Diplomasi Öldü! Yaşasın Diplomasi!
Diplomasi Öldü! Yaşasın Diplomasi!
Dünyada her yüz yılda en az bir kere savaş çıkar ve sonrasında da “sürekli bir barış sağlamak” için çaba harcanır. Napolyon Fransa’sının yenilmesinden sonra Ingiliz Lord Castlereagh, Fransız Tallyrand, Rus Çar Alexander I , Kont Nesselrode ve Avusturya Prensi Metternich , 1814 yılında Viyana’da Avrupa’nın yeni siyasi haritasını çizmek için altı ay uğraşmışlardır. “Avrupa Uyumu” denilen ve bu adamların yarattığı yeni düzen, I. Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür. Savaş sonrasında, 1919 yılında Avrupalı diplomatlar Paris’te tekrar altı ay toplandılar ancak bu seferki “Büyük Dörtlü” Fransız Georges Clemenceau, İngiliz Lloyd George, İtalyan Vittorio Orlando ve Amerikalı Woodrow Wilson’dan oluşmaktaydı. Silahsızlanma, toprak değişimi, savaş tazminatları ve kolonilerin dağıtılması gibi konularda pazarlık eden bu adamlar, tekrar savaş çıkana kadar dünyayı kontrol ediyor gibilerdi. II. Dünya Savaşı sonrasında Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt , “Avrupa Uyumu” düzenini küresel olarak oluşturmaya çalıştı ve bu sefer dünyada istikran sağlayacak “Dört Polis”; A.B.D, SSCB, Ingiltere ve Çin olacaktı. Maalesef artan Birleşmiş Milletler üyesi sayısına rağmen , Süper Güçlerin yaptığı “Soğuk Savaş Zirveleri”, dünyada bazı ülkelerin diğerlerinden daha eşit olduğunu gösterdi.
Allah’tan Soğuk Savaş Dönemi , nükleer bir felaket yaşanmadan atlatıldı ancak son yirmi yılda yaratılan boşluk, dünyada değişen güç ve etki alanları gerçeğini yansıtan bir düzene gereksinim duyulmasını sağlamıştı. 19. yüzyıl dünyası, kolonilerini yöneten birkaç büyük oyuncu tarafından yönetilirken 20. yüzyıl ise siyasi bloklar tarafından idare edilmişti ancak 21. yüzyılda dünyayı tepeden yönetme yöntemi yeterli olmayacaktı.
11 Eylül saldırısından küresel mali krize kadar olanlar, son on yılda ülkelerin birbirlerine olan bağımlılıklarını ve fason yaptırılan yönetimlerin tehlikelerini su yüzüne çıkarmıştır. Şimdi bazı insanlar, küresel düzenin gelecekte yıkılmasından korkmaktadırlar ancak küresel düzenin çoktan yıkıldığını fark etmek aslında daha korkunç değil midir? Şu an bulunduğumuz nokta, filozof Kari Popper’ın düzenin tamamen yıkılarak yeniden inşa edilmesinin daha yararlı olacağını söylediği zamanki durum gibidir.
Peki ama durum ne kadar kötü? Dünya düzenini korumakla yükümlü ülkeler, en büyük silah satıcılarıdır. İnsanları tasarrufa teşvik etmesi gereken bankalar , onları karşılığını ödeyemeyecekleri yaşam tarzlarına özendirmekte ve insanlar öldükten sonra açlara gıda yardımı yapılmaktadır. Bugün aşırı enerji tüketimi, nüfus artışındaki fazlalık , fazla gıda ve su tüketimi yüzünden , zengin ya da fakir ayırt etmeksizin hepimiz, sonumuzu getirecek bir fırtınaya doğru adeta koşar adım ilerlemekteyiz. Bugün başımızda olan ve her gün artan belaların listesi mali istikrarsızlık, AIDS, terör, iflas eden devletler ve benzerlerini kapsamaktadır. İşin kötüsü , bu belalardan her birinin diğerini tetikleme ve büyütme kapasitesi bulunmasıdır. Yirmi yıl içinde, Amerika ile Çin’i savaşa çekecek çatışmaları, zayıf ülkelerin çırpınışlarını, denizdeki doğal gaz ve petrol mücadelesini, batan Pasifik Adaları’nı ve kuraklık kaynaklı açlıktan kaçan Orta Afrikalı mültecileri görebiliriz.
Allah’tan dünya düzeninin değiştirilmesi ve dünyanın nasıl yönetileceği konusunda bir tartışma devam etmektedir. Zaman bunu tartışmanın zamanıdır ve inşallah da çok geç kalınmamıştır. Küreselleşme, dünyayı güçlü kurum ve devletlerin ümit etmekten başka birşey yapamadıkları kaotik bir sürece sokSampson, İngiliz demokrasisi için endişelidir . Uluslararası î ilişkilerde böyle bir endişe de yoktur. Bugün bizim karşılaştığımız şey rejimlerin, firmaların, sivil toplum örgütlerinin, dini cemaatlerin ve güçlü kişilerin dünyada kendi amaçlarına ulaşmak için kuralsızca güç yarışma girmiş olmalarıdır. Milli ekonomiyi savunanlardan dini cemaatlere kadar herkes, kendi çıkarlarının peşindedir. Bu yarıştaki oyuncular, adeta konserlerde sahneye atlamak için öne fırlayan seyircilere benzemektedirler.
lronik olarak, hırsımız bizi bu gerçeği görmekten alıkoymaktadır. İklim değişiklikleri ve ekonomi gibi problemler, küresel boyutta ve etkide olduklarından genelde bizler, “Amerika sorumluluğu üstlenmeli” veya “ Birleşmiş Milletler Örgütü güçlendirilmeli,” gibi sihirli çözümlere yönelmekteyiz ancak dünyayı yönetecek tek bir millet olmadığı gibi, tek başına yönetecek bir kurum da yoktur. Bazı uzmanlar dünyadaki problemleri çözmek için ütopik çözümler üretseler de bu çözümler teoride sıkıcı oldukları gibi pratikte de işlevsel değillerdir. Ayrıca dünyayı kurtaracak pazarlıkların varlığından söz edilse de yerküreyi tek hamlede kurtaracak bir çözüm yöntemi de yoktur.
Diplomasi dünyayı yönetmek için tek cevaptır ve küresel diplomasinin şeklini daha iyi hale getirmek, dünyayı daha iyi yönetmek anlamına gelmektedir.
İnsan olmanın yanında diplomasi dünyanın en eski ikinci görevidir. Diplomasi, Sümer şehir devletlerinde tanrılardan gelen mesajları krallara ulaştırmakta kullanılmıştır. M.Ö 2. yüzyılda Akadlar tarafından yazılan Amama Belgeleri’nde, diplomasinin genelde aynı kişi olan tüccarların ve elçilerin iş kurallarını oluşturduğu gözlemlenmektedir. Belgelerde şöyle denmektedir: “Değerli taşlar, gümüş ve altın bol olduğu sürece tüm krallar arasında kardeşlik, ortaklık ve barış hüküm sürer.” Atina döneminde diplomasi, sağlam ticaret ve siyasi diyalogun temelini oluşturmaktadır hatta bu nedenle, “Olimpiyat Barışı” bile icat edilmiştir. Bizans Dönemi’nde siyasi oyunlar sanat haline gelmiştir. İmparatorluklarının çöküşünü yabancı elçilere göstermek istemeyen Bizanslılar, bu elçileri çok lüks yerlerde karantina altına almışlar ve değişik bir imaj yaratmışlardır. Bu taktik, Bizans İmparatorluğu’nun yıkılışını dört yüz yıl geciktirmiştir. Venedikliler, Bizans taktiklerini Avrupa’ya taşıyarak casus diplomat kimliğini icat etmişler ve düşman şehir devletler olan Cenova , Milano ya da Papalığa karşı askeri stratejilerini, dip-lomatlarca gönderilen gizli bilgilerle oluşturmuşlardır. 16. yüzyılın başları Makyavel’in “Prens” isimli kitabını yazdığı ve devlet yönetimini, diplomasi ile savaşın mükemmel karışımı olan bir sanat olarak gösterdiği kargaşalı dönemdir. Bundan bir asır sonra, ünlü Fransız soylusu Kardinal de Richelieu, dünyanın o zamanki en gelişmiş dışişlerini kurmuştur. Bu sırada Hollanda ve İngiliz Doğu Hindistan Şirketleri, imparatorluklarının genişlemesini zor kullanarak sağlayan ve ülkeleri, imparatorlukları hatta uzak toprakları tek bir uluslararası şemsiye altında toplayan, yarı devlet dev kuramlardır. Osmanlı İmparatorluğu, Çin, Japonya ve Rusya gibi ülkelerin hepsi küresel diplomasinin içine çekilmişlerdir. İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Batı’nın savaş, teknoloji ve diplomasideki ustalığını şöyle anlatmaktadır: “Dünyanın tüm yaşanabilir ve seyahat edilebilir toprakları, bu sayede bir bütün haline gelmiştir.” 1814 Viyana’dan 1919 Paris’e kadar diplomasi, hırslı ve kuvvetli aksanlı beyaz adamların oynadığı bir oyun gibidir.
O zamandan beri yaşadığımız dünya, diplomatların yönetimini tartıştığı bir yerdir. Diplomasi, halen yaptığımız herşeyde mevcuttur. Clausewitz, savaşı siyasetin başka yollarla devamı olarak tanımlamıştır. Diğer taraftan diplomasi, kılıç kullanımını önleyen görüşmeler rolünü üstlenmiştir. Yine de Babil’den, Napolyon ve Stalin’e kadar diplomasi ile savaş, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Diplomasi, savaşı tehdit için kullanırken savaş diplomasiyi zaman kazanmak için kullanmaktadır. Amerikan diplomasisi, 1990 yılındaki 1. Irak Savaşı’nda, bazı Arap ülkeleri de dâhil olmak üzere geniş bir koalisyon oluşturmayı becerirken aynı şeyi 2003 yılında başaramamıştır. O günlerde diplomasi adeta antı diplomasinin bir parçası olmuştur.
Şimdi diplomasi, her zamankinden daha önemlidir.
Amerika’nın dünyaya hakimiyetini kabul ettiremediği , herkesi ikna ettiği takdirde askeri güçle muharebelerin kazanılıp savaşların kaybedildiği ve küresel sorunların tek bir organizasyon tarafından çözülmesinin imkânsız olduğu günümüzde , diplomasiye herşeyden fazla önem vermek durumundayız.
Hepimiz teknolojinin, savaşları ok ve yay kullanımından robot ve lazer kullanımına taşıdığını, meydan savaşlarında kullanılan düzenli orduların yerini milis güçlerin aldığım bilsek de diplomasinin de benzer şekilde değiştiğini fark edemeyiz. İki yüz yıl önce Thomas Jefferson, “İki yıldır İspanya’daki büyükelçilikten haber almadık. Bu yıl da haber gelmezse bence kendisine mektup yazalım,” diye şaka yapmaktadır. Lord Palmerston , İngiliz Dışişleri’nde 19. yüzyılın ortalarında, ilk diplomatik telgrafı aldığında “Bu diplomasinin sonudur,” demiştir. 1970’ler-de Kanada Başbakanı Pierre Trudeau, tüm dışişleri çalışanlarını ve muhabirleri, elçiliklerden daha iyi bilgi sağlayan Nevv York Times gazetesine abone olarak işten çıkarabileceğini öne sürmüştür. Bugünkü iletişim teknolojileri, daha önce yazılı basına yaptığı demoralize etme ve yok olmanın eşiğine taşıma harekâtını, şimdi diplomasiye uygulamaktadır. Bu bize, medya ve diplomasinin ne kadar önemli olduğunu da göstermektedir.
Teknoloji, kapitalizm ve insan hakları gibi etik konular, diplomasi oyunundaki oyuncu sayısını inanılmaz boyutlara taşımıştır. Günümüzde diplomasi, ilişkide olunan herkesle beraber yapılmaktadır. Bugün 200 civarı ülke birbiriyle ilişki içinde olmakla beraber, 100.000’e yakın çok uluslu firma birbiriyle ve hükümetlerle pazarlık içindedir. En az 50.000 uluslararası sivil toplum kuruluşu, uluslararası kanun ve anlaşmaların düzenlenmesine yardımcı olmakla beraber, kriz bölgelerinde ihtiyacı olan rejim ve insanlara yardım etmektedir. Tüm bu aktörler para, bilgi veya statüleri sayesinde diplomaside etkin olabilmekledirler. Öte yandan siber âlem, sanal diplomasinin tabanını yaratmaktadır. İsveç, Brezilya ve bazı diğer ülkeler “İkinci Yaşam” evreninde elçilikler açmışlardır. Eski Amerikan Kamu Diplomasisi Müsteşarı James Glassman, bu evrende Mısır’lı blogcularla tar,tışmalara katılmıştır. Özellikle Google ve DARPA’nın sağladığı jsimültane çeviri sistemleri sayesinde, herkes birer diplomata dönüşmüştür.
Artık diplomaside kullanılan kim, neden, nasıl, nerede, ne zaman gibi kurallar ortadan kalkmıştır ve bu iyi bir şeydir çünkü bize geri dönüp nasıl bir dünyayı yönetmek istediğimize bakma şansı tanımaktadır. Diplomasi, tarih kadar eski olduğuna göre, yeni dünyamızı anlamak için tarihe bakmak iyi bir başlangıç olacaktır.
PARAG KHANNA Çeviri : Dr. Mert Akcanbaş