Kredi değerlendirme kuruluşları ne işe yarıyor?
Bu durumu hemen medyatik bir patlama ve piyasalar üzerinde önemli sarsıntılar izledi. Londra’da toplanan G20, kredi değerlendirme kuruluşları daha etkin bir şekilde çerçevelenmesi çabasına girişmişken, bu kuruluşlar dünya ekonomisinde büyük sarsıntıları provoke eden görüşlerin kütlesel halde takibini sürdürdü. Bu olay iki ana sorunu ortaya çıkarmaktadır: Kredi derecelendirme kuruluşlarının böylesine bir takdir toplamak için meşruiyetlerini nereden alıyorlar? Ve neden piyasalar bu kuruluşların tavsiyelerine uyuyorlar?
Temelde, kredi derecelendirme kuruluşları büyük şirketlerin riskli işlemlerinin işleyişlerinin şeffaflığını sağlamak için vardır. Ancak bu kuruluşların faaliyet alanları tedrici olarak genişledi. Artık egemen devletlerin borçlarıyla da ilgileniyorlar, oysa söz konusu kuruluşların bunu yapabilme hakları ve kaynakları olup olmadığını sorgulayabiliriz. İlk durumda, sadece finansal ve mikro-ekonomik verileri analiz etme konusunda yeterlik gereklidir; ikincisinde ise makroekonomi ile ekonomi politiği birleştiren daha karmaşık yapıda bir ehliyet gereklidir. Sonuç olarak, S&P tarafından egemen bir devlet olan ABD’nin borç notunun düşürme perspektifini meşrulaştırmak için öne sürülen argümanların zayıflığı hayret vericidir.
Olgulara bakınca Atlantik ötesinden gelen bilgilerin şaşırtıcı bir biçimde yönlendirildiğini görüyoruz: ABD ekonomik alanda yatırımın başı çektiği cüretkâr bir yeniden atılım göstermektedir. Bu ülke zaten birçok kez güçlü enflasyonu artırmadan borçtan arınma kapasitesini ispatlamıştır. Sonrasında, Amerikan Doları’nın özel ve kalıcı statüsü ABD’nin dış likiditesinin dünyada eşi benzeri olmadığını ve böyle kalacağını göstermektedir. Yine de S&P’un beyanı finans piyasalarında önemli sarsıntıları tahrik etti, yatırımcıların kendilerini uçurumdan atan koyunlar misali kredi değerlendirme kuruluşlarının yaydığı tavsiyelere körü körüne uyduğuna inandıracak denli güçlü etkilerde bulundu. Anlaşılmaz ve özellikle kaygılandıracak bir heyecan -öyle ki potansiyel risk işaretleri olmadan notun en az 3 düzey düşürülmesi gerçekleşmişti. Bu tür bir beyan, Amerikan ekonomisine güveni yıkmak yerine tam aksine, bu bilgiyi yayınlayan kuruluşun güvenilirliği hakkında şüphe uyandırmalıydı. Acaba piyasalar kısa süreli hafızaya mı sahipler? Aynı S&P geçmişte iflas etmeden hemen önce Enron’a en yüksek notu veren kuruluş değil miydi? Yine S&P bugün artık yeryüzünden silinmiş olan Lehman Brothers şirketinin notunu küresel ekonomik kriz sırasında bile hiçbir zaman düşürmemişti.
Kredi derecelendirme kuruluşları 1990’lardan bu yana etkilerinin ve iktidarlarının paylaşılmaksızın genişlemesi sürecini yaşadılar. Tam da bu nedenle, bu son yıllarda oluşan felaket derecesinde kötü bilançoları, bize verdikleri notlar ve meşruluklarını sorgulatmalıdır. Kredi değerlendirme kuruluşlarının bugünkü rolleri hakkında iki temel kuşkuyu taşıyabiliriz. Birincisi, beyanlarının piyasalar tarafından para değerleri hakkında spekülatif hareketler oluşturmak için kullanılmasıdır; kredi değerlendirme kuruluşu bu durumda -kendi kendini gerçekleştiren kehanetler- dediğimiz hakiki kısır döngüler oluşturabilen spekülatif dedikoduların aracı olmaktadır. Ayrıca bu derecelendirmelerde -Obama yönetiminin reform iradesini engellemekle suçlanan- Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında bir elektroşoku tahrik etmek ve bugünkü blokajı etkilemek için oluşturulmuş bir siyasî hesap olduğunu düşünmekten de kendimizi alamıyoruz. Kredi derecelendirme kuruluşu bu halde ABD’nin iç siyasetini yönetme aracı haline geliyor.
Her iki durumda kredi derecelendirme kuruluşlarının başlangıçtaki rolünün yani piyasalara şirketlerin ve ekonomilerin finansman operasyonlarını sağlamak için güvenilir bilgiler sunmanın çok uzağındayız. Le Monde, 31 Mayıs 2011
ErIc Delannoy