Irak’taki gelecek kavga
Amerikalıların Irak’ı boşaltması, Irak ve Arap dünyasında birçoklarının talebiydi ve halen de öyle.
Bu çekilme, iç barışa ve istikrara geçiş koridoru ve hatta farklı oluşumlarıyla Iraklıların yeniden birlikte yaşamanın en uygun formülünü bulabilmesi için gerekli bir şart olarak görüldü. Fakat bu boşaltma, Irak’ta gerçekçi ve net bir uzlaşma konusu olmadı. Siyasî güçler arasında bu boşaltmaya yönelik tutum farklılaştı. Bunun sebebi siyasi güçlerin pratik şartları, seçimlerde elde ettikleri konum ve Kürdistan bölgesinin durumunda olduğu gibi federal uygulamalar kanalıyla elde ettikleri kazanımlardı.
Bu ay itibarıyla yıl sonuna kadar nihai Amerikan çekilmesi için geri sayım pratik olarak başladı. Haftalar önce Amerikan güçlerinin sınırlı oranlarda da olsa Irak’ta kalması konusu siyasetin gündemiydi. Sadr akımı tek bir askerin dahi kalmasına karşı çıkarak tutumunu belirlemekte gayet açık ve hızlıyken diğer kesimler pazarlık mantığıyla hareket ederek tutumlarını açıklamayı geciktirmeyi tercih etti. İş öyle bir noktaya vardı ki ilkeler açıklama mantığı, Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki Dava Partisi’nin Amerikan güçlerinin kalması düşüncesini yürürlüğe koyacak bir bildiri çıkarmasını öngördü.
Amerikalılar kalsın veya kalmasın, Irak’ta gelecek siyasi kavganın başlığı bu. Bu kavga çekilme tarihinin yaklaşmasıyla birlikte sonbaharı ısıtacaktır. ABD’nin yeni Savunma Bakanı Leon Panetta, Iraklı liderler arasında yaptığı ziyaretlerinde Pentagon’un çalışma takvimini düzenlemesi için destek olacak açıklamalar elde etmeye çalıştı. Görünen o ki önceden bildiği gizemli hali netliğe kavuşturamadı bakan. Zira Irak hükümeti içinde özellikle de bu konuda bir karar almak pek çok karmaşıklığı beraberinde getiriyor.
Maliki hükümetinin mevcut bütün siyasi blokların ‘uzlaşmasının’ bir özeti olması öngörülüyor. Gerçi bu uzlaşmanın etkileri ülkeye yansıyacak şekilde belirmezken anlaşmazlıklar hükümetin çalışmalarını olumsuz etkileyecek şekilde arttı. Sonra savunma, güvenlik ve istihbarat bakanlarının başbakanla irtibatlı kılınması sadece ‘uzlaşmanın’ kırılganlığını değil, devletin kalitesine dair şüphelerin derinleştiğini teyit ediyor. Güvenlik yetkililerinin atanmasında vatanseverliğe öncelik vermek zorlaşınca devletin kendisi sorgulama konusu oluyor. Böylesi şartların gölgesinde Amerikan güçlerinin kalmasını veya tamamen Irak’ı boşaltmasını istemek gibi önemli ve tehlikeli bir karar alınması öngörülüyor.
Burada temel soru şu: Acaba ordu ve güvenlik güçleri Irak’ın işlerini teslim alma hazırlığını tamamladı mı? Fakat teknik olarak ve planlamaya göre bu güçlerin hazır ve yeterli olabileceğine kim kesin cevap verebilir ki! Bu güçlerin işlevlik ve siyasi açıdan hazır olması söylemden ibaret görülebilir. Zira planlama, devlet projesinin hâlâ mücadele ettiği zorlukları dikkate almadı, ‘ulusal uzlaşının’ gecikmesini veya yolun sonunda imkânsızlığını hesaba katmadı. Ayrıca planlama Irak içinde ve dışındaki egemen güçler ve siyasi gruplar üzerindeki baskılarına çözümler arıyor. Belki bu planlama federatif bölünmenin hayata geçirilmesiyle güvenlik sorunlarında yaşanabilecek değişiklikleri de tahmin etmedi.
Amerikan savunma bakanı Bağdat’ta bulunuşunu tam çekilme konusunu netleştirmeden önce Irak’ta üzerinde düşünülmesi gereken bir ‘İran hali’ olduğunu hatırlatmak için fırsat bildi. Hatta bakan, ABD’nin Sadr akımıyla olan çekişmesini kızıştırdı. Panetta’nın Erbil’de mümkün olduğunca daha büyük oranda Amerikan gücünün kalması yönündeki Kürt seferberliğini duyduğu kesin. Fakat bu Kürt tutumunu Irak hükümetinin kararı haline getirme sorumluluğunu kim taşımak ister ki! Bütün tarafların hesaplarının teorik olarak Amerikan güçlerinden bir kısmının kalması fikri etrafında buluşabileceği şüphesiz ancak bölgesel ‘anlayışlarla’ karar olgunlaştıkça alev topu hızlanacaktır. Irak’ın komşuları, yaklaşımlarının farklılığına rağmen çekilmenin sonuçlarından ve kendilerine bırakacağı sorumluluklardan endişe etmekteler.
Abdulvehhab Bedirhan