Ülkemizdeki kadın çalışanların sorunları
Ülkemizdeki kadın çalışanların sorunları dünya emekçi kadınlar gününde daha yoğun biçimde gündeme getirilip tartışıldı. Bu yıl ülkemizde her ne kadar ana tema kadına karşı şiddet olsa da aslında kadınların çalışma yaşamındaki problemleri hala güncel.
Ülkemizde kadınların iş gücüne katılım oranlarının düşüklüğü sürekli gündeme getirilirken personel seçimi aşamasında cinsiyet ayrımcılığına ilişkin herhangi bir önlem alınmıyor. Pek çok işveren iş ilanlarında dahi cinsiyet tercihini açıkça belirtebiliyor.
İş görüşmelerinde kadınlara bekârsalar ne zaman evlenmeyi düşündükleri, çocuksuz evli iseler ne zaman çocuk sahibi olmayı düşündükleri gibi kişilik haklarına saldırı niteliğinde sorular soruluyor.
4857 sayılı iş yasamızla birlikte ayrımcılık yasağı getirilmesine karşın hala kadınlara sırf cinsiyetleri sebebi ile daha düşük ücret uygulaması yaygın biçimde süregeliyor.
Diğer taraftan çocuk doğuran kadın işçiye ülkemizde verilen analık ve emzirme izni yetersizdir. İş kanununda eşi doğum yapan erkek işçiye babalık izni dahi öngörülmemektedir.
Gerçekten de İş Kanunu’muzun 74. Maddesi ile düzenlenen analık halinde çalışma ve süt izni konusu günümüzde kadın işçinin ihtiyacına cevap vermekten uzak. Doğumdan 2 ay sonra henüz bebeği anneye yoğun biçimde ihtiyaç duyarken kadının çalışma hayatına dönmek zorunda olması pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Her şeyden önce aklı bebeğinde olan kadın işçiden, işine konsantre olmasını beklemek ne derece doğru?
Doğal olarak bu koşullarda iş verimliliği düşen kadın işçi çoğu kez çalışma hayatına ara vermeyi düşünüp, bu durumda da istifa etmek zorunda kalıyor. İstifa eden bir kadın çalışan ise kıdem tazminatına hak kazanamadığı gibi işsizlik ödeneğinden de yararlanamıyor.
Ayrıca kimi işverenlerin ya da yöneticilerin doğum yapan kadın işçiye mobbing (duygusal taciz) uygulayarak onu işten istifa etmeye zorladıkları gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz.
Neler yapılmalı?
Öncelikle iş yasamızda halen evlenen kadın işçiye 1 yıl içinde işten ayrıldığında kıdem tazminatı ödenmesini gerektiren düzenleme kaldırılarak bunun yerine bu hak doğum yapan kadın işçiye verilmelidir. Böylece çalışma hayatına annelik sebebiyle ara vermeyi isteyen kadın işçi kıdem tazminatı kaygısıyla bu kararını vermekten çekinmeyecektir.
Doğum sebebi ile işten ayrılmak zorunda kalan kadın işçiye işsizlik ödeneğinden yararlanma hakkı tanınmalıdır.
Bu konuda alternatif bir seçenek olarak kadın işçiye iş sözleşmesini belirli bir süre askıya alma hakkı da tanınabilir. Böylece bebeği belirli bir çağa gelen kadın işçi işine geri dönme hakkı da elde edebilecektir.
İş Kanunu’muzda yer alan 16 haftalık (çoğul gebeliklerde 2 hafta ilave) doğum istirahatı kadın işçi bakımından yetersizdir. Bu sürenin özellikle doğum sonrası bölümü arttırılmalıdır.
Kadın işçiye 16 haftalık doğum istirahatı sonrasında verilmesi zorunlu olan 6 aya kadar ücretsiz izin sorunlara sebep oluyor. İşverenler bu izni vermekten kaçınıyor ve yukarıda da değindiğimiz sorunlarla karşılaşılıyor. Bunun yerine önerdiğimiz sözleşmeyi askıya alma bir çözüm olabilir.
İş Kanunu’muzun 74. Maddesi ile çocuğu 1 yaşına gelene kadar anneye tanınan günde bir buçuk saatlik emzirme izni günün gerçeklerinden uzak ve yetersiz bir izin uygulamasıdır. Pek çok kadın bu izni ya hiç kullanmamakta veya haftada 1 gün (yasada olmasa da) toplu kullanıp işe gelmemeyi tercih etmektedir. Bu konuda daha uygulanabilir ve yaşamın gerçeklerine uygun uygulamalara ihtiyaç vardır.
Eşi doğum yapan erkek işçiye İş Kanunu’nda ebeveyn izni öngörülmemesi çok önemli bir eksikliktir. Bu konuda batıdaki örneklere baktığımızda neredeyse kadına verilen doğum izni kadar eşine de aynı sürede izin öngörülmektedir. Sebebi de şüphesiz ki erkeğin annenin yükünü paylaşmasıdır. İş kanunumuzda konuya ilişkin bir düzenleme hızlıca yapılarak eşi doğum yapan erkek işçiye uygun sürelerde izin hakkı tanınmalıdır.
Hüseyin İrfan FIRAT