Izgara Balığa Krema Konmayan Ülkede, İşi “İş Görüşmesinde” Kapmanın Yolları
Monster Yazarı Şirin Mine Kılıç
İş görüşmelerinde neyin yapılıp, neyin yapılmaması gerektiğine dair pek çok yazı bulabilirsiniz. Bunlar internetten kolayca bulunan, son derece basit bilgilerdir ama aynı “doğru CV yazımı”nda olduğu gibi “herkes hata yapar”. CV, eşe-dosta sorularak hale yola sokulabilir ama iş görüşmesine bir kez girildi mi dönüşü yoktur artık. İş biter! (ya da başlar).
Kuzey Dakota’da mı yaşıyoruz?
Çalıştığım her iş yerinde, iş görüşmeleri ve iş ilanları yazımı büyük ölçüde üzerime kalmıştır (ben kaşındığım için tabii… serde merak var). Böyle olunca, mesleğim gereği okuduğum “iş görüşmesi öğretileri” bana yalan gelmeye başladı. Çeviri metinlerin adaylara dikte edilmesinden ve örneğin ABD’nin Kuzey Dakota ve Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletlerinde geçerli olan kuralların bizde de geçerliği olabileceğinden şüphe edilmemesinden korkmaya başladım.
Tamam, küreselleşme falan var ama burası Türkiye, ızgara balığın üzerine krema konmaz, kahvaltıda sahanda yumurtanın yanında kuru fasulye yenmez, en pahalı holding binasında bile çay – kahve servisini çaycılar yapar, uzun otobüs yolculuklarında yalnız yolculuk yapan kadın ve erkekler yan yana oturtulmaz, 18 yaşını bitiren çocuk kafasına göre eve çıkamaz, ekonomik kriz olduğunda devlete değil, anne-baba evine sığınırsınız, en sosyete düğünde bile göbek atılır vs vs…
Doğal olarak bizdeki iş görüşmelerinde de Kuzey Dakota ya da Baden-Württemberg’in değil, Misak-i Milli sınırlarının kuralları geçerli olur.
İşi, iş görüşmesinde kapmak için…
Bilmem neyin 10 kuralı, 10 yasası, 10 olmazsa olmazı türü yazılardan hoşlanmam ve mümkün mertebe okumam ama şimdi size bizim iş görüşmelerinde geçerli olduğunu düşündüğüm 3 kuraldan söz edeceğim. Bunlardan çıkış alıp duvarınıza asmanıza gerek yok. Bilimsel araştırmaya, uzman görüşlerine dayanmıyor, tamamen gözlem ve tecrübeler ışığında kafamın bir köşesine kaydettiğim ayrıntılardan oluşuyor. İşinize yararsa e-posta atıp haber verirsiniz, hep birlikte mutlu oluruz yeter.
Bir işi “iş görüşmesinde kapmanın” ilk kuralı ne düzgün giyinmektir, ne güzel konuşmaktır ne de dimdik oturmak (kendine güven oturuşu). Hatta CV’nizin ne kadar muhteşem olduğu da değildir. ABD kaynaklı giyim kodları, “kadınlar yaz kış naylon çorap giymeli, arkası açık ayakkabı giymemeli, saçı – başı toplamalı, erkekler asla kısa kollu gömlek giymemeli, yaz – kış takım elbise giymeli” falan der. Yılın 3 ayında yüzde 80 nem ve 30 derece sıcak olan bir ülkede özellikle “naylon çorap, arkası açık ayakkabı ve sürekli takım elbise” kuralları ne kadar işler siz düşünün.
Kaşınızla gözünüz arasındaki mesafeyi fazla açmayın
Bir işi kapmanın ilk kuralı “güleryüzlü olmaktır”. Hiç kimse suratsız, meymenetsiz, aksi, sevimsiz, kaşı gözünden 5 cm yukarıda, ağzının yan kenarları ortasından 2 cm aşağıda biriyle çalışmak istemez. Görüşmeci böyle birini “kısa listeye” alıyorsa şirketten ilk gönderilecek kişi odur aslında (ekmek kapısına ihanetten).
İçten bir gülümseme kadar karşınızdakini etkileyebilecek bir “iş kapma aracı” yoktur. Siz gülümsediğinizde karşınızdaki insan da rahatlar, iletişime açık biri olduğunuzu ve müşterilere de iyi davranacağınızı düşünür, sizi daha fazla tanımak ister, “sormasam da olur” dediği soruları bile sorar.
Mecliste mi çalışacaksınız, orduda mı?
İkinci kural “içten ve samimi” olmaktır. İş dünyasının dili aslında “politiktir”. Politikacılar bile iş dünyasındaki kadar politik bir dil kullanmaz. Askeriye ile iş dünyasındaki kuralları karşılaştırsanız muhtemelen birbirine yakın sayılar çıkar. “Politically correct” diye bir kavram iş dünyasının içine işlemiştir. Örneğin iş dünyasında performansı kötü birine “senin performansın kötü” denmez, “geliştirilmesi gereken yönlerin var” denir.
Bankacılık, sigorta, finans, denetim vb sektörlerde insanlar işe başlar başlamaz tayyör ve takım elbiselerin içine tıkıştırılır, “beyin yıkama” eğitimlerine sokularak “dolaylı anlatım, samimiyetsiz olma, müşteriye hoş görünerek aslında şirketin çıkarını kollama” gibi öğretilerle donatılır. Müşteri de illüzyona uğramış gibi bu tür insanların çalıştığı kurumları “kurum zannederek” tercih eder(di).
21. yy ile kalkan sınırlar ve iletişim devrimi işte bu “politically correct” devrini çökertti. Cilalar döküldü, sırlar açığa çıktı, zarfa değil mazrufa bakılmaya başlandı. Ne diyorduk? İçten ve samimi olun. İş görüşmesinde başka birinin rolünü oynamak ve ruhunuzu asla saklamayacak maskeler takmak yerine içi dışı bir biri olmanın huzurunu yaşayın. Bunu yapmanız işe yaramıyorsa zaten o işyerinden koşarak kaçın. Bırakın başkası o işi alsın ve mutluluğunu paraya satsın, o parayı harcayacak zamanı bulamasın, ülser, migren, fıtık olsun.
Az düşünen, çok konuşur
Gelelim üçüncü ve son kurala! Gevezelik etmeyin, karşınızdakini dinleyin. Gülümsediniz, içten ve samimi oldunuz ama sürekli konuşuyorsunuz. İşte bu yandığınızın resmidir. Az konuşun, çok dinleyin, çok düşünmeden, eveleyip gevelemeden net cevaplar verin, “bu böyledir, şu şöyledir” demeyin. Görüşmecinin sinirlerini bozmadan ve işi kaparak o odadan çıkmak istiyorsanız Montesquie’nün şu sözünü aklınızın bir köşesine yazın: “İnsan ne kadar az düşünürse o kadar çok konuşur.”
Şirin Mine Kılıç
sirinminekilic@gmail.com