Önemli Girişim Alanı Deniz Suyundan İçme Suyu Üretimi
Yakın gelecekte deniz suyundan düşük maliyetle içme suyu elde edilebilecek. Türkiye’de de bu konuda ciddi çalışmalar var.
Kaynak suyu azalınca deniz suyu devrede!
KURUMSAL girişimcilerin gayrimenkul, gıda ve enerjiye olan ilgileri devam ederken önemli bir girişim alanı gözden kaçıyor. İçme suyu üretimi dünyada yakın geleceğin cn değerli işlerinden biri olacak. Bu tür teknolojileri geliştirecek bilgi birikimi bizde fazlasıyla mevcut. Fakat bu işlere özel sektör el atmadığı için dünyada pek sesimiz çıkmıyor. Oysa hemen burnumuzun dibinde başta Ortadoğu olmak üzere Afrika gibi muazzam bir pazar var.
Bu aşamada bizim için yol haritası şu olmalı: Kaynak sularımıza sahip çıkalım, dışarıya su satmayalım. Buna karşın yabancılara denizden içme suyu üreten yeni nesil tesisler kuralım.
Kaynak suları genel niteliğiyle bizde zaten toplumun malı sayılıyor. Bu görüşün içine yeraltı suları da giriyor, ister tatlı su olsun ister tuzlu su hepsi aynı kapsamda. Hatta tapulu araziden petrol çıksa bile mülkiyet konusu tartışmalı. Tek koşul hariç: Çıkan su malikin kendi ihtiyacını karşılayacak ise elde edilen suyun kaynağı tapulu mülkiyetin “mütemmim cüz”ü’ (ayrılmaz parçası) sayılıyor. Kaynaktan elde edilen suyun bedelini devlete ödeyip onu ticari anlamda değerlendirmek de mümkün. Bir nevi kiralama yolu… Sahiplik vakıf ya da belediyelerde ise kaynağın gelirini toplum yararına gelir kaydetmek ise bir başka yol.
Kısacası ihraç malı olarak bugün kamu malı sayılan suyun ticaretini yapmak, onu ucuz fiyatlarla dışarıya satmak pek anlamlı değil. Ortak malımızı kendimize saklamak, onu korumak bir bakıma gelecek günlerin güvencesi.
Bugün denizlerden elde edilen içme suyu için daha kolay projeler var. Türkiye bunları geliştirebilecek birkaç ülkeden biri. Tek eksiğimiz özel sektörün bu işin teknolojik yönüne olan ilgisi.
KAYNAK SULARI AZALINCA NE OLACAK?
Türkiye’de su kaynakları giderek azalıyor. Temel neden küresel ısınma. Akarsuların debisi düşüyor, kirlilikleri artıyor. Yakın gelecekte yalnız ülkemizde değil, dünyanın pek çok yerinde kaynak suyu kalmayacak. Dahası, kaynak suyu piyasada adeta “organik meyve suyu” gibi muamele görecek.
Kaynak sularının kar yağışları ve buzul hareketleriyle yakın ilgisi var. Ülkemizde küresel ısınmadan dolayı buzul oluşumları neredeyse yok olmuş durumda. Yağışlardaki düzensizlik gelecek yıllarda çok daha dramatik olaylara sahne olacak gibi görünüyor. Kısacası, kaynak suyunun ne denli değerli bir meta olduğunu küresel bakış açısıyla değerlendirmek şart.
Gezegenimizin yüzde 70’i suyla kaplı. Su rezervlerinin yüzde 97’sinden fazlasını tuzlu deniz suyu oluşturuyor. Geriye kalan ise tatlı ve acı sular. Yüzde 2’yi bile bulmayan toplam tatlı su miktarının çok büyük bir kısmı kutuplarda buz kitleleri halinde. Fakat ne yazık ki kutup buzları hızla eriyor ve tuzlu deniz suyuna karışıyor.
Kala kala yeraltı suları, kaynaklar, nehir ve göller kalıyor. Gözümüze bitmeyecekmiş gibi görünen göl ve nehir suları dünya su rezervinin sadece binde 17’si kadar. Yeraltı suları ise binde 62 gibi küçük miktarlarda. Üstelik bir bölümü tuzlu ve sert. Bunların ancak yüzde 25’i kendiliğinden gün yüzüne çıkabiliyor.
İÇME SUYUNUN YENİ KAYNAĞI
Bu arada çöller alan olarak genişliyor, kurak araziler çoğalıyor. Yaklaşık 2,5 milyar insanın temiz suya erişimi olmadığı gibi, bu insanlar “kaynak suyu” nedir bilmiyor.
Yakında içme suyuyla ilgili daha kolay girişimler ortaya çıkacak. Örneğin deniz suyundan düşük maliyetle tatlı su elde edilmesi gibi… Deniz suyunda tuzun asli elemanı “sodyum klorid”. Bunun dışında çok miktarda “magnezyum” ve “kalsiyum tuzlan” var.
Geliştirilen mevcut arıtma prosesleri pahalı yatırımlar. Bugün itibariyle tesisler günde toplam ancak 70 milyon metreküp tatlı su üretebiliyor. Bunların bir bölümü termik yöntemlerle, bir bölümü de mekanik yöntemlerle çalıştırılıyor. Çoğu zengin Arap ülkelerinde kurulu…
Mekanik yöntemler daha çok yeraltı sularının tuzluluğunu gidermede kullanılıyor: “Ters ozmos” , “iyon değişimi”, “elektrodiyaliz” gibi yöntemler bunlardan bazıları. Termik yöntemler ise diğerine göre hayli karmaşık. Buharlaştırma ve damıtma iki pahalı proses olarak biliniyor. Büyük ölçekli yatırımların olduğu bu grupta pratik uygulamalar da var. Örneğin bir Alman buluşçunun yakın zamanda geliştirdiği “watercone” (su konisi) geleceğin projelerine esin kaynağı olacak gibi görünüyor. Elde taşınabilen aygıt içe kıvrılmış eteğiyle plastik bir koniyi andırıyor. Güneş ışığını soğuran siyah bir kap üzerine konduğunda her gün 2 litre tatlı su elde edilebiliyor. Ürün Afrika’da şimdi denyoğun kampanyaların simgesi haline gelmiş durumda.
“Eliodomestico” adını taşıyan “çömlek” tabanlı portatif bir başka buluş ise yine güneş enerjisiyle çalıyor. Sistemin ev tipi olanı da var. Daha çok Güney Amerika’nın kurak bölgelerinde içme suyu temininde kullanılıyor.
Daha gelişmiş bir başka buluş ise doğrudan deniz yüzeyine konabilen “seakettle” adlı bir şişme bot. Aslında bu buluş deniz kazazedeleri için düşünülmüş bir cankurtaran simidi. Ftitüristik gelişmeler özellikle bu aygıt üzerinde yoğunlaşıyor, arıtma prototipi geliştiren mühendisler bu aletten ilham alıyor. Pek yakında deniz üzerinde dalgalardan etkilenmeyen dev ‘seakettle’Iarı rahatlıkla görebileceğiz.
Türkiye’ye gelince… Bizim elimizde yepyeni iki proje var. Araştırmalar devam ediyor. Deniz suyundan yüksek miktarda ve neredeyse sıfır maliyetle içme suyu üretilebilecek gibi görünüyor. Projeler patent aşamasına gelmiş durumda…
Su sektörüne yatırım yapanlar için başlıkta kullandığımız cümle aslında zorunlu bir eğilimi ifade ediyor: Kaynak suyundan sonra sıra deniz suyunda! Hedef öncelikle elbette doğal kaynak suyu. Fakat bu doğal mucizenin iyice küçülüp birer gizli hazine haline gelmesi an meselesi. Yarınların dünyasında neler olacağını bilenler ise ana kulvardan ayrılmadan şimdiden ?desalinasyon tesisi? kurma yolunda. Yani, tuzdan arındırılmış kullanma ve içme suyu üretme tesisi… Dünyada bazı ünlü firmalar yeraltı ve deniz sularını bir şekilde işleyip para kazanıyorlar. Fakat her ülkede bu türden suları kaynak sularından ayıran ciddi kısıtlamalar var. Bizde de bu böyle. Kodeksimiz fazla serbestîye izin vermiyor. Fakat Amerika ve Japonya’da kimi markalar bu işe endüstri mantığıyla yaklaşıyor. Öyle ki, hem kaynak suyu üretiyor, hem de kalitesiz suyu kaliteli hale getirip dışarıya satıyor. Daha büyük projeler için yöntem geliştirme çabaları da var. Teknoloji üretmek bu şirketlerdeki uğraşların önemli bir parçası. Kişisel kullanıma yönelik basit içme suyu cihazları ise büyük projelerin gerçekleşmesine yol açıyor. Başta BM [Birleşmiş Milletler) olmak üzere çoğu sivil toplum kuruluşu bu konuda yatırım yapanları destekliyor. Amaç 2,5 milyar insana sağlıklı su temin etmek.
Nur Demirok / Para Dergisi