Medyanın şiddetle imtihanı
Zamanla ailenin yerini kısmen örgün eğitim kurumları aldı. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda teknolojik aygıtlar bireyin hayatını adeta şekillendirir oldu. Birey için bugün teknolojik aletler ailenin de okulun da ilerisinde birinci sıraya oturdu. Birinci sıranın ötesinde bireyi yönlendiren bir aygıt haline geldi. Teknolojik gelişme ve değişmeye paralel olarak kitle iletişim araçları da o nispette birey üzerinde etkisini artırdı.
İnternet ve çevrimiçi teknolojiler günümüz dünyasının en popüler iletişim araçları olarak günlük yaşamın vazgeçilmezleri arasında yerini aldı. Kitle iletişim araçları dediğimiz karmaşık yapı içinde hiç şüphesiz en önemli yeri medya dolduruyor. Bugün bireyi neredeyse yediden yetmişe en çok etki altına alan internet, televizyon, sinema, gazete ve cep telefonu gibi iletişim araçlarıdır. Bu araç ve gereçler ne ölçüde doğru, zamanında ve yerinde kullanılıyorsa bireyin beden ve ruh sağlığına faydalı, aksi durumda ise o nispette zararlı olmaktadır.
Medyada artan şiddet içerikli haber, reklam ve filmler çocuklar ve gençlerdeki saldırgan davranışları artırmaktadır. Medya, çocukların yaşantısında örgün eğitimden daha fazla etkili olmaktadır. Mama reklamları, anne sütü alma oranlarını düşürmekte, reklamlarda çocukların kullanılması tüm ailede psiko-sosyal sorunlara yol açabilmektedir. Teknolojinin gelişmesi ile kitle iletişim araçları hayatımızın hemen her alanına girmiş, özellikle genç nüfus üzerinde düşünce ve davranışlara yön veren en etkili araç haline gelmiştir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, nüfusun yarıdan fazlasını oluşturan 18 yaş altı çocuklarımızın ve gençlerimizin gelişmelerden olumsuz etkilendiğini göstermektedir. Yapılan 3 bin 500’den fazla bilimsel araştırmada medyadaki şiddet ile saldırgan davranışlar arasında ilişki olduğu gösterilmiştir.
Şiddet konusunu medya abartıyor. Toplumun genelinde şiddet ne kadarsa okullarda da o kadar şiddet var. Eğitimcilerin en çok şikâyet ettiği konulardan biri de televizyonlarda yayınlanan şiddet içerikli mafya dizileri. Mafya dizileri şiddeti özendiriyor ve zımnen teşvik ediyor. 3 bin 500 denek üzerinde yapılan bir araştırma çocukların yüzde 15’inin çeşitli suçlara bulaştığını gösteriyor. Daha kaygı verici olan gelişme ise suç işleme yaşının 7 yaşa kadar düşmüş olması. Çocuk mahkemelerinin verilerine göre, 1998�2007 yılları arasında ceza mahkemelerinde açılan davalardaki çocuk sanıkların sayısı çok yakın bir tehlikenin işareti adeta. 10 yıl önce çeşitli ceza mahkemelerinde toplam 67 bin 240 çocuk yargılandı. Ancak aradan geçen yıllarda suç işleyen çocukların sayısı tam iki kat artış gösterdi.
SIRADANLAŞ(TIRIL)AN ŞİDDET
Son dönemlerde ülkemizde şiddet içeren suçlarda artış gözlenmektedir. Şiddet, kişinin yaşamını, ruhsal ve bedensel sağlığını tehdit eder. Tecavüz, ağır bir ruhsal ve bedensel travmadır. Kadın, erkek, çocuk ya da erişkin herkes için bedensel ve ruhsal acı demektir. Hiç kimse böyle bir acıyı ne hak eder ne de ister. Tecavüzün ve onu alkışlamanın hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Toplumda özellikle de kadınların maruz kaldığı cinsel şiddetin sıradan bir olaymış gibi sunulması, mizah malzemesi yapılması, görmezden gelinmesi ve pornografik uyarıcı eylem gibi kullanılması, doğrudan ya da dolaylı olarak cinsel şiddet suçunun yaygınlaşmasına ve onay görmesine neden olmaktadır.
İzlenme kaygısı ile hazırlanmış bazı programlar, kadına yönelik şiddeti özendirmekte, sıradanlaştırmakta, normalleştirmekte, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirmekte ve desteklemektedir. ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ adlı dizinin yayına girmesi ile bir insanlık suçu olan tecavüz giderek bir magazin malzemesi haline getirilerek sıradanlaştırılmak isteniyor. Bu durum insan hakları, insanın bedensel/ruhsal sağlığı ve toplumun geleceği açısından son derece tehlikeli bir gidiştir. Cinsel şiddet karşısındaki duyarsızlığın ve yok saymanın geldiği boyut ise endişe verici ve öfke yaratıcıdır. Başbakanlık Aile Kuru-mu’nun yaptığı araştırmaya göre; halen devam eden 14 televizyon dizisinde işlenen “nikâhsız yaşam, zina ve aldatma” gibi toplumun değerlerini altüst eden filmler döne döne gösterilmektedir. Bu tür dizi filmlerin gösterimi bir tesadüfî değildir! Türk aile yapısını değiştirme ve dönüştürme projesinin önemli bir parçasıdır.
Siber zorbalık kavramı ilk kez Kanadalı eğitimci Bill Belsey tarafından ortaya çıkarılmıştır. Siber zorbalık, uluslararası literatürde genel olarak “diğer kişilere zarar vermek amacıyla, bir birey ya da grup tarafından, elektronik posta, cep telefonu, çağrı cihazı, kısa mesaj servisi ve web siteleri gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımını içeren; kasten, tekrarlayıcı bir şekilde ve düşmanca tutumları destekleyen davranışlar” şeklinde tanımlanmaktadır.
Siber zorbalıktan en çok zarar görenler ise hiç kuşkusuz çocuklar ve gençlerdir. Türkiye’de 6., 7. ve 8. sınıf öğrencileri arasında yapılan bir araştırmaya göre: – Öğrencilerin yüzde 77,5’inin hayatında hiç siber zorbalık yapmadığı, yüzde 22,5’inin bir ve daha fazla siber zorbalık yaptığı, yüzde 67,4’ünün siber zorbalığa hiç uğramadığı, yüzde 32,6’sının bir ve daha fazla kez siber zorbalığa maruz kaldığı tespit edildi. Gothenburg Üniversitesi psikoloji profesörü Ann Frisen ise bu konuda ailelerin önemli bir rol oynadığını ileri sürüyor ve yetişkinlerin internetteki davranışlarına dikkat ederek, çocuklara iyi örnek olmaları gerektiğini söylüyor. Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Osman Tolga Arıcak’ın “siber zorbalık” konusunda yaptığı çalışmalar siber zorbalığın Türkiye’de de yaşanan bir sorun olduğunu göstermiştir.
Medya, şiddeti bilinçli veya bilinçsiz özendiriyor. Televizyonlardaki şiddet içerikli dizi ve filmler özellikle çocukları ve gençleri olumsuz etkiliyor. Manevî boşluk ve moral değerlerden uzaklaşılması gençleri kötü alışkanlıklara itiyor. Şiddetin kaynağının temelinde sevgisizlik ve şefkatsizlik vardır.Çocuklar ebeveyn ve öğretmenlerden sevgi, şefkat ve ilgi bekliyor. Çocuklarla kim ilgilenirse çocuk adeta onun çocuğu oluyor. İnternetle fazla ilgilenen çocuk internetin çocuğu oluyor. Böylece çocuğu internet eğitiyor. Şiddet içerikli dizi filmlerdeki başrol karakterini çocuklar ve gençler rol model alıyorlar. Uygun olmayan içerikteki programların, şiddetin engellenmesinden çok, yaygınlaşmasına ve olağanlaşmasına neden olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Medyada çıkan şiddetle ilgili her türlü yayın, çocuk ve gençlerin bilinçaltlarına farkında olmadan işlenmektedir. Küçük bir sorun çıktığında çözüm olarak çocuklar ve gençler bilinçaltından meseleyi çözmek için şiddete müracaat etmektedirler.
Medya kendine çekidüzen vermeli, kendi içinde iyi ve düzgün işleyen otokontrol sistemini etkin bir şekilde çalıştırmalıdır. Özellikle gazetelerin bu meseleyi “okuyucu temsilciliği” gibi bir yöntemle çözmesi mümkün değildir. Medyanın şiddetle imtihanında dileğimiz, başarılı olup yüz akıyla çıkmasıdır. Çünkü medyanın toplumsal yapı üzerinde etkisi aile ve okulun başında yer almaktadır. Medya, imtihanı başarıyla geçmesi için üzerine düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmelidir.
Yrd. Doç. Dr. Süleyman Doğan