Haklı Olmak mı, Mutlu Olmak mı?
Kendinize soracağınız en önemli sorulardan biri bu olmalı; “Haklı mı olmak istiyorum, mutlu mu?…”
Haklı olduğunu, doğru olduğunu savunmak veya ispat etmeye çalışmak, yoğun zihinsel enerji gerektirir. Doğru olma ya da başkasının yanlış olduğunu ispat etme ihtiyacı, karşımızdaki insanı savunmaya teşvik ederken, bizi de savunmaya devam etmek için baskı altında hissettirir… Ama yine de çoğumuz, kendimizin haklı, başkalarının haksız olduğunu ispat için inanılmaz zaman ve enerji sarf ederiz.
Düşünsenize, etrafınızda (kendiniz de dahil olmak üzere) pek çok kişi, bir şekilde karşısındakinin görüşünün, görüntüsünün, tavrının yanlış olduğunun ispatım kendine vazife olarak görüyor ve bu şekilde hataları ortaya çıkarttıkça takdir edileceğini veya karşısındakine bir şeyler öğreteceğini düşünüyor. YANLIŞ!
Bugüne kadar, haklı olduğunuzu ispat ettiğinizde, karşınızdakinden, “Bana ne kadar hatalı olduğumu, senin ne kadar haklı olduğunu gösterdiğin için teşekkür ederim,” gibi bir söz duydunuz mu? Mümkün değil! îşin gerçeği, hepimiz hatamızın gözümüze sokulmasından nefret ederiz.
insanları anlamayı, dinlemeyi bilenler daha çok sevilir.
Dinlendiğini bilmek ve anlaşıldığını hissetmek, insanoğlunun en büyük ihtiyaçlarından biri…
Burada söylemek istediğim savunduğunuz şeyden vazgeçmeniz, herkese ve her şeye boyun eğmeniz değil tabii… Ancak savunmaya çalıştığınız pek çok konunun aslında çok önemli olmadığını, bunun, egolarımızın çatışması olduğunu hatırlatmak istedim. Tabii ki haklı olmayı isteriz, üstelik haklı olmaya ihtiyacımız var. Problem olan, egomuzun üste çıkması ve kontrolü ele alması, ilişkilerin ego çatışmasına dönüşmesi… Birinin kendini kötü hissetmesi pahasına iyi hissetmeye çalışmak, sonuçta zaten sizi de kötü hissettirecektir.
Bunu ilk konuştuğunuz kişide deneyebilirsiniz… Karşınızdaki kişi bir konuda fikrini söylerken, “Bence… daha önemli” diye lafa girmek yerine dinleyin. Böylece hayatınızdaki insanlar kendilerini daha az savunacaklar ve size daha sıcak yaklaşacaklardır. Fokusu kendinizden alıp kendinizi bir başkasının yerine koyabilmek, onun problemlerinin, bakış açısının, endişesinin, kendinizinki kadar önemli olduğunu anlayabilmek, yani empati yapmak, dolayısıyla o insanla daha sıcak bir ilişki kurmak… Bunun pratiğini yapmaya başladığınızda, ego çatışmasından daha tatmin edici olduğunu anlayacaksınız… Bakış açımızın genişlemesi etrafımızdakilere gösterdiğimiz şefkatin artmasını sağlar…
Neredeyse hepimizin bir diğer alışkanlığı da başkalarının cümlesini bitirmek… Yani aynı anda iki kafanın içinde olmak, yalnız kendi düşüncelerinizi değil, karşınızdakinin de düşüncelerini kontrol etmeye çalışmak… Bu şekilde bir eğilim, her iki tarafı da hızlı düşünmeye zorlar. Sonuçta iki taraf da sinirli ve gergin olur. Bu, insanın gerçekten enerjisini yiyip bitirir, bitkinleştirir. Karşınızdakinin konuşması daha bitmeden siz kendi söylemek isteyeceklerinizi beyninizde sıralıyorsanız veya onun söylemek istediğini kendinizin daha iyi ifade edebileceğinizi düşünüyorsanız, kontrolü ne kadar elinizde tutmaya çalıştığınızı fark edin. Araya girerek karşınızdakinin lafını kestiğinizi ya da cümlesini bitirdiğinizi fark ettiğiniz anda, bunun aslında bir alışkanlık olduğunu anlarsınız. Bu önemli, çünkü ancak fark ettiğiniz zaman bu alışkanlığınıza engel olabilirsiniz… Karşılıklı konuşmaya başlamadan kendinize önce sabırlı olmayı, beklemeyi hatırlatın.
Sizin tavrınız değişince, tıpkı ayna gibi karşınızdakinin de tavrı değişir. Sabırlı olmak için küçük küçük pratikler yapın. Mesela rahatsız olduğunuz bir konuda tartışmaya başlamadan beş dakika önce sabırlı olacağınızı, sen şunu dedin, ben bunu yaptım çemberine girmeden, kendinizi ispat ihtiyacınız olmadığını hatırlatın kendinize… Karşınızdakini dinlerken, bilinçli olarak vücudunuzun olumsuz duygularınıza tepki vererek gerilmesine izin vermeyin. Duygularınızı bastırın demek istemiyorum, sadece vücudun gerilmeye başladığını fark ettiğiniz an, bilinçli olarak nefesinizi o bölgeye götürüp rahatlatın, (önceki bölümlerde bahsettiğim farkında yaşam pratiğinin burada çok etkisini görürsünüz.) Bu tip küçük pratiklerle aslında sabırlı olmaya düşündüğünüzden çok daha yatkın olduğunu fark edeceksiniz.
Hayatınızı değiştirebilecek kavga
Yukarıda bahsettiğim gibi, bir tartışma anında savunduğumuz konuyu genellikle sadece kendi bakış açımızla görür, empati yapmaz, yani kendimizi karşımızdakinin yerine koyamayız…. Tartışmalar sadece gösterilen tepkilerden ibaret kalır. Sonuçta kimse kimseyi kendi değer ve inançlarından vazgeçilmeyeceği bir gerçek… Bunun yerine ilişkinizi, hatta tartışmalarınızı kendinizi geliştirmek için kullanabilirsiniz. Nasıl mı?
örneğin, bir yakınınızla tartışma esnasında ne kadar savunmaya geçtiğinizi fark edin, sanki sahip olduğunuz her şeye saldı-rılıyormuş gibi… Ya da herhangi birine bağırıp çağırırken kendi agresif, saldırgan tarzınızı fark edin; izleyin… Fikirlerinize ve görüş şeklinize bağımlılık derecenizi izleyin. Sizin doğru, karşınızdaki kişinin yanlış olduğunu kabul ettirmek için ne kadar enerji harcadığınızı fark edin. îşte o anda tümüyle kendini kabul ettirme ihtiyacı olan egonuzun esiri olduğunuzu göreceksiniz… Ancak bunu fark ettikten sonra tepkilerinizde değişik seçimleri görmeye başlarsınız.
Eşinizle bir tartışma anında bu satırları hatırlayıp şunu deneyin bir kez: Kavga esnasında gösterdiğiniz reaksiyonu bir an bırakın, sadece ne olduğunu görmek için… Ama “Aman seninle uğraşamayacağım!” gibi karşınızdakini aşağılayan ve sizi başka türlü bir karşı koymaya götüren cinsten, egonuzun daha aktif olduğu, üstünlüğünüzü göstermeye çalışan tavırla bir kavga arası değil. Kendinizi tamamen bırakabildiğiniz, güç ve kontrolü elde tutmak için savunduğunuz konuyu, kendi doğrunuzu ispat etmeye çalışmanın anlamsızlığını, farklı kültürden gelen kişilerin farklı gözlerle gördüğünü ve kendi fikrinizi bir başkasına, en yakınınıza bile, kendi gözünüzden gösteremeyeceğinizi fark etmenizi sağlayacak bir ara… Bir anda netlik, sakinlik ve hafiflik hissedebileceğiniz bir ara… Karşı koyarak yarattığınız negatif enerji alışverişini bıraktığınızda karşınızdakinin reaksiyonunu fark edin. Onun da savunmayı, karşı koymayı nasıl bıraktığını ve asıl iletişimin o anda başladığını göreceksiniz.
Bu pratiği yaparken vücudunuzu da izleyin. Kendinize yaptığınız baskının azalmasıyla vücudunuzun gerilimi de muhtemelen azalacak, tartışma sırasında agresifleşip saldırganlaştıysa-nız, kendinizi toparlayabileceksiniz. O ağır kavgalardan sonra vücut nasıl külçe gibi olur, işte ara vererek yatağa uzandığınızda, gösterdiğiniz sonu olmayan reaksiyonlarla kendinize ne kadar derin zararlar verdiğinizi fark edin. O zaman savunduğunuz konu belki önemini yitirir ya da eskisi kadar sizi üzmez.
Bu, hiçbir şeye sinirlenmeyeceksiniz ya da tepki göstermeyeceksiniz demek değil. Önemli olan gerekli yerde gerektiği şekilde tepki vermek ve tabii gerekli araları vererek… Kuşkusuz baaramayacağınız çok zaman olacak, ama olsun, nasılsa bu alışkanlığı oturtmak için elimize her gün pek çok fırsat geçiyor! Bu farkındalığı yaşamaya başladığınızda gözünüz açılacak, “Ben bu kadar kötü hissetmeyi, üzülmeyi hak etmiyorum,” diyeceksiniz. “Haklı olma ihtiyacım, huzur ihtiyacımdan daha üstün olamaz,” diyeceksiniz. Sürekli kendini ispat etmeye çalışan egonuzun ötesinde gerçek varlığınızı hissedeceksiniz.
Kendisiyle yüzleşme cesaretinde bulunabilen bir insan, hayatta her şeyi, ama her şeyi başarabilir…
Elvan Demirkan