Tarım sektöründe organik ürünlerin payı giderek artıyor
Tarım sektöründe organik ürünlerin payı giderek artıyor. Avrupa Birliği, bu pazarı bürokratik engellerden kurtarıp şeffaflaştıracak düzenlemeler yapmayı planlıyor. AB’nin bu adımı, organik tarım uygulamalarını tekrar gündeme getirdi…
AVRUPA Birliği, organik ürün yetiştirilmesiyle ilgili olarak bir düzenlemeye gidileceğini, bunun hem üretici hem de tüketici açısından yararlı olacağını açıkladı. Modern yöntemlerle yetiştirilen sebze ve meyvelerin kalitesinin, lezzetinin giderek düşmesi üzerine Avrupa Birliği (AB) de harekete geçme gereği duydu.
AB Tarım Komisyonu’ndan Dacian Ciolos, “Organik ürün sektörünün geleceği, Avrupa logosunun altında bütünleşmeye bağlı. Yapılan bir planlama ile tüketiciler, AB sınırları dahilinde üretilen ve satılan organik ürünlerde daha çok garanti elde etmiş olacaklar. Bu alandaki ticaretin risklerden arındırılmış olduğundan emin olmalıyız. Yeni yönetmelikle küçük işletmelerin organik üretime geçmesi çok daha kolay olacak” görüşüne yer verdi.
Hem üretici hem tüketici, yeni yapılacak düzenlemelerin bazı bürokratik engelleri ve ara ödemeleri ortadan kaldıracağı, üretim aşamasının daha şeffaf olacağı beklentisi içinde. Yeni planlama ile oluşturulacak danışma birimleri, elde ettikleri araştırma sonuçlarını üreticiyle paylaşacak ve halkın daha sağlıklı beslenebilmesi için geliştirilecek yöntemleri uygulatacak.
ENDÜSTRİYEL VE ORGANİK TARIM
Mevcut organik pazarın, bir dizi eksiği ve sorunu olduğu, bu engellerin ortadan kaldırılmasıyla pazarda adeta bir patlama olabileceği kaydediliyor. AB yetkililerine göre pazar, önümüzdeki on yıl içinde dörde katlanmış olacak. Hazırlanan yeni planlamanın, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nda onaylanması gerekiyor.
Organik ürün, adından da anlaşılacağı üzere modern sentetik girdileri olmayan bir ürün. Sentetik gübre, haşere ilaçlan, endüstriyel çözeltiler, katkı maddeleri, modem işleme yöntemleri kullanılmıyor.
Organik ürünlerden ilk olarak 1940’larda söz edilmeye başlandı. İngiliz tarım uzmanı Lord Walter Ernest Nort-hbourne, o yıllarda “organik tarım” kavramını ortaya attı. Yazdığı “Toprağı Önemseyin” (Look to the Land) adlı kitapta, organizma olarak tarımdan söz etti. Kavram daha sonra “organik tarım” olarak basitleştirildi. Bu, tarımın giderek modernleşmesine ve makineleşmesine bir tepkiydi. Fakat bu tepki çok zayıf kaldı ve tarımın sanayileşmesi 1960’larda bütün dünyayı sardı. Öyle ki adına ‘Yeşil Devrim’ (Green Revolution) adını verdiler. Örneğin domates, kim nasıl yetiştirirse yetiştirsin, aynı standart kalitede soframıza geliyordu.
“ÇİFTÇİNİ VE YEDİĞİN ÜRÜNÜ TANI”
Sanayileşmiş ürünlerin kalitesi ve tadı giderek bozuldukça bu kez organik ürün taraftarlarının sesi daha çok çıkmaya başladı. Organik ürün yetiştiricileri, son 20 yılda, cılız da olsa piyasadan pay kapmaya başladılar. 2000’lerde organikçilerin sloganı, “Çiftçini tanı, besinini tanı” şeklindeydi. Dünyanın pek çok ülkesinde halk, yaşadığı modern apartman dairelerinden çıkıp çiftlikleri gezmeye başladı. Kimin, nasıl ürün yetiştirdiğine baktı. Kendine güvenen çiftçiler, kapılarını açıp çiftliklerinde ziyaretçilere güvenli ürün turu bile attırdılar. Süpermarket alışverişleri, yerlerini çiftlik alışverişlerine bırakmaya başladı. Fakat kötü niyetli çiftçiler, hükümetleri önlem almaya zorladı. Çiftçi, hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların yönetmeliklerine göre ürün yetiştirmek zorundaydı. Avrupa Birliği, ABD, Kanada, Meksika, Japonya ve bazı ülkeler, organik tarım sertifikası vermeden önce üreticiyi dört yıl boyunca gözlemliyor. Bu süre zarfında hiçbir sentetik maddenin, organik ürün yetiştirilmesinde payının olmaması şart.
Halk arasında organik ürünlerin bilimsel bulgu eksikliklerine rağmen, daha güvenli, daha besleyici ve daha lezzetli olduğuna dair bir inanç bulunuyor. Oysa ABD’de yapılan ve “Schuldt and Schwarz” adıyla bilinen bir inceleme, bu inancın psikolojik olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, kendilerine organik kurabiye ikram edilen binlerce üniversite öğrencisinin yüzde 97’si, yediği kurabiyeleri beğendi. Organik ürünle yapılmış kurabiyelerin daha az kalorili, daha lezzetli olduğunu ve endüstriyel olarak yapılmış kurabiyelere tercih edeceklerini belirttiler. Oysa öğrencilere sadece endüstriyel kurabiye Verilmişti.
Şu da bir gerçek ki, organik meyve, endüstriyel meyveden biraz daha kuru ve daha lezzetli. Normalden biraz daha kuru olması, meyvedeki lezzetin yoğunluğunu artırıyor. Fakat her damak, bu farkı anlayamıyor.
HANGİSİ DAHA İYİ?
2012’de yapılan bir başka bilimsel inceleme, organik ürün taraftarlarını biraz daha üzecek nitelikte. Bu inceleme, endüstriyel ürünler ve organik ürünler arasındaki besleyici madde farkı üzerinde yoğunlaşmış. C vitamini (askorbik asit), A vitamini (beta-karoten) ve E vitamini (alfa tokoferol) başta olmak üzere 12 besleyici maddenin analizi yapıldığında görülmüş ki, organik ürünlerde bu besleyici maddelerden sadece ikisi daha fazla. Endüstriyel ürünler, besleyici madde zenginliğinde açık ara önde.
Aynı araştırma, organik sütte ve organik piliç etlerinde daha çok Omega 3 yağ asidi bulunduğunu ortaya koyuyor. Protein ve diğer yağların oranında ise hiçbir fark görülmüyor.
Haşere ilacı kalıntılarına gelince… Organik ürünlerde (hiç olmaması gerekmekle birlikte) kalıntı miktarı bir birim iken, endüstriyel ürünlerde bu miktar en az beş katı. Yine AB laboratuvarlarında yapılan incelemeler, organik ürünlerin insan sağlığına hatırı sayılır bir yararının ya da zararının bulunmadığına işaret ediyor. Fakat yapılan araştırmaların laboratuvardan laboratuvara değiştiğini de söylemek gerek.
SANILDIĞI KADAR PAHALI DEĞİL
Biz işin ekonomik yönüne de bakalım. Organik ürünlere talep, çevre ve sağlık kaygıları nedeniyle her geçen gün artıyor. 2002 yılından bu yana bu pazar yüzde 195 oranında genişledi. Bu, yüksek bir oran gibi görülebilir. Fakat 12 yıla bölündüğünde çok önemli gibi gözükmüyor. Organik ürünler, geçen yıl 90 milyar dolarlık bir pazar oluşturdu. Ama bunun da yeterli bir düzeyde olduğu söylenemez.
Organik ürünler, endüstriyel ürünlere oranla yüzde 10-40 arası daha pahalıya mal oluyor. Bu, organik ürünlerin yüksek fiyatlara satılacağı anlamına gelmiyor. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, her Amerikalı, marketlerde, 2011 yılında, ortalama bin 675 dolar harcama yapmış. Bunu her Amerikalının ailesi için yaptığı alışveriş değil de kendisi için yaptığı bireysel alışveriş olarak düşünmek gerekiyor. Oysa tamamen organik ürün alışverişine yönlendirilseler, yıllık market alışverişi harcamaları sadece 195 dolar ile 645 dolar arasında artmış olacaktı.
Sertifika nasıl alınıyor?
Sadece organik üretim yapan çiftçiler değil, gıda sektörüyle ilgili herkes bir sertifika almak zorunda.
Buna tohum üreticilerinden işçilere, toptancılardan perakendecilere, depoculardan restoranlara kadar herkes dahil. Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte sertifika alma şartları genel olarak şöyle:
■ Sentetik, kimyasal girdilerden uzak durulacak. (Bu sakıncalı maddelerin neler olduğu ilgili bakanlıklarca hazırlanan listede sıralanıyor.)
■ İşlenecek toprak da sentetik maddelerden arındırılmış olacak. Bunun için en az üç yıl geçmesi gerekiyor.
■ Üretim ve satış aşamalarında ayrıntılı raporlar tutulacak.
■ Organik ürün dışında, sertifikasız ürünler de yetiştirilecekse toprakta sınırlar kesin olarak çekilmiş olacak. İki değişik ürünün toprağı birbirine karışmayacak.
■ Ekili araziler ve hayvan barınakları, kanalizasyon şebekesinden uzakta olacak.
■ Çiftlik, resmi görevlilerin her an teftişine hazır tutulacak.
Alev Rigel