Tüm Zamanların En Çok Talep Gören Meslekleri
Tasarım, tarihinin en pırıltılı günlerini yaşıyor; yeşil yakalılara olan talep patlamış durumda; iç denetçiler KOBÎ’lerin bile gözdesi. Ama hiçbir şey geleneği değiştirmiyor. Tüm zamanların en çok talep gören meslekleri satış, mühendislik ve muhasebe 2013’te egemenliklerini daga da artırdı. Neden? Ekonomi, istihdama olumlu sinyaller göndermiyor. Yeni işlerin yaratıldığı alanlarda baskılanma var. İşsizlik, ekonomik büyüme beklentileri ışığında kısa vadede iş gücü piyasasını “kırılgan ve düzensiz” bir hale getirebilir. Dolayısıyla bu dönemlerin sığınağı her zaman olduğu gibi geleneksel meslekler.
Dünya genelinde her yıl istihdama 42,6 milyon kişi katılıyor. Buna karşılık 2018’e kadar sadece 40 milyon yeni iş yaratılabilecek.
İstihdam ve ekonomi arasında, su bile geçirmeyecek kadar sıkı bir ilişki vardır. Kesin bilgidir… İstihdam artıyorsa bilin ki ekonomi büyüyordur, azalıyorsa kesin küçülüyordur. Dolayısıyla kahin olmaya gerek yok. Siyasi gerginlik, yaklaşık bir yıla yayılan seçimler, Fed’in parasal genişlemeyi yavaşlatma sürecinin başlamış olması ve Türkiye’de özel sektörün yüksek borçluluk oranı. .. Bunlara, analistlerin şimdiden büyüme tahminlerini yüzde 2 seviyesine doğru çekmesini ve kredi notuyla ilgili endişeleri de ekleyin… Türkiye’nin 2014’teki ekonomik performansının istihdama yansımaları çok parlak olmayacak. “2013 ekonomik anlamda kötü bir sene değildi ama ikinci yarısı oldukça çalkantılı geçti” diyor TEP AV analisti Güneş Aşık, “Bu durum da aslında 2014’ü daha çok etkileyecek bir tablonun ortaya çıkmasına neden oldu. Firmaların ileriye dönük beklentilerinde bir temkinlilik yarattı. Olacakları öngörmek zor ama istihdam baskılanabilir.”
Bu aslında sadece Türkiye ile ilgili bir beklenti değil. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “2014 Küresel İstihdam Raporu” da benzer bir çıkarımda bulunuyor. ILO Araştırma Departmanı Direktörü Raymond Torres, rapora yazdığı ön sözde küresel iş piyasasını “düzensiz ve kırılgan” olarak tanımlıyor. Torres, “2008 krizi sonrası dünya ekonomisinin toparlanmaya başladığına yönelik güçlü sinyaller olmasına rağmen bu kıpırdanmanın 2014 ve sonrasında oluşacak istihdam talebini absorbe etmeye yetmeyeceğini düşünüyoruz” diyor. Ona göre yeni girişlerin de karşılanabilmesi için her sene 42 milyon yeni iş yaratılması gerekiyor. ILO’nun raporunda ‘temel’ sorunun, istihdam yaratacak yatırımlar için gerekli kredilere erişimin giderek zorlaşması görülüyor. Bunun yeni işlerin yaratılmasını engelleyeceğini dolayısıyla kayıt dışı istihdam (Türkiye’de yüzde 37,8) ile işten çıkarmaları tetikleyebileceği öngörülüyor.
Bugün dünya üzerinde, 2013’te katılan 5 milyon kişiyle birlikte 202 milyon işsiz var. 2018’de bu rakamın 215 milyona çıkması bekleniyor. Her sene istihdama katılan 42,6 milyon kişiye karşılık bu beş sene zarfında sadece 40 milyon yeni iş yaratılabileceği hesaplanıyor. Türkiye de bu dalgadan uzak değil. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “Hanehalkı İşgücü İstatistikleri, 2013” verilerine göre işsizlik 2012’ye göre 0,5 puan artarak 9,7’ye yükseldi -2 milyon 747 bin kişi. Kentlerdeki işsizlik ise yüzde 11,5 oldu. Üstelik bu rakamlar, istihdam edilenlerin sayısı 703 bin kişi artmasına rağmen negatif yönde büyüdü. “Türkiye ekonomisi iyi günlerinde bile yeteri kadar iş yaratamadı” diyor Güneş Aşık, “İşsizlik çok küçük puanlarla yüzde 10’un altına indi. Şimdi ise ekonominin iş yaratma gücü çok az. Dolayısıyla işsizlik bir sorun olarak öne çıkıyor.” Kariyer.Net Genel Müdürü Yusuf Azoz da benzer bir çıkarımda bulunuyor. Türkiye’de her yıl işgücüne 700 – 800 bin kişi katıldığını hatırlatan Azoz, “Dolayısıyla” diyor, “işsizlik rakamının stabil kalması için bile Türkiye’nin her yıl minimum yüzde 4-5 büyümesi gerekiyor. 2013’teki büyüme buna yetmedi. 2014 için beklentiler yüzde 2’ye çekilmiş durumda ve bu işsizliğe olumsuz yansıyacak.”
Türkiye ile ilgili ‘fundemental sorun’ ise istihdam edilenlerin sektörel dağılımında ortaya çıkıyor. 25 milyon çalışanın yüzde 50’si hizmetler sektöründe. Tarımın payı 23,6, sanayinin ise yüzde 19,4. Yaklaşık 1,5 milyon kişi de inşaat sektöründe istihdam ediliyor (İnşaat sektörü bu rakamın yan sektörlerle birlikte 3 milyon olduğunu hesaplıyor).
Bu aslında Türkiye’nin seçtiği büyüme modelinin hizmet ve inşaata endeksli olmasının doğal bir sonucu. Büyüme dönemlerinde bir sorun teşkil etmeyen bu tablo, tüketimin azalmaya ve ekonomik büyümenin yavaşlamaya başladığı zamanlarda ise istihdam üzerinde negatif bir etkiye dönüşüyor. Bir çıktı işsizlik. Ziraat Yatırım tarafından hazırlanan “İstihdam Dosyası” başlıklı analizde de ekonominin özellikle 2012 -2013 döneminde işgücüne kadınların katılımı ile büyüyen aday havuzunu karşılamakta zorlandığına işaret ediliyor. Analizde bu yoruma, 2013’ün son çeyreğinde hem istihdamda gözlemlenen artış hem de işgücüne katılımdaki yavaşlamanın işsizlik oranında çift basamaklarda kalıcı olunmadan iyileşmesini sağladığı bilgisi de ekleniyor.
Öte yandan bu büyüme modelinin diğer çıktısı ise işgücü profilini tepetaklak etmesi. Şöyle ki işsizlik beraberinde nitelik uyuşmazlığını getiriyor; kişi aldığı eğitim seviyesinin altında bir işte çalışarak yeteneklerini daha fazla katma değer yaratacak şekilde kullanamıyor. Bugün bile Türkiye’de üniversite mezunlarının yüzde 20 ila 30’unun niteliklerinin altında işlerde çalıştığı tahmin ediliyor. “Bu sıkıntı” diyor Güneş Aşık, kısıtlı istihdam ortamında olumsuz yönde büyüyebilir” diyor.
Ekonomik yavaşlamanın ve ILO’nun da işaret ettiği düzensiz ve kırılgan istihdam tablosu, (Comscore verilerine göre Türkiye’de online iş arayanların yüzde 71,1’ini kapsayan) Kariyer.Net’in verilerine dayanarak 182 bin 375 iş ilanını temel alan “FORBES, İnsan Kaynakları: Değişimler ve Yeni İşler Raporu”nda da ortaya çıkıyor. Kariyer.Net Genel Müdürü Yusuf Azoz, 2013’te yüzde 4 büyümeye karşılık gelen bir istihdam artışı olmadığına işaret ediyor. “Yeni ilan sayısındaki artış, ekonomiyi soğutmak için alman tedbirler nedeniyle görece zayıf bir sene olan 2012’nin bile altında kaldı. TÜİK verilerinde de durum farklı değil. Bu enteresan ve düşündürücü” diyor. Bu durumu destekleyen diğer bir gösterge ise istihdam talebinin yeni hiçbir trend ortaya koymadan ‘geleneksel’ meslekler ve sektörler üzerinde yoğunlaşması. Aslında geçmiş senelerde de gelenekselin egemenliği su götürmez bir gerçekti. Ama ekonominin derinleşmesini ifade eden yeni işlerin yaratılabileceği istihdam alanlarının doğuşunun güçlü işaretleri vardı.
FORBES’un bu raporu ilk hazırladığı yıl olan 2012’de büyük trend e-ticaret ve sosyal medyaydı. Bu da, başka bir bakış açısıyla ‘alaylıların’, istihdam profili içindeki yükselişi anlamına geliyordu. Nihayetinde Facebook ya da Twitter’ı iyi kullanan 20’li yaşların ortasındaki bir gence, ömrünü o şirkette geçirmiş çoğu orta düzey yöneticinin çok üstünde -ayda 5 bin lira gibi- paralar verilebiliyordu.
“Outliers” isimli çok satan iş kitabının yazarı Malcom Gladwell’ın, “Bir işi 10 bin saat yaparsanız, o işte uzman sayılırsınız” argümanına dayanan “10 bin saat teorisi” gerçeğe dönüşmüştü. Diğer taraftan bu durum, insan kaynakları konusunda şimdiye kadar üretilen büyük külliyatın da yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyordu. Çünkü herkesin bugün anlamaya çalıştığı ‘İnternet kuşağı’ iş dünyasına kendi tarzı ile girmişti.