Meraklı Girişimcilere Label Rouge
Gıdada doğaya dönüşün yolu buradan geçiyor. Açık havada yetiştirilen hayvanların etine tüm dünyada büyük talep var…
Kırsal kalkınmanın yeni seçeneği: ‘Label Rouge’
KANATLI eti tüketiminde endüstriyel üreticilerimiz insan sağlığını ön planda tutuyor. Uluslararası hale gelen markalarımız hijyen ve kalite konusunda hayli duyarlı. Tüketici bu ürünlerin sağlıklı olduğundan emin.
Ancak ihracat kapılarının aralanması için bir başka girişime daha ihtiyaç var. Avrupa ve Amerika’da bir kısım duyarlı tüketiciler et ürünlerinde geleneksel lezzetin çoktan yitip gittiği iddiasında.
‘Deli dana’ ve ‘kuş gribi’ salgınlarından sonra tüm dünyada hızlanan süreç şimdi gelişmiş ülkelerde bir mutfak problemi haline geldi. Gurme damaklar doğal ortamda yetiştirilen hayvanların etlerinin farklı olduğunu söylüyor. Temel problem onlara göre endüstriyel yem katkı maddeleriyle hayvan refahının kısıtlanmış olması.
iddialara göre endüstriyel mekânlar hayvanlarda stresi artırıyor, hormonal dengeyi bozarak et kalitesine menfi etki yapıyor. Örneğin, geleneksel kümeslerde beslenip açık havada yayılan kanatlı etine bu yüzden batıda büyük talep var.
İhtiyacı ilk fark eden kesim Fransızlar olmuş. Kuş gribinden çok önce harekete geçerek ticari bir başarıya imza atmışlar. Şimdi ‘Label Rouge’ (Label Ruj) adıyla bilinen garanti etiketini yalnız kanatlı eti ve yumurtalarda değil; et ve süt ürünlerinde de kullanıyorlar.
DDT’DEN GDO’LU YEMLERE…
Uygulamanın ciddi sayılabilecek bir geçmişi var. Fransa zamanında kırsal kalkınmaya önemli katkılar sağlamış.
Etiketin yer aldığı ürünlerin endüstriyel olarak işlenmediği peşinen garanti ediliyor.
Yapay maddeler kimyasal katkılar bu tarz yetiştiricilikte genellikle kullanılmıyor. Etler doğal koşullarda açık havada yetiştirilen hayvanlardan elde ediliyor.
‘Kırmızı Etiket’ anlamına gelen ‘Label Rouge’ un öyküsü niş pazarlar için örnek alınacak cinsten: Fransa’da ilk öneriyi Henri Roclıereau yapıyor. ‘DDT’ isimli toksik insektisidin toprakta uzun yıllar değişmediğini fark eden zamanın tarım bakanı, 1961’de temiz topraklarda yayılıp ‘köy tavuğu’ niteliğini kazanan piliçlere etiket yapıştırıyor.
Sistem zamanla diğer gıdaları da potföyüne alıyor. Normandiya’da üretilen ünlü ‘camembert’ peyniri bunlardan biri. Tamamen ‘artizanal’ (geleneksel) usullerle üretilip pazara sunulmuş bu peynir, gıdada sertifika dönemini başlatıyor. 1985 yılından itibaren etiket uygulaması Avrupa’da yayılıyor, kırmızı etlere de konuyor.
Bu tarihten sonra uygulamanın ABD’ye sıçradığını görüyoruz. Meraklı birkaç çiftçi etiketin marka haklarını kiralıyor. ABD’de son yıllarda midye ve istiridye gibi işlenmiş deniz ürünleri de yine bu garanti kapsamında.
‘Label Rouge’un özelliği başlı başına bir marka olması. Devlet bu logoya gıda güvenliği açısından arka çıkıyor. Yani yarı resmi bir garanti uygulaması…
Avrupa’da yapılan güncel bir araştırmaya göre ‘Label Rouge’ algısıyla ilgili bilinçlenme düzeyi yüzde 80’lerin üstünde. Öyle ki Fransa’da doğal ortamda ilaçsız yetiştirilen sarımsağa bile şimdi bu etiket yapıştırılıyor.
ENDÜSTRİYEL ÜRETİCİ İÇİN NİŞ ALAN
ince ayrıntılara kadar kontrol bu işin sırrı. Hem üreticilerin denetimi sağlanıyor hem de çevrenin. Bağımsız sertifikasyon kuruluşları denetimleri çapraz çalışmalarla teyit ediyorlar. Akreditasyon resmi ve yarı resmi kontrol kuruluşlarının ayrıntılı gözetimine açık.
‘Organoleptik’ (duyusal) lezzet testleri kısa aralıklarla yapılıyor, devamlı kamuoyuna sunuluyor.
Şimdi tanınmış markalar dışında pizza, ravioli gibi yerel ürünler Label Rouge’ ayrıcalığına sahip olma yarışında. İlginç olan GDO’lu olmayan unlardan üretilen mamullerin de garanti kapsamına alınması.
Sırada bıldırcın yumurtası, çikolata, bal gibi başka ürünler var. Fransa’da balların bu etiketi taşımaması halinde son zamanlarda satışların düştüğü görülmüş. Ballarda elde edildikleri yörelerin kontrolü yapılıyor. ‘Çiçek balı’ demek yeterli değil. Hangi çiçeklerden elde edildiğine ilişkin kanıtlar sunuluyor.
Yöntem baharat piyasası için de geçerli. Örneğin, organik olarak yetiştirilmiş kimyonun içine benzer aromaya sahip bir bitki katıldığında güvence şemsiyesi kaldırılıyor. Bu açıdan ‘Label Rouge’ basit bir üretim sertifikası olmanın ötesinde bir menşe belgesi aynı zamanda.
GENETİK STOK İÇİN SEÇENEK
‘Label Rouge’ etiketi taşıyan ürünlerin Avrupa’da ilgili satışlardaki payı yüzde 30’lar civarında. Rakam çevre hareketleri ve yükselen sağlık bilinciyle hızla büyüyor. Tüketiciye verilen mesaj yalnız lezzetle ilgili değil. ‘Rustik’ (köy ortamında) yetişen hayvanların daha yavaş büyümesi, olgunluğa ulaştıktan sonra hasat edilmesi işin inceliği. Bu konularda tüketici bilinçlendiriliyor.
Yöntem genetik stok açısından önemli.
Örneğin, piliçte yetiştiricilik belli türler üzerinden yürüyor. Fransa’da açık havada yetiştiricilik çiftçiler arasında yarış halini almış. Birçok küçük işletme endüstriyel markalar için çalışıyor. Bunlar sözleşmeli tarım uygulamasının en itibarlı üyeleri.
Kümeslerin modern ama geleneksel tipte olmasına dikkat ediliyor. Hayvan adedi endüstriyel tesislere göre daha az. Yemleme alanlarına ağaç ve çalı dikimleri yapılıyor. Kapalı alanlar yalnız barınmak için kullanılıyor.
Açık hava ortamı diğer canlılara da açık! Zararlı olmayan kuş ve böceklere engel uygulanmıyor. Kullanılan suyun kaliteli olması ise olmazsa olmaz şartlardan biri..
Önerimiz, bu sistemin Türkiye’de büyük üreticiler tarafından var edilmesi. ‘Label Rouge’ benzeri bir örgütlenmeyle uygulama özellikle ihracat için yeni bir marka haline getirilebilir. Kırsal kalkınmayı teşvik adına devletin bu sistemin içinde yer alması ise bir başka seçenek. Yalnız kanatlı etinde değil, akla gelebilecek tüm alanlarda doğal yetiştiriciliğin teşvik edilmesi ihracata yepyeni bir yön verebilir.
Proje doğaya ya da köye dönüş hayallerinin yaşandığı şu günlerde meraklı girişimciler için yararlı bir girişim fırsatı. Üstelik daha yüksek perakende fiyatlarını makul karşılayacak önemli bir tüketici kesiminin olduğunu da unutmamak lazım. ‘Label Rouge‘ Fransa’da halen 45 bin üretici ve 6 bin endüstriyel şirketi bünyesinde barındırıyor. Doğallık garantisiyle satılan ürünlerin pazar hacmi ise şu an için 1.6 milyar euro civarında.
Nur Demirok / Para Dergisi