Yeni Libya ve Kaddafiden Sonra Libyanın Durumu
Kaddafi rejiminin ortadan kalkması ihtimali üzerine öncelikle bir tespitte bulunmak gerekiyor: Şüphesiz Libya’ya kimse bir haftada demokrasi gelecek demiyor ancak hiçbir şey Libya’da Kaddafi’nin 40 yılı aşan baskıcı rejiminden daha kötü olamaz.
NATO, Soğuk Savaş sonrası döneme ait yeni ve büyük ölçüde başarılı bir stratejiyi Libya’da uygulamıştır ve büyük olasılıkla teşkilatın bundan sonra Ortadoğu siyasetine bu model ilham kaynağı olacaktır. Bugüne kadar Kaddafi, bir tek uçağını bile havalandıramamış ise bu, NATO güçlerinden kaynaklanmıştır. Öte yandan sokak sokak savaşarak Trablus’a giden muhaliflerin ellerindeki silah ve cephanenin kaynağı da büyük ölçüde aynı stratejidir. ‘Devrilmek istenen rejimi bir alana hapset ve kuvvetlendirdiğin muhalefeti üstüne sal’ modeli başka Ortadoğu ülkelerinde de işe yarayabilir. Eğer bir gün Şam rejimini devirmek için de ‘tamam vakit geldi’ denilirse ve uluslararası destek sağlanırsa NATO hemen hemen aynı taktiği uygulayacaktır.
Hemen bu bağlamda Türkiye’nin Libya konusunda aldığı tutumun da son derece doğru olduğunu belirtmek gerekiyor. Ancak burada esas vurgulanması gereken, Türkiye-NATO ilişkileridir. Türkiye’de NATO meselesi oldukça gayri ciddi ele alınmaktadır. NATO hâlihazırda dünyanın en güçlü askerî teşkilatıdır ve Türkiye’nin bu örgütteki pozisyonu çok kıymetlidir. Türkiye, 1950’lerden beri NATO ile müttefiktir. Halbuki büyük muhalefet partileri dâhil pek çok çevre zaman zaman NATO düşmanlığı yapmaktadır. Şüphesiz NATO eleştirilebilir, hatta Türkiye isterse NATO’dan da çıkabilir. Ancak Türkiye, NATO içinde kaldığı sürece Batılı sistemin ana çekirdeğine üye olarak davranmak zorunda kalacak ve uzun vadede kendi tercihleri ile Batı merkezli sistemin tercihlerini mutlaka uzlaştırmak zorunda kalacaktır. NATO Genel Sekreter Yardımcısı’nın bir Türk vatandaşı olduğu düzlemde Tür-kiye’nin geleneksel Batılı çekirdekten “ayrı bir telden çalmasını” beklemek makul değildir.
Muhalifler ve Libya siyaseti
NATO’nun önemli desteğini de almış olarak muhaliflerin şimdiye kadar başarılı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bingazi’de başlayan ve Trablus’a kadar uzayan yaklaşık 900 kilometrelik mesafeyi silahlı milislerle aşmak ve sonunda başkente ulaşmak, bu arada toplumsal muhalefeti de yönetmek, belirli bir idari yetenek gerektirmektedir. Aynı zamanda muhalefetin dış siyaseti de başarılıdır. Libya Ulusal Geçiş Konseyi’nin önemli isimlerinden Mahmud Cibril, geçen mayıs ayında Washington ve Paris ziyaretleri yapmıştır. Bu ziyaretler, son derece üst düzey ziyaretlerdir. Paris’te Cibril, Sarkozy ile de görüşmüştür.
Başka bir ifadeyle, muhalefetin çekirdek kurumu olan Libya Ulusal Geçiş Konseyi hem yerel hem uluslararası düzeyde yüksek meşruiyet sağlamıştır. Hatta Libya tahtına vâris olduğunu iddia eden Muhammed el Senusi, dahi Konsey’i desteklemiştir. Konsey aslında tipik bir proto-hükümet olarak kurgulanmıştır. Bir başkanı ve değişik alanlardan sorumlu üyeleri bulunmaktadır. Mesela Abdülkasım Nimr, çevreden sorumlu üyedir, Süleyman el Sahli ise eğitimden sorumlu üyesidir. Konsey, genel olarak bürokratik bir mantıkla kurgulanmış ve politik tartışmaları bir kenara atarak muhalefeti temsil etme iddiasında kurulmuş yapı görünümündedir. Diğer bir deyişle Libya’da potansiyel olarak var olan politik ve kabilesel sorunların ertelenmesi ve Konsey’e geçici bir süre yetki verilmesi ilkesine göre çalışmaktadır.
Ancak Konsey yine de belirli bir ölçüde farklı kesimlerden güçlü destek alabilecek konumdadır. Mesela Konsey’in en önemli isimlerinden birisi olan Mustafa Muhammed Abdülcelil, Libya Üniversitesi Arap Dili ve İslami Çalışmaları Fakültesi’nin şeriat ve hukuk bölümünden mezun olmuştur. Abdülcelil, geleneksel Sünni bakış açısına sahip alanında uzman ve dinî hassasiyetleri yüksek düzeyde olan bir hukukçudur. 2007 yılında Adalet Bakanlığı’na atanan Abdülcelil, isyanı bastırması için gönderildiği Bingazi’de ordunun şiddetini görünce taraf değiştirip muhaliflerin liderliğine soyunmuştur. Konsey’in diğer bir önemli ismi ise dış ilişkileri yürüten Mahmud Cibril’dir. Cibril, Kahire Üniversitesi’nde iktisat ve siyasi bilimler eğitimi almış, daha sonra Pittsburgh Üniversitesi’nde doktora yapmıştır. Halihazırda Cibril, Batılı ülkelerin favori ismidir. Abdülcelil gibi muhafazakâr isimlerin Libya’yı İslamileştireceği ‘endişesi’ Cibril’i öne çıkarmaktadır. Öte yandan Cibril, Kaddafi’nin oğlu Seyfül İslam ile beraber yürütülen ekonomik reformlar projesinde de yer almıştır. Bir bakıma Cibril, Batı’nın gözünde “aşırılıklara kaçmadan geçiş yapabilecek ve ülkeyi Batılı çizgide tutacak lider” unvanına sahiptir. Şunu unutmamak gerekir ki; bugüne kadar muhalifleri bir arada tutan, Kaddafi düşmanlığıydı. Kaddafi sonrası dönemde muhalifler arasındaki politik farklılıkların anlamı büyüyecektir.
Evet yandaş yazar ABD sempatizanı yazar adaleti natomu sağlıcak ? İnsanları istediğiniz şekilde yönlendiremezsiniz sizin hitap etmek istedğiniz kesim zaten buralara giripi okumuyor burada bizlerede rezil kepaze olmakran başka bieşeye yaramıyorsunuz !!!
yazar bey libyaya hiç gitmişmi merak ettim kaddafi öncesi ve sonrası libya da emin olun halk kaddafi döneminde daha rahattı şimdi ise ekonomisi abd fransa nın insafına kalmış hala nato diyorsun peki biz ne kazandık petrolun yüzde 30unu fransa aldı biz ne aldık sıfır libya halkı ne aldı fransanın petrolunde amelellik bunun adı demokrasi sevsinler sizin demokrasinizi