Türk modeli ve Arap seçimleri
Farklı bölgesel ve uluslararası kaynaklardan gelen tahminler doğru çıkarsa seçimlerin getireceği sonuçlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşünden günümüze kadar Arap ve Ortadoğu bölgesinde yaşanan en önemli olaylardan biri olacak. Bu geçen dönem zarfında her iki bölgede hakim olan siyasilerin, partilerin ve hareketlerin çoğunluğu yönetimin ilkelerini İslami değerlerle aşılanmış milliyetçi düşünceden ilham aldı. Gelecek dönemde ise tahminlerin çoğu Mısır’da Müslüman Kardeşler, Tunus’ta Nahda hareketi ve Filistin’de Hamas gibi İslam dininden ilham alan hareket ve partilerin parlamentolarda koltukların çoğunluğunu kazanacağı yönünde.
Peki bu muhtemel gelişmelerin bölgedeki demokratik dönüşüm üzerinde nasıl bir etkisi olur? İslamcılar, seçimlerde vatandaşların biçtiği görevi yerine getirmeye hazır bir şekilde yönetime girer mi? Bu sorulara cevaplar ve Arap bölgesinde beklenen gelişmelere yönelik tepkiler farklılık arz ediyor. Bu tahminlerin sahipleri iki gruba ayrılıyor. Bir grup Arap ülkeleri, Türkiye ve İran’da siyasal İslam’ın yükselişinin bölgedeki demokratik girişimi olumsuz etkileyeceğini ifade ediyor. Diğer grup ise ılımlı İslamcıların yükselişinin demokratik girişimi hızlandıracağını vurguluyor. Birinci grubun temsilcilerinin başlattığı uyarı çığlıklarıyla mücadele bağlamında Raşid Gannuşi gibi ikinci grup liderler, İslam dini ile demokrasinin çelişmediğini vurguluyorlar. Gannuşi, bütün olgun vatandaşların katıldığı, partilerin ve şahsiyetlerin yarıştığı nezih dönemsel seçimlerin, erkler arasında ayırımın, gazete, parti ve cemiyet kurma özgürlüğünün, bütün vatandaşların eşit haklarının ve azınlık haklarının tanınmasının baz alınmasına işaret ederek, bu düzenlemelere örnekler verdi. Birçok İslamcı ve İslamcı olmayan kimse Türkiye’deki AKP deneyimine işaret ederek, İslam ile demokrasi arasında çelişkinin kesin olduğunu ifade edenlere cevap veriyorlar. Türkiye’deki AKP deneyimi İslam ile demokrasi arasındaki mutlak çelişki teorisine pratik cevap sunuyor. Fakat bu durum, bu son teorinin Arap ülkelerindeki belli başlı İslamcı partilere uygulanabileceği anlamına gelmez. Burada Arap ve Ortadoğu bölgesinde demokratik gelişmeyle ilgilenenler Arap deneyimleri ile Türk deneyimi arasında önemli farklılıklar olduğu üzerinde duruyorlar. AKP’nin önde gelen teorisyenlerinden Ahmet Davutoğlu, bu farklılıklara ışık tutuyor. Davutoğlu, bir kitabında ‘Türkiye’de soğuk savaş sonrası dönemde güçlü ivme kazanan siyasi kültürün dinamik dönüşümünün diğer Ortadoğu ülkelerindeki şartlardan farklı’ olduğunu gözlemliyor. Davutoğlu, ‘Türk seçimlerinin diğer bazı Ortadoğu ülkelerinde yapılanlardan farklı anlamları olduğunu’ ifade ediyor. Bu farklılık, en önemli temel bir farkı somutlaştırıyor: ‘Ortadoğu ülkelerindeki siyasi kültür klasik kültürü yansıtan krallık rejimleri ile yeterli demokratik alanlar içermeyen cumhuriyetçi rejimler arasında mahsur kaldı.’
Bu farklılıkların kökleri Türk deneyimi ile Arap deneyimleri arasında farklı alanlarda ve özellikle de tarih, coğrafya ve uluslararası ilişkilerdeki nesnel ve sosyal verilerde saklı. Coğrafik ve tarihî dinamikler ve dış etkenler, Türklerin ve Arapların demokrasi, yönetim sistemleri ve modellerine yönelik bakış açılarını etkileme noktasında oldukça önemli rol oynadı. İslamcı veya İslamcı olmayan Türk partiler ve siyasi hareketler, tarihîn, coğrafyanın ve dış ilişkilerin verilerinde Türkiye’deki demokrasinin güçlenmesine destek olacak şeyler buluyorlar. Buna karşın Arap partiler ve siyasi yönetimler, tarihî hatıralarından, coğrafik gerçek ve dış ilişkilerden güç buluyorlar. Özellikle de demokrasiye yönelik olumsuz tutumlarını ve despot eğilimlerini meşrulaştırmak için Batı ülkeleriyle ilişkilerinden destek alıyorlar.
Bölgede rejimlere ve despot projelerine hizmeti pohpohlayan çeşitli teorilerden biri de budur. Bu teori, Davutoğlu’nun işaret ettiği siyasi kültürün bir ayağını oluşturuyor. Bu kültür sadece İslamcılar arasında yayılmış değil, İslamcı olmayan birçok Arap partisi ve grubu arasında da var. Bu son partiler gelecek dönemde demokratik geleceği, ifade ve genel katılım hakkını garantiye almak istiyorlarsa demokrasinin yanında yer alarak işe başlamaları ve İslamcılarla demokratik rejimin derinleşmesinde işbirliğini güçlendirmek için çalışmaları mantıklı olur. Londra’da Arapça yayımlanan El Hayat gazetesi 26 Mayıs 2011
RAGID EL SULH