTLESEL ENERJİ
Bu, yaşayan veya daha önce yaşamış olan organizmalardan elde edilen enerji demek. En yaygın olanları, orman artıkları, çürümüş çöpler, tarımsal artıklar, mısır koçanları, saman, ölü ağaçlar gibi organik maddeler. Bu atıklardan etanol, butanol, metan gibi yakıt olarak kullanılabilecek maddeler üretmek mümkün. ABD ormanı, İngiltere tavuğu, Mauritius şeker kamışını, güneydoğu Asya ülkeleri de pirinç hasadından kalan artıkları enerjiye çeviriyor. 2010’da, dünyadaki tüm ulaştırma enerjisi gereksiniminin yüzde 2.7’si biyo-yakıtla sağlanmış.
JEOTERMAL ENERJİ
Dünyamızın ürettiği ve depoladığı bir enerji türü. Dünya çekirdeği çok sıcak olduğu sürece bu enerji de var olacak. 6 bin 400 kilometre derine inerseniz binlerce derece sıcaklıkla karşılaşırsınız.
Bu sıcaklık, dünyanın kabuğundaki kayaları ve suları 370 dereceye kadar ısıtır. Bu da bize fazlasıyla yeter. Fakat bu sıcak su kaynakları her yerde gün yüzüne çıkmıyor. En şanslı yer İzlanda.
HİDROELEKTRİK
Bir dere yatağına kurulacak mikro santraller dahi 100 kw güç sağlar. Bu enerji, 500-600 evi besler. Çin bu alanda ustadır. 2011’de bu yolla 725 teravat elektrik üretmiştir. Teravat, bizim elektrikte sıkça kullandığımız kilovat ölçüsünün bir milyar katıdır.
GÜNEŞ ENERJİSİ
Güneş enerji santralleri 1980’lerde ortaya çıkmaya başladı. Henüz çok yeni olmasına rağmen, teknolojisi büyük bir gelişme gösterdi. 30 yıl önce güneş enerjisinin yüzde 2-3’ünden yararlanıyorduk. Bugün bu oran yüzde 25’i aştı.
Çevrecilik şampiyonu: Danimarka
Vikinglerin ülkesi 35 yıl içinde her tür fosil yakıt kullanımına son verecek. Enerji ihtiyacını tamamen yenilenebilir kaynaklardan karşılayacak olan Danimarka çevreci enerji teknolojileri alanında da dünya lideri…
KUZEY Avrupa’nın soğuk ülkelerinden Danimarka, 35 yıl içinde tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelecek. Ülke, 2020’de enerji ihtiyacının yüzde 70’ini, 2050’de de yüzde 100’ünü yenilenebilir kaynaklardan karşılayacak. Böylece hem daha fazla işgücü yaratacak, hem enerjide bağımsızlığını ilan edecek hem de teknolojisini ihraç edecek.
“Bugün zaten yüzde 49 gibi bir orana sahibiz” diyen Danimarka Enerji Ajansı (Energistyrelsen) Direktör Yardımcısı Kristoffer Böttzauw, ülkesinin yakın gelecekte petrol ürünleri, doğalgaz ve kömürü tamamen terk edeceğini belirtti. Böttza-uw, bunun için 2050’yi gerçekçi bir yıl olarak seçtiklerini, sonuca daha kısa zamanda ulaşmalarının da sürpriz olmayacağını duyurdu.
Danimarka’nın bu hedefi en çok, çevrecilik konusunda küresel olarak çaba gösteren Greenpeace örgütünü memnun etti. Örgüt yöneticilerinden Tobias Austrup, Danimarka’nın Avrupa’da öncü olduğunu, diğer ülkelerin de böyle hedefleri olması gerektiğini söyledi. Austrup, “Almanya’nın kuzeyi de gelecek vaat ediyor. Burada Kuzey Denizi’nin rüzgârları sayesinde elektrik ihtiyacının yüzde 60’ı rüzgârdan elde ediliyor” dedi.
RÜZGÂRIN GETİRDİKLERİ
7 bin 300 kilometre uzunluğunda sahili bulunan Danimarka, rüzgâr enerjisi için çok uygun bir coğrafi yapıya sahip. Kuzey Denizi ile Baltık Denizi arasında kalan yarımada ülkede rüzgâr hiç eksik olmuyor.
Alman-Danimarka ortaklığı ile bu sahillerde kurulacak olan rüzgâr çiftliklerinin her biri 600 megavat gücünde olacak ve sistem en geç 2020’de hizmete girecek. Bu güç, ortalama 800 bin evin elektrik ihtiyacını karşılayacak. Danimarka’nın nüfusu 5.5 milyon. Bu, ülkedeki hanelerin tamamında çevreci elektrik enerjisi ile gereksinimlerini karşılayacağı anlamına geliyor.
Hükümet, idari düzenlemeleri de şimdiden yaptı. Yakınına rüzgâr türbini dikilen bir ev, değer kaybına uğrarsa hükümet farkı tazmin edecek. Ayrıca rüzgâr enerjisinden yararlanan yerel halk isterse, rüzgâr çiftlikleri işletmesinden yüzde 20’ye kadar hisse alabilecek.
Rüzgâr türbinleri, çıkardıkları ses ve görüntüde göz kırpar gibi bir etki yarattığından hoş karşılanmıyor. Fakat bu türbinlerin çok büyük bölümünün denizde olduğunu da akılda tutmak gerek. DanimarkalIlar, enerji nakil hatlarından da rahatsız oluyor. Hükümetin buna çözümü, kabloları yeraltına almak.
ENERJİ TEKNOLOJİLERİ İHRAÇ EDİYOR
Böttzauw, en büyük sorunun, fosil yakıtların tamamen ortadan kaldırılması olduğunu söylüyor. Motorlu araçların tamamının elektrikli olmasını sağlamak, kısa veya orta vadede gerçekleştirilecek bir hedef değil. Her ne kadar başkent Kopenhag sokaklarında elektrikli araçlara rastlansa da henüz toplamda önemli bir pay sahibi değiller.
Hükümetin en büyük övünç kaynağı, Danimarka ekonomisinin 1980’den bu yana yüzde 78 oranında gelişmesi, buna karşılık enerji ihtiyacının aynı kalması.
Vikinglerin ülkesi, aynı zamanda enerji teknolojileri sektöründe de dünya lideri. Ülkenin ihracatının yüzde 10’unu enerji teknolojisi oluşturuyor. Sektör her yıl, 8 bin kişilik yeni iş imkanı yaratıyor.