Suriye’de Yaşanan Katliamlarda İran’ın Rolü
Suriye’de Yaşanan Katliamlarda İran’ın Rolü
Ortadoğu’da demokratikleşme rüzgârları estiren Arap Baharı, Suriye’de tam anlamıyla kanlı bir duvara çarptı.
Esad’ın orduları Ramazan ayının başında girdiği 700 bin nüfuslu Hama’yı tank ve top ateşine tutarak, keskin nişancıları kullanarak tam bir felakete imza attı. Bu şehirlerdeki katliamların hâlâ sürdüğüne dair haberler geliyor. 1982 yılında babası Hafız Esad de tankları ve toplarıyla girdiği, uçaklarla bombaladığı Hama’da benzer bir vahşete imza atmış ve yerle bir ettiği şehirde tahminlere göre on binlerce sivili katletmişti. Bu katliamın acı hatıraları hâlâ hafızalardayken oğul Esad da katliam yapma konusunda babasından geri kalmadı ve son bir-iki ayda Suriye genelinde en az 1.600 kişiyi öldürdü.
Belli ki ne ülke nüfusunun büyük çoğunluğunda ortaya çıkan Baas rejimi karşıtı hoşnutsuzluk ne de buna karşı girişilen sindirme faaliyeti kısa sürede sona ermeyecek. Yüzde 7’lik bir azınlık tahakkümündeki Suriye, yine belli ki komşu ülke Türkiye’nin olduğu kadar dünyanın gündemini de meşgul etmeyi sürdürecek. Öyleyse biz de Suriye’de yaşananları analiz etme ve anlama çabamızı sürdürmeliyiz. Mesela, her şeyden önce, Suriye’nin sadece Suriye’ye odaklanılarak anlaşılamayacağının altını çizmekle işe başlayabiliriz. Çünkü bugünkü Suriye, aynı zamanda biraz İran ve biraz da Lübnan demektir. Suriye’nin İran ve Lübnan’ın yanı sıra Rusya ve Çin ile olan yakın ilişkilerini de anlamadan bu ülkeye yönelik uygulanacak politikaların başarılı olma şansı bulunmuyor. Özellikle Suriye ile İran arasındaki sıra dışı ilişkilerin mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. Nedenini bu yazıda açıklamaya çalışacağım.
Müttefiklik ilişkilerinin son derece kısa ömürlü olduğu Ortadoğu’nun kaygan zemininde bu tür bir ilişkiyi uzun süredir devam ettirmeyi başaran tek istisna İran ve Suriye’dir. Burada 1979 İran Devrimi’nden bu yana, yani tam 32 yıldır kesintisiz devam eden bir stratejik ittifak ilişkisinden söz ediyoruz. Humeyni liderliğindeki mollalar “İslamcılık” ideolojisiyle yola çıkmalarına rağmen sosyalist ve Arap milliyetçisi bir çizgide yer alan ve İslam’dan pek hazzetmeyen Suriye’nin Baas rejimi ile hep sıkı fıkı bir ilişki içerisinde olmuştur. Özellikle 1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak Savaşı sırasında bu ilişki stratejik ortaklık sınırlarını da aşarak bir kader ortaklığı niteliğine bürünmüştür. Irak’ın İran’la yürüttüğü savaşın propagandasını bir Arap-Fars savaşı şeklinde yaparak Arap devletlerinden destek bulma çabası, bir Arap ülkesi olan Suriye’nin İran’a verdiği destek duvarına hep toslamıştır. Suriye, Arap Ligi ve benzeri tüm Araplar-arası platformlarda İran rejiminin en büyük avukatı ve destekçisi olmuştur. Bu konuda Libya ve Sudan’ın da bazı katkıları olsa da bunlar Suriye’nin İran savunuculuğu ile mukayese bile edilemez.
İRAN VE SURİYE: SAVAŞ MÜTTEFİKİ
Tahran’daki sözde İslamcı devrim rejimi ile katı laik ve sosyalist Baasçı Şam yönetimi arasındaki tuhaf müttefiklik ilişkisi, başlangıçta beklendiğinin aksine, kısa sürede sona ermemiş ve bugünlere kadar gelmiştir. Tüm İslamcı iddialarına rağmen İran, Türkiye gibi çevresindeki pek çok ülkeyi uzun yıllar rahatsız eden devrim ihracı çabalarının hedefine Suriye’yi hiçbir zaman dâhil etmediği gibi, 1982 yılında Hafız Esad rejiminin Hama’da Müslüman muhalefete karşı giriştiği kitlesel kıyıma da tek bir itirazda bulunmamıştır. Irak’la sürdürdüğü savaş boyunca, Bağdat’taki Baas rejimini kendilerine rakip gören Suriyeli Baasçıların desteğini hep yanında bulan İran, bunun karşılığını fazlasıyla ödemiştir. Mesela, savaşta İran’a destek vermek amacıyla Suriye topraklarından geçen ve Irak’ın ihraç ettiği petrolün çok önemli bir kısmını taşıyan petrol boru hattını kapatan Şam yönetimine İran, büyük kısmı ücretsiz, geri kalanı da piyasanın yarı fiyatına olmak kaydıyla milyonlarca varil petrol vermiştir. Tahran, ne zaman zora girse Suriye ekonomisinin ayakta durmasını sağlayacak ciddi ekonomik yardımlarda bulunmuştur.
1979 Devrimi sonrasında uluslararası sistemden dışlanan İran’a destek olan ender ülkelerin başında hiç şüphesiz ki Suriye gelmekteydi. Irak’la yürüttüğü savaşında her türlü silaha ihtiyaç duyan, ancak Batı’nın ambargosu altında bunları tedarik etmekte zorlanan İran’ın imdadına da en önce Suriye yetişmiştir. O dönemde Afganistan’ı işgal altında tutan Rusya (SSCB) da, bu ülkeye komşu olan İran’ı güçlendirmek istemediğinden doğrudan silah satışı yapmamakta, hatta tam tersine Irak’ı silahlandırmaktaydı. Ancak Rusya’nın bölgedeki yakın müttefiki olan Şam sayesinde İran, ihtiyaç duyduğu tüm Rus silahlarını Suriye aracılığıyla kolayca temin edebilmekteydi. Öyle ki, devrim sonrası İran’da oluşturulan seçkin Devrim Muhafızları, Irak’a karşı cepheye sürülmeden önce, Libya’nın yanı sıra Suriye’de eğitilmekte ve bu güçlere Doğu Bloku yapımı silahları, tank ve uçakları rahatça kullanabilme becerileri kazandırılmaktaydı. Devrim öncesi Şahlık rejiminin sıkı bir ABD müttefiki olduğu ve İran ordusunun aşina olduğu tüm silahların da Amerikan yapımı olduğu göz önünde bulundurulacak olursa Suriye’nin Doğu Bloku silahlarını temin ve bu silahların kullanımı konusunda sağladığı eğitimle oynadığı kritik rolün önemi daha iyi kavranabilir.