Teknoloji Gelişiyor; Peki Ya İnsan?
İnsanlık tarhinin akıl almaz biçimde hızla geliştiği bir yüzyılda yaşamaktayız. Her geçen gün yeni teknolojik ürünler, iletişim araçlarının çeşitlilliği sürekli biçimde ilerleyerek insanoğlunun hizmetine sunuluyor. İnsanların yaşamlarını pratikte altüst eden teknoloji nasıl tanımlanmalıdır?
Küreselleşme süreciyle birlikte zaman, mekân, emek, yer kavramları da teknolojiyle yeniden anlamlandırılmaktadır. İlk bakışta insanlara faydalı icatlar sunar gibi gözükürken; öte yandan insanları kendisine bağımlı kılmakta, aynı zamanda maneviyata ve zihnin düşünce sisteminine de hükmetmektedir. Teknoljiyle birlikte hayat standartları yükselirken, insan zihni de içten içe değişmektedir. Yeni dünyada aile, evlilik, arkadaşlık vs. birçok kavram gerçek anlamından uzaklaştırılarak değişime uğratılmıştır. Artık, ”insanlık” kavramının özünü oluşturan değerler, tutumlar, saygı, samimiyet vs. duygular gereksiz şeyler olarak algılanmaktadır. Konuşmalar, gülücükler ve davranışlar yapmacıklaşarak sahte bir görünüme bürünmektedir. Evet teknoloji gelişiyor; ama beraberinde asıl niyetlerin üstü örtülerek, duygular ve sevgi sözcükleri samimilikten, içtenlikten yoksun bırakılıyor. Gelişmeye bağlı olarak dayatılan umursamazlık, anlamsızlık gündengüne kendisini iyice hissettiriyor. Bilinç, yeni bir boyut kazandı. Böylece duygu ve düşünceler metalaştırıldı. Sevgi; yerini bir demet çiçeğe, anneye duyulan hisler ise, yerini birkaç kalıplaşmış sözcüğe ve anneler gününe bırakarak değersizleştirildi. Oysaki anne sevgisi ve diğer duygular günlere ya da sözcüklere hapsedilebilir mi? Bazı şeyler zaman ister; emek gibi, sevgi gibi. Birinin güvenini, samimiyetini kazanmak ve ya ona olan duyguları hissettirmek bir anda olup bitmez. Bütün bunlar özveri ister, sabır ister. Annenize ”Seni Seviyorum” demek yerine, gerçekten onu sevdiğinizi davranışlarınızla belli etmeniz daha anlamlı değil midir? Karşılığında annenizin size sıcacık bir gülümsemeyle, şefkatle size sarılması paha biçilebilir mi? Sevilen ve değer verilen kişlere olan duygular, belli zamanlarda değil; sürekli olarak gösterilmelidir. ”Sevgi, zaman ve mekân sınırlarını aşan olgusal bir duygudur. ” İşte teknoloji, insanın duygularını ifade etme biçimini değiştirerek metalara hapsetmektedir.
Günümüzde samimiyat, içtenlik, doğru sözlülük çöpe atılmıştır. Günlük hayatta yapmacık tavırlar segileyerek, klişeleşmiş, duygusuz ve içi boş cümleler kurarak benliğimizden uzakta adeta birer maskeyle dolaşırız. Dolayısıyla şüphe artarak, güven duygusu sekteye uğratılmaktadır. Bu tür hallerde karşıdaki kişi dürüst olsa bile, ”acaba bana karşı samimi davranıyor mu?” düşüncesi, zihni tedirgin eder.
Elbetteki icatlar, pratikte hayatı kolaylaştırmaktadır; fakat zihinsel çöküşe sebep olarak kişiyi farklı kimliklere bürümesi de su götürmez bir gerçektir. Bu durumda insanların bu konuda farkındalık kazanarak bilinçlenmesi ve teknolojinin iyi yanlarını alarak, durumu kendi lehine çevirmesi gerekmektedir.
Diğer yandan insanların tahammül etme sınırı gitgide azalmaktadır. Hiç olmadık yerde, sudan bir sebeple gereksiz yere tartışmalar çıkarılmakta ve nihayetinde kalpler kırılmaktadır. Yapılması gereken şey sonradan pişman olmamak için en başta bir köşeye çekilip ”Değer mi, bu güzel günü durduk yere mahvetmek bu kadar kolay mı?” denilerek, tartışmaya bir an önce son verilmesi gerekmektedir. Son söz olarak: ” Teknoloji bile insanların nasıl bu kadar çabuk değişebildiğini görüp şaşırmaktadır.”
Mustafa KUŞ