Turizm Potansiyeli Yüksek 12 Kent
Turizm potansiyeli yüksek olan kentler. Turistlerin akınına uğrayan hatta aşırı turist ilgisinden yana dertli kentleri herkes biliyor. Biz bu defa hak ettiği ilgiyi göremeyen kentleri listeledik. İşte, mutlaka görülmesi gereken, turizm potansiyeli yüksek 12 kent…
İçeriğe Ait Başlıklar
Turist Bekleyen Güzel Kentler
Turizm önemli bir gelir kaynağı. Paris, Londra, Amsterdam, Miami, Boston, Singapur, Barcelona, Roma, Berlin, Venedik gibi bilinen turistik merkezlerin keyfi yerinde. Turist sayısı ve sağlanan gelirden çok memnunlar. Ama bazı kentler var ki, güzel olmalarına rağmen turist çekemiyorlar. Amerikan CNN Televizyonu, Avrupa’da güzel kentleri belirleyip turistlerin dikkatine sunuyor. Turistik kentlerin çok kalabalık olduğunu vurgulayıp, gözden kaçmış kentlerde sessiz, sakin, huzur içinde gezmenin bir avantaj olduğunu kaydediyor. Ankara’nın da içlerinde olduğu kentlerin bir bölümünü alfabetik sıraya göre veriyoruz:
AARHUS / DANİMARKA
Danimarka’nın ikinci büyük kenti. Avrupa’nın aileler için en ideal kenti olduğu ileri sürülüyor. Burada yürüyerek ormanlık bir alana girebiliyor, yine yürüyerek bir plaja ulaşabiliyorsunuz. Sokaklarını restoran ve kafeler dolduruyor. Aarhus’ta dünyanın en ünlü-şeflerinin fantastik yemeklerini tadabilir, hiçbir yerde içemeyeceğiniz kahveleri yudumlayabilirsiniz. Üstelik antika gramofonlardan çıkan huzur verici müzik eşliğinde. MS 900’de, bir ticaret kasabası olarak Vikingler tarafından kurulmuş. Her köşesi, buram buram tarih kokuyor.
ABERDEEN / İSKOÇYA
Dünyada adı Aberdeen olan 30’dan fazla kent/kasaba var. Biz İskoçya’dakinden bahsediyoruz. Iskoçya’nın üçüncü büyük kenti. Annesi Iskoçya doğumlu olduğu için ABD Başkam Donald Trump’ın çok sevdiği bir kent Aberdeen. Buraya “Avrupa’nın petrol başkenti” diyenler de var, “granit kent” diyenler de. Kış bahçeleriyle ünlü. Bahçeler, dev seralar içinde. Gemicilik çok gelişmiş. 1868’de dünyanın en hızlı yelkenli gemisi olan “Thermopylae” burada inşa edilmişti. Ünlü gemi, İngiltere’den Avustralya’ya iki ayda gidebiliyormuş.
ANKARA
Sizlere Ankara’yı tanıtacak değiliz. Ama CNN’in Ankara yorumu şöyle: “Türkiye’de turizm deyince İstanbul, bütün alkışları topluyor. Ama başkent Ankara, bir kent molasının ötesinde bir yer. Kapadokya ve Anadolu’nun diğer güzellikleri yolunda bir mola vermekten daha fazlasını hak ediyor. Modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün mozolesi Anıtkabir, şüphesiz bir başlangıç noktası. Ülkenin tarihini gözler önüne seren müzeleri, Kocate-pe ve Hacı Bayram Camileri, turistlerin ilgisini çekecek cazibe merkezleri. Kızılay’daki restoranlar ve kafeler, kebap tatmak ve susuzluk gidermek için ideal mekanlar.”
ANTWERP / BELÇİKA
Buraya ülkede yaşayan Felemenkler “Antwerpen”, Fransızlar “Anvers” diyor. Anlamı, “el atmak”. Yardım etmek anlamında değil. Kentten geçen Scheldt nehrini kullanan herkes, Antigo-on adlı bir canavara para vermek zorundaymış. Vermeyenlerin ellerini kesip suya atarmış. Sonunda cesur bir asker canavarın elini kesip nehre atmış. Her yerin efsanesi var. Böyle hikayeler turistlere ilginç geliyor. 1843’te kurulan kent, dünyanın en büyük, hayvanat bahçesine sahip. Bahçede, altı binden fazla hayvan var. Merkez tren garı, dünyanın en güzel yapıtlarından biri. Gelelim en önemli özelliğine. Dünyanın işlenmemiş elmaslarının yüzde 90’ı bu kentten geçiyor. Alışveriş yaparken dikkatli olun. Sorun çıkarıp hile yapmaya çalışanlar, betona gömülüp, sonsuza kadar ortadan kaybediliyormuş. Bunlar eskide kalsa da hala söylentiler böyle.
BERN / İSVİÇRE
İsviçre’nin resmi olmayan başkenti, adını ayıdan alıyor. Yüzyıllar önce bölge halkı bir av partisinde ayılara rastlıyor. Almanca ayının çoğulu “Baeren”, ad olarak seçiliyor. İsviçreliler, “Neyse ki bir fareye rastlamamışlar” diye espri yaparlar. Ülkenin dördüncü büyük kenti. Sadece 130 bin kişi yaşıyor. Sokak tabelalarının değişik renklerde olması, turistlerin dikkatini çekiyor. Napolyon 1798’de kenti fethettiğinde, askerlerin çoğu okumayazma bilmediğinden tanıtım ve uyarı işaretleri değişik renklerde yapılmış. Kentin eski bölgesi, UNESCO Dünya Mirası kapsamında korumaya alınmış. Tarih meraklıları kenti çok sevecek.
DEBRECEN / MACARİSTAN
Macaristan’ın ikinci büyük kenti. Başkent Budapeşte’ye yakın. Debrecen’e gittiğinizde, ülkenin farklı bir yüzünü görmüş olursunuz. Hortobagyi Parkı, Macaristan’ın en büyük ulusal parkı. Burada zengin kültür mirası ve güçlü tarım geleneği kaynaşmış durumda. Nagyerdei Su Kulesi ise, dünyanın en güzeli. Kulenin altı restoran ve sergi alanı. Kuleye çıkıp etrafı gözleyebilirsiniz.
1966’dan beri yapılan Çiçek Festivali’ne denk gelirseniz, hayatınız boyunca göremeyeceğiniz kadar çok çiçek görürsünüz. Müzeleri, botanik bahçeleri, ünlü Çiçek Saati, gölleri, Dokuz Kemerli Köprü’sü, hayvanat bahçesi görülmeli.
MALMÖ / İSVEÇ
Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ı ziyaret edenler, Oresund Köprüsü’nü kullanarak İsveç’in Malmö kentine günübirlik ziyarette bulunurlar. Oysa Malmö, bir günlük ziyaretten fazlası demek. Orta yaşlıların oluşturduğu bir kent dense yeridir. Halkının yaş ortalaması 36. Gençlerin çoğu 174 ülkeden gelmiş. Küçücük kentte, 150’den fazla dil konuşuluyor. Bu da Malmö’yü, çok kültürlü, mutfağı çok farklı bir yer yapıyor. Kent, son 20 yılda büyük değişime uğradı.
MİNSK / BEYAZ RUSYA
“Avrupa’nın Ciğerleri” olarak tanınan Minsk, Beyaz Rusya’nın yakın komşuları tarafından dahi bilinmeyen bir kent. Son derece temiz ve yeşil. İkinci Dünya Savaşı’ndan tamamen yıkılmış olarak çıkan Minsk, geçtiğimiz yıllarda da iç çatışmalar yaşadı. Ama her şey geride kaldı. Sayısız parka ve dünyanın üçüncü büyük botanik bahçesine ev sahipliği yapıyor. İstatistiklere göre de dünyanın en güvenli 25 kenti arasında. Geceleri çok sessiz, trafiği seyrek, toplu ulaşım araçları zamanında gelen bir kent.
NORWICH / İNGİLTERE
Orta Çağ Ingiltere’sinin “girilemeyen” kentlerinden biriymiş. Uzun ve yüksek surlarla çevriliymiş. Ama günümüzde bu surlar, sadece tarih meraklılarının inceleme ve fotoğraflama bölgesi. 700 yıllık kentte yeni bir yapı yok. Yün ticaretiyle zenginleşmiş. Bugün hala yünlü giysiler, önemli bir ticari mal. 18’inci yüzyılda kanaryalarıyla da ünlenmiş. Ne yazık ki bugün kanarya sembolü sadece Norwich City futbol takımının logosunda yer alıyor.
FİLİBE / BULGARİSTAN
Bulgarların “Plovdiv” dediği, Avrupa’nın en eski kenti. Dünyanın da en eskilerinden. Su bentlerinin kurulduğu, düzgün sokakların yapıldığı, binlerce kişinin oyunları izlediği stadyumu, kent konseyinin olduğu Odeon’u ve anfitiyatrosu bulunan modern bir kentti. Yollarındaki otomobilleri görmezseniz, bütün kentin yaşayan bir müze olduğunu sanırsınız. Altı bin yıl öncesine ait tarihi kalıntılar bulmak mümkün. Hemen her uygarlıktan izler var. Filibe de yedi tepe üzerine kurulu. Kentin alışveriş sokağı, Avrupa’nın en uzun yaya yolu. Kıtanın en eski saat kulelerinden biri de burada bulunuyor.
SARAYBOSNA / BOSNA HERSEK
Yedinci yüzyılda Slav’ların “Sarajevo” adıyla kurduğu kente, 1429’da gelen Osmanlılar, “Saraybosna” adını vermişti. Son yüz yılda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun, Osmanlı imparatorluğu’nun, Bosna Krallığı’nın, Hırvatistan bağımsız devletinin ve sonunda da Bosna Hersek’in olan Saraybosna, atlı tramvay sistemini kuran Avrupa’nın ilk kenti olma özelliğini de taşıyor. Kentin en uzak noktasından bile yarım saatlik bir yürüyüşle dağlara tırmanmaya başlayabilirsiniz. Dünyanın hiçbir kentinde böyle bir özellik yok.
TORİNO / İTALYA
Restoranları, sarayları, opera binaları, meydanları, bahçeleri, galerileri ve tiyatrolarıyla İtalya’nın önemli merkezlerinden. MÖ 218’de Hanibal’ın fillerini dağlardan aşırarak gelip dümdüz ettiği kent Torino. Ülkenin dördüncü büyük kenti. 1861’de birleşik İtalya’nın başkenti olmuş ama merkez daha sonra Floransa’ya, sonunda da Roma’ya taşınmış. İtalya’nın Detroit’i olarak biliniyor. Çünkü İtalyan otomotiv sanayi burada filizlenmiş. Fabrikalar ikinci Dünya Savaşı’nda askeri araç ürettiğinden, hedef haline gelmiş ve büyük zarar görmüş. Çikolatasıyla da ünlüydü. Ama bu işi İsviçre’ye kaptırdılar.
Alev Rigel