Özgürlük adına camilere savaş açmak
Kasabadaki yaklaşık 250 Müslüman aile 20 yıldır ibadet için buldukları geçici yerlerde buluşuyorlardı. Cemaatin hali vakti yerinde olan seçkin kişileri daha iyi bir yerde ibadet edebileceklerini düşündüler. Kent sınırlarının güneyindeki Baptist kilisesinin yanında 6 hektarlık bir arazi satın aldılar. Rutherford İlçe Planlama Komisyonu’ndan 5 bin metrekarelik bir alanda bir cemaat merkezi kurmak için onay aldılar.
Sonra ülkenin birçok yerinde son zamanlarda olduğu üzere kıyamet koptu. Muhafazakâr aktivistler küçük sessiz Güneyli kasabalarında büyük ve görünür bir cami istemediklerini söyleyip bu inşaatı protesto ettiler. Cumhuriyetçilerin Kongre aday adaylarından biri inşaatı kınadı. Vandallar buldozerlerden birini ateşe verdiler, buldozerin sahibi Müslüman değildi. Son olarak bir grup kasaba sakini dava açtı. İnşaat izninin verilmesinin mevzuata uygun yapılmadığını ve eğer bir caminin yanında yaşamak zorunda kalırlarsa ‘duygusal acı’ çekeceklerini iddia ettiler.
Din özgürlüğünün Anayasa’da kutsal olarak kabul edildiği bu ülkede olması gereken de buydu: Murfreesboro halkının çoğunluğu Müslümanlara destek verdi. Hıristiyan din adamları ve bir haham bir destek komitesi oluşturdular. Çok şiddetle davasını savunan Kongre adayı ise kendi siyasi yarışını kazanamadı. Murfreesboro’nun İslami Merkezi’nin en önemli destekçilerden biri Rutherford ilçesinin seçilmiş belediye başkanı Cumhuriyetçi bir çiftçi ve emekli bir hastane yöneticisi olan Ernest G. Burgess oldu. Kendisi aynı zamanda Kuzey Bulvarı Christ Kilisesi’ne düzenli giden bir vatandaş. Bana bu hafta şöyle dedi: “Belki de biraz felsefi kaçacak ama bu bir ilke meselesi. Ben bu makama geldiğimde Birleşik Devletler’in ve Tennessee eyaletinin anayasalarına bağlı kalacağıma söz verdim. Benim için bu hikâye bu kadar.”
Fakat hikâye bu kadarla kalmadı. Cami savaşlarının yerel mücadeleler olmaktan çıkacaklarına işaret eden bir hamle ile cami karşıtı güçler ulusal muhafazakâr gruplara danıştılar ve kendi iddialarını desteklemek için onlardan yardım aldılar. Hatta eski Reagan yönetimi yetkililerinden Frank Gaffney Jr.’ı mahkemede Murfreesboro’dakiler de dâhil olmak üzere Amerikalı Müslümanların hepsinin şeriatı ya da İslam hukukunu ABD’ye zorla dayatmaya çalıştıkları ve cami, jimnastik salonu ya da havuz gibi isteklerinin ‘gizli tutulan cihadın’ bir parçası olduğu yönünde ifade vermesi için Washington’dan ithal ettiler.
“Ben bu davayı Yüce Divan’a kadar götürmeye istekliyim ve çok yardım alıyorum. Bu işe başladığımda İslam ya da şeriatla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Sonuçta sadece bir avukatım ama çok şey öğrendim” diyor davacıların avukatı Joe Brandon Jr. Gaffney ise şöyle ekliyor: “Burada yapılan açıkça hizmet vereceği cemaate oranla çok büyük bir muazzam cami. Bu kesinlikle diğer tarafın moralini bozmaya yönelik bir gövde gösterisi.” Kasabanın Müslümanlarının henüz isyankâr bir eyleme girmediklerini kabul etmek durumunda kalıyor fakat şöyle ekliyor: “Biz önlemimizi alalım da.”
Murfreesboro’daki camiye karşı açılan bu davanın nasıl olup da kazanılabileceğini kestirmek zor. Brandon davasını kazansa bile, en fazla talep edebileceği, inşaat izninin tekrar incelenmesi olabilir. Bu arada Müslüman cemaati inşaatı hızlandırdı. Bunu avukatlarının tavsiyesi üzerine yaptılar. Bir kere inşa edildikten sonra yıkılmasının çok daha zor olacağı söyleniyor. Fakat mahkemede bir yenilginin bile bu caminin inşaatını durdurma çabalarını sona erdireceği şüpheli. Gaffney’nin görüşüne göre ülke çapındaki protestolar büyük önem taşıyor: “Soğuk Savaş dönemini ve komünizme karşı mücadeleyi hatırlatıyorlar.” Gaffney’nin haklı olduğu bir nokta var: Soğuk Savaş’ın komünist paniklerinden beri bu tür bir söylem duymuyorduk. O zamanlar birçok siyasetçi gerçek ya da hayal ürünü olan kışkırtmalar ve isyana tahrikler üzerinden siyaset yapmayı faydalı bulmuştu. İnsan Hakları Beyannamesi bu zamana kadar gelebildi ama saldırıya da uğradı. Şimdi tekrar kendisine savaş açılmış gibi gözüküyor.
Los Angeles Tımes, 19 Mayıs 2011