Ot ve Bitkilerden Gelen Şifa Reçelci Niko
Alaçatı’da Şifalı Bitkilerle Ünlü By Niko
NÎKO Germiyan, nam-ı diğer Reçelci Niko… Her ne kadar reçelci diye anılsa da, onun asıl uzmanlık alanı otlar ve bitkiler. Hangi otun neye iyi geldiği, baharatların zengin dünyası ondan soruluyor. Giritli şifacı bir ailenin içinde büyüyerek geleneksel tıbbı öğrenmiş. Otların da baharatların da en kalitelisini dünyanın her tarafından bulup getirerek Alaçatı’da sihirli bir dünya yaratmış. 12 yıl önce evinin önünde açtığı tezgahla ünlendi. Hazırladığı karışımlar, verdiği tavsiyelerle aile geleneği şifacılığı bugünlere taşıyan Germiyan, pandemi sürecinde de en çok başvurulan isimlerden biri oldu. “Telefonla arayıp özel formüller isteyen var” diyen Germiyan’ın müşterileri arasında iş ve sanat dünyasının ünlü isimleri bulunuyor. Türkiye’nin ot ve tohum tarihine hizmet verecek önemli bir girişime imza atan Germiyan, geçen ocak ayında bir müze açtı. Şimdi sırada By Niko’nun İstanbul şubesini açmak var. 65 yaşındaki şifacı ile bitki ve baharatların dünyasını konuştuk…
Bugünlere nasıl geldiniz?
Aslen Giritliyiz. 7 yaşındayken babam ve büyükannemle tarlalarda ot, çiçek toplamaya başladım. O yaşlardayken hangi otun neye kullanıldığını, ne zaman ve nasıl toplanıldığını öğrenmeye başladım. Sakız Adası’na göç ettikten sonra ailemin kapısı şifa arayanlar tarafından sık sık çalınırdı. Babaannem tarlaya gidip adaçayı, kekik toplar hastalara ne iyi gelecekse getirir özel karışımlar hazırlardı.
Mutfak kültürümüz de çok zengindi. Amerikalı bir misafirimiz bizim mutfağı görüp, çok beğenince Colorado’ya davet etti. 12 yaşındaydım gönüllü olarak gidip onun mutfağında çalıştım. Amerika’da çalışırken bir yandan da eğitimime devam ettim. Aldığım bahşişlerle yemek kitapları alıp kendimi yetiştirdim. 30 yılımı geçirdiğim Amerika’dan aldığım davet üzerine ayrılarak, bu kez Barcelona’nın yolunu tuttum. Latin ülkelerin mutfağını ve baharatlarını tanıma fırsatı buldum. Türkiye’ye 2008’de döndüm. Alaçatı’da faaliyet gösteren 80 yataklı bir otelden gelen danışmanlık teklifini kabul ettim. Türkiye özlemine daha fazla dayanamadım. Otele mutfak danışmanlığı verdim ancak bu uzun sürmedi. Ayrılıp kendi dünyamı kurmaya karar verdim.
Kendi işinizi nasıl kurdunuz?
İlk olarak evin önüne bir tezgah koymuştum, oradan satış yapıyordum. Özel tariflerimle hazırladığım reçelleri, çevreden topladığım ve Sakız Adası’ndan getirdiğim otları, baharatları satarak işe başladım. Ardından evin yanına 25 metrekarelik bir yer yaptım; sonra 50 metrekarelik bir alana geçtik. Şimdi mağazamız 110 metrekareye ulaştı. Zaman içinde mekanımız büyüdü, ot ve baharatlarımız çeşitlendi. Şu anda 700 çeşide yakın bitki ve baharatımız var.
Kışı SakızAdası’nda geçiriyorsunuz. Salgınla birlikte mi Alaçatı’ya döndünüz?
Normal zamanlarda kış aylarım adada geçiriyorum. Salgın başlamadan önce bir iş nedeniyle gelmiştim. Bu dönemde ihtiyaç duyulabilir diye işyerimi açtım, bitkileri hazır etlim. İçime doğmuş gibi yaz aylarında 6-7 ürünü fazla miktarda almıştım. Şimdi tüm ot stoklarımın tamamına yakını tükendi.
Pandemi sürecine özgü önerdiğiniz şifalı otlar var mı?
Hem bağışıklığı güçlendirecek hem de solunum yollarını temiz ve sağlıklı tutacak otlardan öneriyorum. Bunların en başında kına kına otu geliyor. Anayurdu Peru ve Bolivya. Kabuğundan kinin çıkarılan bu bitkinin gövde ve kök kabukları kullanılır. Tam bir virüs kovucudur. Koronavirüsle ortaya çıkan şikayetlerin birebir karşılığı bu bitkide var. Ateşi düşürür, öksürüğü keser, nezle, bronşit gibi üst ve alt solunum yolları rahatsızlıklarını iyileştirici etki yapar. Sıtma, grip ve bulaşıcı hastalıklara faydası olduğu kanıtlanmış. Biliyorsunuz bir içecek firmasının tonik satışları bu dönemde patladı. Bu içeceğin içinde de kına kına var.
Nasıl kullanmak gerekiyor?
Yüksek miktarda kullanımı tehlikeli. Günlük 3 gramdan fazla kullanmamak gerekiyor. Ben iki günde bir, bir bardak tüketmeyi faydalı buluyorum. 250 ml kaynamış suya 3 gram kına kınayı atıp demlemeye bırakıyoruz. 5 dakika sonra süzerek içiyoruz. Bu bitki çok sattı. Pandemiden önce 90 kilogramlık bir alım yapmıştım. Salgının Türkiye’de etkisi görülmeye başladığı anda çok yüksek miktarda satış yaptık. Bir yılda sattığımız ürünü üç haftada sattık.
Başka baharat önerileriniz var mı?
Listemin ikinci sırasında sumak var. Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde doğal olarak yetişiyor. Ülkemizde bolca bulunan bir baharat, özellikle Mardin ve çevresinde kaliteli sumak bulabiliyoruz. Öğütülmemiş tane şeklinde olan bu baharatı bu şekilde 5 dakika kaynatıp süzerek günde bir bardak kullanabilirsiniz. Antiok-sidan özellikli bileşikler açısından çok zengin bir baharat. Tam bir temizleyici, kanser, felç ve kalp krizi gibi hastalıklara yol açan serbest radikallerin olumsuz etkilerini azaltır. Böbrek, mesane, pankreas taşlarını düşürdüğü ve yaşlanma sürecini yavaşlatan bir etkisi olduğu da biliniyor. Ama bu dönemde özellikle önermemin nedeni virüsün vücutta tutunmasını engelleyecek bir görev üstleniyor.
Kendi yaptığınız formüller, karışımlar var mı?
Salgın için önerdiğim ve karışım olarak hazırladığım beş bitki ve baharat var. Kına kına, sumak, ekinezya, hibiskus, ebegümecini toz haline getirip kullanmayı faydalı buluyorum. Ekinezya bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor, en önemlisi de üst solunum yollarını ve bronşları açıyor. Hibiskus vücut kırgınlığını gideriyor, ödem ve şişkinliği atıyor, yine üst solunum yollarında fayda sağlıyor. Bunların hepsini öğütüp karıştırın. Üç günde bir sabah aç karına bir tatlı kaşığı balın içine bir çay kaşığı karıştırarak tüketilebilir. Arı ürünlerine karşı alerjisi olanlar aynı karışımı pekmezle de kullanabilir. Bu bitkilerden fayda görmek raf ömrüyle de ilgili. Taze toplanmış baharat ve otlardan elbette yüksek oranda fayda görebilirsiniz. Ama iki yıldır rafta duran, ne zaman toplandığı bilinmeyen baharatlardan şifa beklemeyin.
Bitki ve aktar dünyasına ilgi koronavirüs sonrasında da devam eder mi?
Korona dünyada bir devrim yarattı. Bize virüslerle mücadele ederken kendimizi koruyabileceğimiz bir sistem geliştirmemiz gerektiğini öğretti. Bu salgın bitse bile karşımıza yeni bir virüs çıkabilir. Dolayısıyla vücudumuzu her zaman sağlıklı, dinç, bağışıklığımızı güçlü tutmamız gerekecek. Bunun için beslenme ve uykumuza dikkat ederken, kadim tıp reçetelerini de hayatımızın bir parçası yapacağız. Sadece hasta olduğumuzda başvurmak yerine beslenmemizin içinde tutacağız.
Alaçatı dışına çıkma planınız var mı?
Büyük bir şehirde şube açmakla ilgili gelen çok talep var. Günde 18 saat çalışıyorum, sabah beşte kalkıp dağlara gidip ot topluyorum. Ayrıca kitap yazıyorum. Bu yoğunlukta başka bir yerle ilgilenmem çok zor. Ama son dönemlerde İstanbul Acarkent’te bir şube açmakla ilgili gelen teklifi cazip buldum. Ünlü müzisyen Erdem Kınay’ın eşi Sinem Kınay’la birlikte yapma planımız var. Görüşmelerimiz sürüyor.
“Her derde deva ebegümecinin tam zamanı”
Niko Germiyan, doğada kendiliğinden yetişen ebegümeciyi mucize bitki olarak tanımlıyor. Mayıs ile ağustos arasında çiçek açan bitkinin hem yapraklarının hem çiçeğinin şifa deposu olduğunu söylüyor. “C vitamini ve proteini bolca içerir. Bakterilere karşı inanılmaz bir etkisi var. En büyük özelliği akciğerleri temizlemesi. Akciğerlerdeki balgamı atıyor, öksürüğü kesiyor, ses kısıklığını gideriyor, nefes yolunu açıyor. Koah hastalığına da çok iyi bir bitkisel destek.
Her derde deva mucize bir bitki ebegümeci. Yapraklarını da kullanabilirsiniz ama ben çiçeğini öneriyorum. 1 tatlı kaşığı kurutulmuş ya da taze çiçeği 250 mİ suya akşamdan koyup sabaha kadar bekletilir. Sabah bir kez fokurdayacak şekilde ısıtılır. Jel kıvamına dönüşmüş olan çay süzüldükten sonra içilir.”
Ot ve tohum müzesi açtı
Nisan ayında büyülü bir yere dönüşen Alaçatı, kekik, fesleğen, karanfil başta olmak üzere envai çeşit ot ve bitkiye ev sahipliği yapıyor. Düzenlenen ot festivali ve tohum takas şenliği ise bitkileri tanıtma ve koruma işlevini üstleniyor. Bölgenin sahip olduğu bu zengin bitki dünyasından yola çıkan Niko Germiyan, Alaçatı’da bir ot ve tohum müzesi açmak üzere kolları sıvamış. Üç yıl önce başlattığı projeyi ocak ayında tamamlayarak Alaçatı Ot ve Tohum Müzesi’ni hizmete açmış. “Amacım yerli tohuma sahip çıkarak korumaya almak. Tohum değişimi yaptığımız çiftçiler var. Bu alışverişle topladığım çok fazla tohum oldu. 600’e yakın ot ve 80 çeşit tohumumuz oldu.
60 yıllık Alaçatı kavunu ve muhteşem bir kudret narı tohumu müzede yerini aldı. En eski tohumumuz pembe domates. 80 yıllık tarihi var ve aynı kökten ilerlemiş. Manisa Akhisar’daki bir çiftçi aileden geldi. Bir dönümlük bahçesine aynı tohumu ekerek korumuş. Bunu bana getirip, hikayesini anlattığında çok duygulandım, ağladım. İnsan bu kadar yıl bir tohumu korur mu?”
ÇİĞDEM YÜCESOY SUBAŞI