Gelecek Fırsatları Kültür Balıkçılığı ve Tıbbi Bitki Yetiştiriciliğinde
Fırsat çeşitliliğini görenler tercihte zorlanabilir. Geleceğin en hızlı rekabeti ‘kültür balıkçılığı’ ile ‘tıbbi bitki yetiştiriciliğinde olacak…
Yunanistan’dan neyimiz eksik?
YAKIN zamana kadar güneş ve deniz denince Türkiye’de akla sadece turizm gelirdi. Güneşin parladığı, üç tarafı denizlerle çevrili nispeten bakir kalabilmiş bir turizm ülkesi!..
Eldeki hâzinelerin sonsuz değeri anlaşılınca şimdi söylem değişti. Sabancı Üniversitesi Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi, yakın geçmişimizin reformist bakanı Kemal Derviş, iki hafta önce CNN Türk kanalında yaptığı konuşmada genellikle maliye politikası üzerinde durdu. Satır aralarında hiç de alakası yokken ‘güneş’ ve ‘rüzgâr’ gibi iki doğal kaynağa vurgu yaptı.
Dışarıdan bakınca Türkiye’nin elindeki en önemli kozun yeniden ‘yeşil devrim’ olduğu görülüyor. Ülke vizyonu üzerine kafa yoranlar da aynı kanıda. Geoerge Friedman gibi uluslararası kâhinler bir tarafa; ufka odaklanmış tarafsız gözlemciler de aynı şeyleri söylüyor. İçerideki tablo ise farklı değil.
Sınai yatırımların heyecanı son zamanlarda doğal ve bakir kaynaklar üzerinde yoğunlaştı. Güneş ya da rüzgâr enerjisi üzerinde konuşan işadamlarımızın görüşlerini özetlemeye kalksam bu sayfalara sığmaz.
YUNANİSTAN ‘MAVİ DEVRİM’LE AYAKTA!
ilginçtir, doğal kaynaklar söz konusu olduğunda güneş ve rüzgâr enerjisi girişim gündeminin önüne geçerken yaklaşık 8 bin 400 km’lik sahil şeridine sahip denizlerimizden bahseden pek olmadı.
Neyse ki geçen hafta ‘Para Dergisi’ denizel balıkçılığın yanı sıra kültür balıkçılığı dosyasını açtı da bu konuda epey mesafe alındığını öğrendik.
Tam da bu sırada ‘kültür balıkçılığı’nı Türkiye’de kuran ve çoğu girişimciye öğreten Selçuk Yaşar’dan ilginç bir kitap aldım. İstatistiksel konulardaki yardımlarımdan dolayı bana teşekkür ediyor ve kültür balıkçılığının bir ülkenin ekonomik geleceği için ne kadar önemli olduğuna değiniyor.
Kitaba biraz göz gezdirince anlıyorum ki Yunanistan’ı batmaktan ‘mavi devrim’ kurtarmış! 70’li yıllarda ortaya çıkıp şimdi tekrar moda olan ‘yeşil devrim’in devamı ‘mavi devrim’, bizde çoğu kişinin burun kıvırdığı kültür balıkçılığıyla ilgili yeni bir kavram. Yunanlılar bunu başarıyla kendilerine mal etmiş.
REKABETİN STRATEJİK GERÇEKLERİ
Kültür balıkçılığı üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin en önemli kozu! 1985’de ilk yavru balığı Selçuk Yaşar’dan alan Yunanlılar, müthiş krize rağmen kısa zamanda nerelere gelmiş meğer. Selçuk Yaşar şöyle soruyor: “Uluslararası rekabette stratejik gerçekler var. Güçlü Türkiye ‘çipura-levrek üretiminde komşumuz Yunanistan’ın gerisinde kalabilir mi?”
Kitabın başlığı da bu zaten. Şöyle devam ediyor Yaşar: “Geçen yıl 18-21 Ekim tarihleri arasında ‘European Aquaculture Society’ tarafından Rodos’ta gerçekleştirilen ‘Mediterranean Aquaculture 2020’ toplantısına genellikle Yunanlıların açıklamaları damgasını vurmuştu.
Aradan geçen 1 yıllık sürede Yunanlılar yaşadıkları krize rağmen Türkiye’yle rekabette büyük mesafe aldılar. 2011’de 118 bin ton çipura ve levrek üretimiyle Akdeniz’de lider oldular. Ülkemiz ise ‘kıyıdan uzaklık’, ‘arkeolojik alanlara yakınlık’ gibi bürokratik engellerle uğraşmaktan çipura ve levrek üretiminde 77 bin tonlarda kaldı.”
YUNAN EKONOMİSİNİN YILDIZI
Selçuk Yaşar, Yunanlıların önemsediği stratejik bir ifadeye de yer vermiş. Yunanlıların başarısının kimilerinin iddia ettiği gibi krizin yarattığı zorunlu etkilerden değil, politikacıların birlikte hareket edip kültür balıkçılığına topluca destek vermesinden kaynaklandığını söylüyor!
Mc Kinscy’in 201 l’de hazırladığı “Greece 10 Years Ahead” başlıklı raporda şöyle söylendiğini vurgulamış: “Yunan kültür balıkçılığı, Yunan ekonomisinin büyümesinde yükselen bir yıldızdır ve ikinci sıradaki en önemli anahtar sektördür!”
Bugün krizdeki Yunanistan 1 yıl içinde kültür balıkçılığı üzerindeki müdahaleleri kaldırmakla kalmamış, Avrupa’dan sonra hızla ABD pazarlarına da açılmış. Şimdi ABD piyasasını ele geçirmek üzereler! 2013 sonunda ABD’ye ihracatları en az üçe katlanacakmış! Anlaşılan Yunanlılar kültür balıkçılığı sayesinde topyekûn krize girmekten kurtulmuşlar.
Yunanlıların ifadeleri bununla da sınırlı değil.
Şunları da not etmek lazım: Yunanistan’da 106 şirket doğrudan veya dolaylı olarak ‘kültür balıkçılığı’ alanında yer alıyor.
Böylece en az on bin kişiye iş imkânı sağlanıyor.
ÇEVRE İÇİN KONAN YASAKLAR
Ve bir başka ‘mavi devrim’ notu daha: Yunanistan organik çiftlik balığı üretiminde de liderliğe oynuyor. Özel rezervlerde sertifikalı üretime başlamışlar. Şöyle konumlandırıp övüyorlar kendilerini: “Yunanistan kendine özel kaynaklarıyla eşsiz bir ülkedir. Bu ülke nispeten küçük olmasına rağmen (131 bin 940 km2) geniş bir kıyı şeridiyle balıkçılık için adeta kutsanmış durumdadır!”
Selçuk Yaşar, Yunanistan’daki krize rağmen bu başarılar karşısında rakiplerini tebrik etmekten kendini alamamış:
“Bizde ‘kültür balıkçılığı’ için getirilen yasaklar Türkiye’nin önündeki en büyük engeldir.
Bu vesileyle çipura ve levrek sektöründe önemli atılnnlar yaparak başarılar elde eden Yunanlı girişimcileri sektörün önemine inanan bir sanayici olarak tebrik ediyorum!”
Denizel balıkçılık vahşi avlanma nedeniyle küçülüyor. Karasal hayvancılık zora girmiş durumda.
Dünya büyük bir hızla hayvansal protein açığına doğru gidiyor. Üç tarafı denizlerle çevrili balıkçılık hâzinesi bir Türkiye için hiç de yabana atılmayacak bir rekabet uyarısı bu.
Yunanistan’da arkeolojik alanlara yakın kıyıdaki balık çiftlikleri bile Yunan Hükümeti tarafından öncelikli müsaadeye mazhar oluyor. Bizdeki anlayış ise tam aksini söylüyor.
Antik Yunan kültür hâzineleri bugünkü Yunanistan topraklarında daha mı az acaba? Doğrusu ben bu soruya hak veriyorum. Bırakın hemen karşımızdaki Sakız Adası’nı, Yunan antik kültürünün yoğun olduğu Peloponnes Yarımadası’nın etrafı balık çiftlikleriyle dolu.
Önemli olan peyzaj görüntüsüne uyum sağlayabilecek kör noktaları seçebilmekte. Hatırı sayılır uzunluktaki bizim sahil şeridimizde kuş uçmaz kervan geçmez yüzlerce kayalık alan var. Hemen hepsi hiçbir işe yaramıyor. Turizme de uygun olmadığı aşikar. Buralara balık çiftliği kurmak neden yasaklanıyor anlamak mümkün değil.
Üstelik yeni geliştirilen yem teknolojisiyle çevre kirliliği de olmayacak. Yemler suda asılı duruyor, tamamına yakını sindiriliyor. Denizlerimize boca edilen tonlarca ton evsel ve endüstriyel atığa karşı masum çiftliklerin denizi kirlettiği iddiası biraz havada kalmıyor mu? (Tıbbi bitkiler konusuna gelecek hafta değineceğim.)
Nur Demirok / Para Dergisi