Temel Eğitimin Temel Sorunları
Temel eğitimin temel sorunları
Yeni öğretim yılında yapısı yeniden belirlenen Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde, çok uzun bir “sorunlar ve yapılacaklar” listesi var.
Eğitim sisteminin çok yönlü ve çetrefil sorunlarına çözüm bulabilmek için önce bu sorunları tanımlamak, adlarını koymak gerekiyor. Eğitim Reformu Girişimi (ERG)’nin yeni yasama ve öğretim yılı başlarken milletvekillerine göndermek üzere hazırladığı dosyada, “Türkiye eğitim sisteminde öncelikli olarak ele alınması gereken sorunlar” açıklanıyor.
Eğitim sistemi, çocuk ve gençlere temel becerileri kazandıramıyor. OECD tarafından gerçekleştirilen PISA 2009 testine Türkiye’den katılan 15 yaşındaki öğrencilerin % 42’sinin basit matematiksel problemleri çözebilecek düzeyde olmadığı, % 25’inin okuduğunu anlayamadığı, % 30’unun da günlük hayatta karşılaşabileceği fen ve teknolojiyle ilgili problemleri çözemediği saptanmıştır. Bu sonuçlar, OECD ülkeleri arasındaki en kötü sonuçlardan biridir. Ayrıca Türkiye’de 15 yaşındakilerin çok büyük bir kısmı (yaklaşık % 35) öğrenci olmadığından temel becerileri edinememiş bireylerin oranının çok daha yüksek olduğu söylenebilir. Temel becerileri edinememiş bireyler, toplumsal ve ekonomik yaşama katılımda büyük zorluklar çekerler. Bu haliyle eğitim sistemi, Türkiye toplumunun ve ekonomisinin geleceğine katkı sağlamaktan uzaktır.
Eğitim sistemi içinde “temel becerileri edinme”yi ve “öğrenme”yi sağlayacak en önemli unsur olan öğretmenler, gerektiği biçimde eğitilmiyor ve desteklenmiyor. Öğretmenlerin eğitim sistemi içindeki kritik rolü, eğitim üzerine araştırmalar gerçekleştiren uluslararası kuruluşlar tarafından sık sık vurgulanmaktadır. Ancak Türkiye’de öğretmen politikaları, öğretmen adaylarının üniversiteye giriş sürecinden meslekiçi gelişime kadar tüm süreçleri kapsayıcı ve ihtiyaçlara yanıt verir nitelikte olmaktan uzaktır. Hem öğretmen olarak yetiştirilecekler hem de öğretmen olarak atanacaklar, çoktan seçmeli testler sonucu seçilmektedir. Öğretmenlik eğitimleri, genel teorik bilgiyi önceliklendirmekte, okuliçi deneyim kazanılmasını ikinci planda bırakmaktadır. Öğretmenler için geliştirilen hizmetiçi eğitimler de son derece merkeziyetçi biçimde gerçekleştirilmekte ve yenilikçi yöntemler içermemektedir. Öğretmenlerin birbirinden öğrenmesini, yeni yöntemler uygulamasını teşvik eden hizmetiçi eğitim mekanizmaları geliştirilememiştir. Tüm bunlar sonucunda, Türkiye’de öğretmen kalitesi günden güne gerilemekte ve eğitim sisteminin ilerlemesini engellemektedir.
Eğitim sistemi, yeterince eşitlikçi değil. Türkiye, OECD ülkeleri arasında sosyoekonomik altyapının (ailenin eğitimi, geliri, meslekî durumu) öğrenci başarısı üzerinde en yoğun rolü oynadığı üç ülkeden biridir. Ayrıca Türkiye’de, özellikle ortaöğretim düzeyinde okullar arasında sosyoekonomik kökene göre ayrışma dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. OECD ülkeleri arasında gelir dağılımının da en kötü durumda olduğu ülkelerden biri olduğu göz önüne alındığında, Türkiye’de eğitim sisteminin toplumsal adaleti sağlama yerine eşitsizlikleri pekiştirdiği görülmektedir.