Teknoloji ve İnovasyon Haberleri

Nanoteknoloji dünyayı değiştiriyor

Endüstride yeni bir devrim yaşanmakta. Nanoteknoloji mühendisleri dünya çapında inovasyonlara imza atıyor. Nanoteknolojiyi stratejik bir süreç olarak ele almayan şirketlerin işi giderek zorlaşacak…

nanoteknoloji

SON yıllarda nanoteknoloji sözcüğü bilimsel içerikli ürünlerle özdeş hale geldi. Bu sistem akla gelebilecek her alanda kendine yer buluyor. Şimdi pazarlama teorisyenleri kara kara düşünüyor: Nanoteknblojiyle üretilmeyen markalara ne olacak? Kaygının haklı bir yönü var. Endüstri kamuoyu oluşturamazsa nanoteknolojinin sırlarım öğrenmeye kalkan tüketici zamanı gelince epey gürültü koparacak.

Evet, çok değil birkaç yıl sonra bilinçli tüketiciler nanoteknolojinin nimetlerini taşımayan ürünlere burun kıvıracak. Bilimsel içeriğiyle nanoteknoloji tüketici açısından son derece itibarlı bir pazarlama figürü haline gelecek. Bu sıra dışı teknik gıda endüstrisinden, kozmetik üretimine değin umulmayan yerlere girmeye başladı. Tabii en başta elektronik gereçler, kimya, boya, enerji ve sentetik elyaf ve yapay deri sektörü var.

GELİŞMELER GÖZ KAMAŞTIRIYOR

Dünyanın öncü ülkelerinde yeni teknolojiye hızlı geçişler görülüyor. İşin başlangıç aşamasında ‘mikro sensörler’ bir devrim yarattı ve süreç son hızla devam ediyor. Uygulama otomotivden makine akşamına kadar hemen her yere yayılma eğiliminde.

Tıp alanındaki gelişmeler göz kamaştırıcı. El ve göz cerrahisi başta olmak üzere, nöroşirurjide inanılmaz buluşlar gerçekleşti. Şimdi gen teknolojisi ve DNA transferi alanında çalışılıyor. İşin ilginç tarafı, nanoteknoloji hiç umulmayan bambaşka sahalara da girdi. Örneğin bugün son derece pahalı olan mikro güneş pilleri nanoteknoloji sayesinde kısa bir süre sonra standart piyasa metaı haline gelmek üzere.

Sıvı yakıtsız çalışan yeni nesil otomobillere hayat veren ‘lityum piller’ ise bu teknolojiyle bir anda yaygınlaşmaya başladı.

Yalnız bilinen endüstriyel sahalarda değil yakın gelecekte moleküler boyutta nano-robotların ve elektronik çiplerin yeni nesillerinde de nanoteknolojinin büyük katkısına tanıklık edeceğiz. Ama asıl devrim daha şimdiden kompozit maddelerin imalatıyla başladı. Süreç inanılmaz hızla tüm endüstriyi kapsam içine almaya hazırlanıyor.

ÜLKELER ARASINDA YARIŞ VAR

Geleceğin buluşu olarak ünlü şirketlerce nanoteknolojiye tahsis edilen fonlar çoğu ülkenin bütçesini aşıyor. Örneğin IBM bu işe 2006 itibariyle 8 milyar dolar ayırmıştı şimdi bu rakam neredeyse yüzde 50 arttı. Otomotiv devi General Motors bu konuda hâlâ inanılmaz paralar harcamakta. Uçak teknolojisindeki gelişmeler ise göz kamaştırıyor. Yakın gelecekte dayanıklı kompozit yüzey materyaliyle yeni nesil uçakların üretim maliyeti hem ucuzlayacak hem de hacimleri genişleyecek.

Bu sıra dışı gelişmelere karşın önemli bir oluşum daha dikkat çekiyor: Nanoteknoloji alanında bir grup ülke uzmanlaşma çabasında. Önceden belirlenmiş plan doğrultusunda hareket eden gelişmiş ülkeler olası pazarları şimdiden paylaşmış durumda. Olayı geneliyle ele alan ABD bir tarafa bırakılırsa Japonya özel alan olarak ‘karbon orijinli lifler ile hidrojen pilleri’ üzerine yoğunlaşıyor. Elektronik devreler ise şimdiden Japonya’nın tekeline girmiş durumda. Rusya son dönemdeki ekonomik iyileşmelerin ardından nanoteknolojide söz sahibi olmaya başladı. Moleküler boyutta devre sistemleri geliştirip ihraç ediyor.

Yakın bir tarihte bölünen Çekoslovakya’nın doğurduğu Çek Cumhuriyeti dahi endüstriyel mesaisinin çoğunu nanoteknolojik ürünlere ayırıyor. Tıpkı Rusya gibi mikro devreler ve kompozit malzemeler üzerinde Avrupa’nın en büyük ihracatçılarından. Güney Kore, Almanya ve Fransa’da da inanılmaz gelişmeler var. Bu ülkeler hızlı tüketim ürünlerine de nanoteknolojiyi endüstrilerinin tümünde uygulama çabasında. Örneğin yüzey kaplama maddeleri ile inşaat ve sanayi boyaları bu grubun içine giriyor.

PERAKENDE DE İLK ÖRNEKLER

Teknolojinin esasına yönelmesek de final çalışmaların nimetlerinden biz de az çok yararlanıyoruz. Daha önce de yazmıştım; örneğin hızlı tüketim malları pazarında ilk uygulamayı Türkiye’de DYO gerçekleştirdi. Yaşar Topluluğu şirketlerinden DYO ‘Akıllı Boya’ tanımıyla kamuoyuna nanoteknolojinin ilk popüler sunumunu yaptı. Yeni nesil boyaların başardığı ‘nano-partiküller katalizleme’ yöntemi renk atmalarını ve kirlenmeyi önlüyor. Boyanmış yüzeyde biriken organik kirleticilerin oluşturduğu tabakalar boyaya doyurulmuş ‘nano partiküller’ sayesinde güneş ışığım kullanarak karbondioksit ve suyla birlikte nitrat ve sülfat tuzlarına dönüştürülüyor. Yağan yağmur bu tuzlan eritince yüzey tümüyle temizlenmiş oluyor. Ayrıca boya endüstrisinde nano parçacıklar, pigment moleküllerinin yüzeye daha sıkı tutunmasını ve renklerin solmasını önlüyor.

MÜHENDİSLER DEVREDE

Nanoteknolojinin nimetlerinden yararlanan Türkiye’de çeşitli dallarda faaliyet gösteren birçok firma var bugün. Nanoteknolojinin tekstil endüstrisine de sıçraması ilksel örneklerinden biri bunun. Gittikçe yayılan ‘moleküler dokulu elyaf sayesinde nanoteknolojik üretim tekstil sektöründe üretim şemalarını değiştiriyor.

Öte yandan, hemen her üniversitede nanoteknoloji araştırma ve uygulama bölümleri kuruluyor. Bilkent, Sabancı ve Koç Üniversiteleri bu konudaki ilk uygulayıcılardan. Mikrobilgisayarlar ve gözle görülemeyecek kadar küçük boyutta çipler üzerinde çalışanlar var şimdiden.

Üniversitelerden mezun olan nanoteknoloji mühendisleri çok iyi araştırmacı profiline sahip. Flangi dalda olursa olsun, bu mühendislere kadrolarında koşulsuz yer veren işletmeler, yakın geleceğin en ilginç inovasyonlarını yapabilirler. Çünkü dünya markası olmak biraz da nanoteknolojinin nimetlerinden yararlanmaya bağlı.

Biyoloji, fizik ve kimyanın moleküler boyuttaki işlevlerini birleştiren yeni teknolojinin belki Bakanlık düzeyinde değil ama bir Müsteşarlık kapsamında ele alınması ve endüstriyi cesaretlendirici teşviklerin var edilmesi Türkiye’nin geleceği için çok önemli bir süreç olabilir.

■ Dünyada nanoteknolojiye ilişkin literatürde hızlı bir artış görülüyor. Son bir yılda literatüre giren bilimsel makale sayısı yalnız Çin’de 35 binin üzerinde. Amerika daha hacimli araştırma yayınlarıyla içerik olarak Çin’in önünde seyrediyor. Hindistan, Güney Kore, Almanya ve Japonya her yıl en az 10 binin üzerinde araştırma yayınlıyor. Türkiye’de bu rakam şimdilik bin 500 civarında.

■ Son yıllarda ilaç endüstrisi nan-oteknolojiden en fazla yararlanan beş endüstriden biri. Onu elektronik ve kimya endüstrileri izliyor. Sadece ABD elektronik pazarı nanoteknolojide 400 milyar dolarlık bir hacme sahip. Dünya nanoteknoloji pazarı ise 2015’de 3 trilyon dolara doğru koşuyor.

■ Nanoteknolojiyi stratejik süreç olarak benimsemeyen üreticiler yakın tarihlerde zora girebilir. Nanoteknoloji aslında enformasyon devriminin doğal uzantısı. Süreç H100 yılına kadar buluşsal nitelikte artarak devam edecek. Nanoteknolojinin yol açtığı yeni kuramların gelişmesi 2020 yılından sonra daha da hızlanacak. Başta malzeme bilimi ve enformasyon teknolojisi olmak üzere tüm endüstrilerde baş döndürücü gelişmeler yaşanacak.

■ Türkiye bu süreci bir fırsat olarak değerlendirebilir. Stratejik konuma sahip illerimizde silikon vadisi tipinde nanoteknoloji merkezleri hatta organize sanayi bölgeleri kurulabilir. Daha ileriki aşama ise tıpkı tıp fakülteleri örneğinde olduğu gibi nanoteknoloji fakültelerinin açılacak olması.

■ Endüstriyel patent sayısında nanoteknolojinin payı artıyor. Nanoteknoloji patentlerinin yüzde 67’si Amerika’ya ait. Patent sayısı 10 bini geçmek üzere. Buluşsal yarışta Amerika’yı Japonya ve Almanya izliyor. Bu gelişmeler şirketlerin klasik Ar-Ge mantığında da ciddi değişimlerin habercisi olacak.

Nur Demirok / Para

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu