İhracat değişim ve yeniliklerden beslenir
Küresel gelişmelere açık olmak gerekir. Teknoloji ve imaj ithal etmeden büyük ihracatçı olunmuyor. Yenilik odaklı düşünürleri, üniversiteleri, araştırmacıları işbirliğine çağıralım, onlarla bütünleşelim.
BİR önceki hafta ihracatın önemine değinmiş ‘İhracat Fikirleri Enstitüsü’nden bahsetmiştim. Kaldığım yerden devam ediyorum: Vizyon eksikliği iş dünyasında -özellikle üst yönetim düzeyinde- tipik hastalık işaretidir. ‘İç pazar’a saplanıp kalmak bir kurumun yaşayan markalarını yavaşlatmakla kalmaz, kurumu da hızla tüketir. Geçmişte yaşamayı alışkanlık haline getirenler körleşir, değişimin hangi hızda geliştiğini algılayamazlar.
Felsefi açıdan yaklaşınca da şunu görürüz: Tıpkı Efes’i i Heraclitus’un dediği gibi: “Zamanın akışı içinde tek gerçeklik değişimdir. Fler şey su gibi akar sürekli değişime uğrar.” Doğu’nun mistik edebiyatında ise bu gizemli değişim süreci sıkça vurgulanır. Örneğin Mevlâna şöyle demiştir zamanında: “Dün dünde kaldı! Bugün yepyeni şeyler söylemek lazım!”
Değişim dediğimiz süreç üst düzey yöneticiler tarafından yarın algısıyla değerlendirilmelidir. Her aksiyonun zaman bağlamında değiştiğine inanmak gerekir. Önemli olan hızla gelişen küresel alışkanlıkları önceden görebilmektir. Günümüzde bir ülke yalnız topraklarıyla ya da doğal kaynaklarıyla değil; dünyaya mal olmuş markalarıyla büyüktür.
DEĞİŞİM YENİLİKLERİ İÇSELLEŞTİRMEKTİR
Her zaman söylüyoruz: Şirketlerde pek popüler olan vizyon kavramı bugün tümüyle değişmiştir. Dünün kafa yapısıyla birbirini taklit eden görüşler yenilikçi ihracat düşüncesini şekillendirmedikçe hiçbir işe yaramaz.
Yarının tüketicileri teknolojik yeniliklere bağımlı, aceleci ve değişim beklentisi içinde olan dinamik bir kitleyi temsil etmektedir. Bunların çocukları da torunları da gelecekte her an sürekli değişim ve yenilik diyecektir.
Geleceğin aksiyon hedefleri ‘Endüstri 4.0’ gerçeğine uymak zorundadır. İlerleme dediğimiz süreç değişim ve yenilenme üzerine oturmadıkça ‘akılcı rekabet’, ‘sistem dönüşümü’ ve ‘yeniliğe uyum’ gerçekleşmeyecektir.
Bundan böyle sadece iç pazara yönelmeyi marifet sayanlar değil; dünyaca benimsenmiş markaların sahipleri hep var olacaktır. Dolaysıyla bugünün markalan gelecekte yapacakları yeniliklerle yaşayacaklardır.
Başta yaratıcı fikirler olmak üzere; ürünler, ambalajlar, formüller, görseller, logolar gelişen koşullara göre dinamik dünyanın yenilik ihtiyacını karşılayacaklardır. Süreç organize şirketlerin tüm dış satımlarında yenilik rüzgârlılarına öncülük etmesiyle pekişecektir.
Bu nedenle ‘sadece iç pazar’ diyen klasik patron profili değişmek zorundadır. Eski nesil CEO’lar ve iç pazara yapılan satışlarda gelecek arayan eski kafalı yönetim kurulları da hızla dönüşmelidir.
Globalleşen yeni nesil ticareti küçümseyen, müthiş değişimi algılayamayan yöneticiler birer birer çaptan düşerken tüm insanlığa hitap eden markalar çoğalacak, dünya daha da erişilir hele gelecektir.
Bundan 50-60 yıl öncesinde kutup yıldızı gibi parlayan iletişim çağının habercisi markaları hatırlamakta yarar var: Elektriğin bulunup yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan telefon, radyo, televizyon ve diğer iletişim markalarının bugün çok azı ayakta durabilmektedir.
Konuyu uygarlığa yön veren hemen her şeye uyarlamamız mümkündür: Onlarca eski marka ya yok oldu ya da kendini zamanın akışına uydurup global yenilikçilerin safına katıldı. Bugün ancak kendini güncelleyenler yaşamaktadır.
İHRACATIN KALBİ YENİ TEKNOLOJİLERDE ATIYOR
Değişip yenilenenler yaşıyor, değişemeyenler tarihin derinliğinde kaybolup gidiyor, tşin sırrı şuradadır: 2018 için dünyanın en büyük 500 markasına bir göz atın; değişime ayak uyduranlardan çok, değişimi önccden görüp yeniliğe yatırım yapanları göreceksiniz.
Marka deyince şimdilik ilk sıralarda Amerika var. Tümü yenilikçi markalar. Global markaların reyting değerlerine baktığınızda dördüncü sırada sürpriz Güney Koreli Samsung’u görüyorsunuz. İlk 20 markanın içinde dokuz Amerikalı ile altı Çinli yer alıyor. Almanya ve Japonya’nın ise üç ve iki markası bulunuyor.
Acaba ilk 500 markanın içinde kaç Türk Markası var?
Rakamı yükseltin 1000 yapın. Sonuç aynıdır. Sırasıyla 20 yıl geriye gidin sonuçlar pek değişmeyecektir. Neden?
Tepeye tırmanmanın yolunu tarif eden yaklaşımlardan ders alınmıyor da ondan.
işin sırrı geleneksel ürünleri koruyup yarınki dünyanın yenilik beklentilerini keşfetmektir. Teknolojik ayrıntıları görenler için eiro rakamları yükseliyor, satışlarında patlama yaşanıyor.
Önemli bir ayrıntı daha var; ithalat ve ihracatı biz yanlış değerlendiriyoruz:
Varsa yoksa mal ithalatı, mal ihracatı.
Atladığımız gerçek şudur: Yeni gelişmeleri özümsemeden yükte hafif pahada ağır ürünlerin ihracatında başarılı olma şansımız çok azdır. Mal satmak kadar zekamızı satmak da önemlidir.
İlginç bir örnek verelim; son günlerde çokça konuşuluyor: Neredeyse tamamı Çin’de üretilen başta iPhonc olmak üzere bir dizi ABD markası. Şimdi çoğu kendi menşeine dönmeli gibi mesajlar veriliyor.
Bunlar stratejik ve politik karar olmaktan öteye gitmeyecek ifadelerdir. Çünkü tüm yenilikler kolektif aklın ve talebin eseridir.
Türkiye hemen Batı Bloğu’nun yanı başında bir ülkedir. Daha önce de söyledik; neden yenilikçi ürünler Anadolu coğrafyasında kurulacak çok nitelikli serbest bölgelerde üretilmesin? Gelişmiş ülkelerde bu işlere yönelmiş işgücü çok pahalı. Türkiye’nin genç ve dinamik nüfus yapısı bu tür işleri kavrayıp üstesinden gelmeye dünden hazırdır. Bu gelişme bizim için yeni keşiflerin yolunu açacaktır.
Yenilik demek çağdaşlık ve bilimsellik demektir. Türkiye bunu geçmişte büyük ölçüde yaşadı. Türkiye’ye sığınan Batılı bilim insanları zamanında bize çok şey öğrettiler. Bir anlamda beyin göçü ve zamanın yenileşme bazlı hareketleriydi bunlar.
Günümüzde ise en azından büyük şirketlerimizin yönetim kurullarında ya da danışman kadrolarında yer alması gereken Türk ve Türk orijinli ünlü değerlerimizi unutmamalıyız: Hemen akla gelenler arasında küresel ölçekte tanınmış isimler bulunmaktadır: ‘Aziz Sancar’, ‘Mehmet Öz’ ve ‘Muhtar Kent’ gibi kendi alanlarında Türkiye’nin yeni imajına katkı sağlayan daha birçok ünlü isim. Bunlara genç kuşağımızın dünyaca ünlü isimlerini de dahil edebiliriz.
Sonuç olarak; yalnız ulusal değil, uluslararası projelerde yer alıp, marka/ markaların dünya ölçüsünde nasıl yenilenmekte olduğuna tanıklık etmeli, ortaya çıkan global başarılara ortak olmalıyız. Bugün Çin, Güney Kore ve Hindistan’da çok sayıda dünya markasının en azından büyük markalar adına fason üretilmesi dikkatlerden kaçmamalıdır.
Ekonominin yanı sıra, güzel sanatlar da dahil olmak üzere; mimarlık, tıp, fizik, kimya gibi alanlarda çalışan uluslararası araştırmacılar ve markalarla da iş birliği yapmamız gerekir. Son sözümüz şudur: Bu devirde yalnız makine, teçhizat, mal değil; teknoloji, akıl ve imaj ithaliyle birlikte küresel ihracatçı olunduğunu kabul etmemiz gerekir.
NUR DEMİROK