‘Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışmasında finale kalan 21 kadın girişimciden biri olan Buse Berber Örçen, tarım ve gıda ürünlerinin raf ömrünü uzatan doğal çözümler sunan Nanomik Biyoteknoloji Şirketi’nin kurucu ortağı ve CEO’su. Örçen, “Önümüzdeki 2 yıl için hedefimiz özellikle raf ömrü kısa olan çilek, incir, salatalıkgibi meyve sebzelere raf ömrünü uzatacak çözümler sunmak” diyor.
Ekonomist Dergisi’nin Garanti Bankası ve Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) iş birliğiyle 2018 yılında 12. kez gerçekleştirdiği Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışmasfnda finale kalan 21 kadın girişimciden biri olan Buse Berber Örçen, Nanomik Biyoteknoloji Şirketi’nin kurucu ortağı ve CEO’su. Gıda ürünlerindeki küflenme sorununa karşı nanoteknoloji ürünü çözümler geliştiren Örçen ile başarı hikayesini ve gelecek planlarını konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz? Eğitiminiz ve iş tecrübeleriniz?
Marmara Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliği bölümünde lisans eğitimimi tamamladım. Lisans eğitimim sırasında kariyerime devam etmek istediğim farklı bölüm olan mikrobiyoloji, embriyoloji ve nanobiyoteknoloji konularında uzun dönem staj yaptım. Daha sonra yine aynı üniversitede nanobiyoteknoloji ve mikrobiyoloji üzerine yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Yüksek îisans dönemimde 2 yıl bir firmada AR-GE sorumlusu olarak çalışmalar yaptım. Şu anda da Yıldız Teknik Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Doktora öğrencisiyim.
Nanomik Biyoteknoloji’nin kuruluş hikayesini anlatır mısınız?
Nanomik’in lisans eğitimim sırasında aslında temelleri atılmaya başlamıştı. Öğrenciyken ekmek küflenmesini engelleyen antifungal etkili nanopartiküllerin geliştirilmesi üzerine bir TÜBİTAK projesi yürütmüştüm. Bu projenin çıktılarıyla Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teknogirişim Sermayesi desteğine başvurarak Nanomik! kurdum. Yola ilk çıktığımızda hazır paketli gıdaların raf ömrünü arttırmak üzerine çalışmalar yapıyorduk. Hatta bu konuda güçlü isimlerle iş birliklerimize de devam ediyoruz. Ancak doğal koruyucuların hazır paketli gıdalarda şu an mevzuatsal zorluktan ziyade bir alternatif olarak görülmesi hem de pazarın hazır olmaması sebebiyle bu çalışmalarımızı askıya alıp, ihtiyacın çok olduğu meyve ve sebze sektörüne yöneldik. Bu aşamada ekibe daha önceden genetik araştırmalar üzerine farklı girişimleri olan Arda Örçen katıldı. Bu kadroyla Nanomik güçlü bir ekiple son haline geldi. Şu an “Bioprospecting” olarak bilinen, farklı ortamlardan yararlı mikroorganizmalar izole edip etkinliklerine göre ayıklama işlemini gerçekleştiriyoruz. Günümüze kadar 1000’in üzerinde mikroorganizmayı doğal ortamından izole ettik ve 30’un üzerinde yararlı mikroorganizmanın tarım ve gıda ürünlerindeki küflenme problemlerine doğal çözüm olabileceğini kanıtladık. Bu mikroorganizmaların meyve ve sebzeler üzerinde kontrollü şekilde üreyebilmesini ve uzun süre ortamda kalabilmesini sağlayan bir mikroenkapsülasyon teknolojimiz var. Bu teknoloji sayesinde yüzde 100 doğal olan ürünümüz, en az kimyasal koruyucular kadar etkili ve dayanıklı.
Gıda alanındaki faaliyetlerinizi ve hizmetlerinizi anlatır mısınız?
Nanomik, tarım ve gıda ürünlerinin raf ömrünü uzatan doğal çözümler sunuyor. Geçtiğimiz yıllarda ülkemizde üretimi en fazla, sıkıntısı en büyük olan meyve gruplarından narenciye, domates ve üzüm üzerine raf ömrünü uzatabilmek amacıyla çalışmalar gerçekleştirdik. Bu çalışmalar sonucunda da 3 yeni ürünümüzü satışa hazır hale getirdik. Piyasada genel olarak meyve sebzelerin raf ömrünü arttırmak için kimyasal koruyucular kullanılıyor. Ancak bu kimyasal koruyucular hem insan sağlığına son derece zararlı hem de doğaya. Bugün yaklaşık 100 yıl önce kullanılmış kimyasal pestisitlerin kalıntıları kutuplarda tespit edilebiliyor. Suyun bu kadar kıymetli olduğu bir dönemde 1 litre kimyasal pestisit tonlarca doğal kaynak suyunu kirletebiliyor. Geliştirdiğimiz ürünlerin en önemli özelliği insan ve çevre sağlığına hiçbir şekilde zarar vermemeleri. Biz doğadan izole ettiğimiz ve FDA, GRAS, EFSA gibi kurumlar tarafından kullanımına izin verilmiş yararlı mikroorganizmalar ile koruma sağlıyoruz. Kullandığımız çoğu bileşen günlük yaşantımızda sıkça tükettiğimiz bileşenleri içeriyor aslında. Biz güçlü bir kombinasyon, güçlü türler ve mikro-enkapsülasyon teknolojimiz ile bu aktifleri daha da etkin hale getiriyoruz. Üretici için son derece önemli olan konulardan birisi de geliştirdiğimiz ürünlerin kalıntı yapmaması. Hepimiz aslında Rusya’dan dönen domateslere, portakallara aşinayız. Çoğu ürünün iade sebebi ürünlerin kalitesini korumak amacıyla kullanılan kimyasal pestisitlerin kalıntıları. Biz üreticiye ürünlerinin kalitesini kalıntısız şekilde koruma şansı veriyoruz. Kalıntı limitleri düşük olan ve ihracat yapmanın zor olduğu ülkelere de ihracatı mümkün hale getiriyoruz.
Bugüne kadar hangi melek yatırımcılardan ne kadar destek aldınız?
TRAngels melek yatırım ağından 350 bin TL yatırım aldık. 2019 yılı içerisinde de üretim kapasitemizi artırmak için ikinci yatırım turuna çıkmayı hedefliyoruz.
Nanoteknolojinin geniş kullanım alanları içerisinde, farklı alanlara yönelmeyi düşünüyor musunuz?
Nanomik olarak ana hedefimiz gıda ve tarım ürünlerine yönelik çözümler oluşturmak. Bu nedenle öncelikli olarak gıda ve tarım ürünleri dikeyinde ilerlemek istiyoruz. Önümüzdeki 2 yıl için hedefimiz özellikle raf ömrü kısa olan çilek, incir, salatalık gibi meyve sebzelere raf ömrünü uzatacak çözümler sunmak. Küf engelleme çalışmalarının yanında böceklere karşı da çözümler geliştirmek için altyapılarımızı ve stratejik ortaklıklarımızı oluşturuyoruz. Paralelde çalışmalarına devam ettiğimiz hazır paketli ürünler için doğal koruyucu çalışmalarımızın pilot ölçek denemeleri tamamlandı.
Yeni dönem hedefleriniz nelerdir? 5 yıl sonra şirketinizi nerede görüyorsunuz?
“Temiz gıdalar, sağlıklı yarınlar” mortosuyla çıktığımız yolda ana hedefimiz piyasanın yeşil yüzü olabilmek. Gıda kalitesi, gıda/bitki koruma denince akla ilk gelen çözüm kimyasallar. Bu düşüncenin önüne geçip doğal çözümlerin de sektörde yerini almasını istiyoruz. Bu sene için hedefimiz aldığımız siparişleri karşılayabilmek için üretim kapasitemizi 5 katına çıkarmak. Büyümek ilk hedefimiz. Önümüzdeki yıllarda da kısa raf ömrü, üretim periyodundan dolayı ihracatı sorunlu olan, dünya çapında üretim lideri olduğumuz ürünlerin dünya pazarına sunulmasına ve ihracat kapasitesinin artışına vesile olmak istiyoruz. Bunun için hem üreticiler hem de tarımsal araştırma birimleri ile
stratejik partnerlikler yapıyoruz. Eğer ihracatı sıkıntılı olan ürünlerde raf ömrünü uzatabilirsek sadece kendimiz için değil, tüm Türkiye için önemli bir başarıya imza atacağımıza inanıyoruz.
“En büyük şansımız İTÜ Çekirdek e katılmak oldu”
“Başlangıçtan bu yana yaşadığımız deneyimin tizlere öğrettiği en önemli parametre müşterinin önemi oldu. Ürünü alacak birimi yalandan tanımak, ihtiyaçlarını anlamak, en ideal çözüm için birlikte çalışmak kısacası sadece satış ilişkisi değü de bu ilişkiyi çözüm ortaklığı olarak kurmak geçüecek süreçler içerisindeki en kritik kısım. Eğer bir fikriniz varsa, bu fikre ihtiyacın yola çıkılmadan önce satın alacak kişi tarafından onaylanması, ihtiyacının ve kullanım şekline dair fikirlerinin alınması, şu an yaşadıkları darboğazların ve bu problemlerin çözümü için neler düşündüklerinin belirlenmesi ürünün geliştirilmesi sürecinde son derece faydalı oluyor. Ürünü geliştirmenin hatta satmanın bile çoğu zaman yeterli olmadığı bir gerçek. Bu yüzden eğer iş yönetimi, satış gibi konularda tecrübeniz yoksa, teknik altyapıdaysanız bir kuluçka merkezi veya hızlandırma programına katılmak sizi emin olun çok daha hızlandıracaktır. Bizim en büyük şansımız İTÜ Çekirdek’e katılmak oldu.”
Aram Ekin Duran