Reklamlar-Reklamcılık

Tüketici vicdanlı marka istiyor

Toplumsal duyarlılık sergilemeyen şirketlerin tüketicisini kolayca kaybettiği bir dönemdeyiz. Yaşanan son olaylar Türkiye’de de bu eğilimin geçerli olduğunu gösterdi…

NE yazık ki yine karanlık bir haftayı geride bıraktık. Ankara’nın ortasında yaşanan hain saldırı, hepimizi yeniden derin bir yasa boğdu.

Üzüntümüz, acımız ve endişelerimizin yanı sıra kızgınlıklarımız da artıyor. Toplumsal kriz zamanlarında hem bireylerin hem de şirket ve markaların iletişim dilini tekrar tekrar gözden geçirmeleri gerektiğini, atılacak her adımın farklı tepkilere yol açabileceğini defalarca yazmıştık.

Toplumsal duyarlilik

Bu hafta tüm bunları bir kez daha ne yazık ki gözlemlemek için ortam oluştu. Şovunu ekranlarda yayınlamaya devam eden yapımcıdan tutun da, tüm olup bitene rağmen eğlenceli basın bültenini gözümüze sokmaya çalışan şirkete, sosyal medya iletişimine kaldığı yerden ‘neşeyle’ devam eden markaya kadar her şeye sinirlendik.

Hatta sosyal medyanın da erişim gücünün desteğiyle artık durumun kızmakla sınırlı kalmadığı, boykota dönüşmesinin kolaylığı da gözlerden kaçmıyor. Tekrarının yaşanmamasını dilediğimiz bu son saldırı da bir kez daha gözler önüne serdi; toplumsal duyarlılıklara ve krizlere saygı göstermeyen, iletişim dozunu ayarlayamayan şirketlerin itibar ve tüketici sadakatini kaybetmeleri artık an meselesi.

Tüketici, duyarlı ve özverili olmayan şirketlere artık kolayca sırtını dönebiliyor.

SOSYAL MEDYADA ‘KARA LİSTE’

îşin aslı bu özveri beklentisinin sadece ‘kriz’ zamanlarıyla sınırlı olmadığım da eklemek gerekiyor. Hayvan haklarından çocuk işçi çalıştırmaya, cinsiyet eşitliğinden çevre korunmasına kadar onlarca kriter, şirketlerin artık üretim ve satış süreçlerinde göz ardı etmemesi gerekenler listesinde…

Üstelik bahsettiğimiz dev bütçelerle gerçekleştirilen kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarıyla da sınırlı değil. Bazen çok küçük bütçeyle toplumsal vicdana dokunmak mümkün. Bunun en güzel örneklerinden birini Özgecan olayında Fiili Boya yapmış, öldürülen bu genç kız için simsiyah bir reklam filmiyle ekranları karartmıştı. Tabii her özverinin bedeli ve bütçesi bu kadar hafif olmuyor. Öyle ki bazen şirketler en çok sattıkları ürünleri tedavülden kaldırıyor ya da büyük yatırımlarla başlattıkları bir tesise zincir vurabiliyor. İngiliz dev perakendeci Tesco’nun kasaların çevresindeki şeker ürünlerini kaldırarak obeziteye savaş açması, Intel’in silahlı çatışma ve insan haklan ihlali yapılan bölgelerden mal satın almaması, perakendecilerin hayvanlara kötü muamele yapılarak üretilen materyallere ‘dur’ demesi, akla gelen sadece ilk örnekler…

Tüm bu örnekler, bedeli ve bütçesi ne olursa olsun, tüketicisini kaybetmek istemeyen tüm şirketler için bir kırılma noktasına gelindiğinin de habercisi. Suçluluk duygusu hissetmeden yapılacak bir tüketim için, tüketici özverili ve itibarlı markaların peşine düşmüş durumda.

Duayen İletişimci Salim Kadıbeşegil’in de altını çizdiği gibi, “Marka ve itibar bir araya geldiğinde ‘değerlere’ bakmamız gerekiyor. Başarılı ligin oyun kurucularını incelediğinizde sizi değerlerine ortak edebildiğini, sizin gibi düşündüğünü, sizin sorunlarınızı kendine dert edindiğini, dünyaya aynı pencereden baktığınızı hissediyorsunuz…”

Yapılan araştırmalar da şirketlere “eğer duyarlı olarak konumlanmak istiyorsanız, bunun karşılığını vermeye hazır olun” çağrısında bulunuyor. Aksi halde, internet ve sosyal medyada dolaşan ‘En Sorumsuz Markalar’ listesinde yerinizi almanız kaçınılmaz görünüyor.

Melis Tosyalı / Para Dergisi

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu