Eğitimde, Beynin “Yoğrulma” Yetenekleri Temel Alınmalı
YÜZYILLAR boyunca yürek, duygu düşünce yeteneğinin merkezi sayıldı ve beynin rolü çalındı. Daha 30-40 yıl öncesine kadar beynin gelişmesinin 7 yaşına kadar büyük ölçüde tamamlandığına ve 21 yaşından sonra da durduğuna inanılırdı. Bir dişlisi kırılan makinenin veya bir devresi bozulan bilgisayarın çalışmasının durması gibi, belirli bir bölgesi hasar gören beynin de ölüme kadar düzeltilemeyeceği düşünülürdü.
80’lerden sonra yapılan araştırmalar beynin, doğumdan ölüme kadar her yaşta kendi kendini değiştirme yeteneğinin bulunduğunu gösterdi. Son yıllarda fonksiyonel MR cihazları ile yapılan araştırmalar ise beynin gelişmesinin bir şeyler okuyan, araştıran ve düşünen kişilerde beşikten mezara kadar sürdüğünü ortaya koydu. Her yeni bilgi, beynin yapısını ve işleyişini az veya çok değiştiriyordu. Çünkü beyin içine bilgilerin doldurulduğu bir depo değil, iştahı olan ve beslenmesi gereken yaşayan bir organdı.
“Nöroplastisite” veya beynin yoğrulma yeteneği olarak adlandırılan bu zihinsel sürecin çözülen sırları gelecek yıllarda tıp bilimleri ile birlikte hayatın her alanını etkileyecek. Yeni iletişim teknolojileri ise bu etkileşim sürecine önemli katkılarda bulunacak.
EGZERSİZ BEYNİ BÜYÜTÜYOR
Beyin bir bilgisayarın aksine sürekli olarak değişiyor ve ortama uyum sağlıyor. Eğitim ve zihinsel alıştırmalar, eksersizler beynin ağırlığını yüzde 5 oranında artırabiliyor, nöronlar arasında yüz milyonlarca yeni bağlantı ortaya çıkarıyor. Öğrenen nöronların yapısı değişiyor. Öğrenme, genlerin etkisini de azaltıyor veya çoğaltıyor.
Beynin değişen ve gelişen yapısının zamanla daha iyi anlaşılmasının önemli katkılarından biri eğitimde ortaya çıkacak. Beynin öğrenme süreci sırasında nasıl işlediği iyice açıklığa kavuşunca sıralardaki işkence bitecek. Çocukların ve gençlerin ilgi duydukları ve sevdikleri konuları daha çabuk ve kalıcı olarak öğrendikleri gerçeği herkes tarafından kabul edildiğinde müfredatlar ve öğretim yöntemleri kökten değişecek. Beynin sırlarının deşifre edilmesi bilgiyi edinmeyi ve işlemeyi hızlandıracağı için bilgi ekonomisi çağında ülkelerin atılım yapması kolaylaşacak.
KENDİNİ DEĞİŞTİREN BEYNİN SIRLARI
Türkçeye “Kendini Değiştiren Beyin” adıyla çevrilen kitabında ABD’li Doktor Norman Doidge, beynin çalışması hakkında aşağıdaki bilgileri veriyor:
■ Beyin ve bilinç: Beyin ile zihin ve bilinç arasındaki ilişki ve bağlantılar henüz tam anlamı ile çözülmüş değil. Beyin bir tavşan hızı ile kendini yenilerken, zihnin değişimi çok daha yavaş ve adeta bir kaplumbağa hızı ile gerçekleşiyor. Bu farklı gelişme hızları kültür şoklarına, uyumsuzluklara ve şiddete yol açabiliyor
■ Uykunun rolü: Sağlıklı bir uyku düzeni, kısa vadeli bellekteki bilgilerin, uzun vadeli belleğe aktarılmasını kolaylaştırıyor, öğrenilen bilgilerin unutulmasını önlüyor. Kısa sürede öğrenilen bilgi çabuk unutuluyor.
■ Ortamın etkisi: Kişinin ilgisini canlı tutan ve yeniliklerin bulunduğu bir ortam, öğrenmeyi hem hızlandırıyor hem de kolaylaştırıyor. Bazen ortamın öğrenmeye etkisi, genlerin etkisinden daha fazla olabiliyor.
■ Kronik stresin hasarı: Uzun süren stres veya ruhsal çöküntü, beynin bilgileri işleyen hipokampüs bölgesini küçültüyor ve öğrenme yeteneğine zayıflatıyor, iyileşme ancak stresin giderilmesi ile mümkün oluyor.
■ Kullanılan araca uyum: Kanadalı İletişimci Marshall McLuhan’ın on yıllar önce vurguladığı gibi beynin yapısı ve işleyişi kullanılan araca göre değişebiliyor. Örneğin bir kitabı okuyan kişi ile kitabın teyp kaydını dinleyen kişinin beyinlerindeki bağlantılar farklı oluyor. Yazarken, kalem, daktilo veya bilgisayar kullanımı beyinde farklı bağlantılar oluşturuyor. Farklı girdiler ve değişik iletişim araçları, beyinde farklı düşünceler üretiyor.
■ Sosyalleşmenin yararı: Sosyal bir ortamda bulunmak ve dinleyen biriyle konuşmak, nöronların işleyişini olumlu yönde değiştirebiliyor.