Şirketler ancak yöneten ve yönetilenler kadar büyüktür. Profesyonel yöneticilik güç kullanmakla değil, yönetilenleri güçlü kılmakla gerçekleşir. Tüm büyük kurumlar profesyonel liderler sayesinde marka olmuştur…
Önce geleneksel bakış açısıyla ‘yönetmek’ ifadesinin kısa bir tarifiyle başlayalım: Bizim baskın kültürümüzde ‘yönetici’ deyince akla ‘idare eden kişi’ gelir. Buradaki ‘idare’ ifadesi ‘idare et gitsin!’ tümcesindeki ‘göz yummak, hoş görmek’ anlamını taşımamalıdır.
Eskiler gerçek idare etme işine ‘çekip çevirme’ karşılığı olarak ‘tedvir etme’ anlamım da katarlar. Bu nedenle ‘yönetme işi’ profesyonel anlamda başlı başına bir eylem biçimidir.
idare etmek; üstün bilgi, kişisel beceri ve yoğun birikim gerektirir. Ne var ki, bizde zamanla hantallaşan bürokrasi yüklenilen sorumlulukları az da olsa ‘idare-i maslahat’ düzeyine indirgemiş, sonuçta ‘idare et gitsin’ kolaycılığı oluşmuştur.
Aslına bakarsanız ‘yöneticilik’ ince ayrıntılarla dolu profesyonel bir sanattır.
Yönetici tanımından doğan ‘yönetmen’ sözcüğü iş aleminde pek geçerli olmasa da başka alanlarda çokça kullanılmaktadır.
îş aleminde yönetme sorumluluğunu üstlenen bireylere daha çok Batı’dan devşirilmiş unvanlar verilmektedir. Örneğin bizde eskiden kalma ‘müdür’ (müdir: idare eden) ya da ‘amir’ (emreden) ifadesi yerine şimdi daha çok ‘direktör’ denmektedir.
ROL MODEL OLMAK ÖNEMLİ
Peki, iş dünyasında profesyonel yönetici kimdir, hangi özellikleri taşımalıdır?
îşte tam da bu aşamada kâr amaçlı bir kurumda üst düzey yönetici konumunda görev yaptığınızı düşünün.
îlk prensip şu olmalıdır: Siz bundan böyle sözü dinlenen, örnek alınan, hatta taklit edilen sıra dışı bir kişiliksiniz.
Evrensel kuraldır; öğrenciler öğretmenleri rol model olarak algılar. Üst düzey yönetici unvanını kazandığınız andan itibaren çalıştığınız kurumda yoğun birikimi olan bir öğretmen rolünü üstlenmiş olursunuz.
Konuşma üslubunuz benimsenen ilk özelliğinizdir.
Cümleleri oluşturmanız, diksiyon şekliniz ve ses tonunuz doğrudan sizi yansıtır, çoğu zaman taklit edilmeye çalışılır. (Bu konuda ilk çalışmalar Fransız davranış bilimcileri tarafından incelenmiştir)
Bir başka yazımda da etraflıca bahsetmiştim; ısrarla tekrar edeyim: Konuşmada tıpkı sahnede olduğu gibi ‘entonasyon’ önemlidir. înfleksiyon da öyledir. Entonasyon (intonation) ‘tonlama’ demektir. Her sözcüğe ruh ve anlam katan tonlama aynı zamanda vurgulanan sözcüklere ruh dünyanızı ifade eden bir müzik katar, înfleksiyon (inflexion) ise seçilmiş bazı sözcüklerin ses bükümü, alçak ya da yüksek perdeden söylenişi anlamına gelir.
Fransızlar yapmacık diksiyona ‘diction pretentieuse’ derler. Cafcaflı olmayan diksiyon tüm konuşmalarınızın samimi ve içten olduğunu göstermelidir.
Böylece siz sadecc üst düzey yönetici olmakla kalmaz; çalışanların öykündüğü profesyonel bir yönetici haline gelirsiniz.
GÖRÜNTÜNÜZ SİZİ ELE VERİR
Rol model olma eylemi önce giyimle başlar.
Özel giyim kuşam tercihinizi meslek hayatınıza karıştırmamaksınız. Ofis ortamında uluslararası genel kabuller neyse o standartlara göre giyinmelisiniz.
Gereksiz davranışlarla otorite gösterileri yapmamalısınız. Rol model olmak rol yapmak değildir. Sıradan olmadığınızı her halinizle ortaya koymalısınız. Külyutmaz sınavcı öğretmen havasına da girmemelisiniz.
Kendinizi karşınızcjakilere haşin değil, sevecen bir yönetici olarak algılatmaksınız. Otoriteniz yapaylıktan değil, oturmuş kişiliğinizden kaynaklanmalıdır.
Baş işaretleri, yüz ifadeleri ve bakışlar çok önemlidir. Karşısındaki kişinin gözlerine bakmayan kişi iyi bir yönetici olamaz. Aksi halde yönetilen kişilerin alt bilinci sizi ‘içine kapanık kişi’ olarak algılar.
Örnek yöneticiler ilham verici espriler yapmasını bilen zeki insanlardan çıkar. Sürekli empati kurmalısınız. Karşınızdaki bireyin duygu ve düşüncesini doğru algılayıp kendi içinizde hissetmelisiniz.
(Bu konuda özellikle ‘Cari Rogers’ gibi hümanist psikologların; ‘Jack Trout’ ve ‘Charles B. Handy’ gibi yönetim gurularınm günümüze yansıyan ilginç öğretilerini incelemenizde yarar var)
Yönettiğiniz insanların içinde sizden daha zeki, daha analitik düşünebilen insanlar bulunabilir; onların hiyerarşik ortamda gizli kalmış yeteneklerinden yararlanmalısınız.
“iyi bir profesyonel yönetici sıradan insanları sıra dışı şeyler yapar hale getirir!”
‘Peter F. Drucker’m bu ünlü ifadesini duymuşsanız takımın aklının kendi aklınızdan büyük olduğunu hemen fark etmiş olursunuz.
Unutmamalısınız ki balı kraliçe arı değil, kovandaki çalışan arılar yapar!
MASKE TAKMAYIN, KENDİNİZ OLUN
Takımına güvenen yönetici asla maske takmaz, akşam eve geldiğinde ayna karşısına geçip şunu sorar: “Bugün çalıştığım kurumda ne kadar kendim oldum?”
Doğuştan gelen özellikler biyolojik ve psikolojik temellidir, değiştirilemez. Burada içgüdüler ve ruhsal eğilimler söz konusudur. Yaratıcılık olgusu gelecekle ilgili bir şeyleri araştırmak ve insanların ileriyi görebilmesini sağlamaktır.
Profesyonel yönetici içinde bulunduğu zamanın birkaç adım ötesinde yaşar, vizyon yeteneğiyle iddia dolu geleceği yaratır.
Kendi halinden memnun sıradan yönetici ise emeklilik günlerinin hayaliyle nereye yerleşip, nasıl yaşayacağını düşler.
Evet, bir şirket ancak tepe yöneticileri ve çalışanları kadar büyüktür!
Batıda ünlü markaların tümü gerçek yöneticilerin uyguladığı ‘yenilikçi yönetim kültürü’ sayesinde ortaya çıkmıştır.
Kendini yeterli sayan yönetici sıradandır; yeniliğin ve yaratıcılığın değerini anlamaz. Yaratıcı akıl ise geleceğin yenilik ihtiyaçlarını görür.
Gerçek yöneticiler vizyon yetenekleriyle sürekli yeniliğe odaklanırlar. Şirketlerin entelektüel mimarisini kurgular ve sıradanlığı reddederler.
Sonuç olarak; yaratıcı liderlik kumaşına sahip profesyonel yöneticiler kendi altında çalışanları aşağılayıp horlamaz; onların ‘kendilerini gerçekleştirmesini’ sağlayıp ‘sıra dışı işlerin’ tüm kadroya yayılmasına önayak olurlar.
Nur Demirok