Söyleyen dudak dinleyen kulak
Potyomkin Köyü lafını bilirsiniz… General Grigoriy Potyomkin, Rus Çariçesi 2. Katerina’nın sevgilisi, bakanı, ordular başkomutanı ve nihayet Kırım Prensi idi. https://www.myfikirler.org Rivayete göre işte bu Potyomkin, Çariçe’nin 1787’de Osmanlı’dan alınan Kırım’a düzenlediği debdebeli gezi sırasında, Dinyeper Irmağı boyundaki fakir evleri örtecek şekilde tiyatro dekoru gibi zengin köyler inşa ettirmiştir.
Niyeti, Kırım’ın zengin ve müreffeh olduğu havasını yaratmak ve Katerina’nın gözünü boyamakmış, denir.
Gerçi bu hadisenin yalan olduğu; Georg Von Helbig adlı bir Sakson diplomat tarafından Çariçe’nin gözdesini karalamak için 1797’de yazdığı bir kitapta uydurulduğu artık bilinmektedir.
Potyomkin bu köyleri inşa etmemiş, Çariçe’nin ziyareti öncesinde temiz ve iyi görünsün diye fakir evleri elden geçirtmiş, boyatmıştır. Ve bunu da açık açık söylemiştir.
Ama insanevladı doğrulardan değil efsanelerden ve ‘seksî’ komplo teorilerinden hoşlandığı için, ‘siyasî propaganda ve kandırmaca maksadıyla göz boyamak’ anlamına gelen Potyomkin Köyü lafı bütün dillere girmiştir.
Ahlaksız ve alçak bir Türk düşmanı olduğu için, Grigoriy’in tarihe bu şekilde geçmesine en azından biz acıyacak değiliz tabii.
Potyomkin Köyü iddiası, 1989’da devrilen ve kurşuna dizilen Romanya diktatörü Nikolay Çavuşesku ve karısı Elena’nın suçunu hafifletmek için de kullanıldı. Söylentiye göre, komünist yetkililer, Çavuşesku’ların çıktığı yurt gezilerinde, yollarının üzerinde böyle Potyomkin Köyleri inşa ediyorlar, meyvelerle sebzelerle dolu ‘düzmece’ pazarlar kuruyorlardı. Tabii ki bu da yalandı.
Daha yakın bir tarihte, devlet televizyonları ile hükümete göbekten bağlı kanallarda yayımlanan İcraatın İçinden yahut Ulusa Sesleniş gibi propagandalar da bir anlamda birer Potyomkin Köyü’dür.
Ama bu başka ve tehlikeli bir mevzudur.
Potyomkin Köyü Sendromu, şirketleri de tehdit eden bir tehlikedir.
(Hıh, Serdar bu sefer çuvalladı, konuyu İK’ya bağlayamayacak, diye sevinenler utansın! 🙂
Katerina gibi ‘koyunlarına aldıkları’ Potyomkin’ler, patronların ve tepe yöneticilerin gözünü boyamakta, acı gerçekleri gizlemekte, onları kandırmaktadırlar.
İşin daha da vahimi, bu süreç sonunda, gerçeklerden yavaş yavaş kopan ve hayal dünyasında yaşamaya başlayan yönetici, önce Potyomkin’lere bağımlı hale gelmekte, etrafında Potyomkin’lerin dışında kimseye, doğru ve dürüst yöneticilere tahammül edemez hale gelmekte ve nihayet kendisi bir (oto-) Potyomkin’e dönüşmektedir.
Aslında bu yaptığım benzetme, sık sık söz ettiğim ‘yalakalık’ sendromundan çok farklı değil.
Potyomkin’lik, söz konusu ‘yalakalar’ın uyguladığı ileri bir taktikten ibarettir.
Yalakalık, ‘Aman efendim ne kadar doğru buyurdunuz’ denilerek, patronun her dediğine baş sallayıp alkış tutularak ve tabii sadece duymak istediklerini söyleyerek icra edilir.
Bir anlamda ‘pasif’ bir taktiktir.
Potyomkin’lik ise ‘aktif’ yalakalıktır.
Gerçekleri örtmek ve hatta değiştirmek üzerine kurulur.
Bu anlamda ayıptan öte, suçtur.
Ama öyle yöneticiler biliyorum ki, insanı fena halde suça teşvik ederler.
Bir rivayete göre, meşhur Arap gezgini İbni Batuta, anlattıklarını ağzı açık dinleyenleri hayal kırıklığına uğratmamak için ‘görmedim’ diyememiş de, “Mısır Piramitleri koni biçimindedir” diye uyduruvermiş. Gezgini mazur gösteren bir Arap atasözü der ki:
“Öyle yalanlar vardır ki, dinleyen kulak söyleyen dudaktan kabahatlidir.”
Hürriyet İK – Serdar DEVRİM