Güncel Ekonomi Haberleri

Küresel Boyutta Enflasyon Mücadelesi Var

Küresel boyutta enflasyon. AVRUPA’dan ABD’ye enflasyon, küresel bir soruna dönüştü. Covid-19 pandemisi sonrasında tüm ekonomilerde enflasyon yükselişe geçerken, üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki makas açıldı, öyle ki gelişmiş ekonomilerde durgunluk ve yüksek enflasyonun bir arada gerçekleşmesi şeklinde tanımlanan stagflasyon, henüz en uç senaryolardan biri olarak görülse de dillendirilmeye başlandı.

Büyük talep artışı ve arzın bu talebe yetişememesi sonucu yükselen fiyatlar

HÜLYA GENÇ SERTKAYA / Para; Küresel enflasyondaki artışta pandemi sonrasında yaşanan büyük talep artışı ve arzın bunu karşılayamaması, petrol ve doğal-gaz başta olmak üzere emtia fiyatlarındaki yüksek seyir, bazı sektörlerdeki arz kısıtları, taşımacılık bedellerindeki yükselişler, parasal genişleme programlarının yarattığı likidite bolluğu etkili oldu.

Başlıca tarımsal emtia ihracatçısı ülkelerde yaşanan iklim koşullarının küresel gıda fiyatları üzerinde olumsuz yansımaları da bu faktörler arasına eklendi. Enflasyonu yüzde 2’nin altında tutmak isteyen gelişmiş ülkelerde bile, pandemi sürecinde enflasyon oranları yükselişini sürdürdü. Enflasyonda yeni normallerin konuşulmaya başlandığına dikkat çeken ekonomistlerin ifadesi ile güncellenen enflasyon beklentileri yüzde 5’ler düzeyinde normalleşmeye başladı.

Üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki fark, son dönemde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede uzun dönem ortalamasının oldukça üzerine çıktı. Merkez bankalarının yaptığı çalışmalar, kısa vadede enflasyon görünümünde etkili olan geçici unsurların etkisini yitireceği yönünde olsa da ekonomistlere göre enflasyonda yükselişin geçici olduğunu söyleyebilmek için çok erken.

Enflasyon Yükselişte

Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre Euro Bölgesi’nde Eylül’de yıllık enflasyon, yüzde 3.4 ile son 13 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Avrupa Birliği’nde (AB) Ağustos’ta yüzde 3.2 olan yıllık enflasyon, Eylül’de yüzde 3.6’ya yükseldi. Eylül’de enflasyondaki yükselişe en fazla katkıyı enerji fiyatlarındaki artış verdi. Eylül’de yıllık tüketici enflasyonu Almanya’da yüzde 4.1, Ispanya’da yüzde 4, Belçika’da yüzde 3.8, İtalya’da yüzde 2.9 ve Fransa’da yüzde 2.7 olarak belirlendi.

ABD Çalışma Bakanlığı’nın açıkladığı son veriler, ABD’de Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) Eylül’de yıllık bazda yüzde 5.4 artarak 13 yılın en yüksek seviyesine çıktığını gösteriyor. Çin’de üretici fiyatları Eylül’de yıllık yüzde 10.7 yükselerek verinin ilk kez yayımlanmaya başlandığı 1996’dan bu yana en büyük sıçramayı yaptı. Enflasyonda hedef seviyesi yüzde 2 olan İngiltere’de bu yılın sonuna kadar enflasyonun yüzde 4’ün üzerine çıkması bekleniyor.

İngiliz Ulusal İstatistik Ofisi verilerine göre, Ingiltere’de Ağustos’ta yüzde 3.2 artan yıllık TÜFE Eylülde yüzde 3.1 artış kaydetti. Uzmanlar, Ingiltere Merkez Bankası’nın bu yıl içerisinde ya da 2022 başında harekete geçerek gelişmiş ekonomiler arasında ilk faiz artırımını yapan Merkez Bankası olabileceğini ifade ediyor.

Küresel boyutta enflasyon
Küresel boyutta enflasyon

“Makası Kapalı Tutabilen Yok”

Üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki fark, son dönemde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede uzun dönem ortalamasının oldukça üzerine çıktı. Eylül’de ABD’de TÜFE yıllık artışı yüzde 5.4 düzeyinde iken üretici fiyatlarında son 10 yılın en yüksek çıkışı yaşanarak yıllık ÜFE artışı yüzde 11.8 oldu. Eylül’de Almanya’da yıllık TÜFE artışı yüzde 4.1 iken ÜFE yüzde 14.3 artış gösterdi.

TÜFE ile ÜFE arasındaki makas açıklığının eskiden enflasyon sorunu olan veya döviz sıkıntısı çeken, kur stabilitesi olmayan ülkeler için geçerli olduğunu anımsatan Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Ferman, şimdi ise olağanüstü koşullar içinde reflasyonist politikalar devreye girince, “çok para, az miktarda ürün ve hizmeti kovaladığı” için böyle bir tablonun ortaya çıktığını vurguladı. Kur geçişkenliğinin arttığı ülkelerde üretici ve tüketici fiyatları makasının daha da açılabildiğine dikkat çeken Ferman, “Ancak şu anda makası kapalı tutabilen ülke yok” dedi.

Maliyetlerin ÜFE üzerindeki baskıyı artırdığına dikkat çeken Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan, ara malı ve enerji tarafındaki flaş yansımasının üretici enflasyonu nezdinde gerçekleşecekken, tüketim malı etkisinin ise tüketici enflasyonunda daha direkt görüleceğini kaydetti. Erkan, “ÜFE’den gelen birikimli maliyet etkisi ÜFE’ye birebir ve eş zamanlı yansımaz, piyasa şartlarına ve talep durumuna göre gecikmeli ve farklı katmanlı yansır. Belli oranda yakınsama enflasyonu daha fazla artırabilir” dedi.

Ortak Bir Yol Kazası”

Peki ama enflasyondaki artış ne kadar devam eder? Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, 2022’nin ortasına kadar çoğu ülkede fiyat baskılarının hafiflemesinin öngörüldüğünü dile getirmişti.

Covid-19 pandemisinin seyrine bağlı olarak enflasyon sorununun devam edeceğini dile getiren Prof. Dr. Ferman, “Tamamen normalleşmeye geçilse de gecikme ve yayılma etkileri nedeniyle önümüzdeki iki-üç yıl daha enflasyon devam edecek” dedi.

Covid-19 pandemisi nedeniyle küresel ekonominin ortak bir yol kazasına uğradığını dile getiren Ferman, pandemiden paçasını kurtaran hiçbir ülke, hiçbir sektör, hiçbir hanehalkı olmadığını vurguladı. Ferman, “Yol kazasında yapılan ilk müdahale ‘genişletici ve serbestleştirici’ politikalardır. Bu politikalar da rezerv paranın sahibi ülkelerde en az olmak üzere; bütün ülkelere dalga dalga yayılan enflasyondur” dedi.

“Fatura Küçüklere Ödetiliyor”

TOBB ETÜ İİBF işletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ramazan Aktaş, pandemi kaynaklı faktörler olan tedarik sürecindeki aksaklıklar, navlun bedelindeki artış, talepteki artış seyrinin etkisini kısmen kaybetse de parasal genişlemeden kaynaklanan enflasyonist etkinin devam edeceği görüşünde. FED’in bilançosunun pandemi öncesinde 3.9 trilyon dolar büyüklüğünde iken pandemi sürecinde 12 trilyon dolara eriştiğini dile getiren Aktaş, “Kanımca da bu miktarı öncesine çekmek konusunda pek büyük bir gayret içerisinde de olmayacak.

Şöyle ki, 2008 öncesinde FED bilançosu yaklaşık 800 küsur milyar dolar iken krizle beraber bu rakam krizin etkisini -tabii ki kendi topraklarında- azaltma amacıyla kısa sürede 4.5 trilyon dolara yükseltildi. O dönem herkes bu parasal genişlemeyle doların rezerv para olmaktan çıkacağını ve ABD’de ciddi enflasyon yaşanacağını, yurt dışında işlem gören dolarların ülkeye geri döneceğini ve sonuçta da ABD’nin senyoraj geliri gibi önemli bir gelirden vazgeçmek zorunda kalacağını söylüyordu. Ama beklenen olmadı. Dolar halen en büyük rezerv para. Reserv para olarak kullanım oranı yaklaşık yüzde 62 düzeyinde. Bu olmayınca pandemi sürecinde bu tecrübeden yararlanarak bilançoyu daha da büyüttüler.

Aslında yapılan rezerv para olmanın getirdiği avantajı kullanmak. Para basarak kendi sistemini rahatlatıp krizin faturasını diğer ülkelere yüklemek. Dolayısıyla bunu söylemek üzücü olsa da her kriz, yeni bir parasal genişlemenin fırsatı olarak kullanılmakta ve krizin faturası da gelişmekte olan diğer ülkelere yıkılmakta. Her zaman olduğu gibi kriz döneminde büyükler, faturayı küçüklere ödetmekte…” diye konuştu.

“Yüksek Kalmaya Devam Edecek”

Ekonomist Enver Erkan, enflasyon baskılarının hafiflediğine dair bir işaret olmadığı gibi mevcut göstergelerin enflasyonist baskıların tarihsel olarak yüksek kalmaya devam ettiğini gösterdiğini kaydetti. Girdi maliyetine dair güncel durumun enflasyonun önümüzdeki aylarda, en azından yıl sonuna kadar yüksek kalmaya devam edeceğine işaret ettiğini vurgulayan Erkan, şöyle konuştu: “Son dönemde kısa vadeli enflasyon beklentilerinde önemli hareketlenme var.

PMI girdi maliyeti serisi, küresel tüketici fiyat enflasyonu ile yüksek bir korelasyon içinde. Bu yılki enflasyon artışı politika yapıcıların beklediğinden daha uzun sürdü. Bu nedenle bu tür fiyat artışlarını geçici olarak nitelemek zorlaşıyor.

Enerji maliyetlerinin tedarik zinciri fiyat baskılarına eklenmesiyle birlikte, merkez bankaları, özellikle yarı iletkenler ve nakliye kapasitesiyle ilgili birçok önemli arz kıtlığı az işaret gösterdiğinden, yılın başlarında düşünüldüğünden daha az geçici görünen tüketici fiyat enflasyonu ile karşı karşıya. Bu fiyat baskıları, pandemi ile ilgili bazı teşviklerin kaldırılması için politika yapıcılar üzerindeki baskıyı artırırken, başka boyutlu bir endişe de aynı kıtlıkların ekonomik toparlanma üzerinde beklenenden daha büyük bir zararlı etkiye sahip olması.”

“Yeni Dengesizlikler Oluşturabilir”

Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Özer, artan enerji ve emtia fiyatlarının, küresel çapta yeni dengesizlikler yaratma potansiyeline sahip olduğunu vurguladı. Bu tabloda enerji ve emtia ihracatçısı ülkelerin cari dengelerini geliştirirken, enerji ve emtia bağımlı ülkelerde cari açığın daha da kötüleşerek, enflasyonu daha da artırıcı etki yapacağına değinen özer,

“Bu süreçten en fazla olumsuz etkilenen ülkeler, sanayisi dışa bağımlı, yoğun ithal girdi ve ara malı kullanan ülkeler olacaktır, ithal girdi fiyat artışları nedeniyle yükselecek yurt içi fiyatlar birde kur şokları nedeniyle daha da artacaktır. Çünkü özellikle bizim gibi ülkelerde döviz kurunun enflasyon geçişkenliği çok yüksek ve özelliklede kur artışlarının fiyatlara asimetrik etkisi güçlü ve çok kısa sürede hızlı bir biçimde gerçekleşmektedir. Zaten son dönemde yaşadığımız kur şokları arkasından üretici ve tüketici fiyatlardaki hızlı artışlar da bu görüşümüzü desteklemektedir” dedi.

“Daha Esaslı Tedbirler Gerekir”

Hemen hemen bütün merkez bankalarının enflasyonun geçici olduğunu söylediğine, ancak bir takvim veremediklerine dikkat çeken Marmara Üniversitesi öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova, “Bu geçicilik belki yıllarca sürecek. Birkaç yıl sonra fiyatlar genel düzeyi aşağıya doğru gelecek ancak bu dönem içerisinde ülke ekonomilerine yaratacağı tahribat, her ülkenin alacağı tedbir ve ülkenin büyüklüğüne göre değişik olacak” dedi.

Ankara Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abuzer Pınar da enflasyonun geçici olduğuna dair söylemler ağır basmakla beraber bu geçici sürenin ne olduğu konusunda bir fikir birliği bulunmadığı görüşünde. Likiditenin azalması durumunda emtiaya olan spekülatif talebin gevşeyebileceğini ve artış trendinin hız kesebileceğini dile getiren Pınar şunları söyledi:

“Bu da önümüzdeki yılın ortalarından itibaren başlayabilir. Ancak asıl çözüm, arz tarafındaki açığın giderilmesi ile mümkün olabilir, özellikle enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın gevşemesi için üretimin artması gerekir. Çünkü emtiaya olan spekülatif atak yavaşlaşa bile büyüyen ekonomilerdeki enerji ve gıda talebinin karşılanması gerekir.

Dolayısıyla FED’in varlık alimini sonlandırması ve faiz artışına gitmesi bir ölçüde spekülatif fiyat artışlarını yavaşlatsa da artan küresel talebi karşılayacak üretim artışı olduğu takdirde küresel enflasyon ile başa çıkılabilir. Enerji alanında güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir üretim alanlarına yöneliş yanında gıda üretiminde gerekli artışın sağlanması durumunda enflasyon düşüşü bekleyebiliriz. Spekülatif taraftan gelen etkinin bir ölçüde geçici olduğu düşünülebilir. Lâkin arz açığı, yapısal bir sorundur ve daha esaslı tedbirler gerektirmektedir.”

“İlk Yapılan Faiz Artışına Gitmek”

Küresel ölçekte enflasyon, merkez bankalarının yol haritalarını şekillendiriyor. Bugün tüm gelişmiş ülkelerde merkez bankalarının birincil amacının parasal istikrarı tesis etmek olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ramazan Aktaş, enflasyon baskısı hissedildiğinde de ilk yapılanın parasal genişlemeyi kesip faiz artışına gitmek olduğunu kaydetti.

Hemen hemen bütün ülkelerin enflasyonla mücadele ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Arzova, Avrupa ülkelerinin enflasyonun ‘e’ sine bile tahammülleri olmadığını, o nedenle para politikasının en sert aracı olan faiz ayarlamasına başvurduklarının altını çizdi. Merkez Bankaları’nın faiz artırımlarını peşi sıra gerçekleştirerek enflasyonu kontrol altında tutmaya çalıştığını vurgulayan Arzova, “Parasal genişleme adımları da yavaş yavaş ortadan kalkacak. Böylece talebi dengeleyerek, arz kısıntısından kaynaklanan arz açığı ile denkleştirmeye çalışıyorlar” dedi.

Maliyetlerden kaynaklanan enflasyona karşı Merkez Bankalarının yapacağı bir şey olmadığının altını çizen Arzova, bu çalışmaların hükümetler nezdinde yürüdüğünü dile getirdi. Enflasyonla mücadelede sadece para politikasının yetmeyeceği bir durumla karşılaşılabileceğini belirten Arzova, o nedenle pek çok ülkenin tedarik sıkıntılarını giderecek yeni üretim alanları arayışında olduğunu kaydetti.

Prof. Dr. Murat FERMAN / Beykent Üniversitesi Rektörü
“Enflasyonda yeni normal yüzde 5’ler”

Enflasyon, son konjonktür çerçevesinde küresel bir sorun. Covid-19 pandemi temelli ekonomik kriz bütün dünyada ikinci yılını doldurmak üzere. Bu tür kriz koşullarında ilk verilecek reaksiyon veya geliştirilecek bütün mali veya parasal politikalar, önceliklere, siyasi tercihlere, ülkelerin kaynaklarına göre değişse de ortak paydası; genişlemeci, reflasyonist politikalar olması.

Dolayısıyla kural gereği, 2008 krizinde ve daha önceki kriz dönemlerinde de defaten yaşandığı gibi, krize karşı can suyu sağlamak için genişletici ve destekleyici politikalara giderseniz, bu enflasyonu yukarı yönlü iter. Böyle de oldu. Küresel ölçekte bakıldığında son dönemde enflasyon hedefleri yüzde 2’ler düzeyinde iken pandemi döneminde genişlemeci ve destekleyici politikaların devreye girmesiyle yukarı yönlü güncellendi.

Öyle ki ABD 2020’nin üçüncü çeyreğinden sonra daha ölçülen enflasyon 2.01-2.02 düzeyinde iken ‘enflasyon hedefini ortalamaya çeviriyoruz’ açıklamasında bulundu. Orada zaten sinyal verilmişti. Zaten aksini düşünmek mümkün değil. ABD enflasyonu yüzde 5’ler civarında, üretici fiyatlarında son 10 yılın en yüksek çıkışları yaşandı. Almanya’da yine aynı şekilde üretici fiyatlarında artış yaşanıyor. Enflasyonda yeni normal yüzde 5’ler oldu. Belki önümüzdeki günlerde yeni normal, bir müddet için ‘tek hanede kalan enflasyon’ olacak.

Prof. Dr. Burak ARZOVA / Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi
“Bu kış her anlamda sert geçecek”

Enflasyon küresel bir sorun haline dönüştü. Pandemi sonrasında yaşanan büyük talep artışı ve arzın bu talebe yetişememesi hem mal hem de emtia fiyatlarının yükselmesine neden oldu. Bunun üzerine bir de küresel ölçekte çip üretim krizi eklenince otomobil ve elektronik gibi pek çok alanda talep, ya karşılanamadı ya da ötelendi. Ancak enerji fiyatlarındaki artış ile sanayi metallerinde durmak bilmeyen yükseliş, kışın hem fiziki hem de mecazi anlamda sert geçecek olmasına imkân tanıyor.

Enerji yönlü fiyat yükselişi ve arzın talebi yetişememesinden kaynaklanan fiyat artışları birinci ve ikinci Petrol Krizi dönemleri ile karşılattırılsa da o dönemde fiyatların yükselişinin temel nedeni Petrol İhraç Eden Ülkelerin Yom Kippur Savaşı’nda ABD’nin İsrail Ordusu’na destek vermesine karşılık olarak ilan ettiği petrol ambargosudur. Mevcut durumda bir ambargo söz konusu olmamakla birlikte yüksek talebe arzın yetişememesi durumu söz konusu. Uzun dönemde bu talep ve arzın dengeye kavuşacağını düşünüyorum.

Prof. Dr. Murat YÜLEK / OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü
“2022 ilk yarısında fiyatlarda sakinleşme bekliyoruz”

Enflasyon küresel bir niteliğe sahip değil. Genel olarak enflasyon diye bir sorun yok. Ancak Covid-19 sebebiyle nisbi fiyatlarda önemli kırılmalar yaşandı. Ayrıca manşet enflasyonda da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bir sıçrama yaşandı. Öte yandan küresel ekonomik canlanma sebebiyle başta petrol ve metal olmak üzere emtia fiyatlarında da önemli artışlar oldu. Tüm bunlar fiyat seviyelerinde artışları beraberinde getirdi. Ancak enflasyonda kalıcı bir momentum göremiyoruz. Dolayısıyla 2022’nin ilk yarısında fiyat hareketlerinde bir sakinleşme bekliyoruz. Pandemi döneminde üretici ve tüketici fiyatları arasındaki fark çok açıldı.

Bu makas, tüketici fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı yapıyor. Ancak bu baskı da geçici. Büyük merkez bankaları pandemi döneminde likiditeyi önemli ölçüde artırmışlardı. Şimdi ise hemen hemen hepsi likiditeyi geri toparlama dönemine girdi. Pandemi dönemindeki ultra gevşek para politikalarının etkisi bir taraftan ekonomileri canlandırıp enflasyonu hareketlendirirken öte taraftan varlık fiyatlarında artışlara sebep oldu. Özellikle gayrimenkul fiyatlarında çok büyük yükselişler oldu. Gayrimenkul fiyatlarındaki en büyük yükseliş yaşayan ülkeler arasında Türkiye de yer aldı.

Prof. Dr. Ramazan AKTAŞ / TOBB ETÜ İİBF İşletme Bölüm Başkanı
“Seyir pek geçici değil”

Tüm ülkelerde pandemi sonrasında enflasyon oranları artmış durumda. Bunun en önemli sebepleri olarak da petrol ve doğal gaz gibi emtia ve navlun bedellerindeki artış, parasal genişleme programlarının yarattığı likidite bolluğu, pandemi sonrası artan talebin karşılanmasındaki sıkıntılar sayılabilir. Her ne kadar FED, İngiltere ve Avrupa Merkez Bankaları bunu geçici olarak addetse de bu seyrin pek geçici olmadığı da ortaya çıkmış durumda. Enflasyonun seyrini takip ederken tüketici ve üretici enflasyon endeksi üzerinden yorum yapılması da bir başka önemli hususun göz ardı edilmesine de yol açmakta.

Bu da varlık enflasyonu! Hemen hemen her ülkede varlık fiyatları, uygulanan para politikaları neticesinde şişmiş durumda. 2008 krizi sonrasında parası ‘hard currency’ (rezerv para) niteliğinde olan büyük merkez bankalarının gittiği parasal genişleme varlık fiyatlarının daha da şişmesine yol açmış durumda. Çoğu ülkede gelir dağılımı yanında servet dağılımı da bu yüzden daha da kötüye gidiyor…

Prof. Dr. Abuzer PINAR / Ankara Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi
“Enflasyonun önemli bir nedeni arz şoku”

Küresel enflasyonu değerlendirmede küresel talep ve arz eğilimlerine bakmak gerekir. Talep tarafında Çin ve Hindistan’ı da içeren Asya havzasındaki ülkelerin hızlı büyümesi, başta enerji olmak üzere birçok mala olan talebi arttırdığından enflasyonist etki yapabilir. Enflasyonun önemli bir nedeni, küresel salgın nedeniyle ortaya çıkan arz şoku. Enerji gibi önemli bir girdinin fiyatlarında artış olduğu zaman maliyetler üzerinden enflasyon tetiklenebilir. 1970’lerdeki petrol şokları böyle bir mekanizma ile küresel düzeyde enflasyona neden olmuştu.

Bu dönemde mekanizma farklı olmakla beraber küresel salgın arz üzerinde olumsuz etki yaratarak enflasyonu tetikledi. Bu süreçte enflasyonu besleyen başka bir neden daha var. Muhtemel bir finansal çöküşü engellemek için ABD Merkez Bankası FED piyasaya yüklü miktarda likidite sağlayınca emtiaya olan spekülatif talep, girdi maliyetlerini artırarak küresel düzeyde enflasyona neden oldu.

ABD dahil çoğu ekonomide; üretici fiyat endeksi, tüketici fiyat endeksinin çok üzerinde seyrediyor. 2008’de de benzer bir durum olmuştu. FED bilançosunun artmasından kaynaklı likidite artışı fiyatları artırmıştı. Ancak sorun ABD mortgage piyasasıyla ilgiliydi ve küreselleşmesi sınırlı kaldı. Bu dönemde ise küresel salgın önemli bir faktör olduğu için daha fazla etki yaratıyor.

Prof. Dr. Mustafa ÖZER / Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi
“Yükselen piyasalar için daha kalıcı olacak”

Covid-19 pandemisiyle birlikte serbest ticaretin yarattığı düşük enflasyon döneminin biteceğine daha önce de dikkat çekmiştim. Tedarik zincirinde kopmalar, ham madde tedarikinde yaşanan sorunlar ve kapanmalar bu sonucu doğuracaktı. Sonra bunlara küresel düzeyde artan eneıji ve emtia fiyatları da önemli katkı sağlayarak, küresel düzeyde enflasyonda bir kıpırdanma görüldü.

Gelişmiş ülkeler için geçici nitelik taşıyan bu enflasyon artışları, bizim de içinde bulunduğumuz yükselen piyasalar için, gelişmiş ülkelere oranla daha kalıcı gözüküyor. Son dönem küresel enflasyon artışında etkili olan faktörlerden başta petrol olmak üzere, tarımsal emtia fiyatları, demirden bakıra kadar birçok girdinin fiyatının artmasını bekliyorum. Ciddi bir enerji krizi var ve enerji fiyatları bu nedenle artmaya devam edecek. Her yerde kiralar aldı başını gidiyor.

Lojistik hizmetleri el yakıyor. Girdilerdeki bu artışları üreticiler fiyatlara yansıtınca tüketiciler, artan enflasyonu daha fazla hissetmeye başladı. Kalıcı küresel enflasyon yaşanan daha önceki dönem, 1965 ile 1982 yılları arasındaki ‘Büyük Enflasyon’ dönemi olmuştur.

Enver ERKAN / Tera Yatırım Başekonomisti
“Kısa vadede yüksek ve oynak”

ABD FED’in artık parasal genişlemenin zararlı etkilerinden de kaçınmak amacıyla ‘tapering’ olgusunu başlatacağını düşünüyoruz. Buna engel oluşturma potansiyeli bulunan faktörlerin etkisinin ise ‘tapering’ ile faiz artırımının kriterlerinin ayrıştırılarak aşılacağını analiz ediyoruz.

Ağustos ve Eylül aylarında istihdam piyasasındaki beklenti altında artışlar, ilerleyen dönemde başta enerji krizi ve küresel stagflasyon endişeleri olmak üzere mevcut eğilimlere zarar verebilir. Buna karşılık, ‘ekonomide toparlanma ve kayda değer ilerleme’ olgularının faiz artırımına konu edileceğini düşünüyor,’tapering’ olgusuna dair bir engel teşkil etmemesini bekliyoruz. Enflasyon bir sorun…

Son dönemde kısa vadeli enflasyon beklentilerinde önemli hareketlenme var. Enflasyon kısa vadede yüksek ve oynak; uzun vadede daha düşük olacak ve bu bir yapısal sorun haline dönüşmeyecek. Ancak, ikincil etki anlamında Merkez Bankası’nın politika etkinliği ve bunun fiyatlama davranışlarına yansımalarından bahsetmiştik. İşte, FED’in iletişim ve araç seti burada devreye giriyor.

HÜLYA GENÇ SERTKAYA / Para

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu