Demokrasi olmayan yerde ekonomik gelişme sürmez
Demokrasi olmayan yerde ekonomik gelişme sürmez
Dünyaca ünlü ekonomist Prof.Dr. Daron Acemoğlu, geçen hafta Galatasaray Lisesi’nin ödülünü almak üzere İstanbul’daydı. Aldığı uluslararası prestijli ödüllerle Nobel almaya en yakm isim olarak gösterilen Acemoğlu’ya göre ekonomik başarının arkasmda başta siyasi olmak üzere sağlam ve kapsayıcı kuramların etkisi büyük. Acemoğlu, Türkiye ekonomisine ilişkin ise iyimser: O’na göre siyasi riskler bulunmakla birlikte, “iki adım ileri, bir adım geri” gidiyoruz.
Dünyanın en saygın iktisatçıları arasında gösterilen Prof. Dr. Daron Acemoğlu, kuşkusuz Türkiye’nin başan-larıyla gurur duyduğu bir akademisyen. Bilim ve teknoloji alanında akla ilk gelen üniversitelerden Massachus-setts Teknoloji Enstitüsü (MIT) öğretim görevlisi Acemoğlu, Harvard Üniversitesi öğretim görevlisi James A. Ro-binson ile birlikte yazdığı “Uluslar Niçin Başansız Olur? Güç, Refah ve Yoksulluğun Kökenleri” isimli kitabı ile yeniden bugünlerde ekonomi ve kalkınma ile ilgilenen herkesin gündem konusu.
Acemoğlu, kitabında önceleri tek ünite olan, daha sonra birbirinden ayrılan Nogales (Bir bölümü ABD diğer bölümü Meksika snırlarında olan bir şehir) ve Güney Kore-Kuzey Kore gibi ülkeler örneğini vererek, iyi kalkınma ve zenginleşmede aynşmanın arkasındaki ana nedenin başta siyasi olmak üzere iyi kurumlara sahip olmak olarak açıklıyor.
Ancak bu iyi kurumların oluşmasında etkili olan faktörler neler? Türkiye ekonomik büyümesini iyi kurumlarla istikrarlı kılabilecek mi? Zenginliğin eşit dağılımı önündeki engeller neler? Tarihin en çok aradığı sorulardan biri olan “Nasıl ve neden zengin olunur?”un yanıtını Acemoğlu’na sorduk.
Ekonomist: Kitabınızda ülkelerin ekonomik başarısının arkasındaki nedenin başta siyasi olmak üzere kuramlarının güçlülüğü olduğunu öne sürüyorsunuz. Bir anlamda modem ekonominin kurucusu sayılan Adam Smith’in “Milletlerin Zenginliği”nde sorduğu soruları yeniden yorumladığınız söylenilebilir mi?
Daron Acemoğlu: Adam Smith, ekonomik büyüme ve zenginliğin teşviklerle alakalı olduğu ve bu teşviklerin de bir şekilde kurumlarla ve teknolojiyle ilgisi olduğunu söylüyor. Bizim Adam Smith ve bundan sonra gelen diğer yazarlardan farklı çizgimiz siyasi kurumlara verdiğimiz daha fazla önem ve bu siyasi kurumlann nasıl ekonomik kurumlan etkilediği konusunda yaptığımız araştırmalar.
Bir süre önce New York Review of Books’ta yayınlanan kitabınızın eleştirisinde Jared Diamond, ekonomilerin gelişmesinde coğrafi faktörlerin sizin belirttiğinizden daha etkili olduğunu öne sürüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Diamond, coğrafi konum konusunda en çok araştırma yapanlardan biri, bu nedenle normal karşılıyonım. Ancak kitapta neden coğrafi faktörlerin o kadar önemli olmayacağını hem araştırmalar, hem de örneklerle açıklıyoruz. Aynı coğrafyanın içinde kurumlann çok farklı değişimlerden geçtiğini tarihsel olarak görüyonız.
Bu kurumlar nasıl oluşuyor peki? Tarihsel mirasın etkisi mi var?
Evet. Kendi yollannı kendileri belirliyorlar. Aynı zamanda şansın da etkisi var. Kurumlann yarattığı dinamikler içinde insanlann nasıl kararlar vereceğini, nasıl koalisyonlar kuracağı sorulan her zaman ortada kalacak.
Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kurumlan sizce güçleniyor mu?
Türkiye, aslında kitapta dediklerimize uyan bir ülke. Türkiye hiçbir zaman bir Afrika ülkesi kadar az gelişmiş olmadı. Ama 18’inci, 19’uncu yüzyılda da, hem de 20’inci yüzyılın büyük bölümünde ciddi sıkıntılar yaşadı. Bunların temelleri aslında Türkiye’nin tarihsel kurumlannda, yani Osmanlı kuru mlannda.
Aslında Osmanlılar, Ruslar gibi çok baskıcı, gittiği yerlerde sömürüye dayalı ve hem kendi bölgesinin içinde hem de işgal ettiği yerlerdeki ülkelere çok zarar veren bir imparatorluktu. Cumhuriyete geçmemiz tam olarak demokratikleşme değildi. Kapsayıcı kurumlar cumhuriyete geçmedi. Ama Türkiye modernleşmeye başladı. Bu modernleşme insanların verdiği reaksiyonların etkisiyle de hem ekonomik, hem de siyasi bir biçimde oldukça eşitsiz oldu. Türkiye, her zaman zenginlerle fakirlerin, köylüyle işadamının arasında büyük uçurumların olduğu bir ülke.
Peki ya siyasi eşitsizlik?
Siyasi olarak da Türkiye’de çok büyük bir eşitsizlik var. Kemalist ideolojinin, askerin ideolojisinin partileri tamamen eline geçirip, bu çizginin dışına çıkmasına izin yemliyordu. Halkın politik sözünü tamamen kesen bir şeydi. Bunlar Türkiye’de değişmeye başladı. Değişimler Türkiye’nin sağlıklı bir toplum üretmesine yol açabilecek gelişmeler.
Bu anlamda farklı değerlendirmeler var; bir adım ileri, iki adım geri gittiğimiz düşüncesine katılıyor musunuz?
Ben iki adım ileri bir adım geri gittiğimizi düşünüyorum(gülüyor). 2002’den sonra olan gelişmeler Türkiye’nin demokratik, kapsayıcı bir hukuk devleti olması için yapması gereken gelişmelerdi. Hiçbir zaman hiçbir şey kolay değil. Herkesin istediği şekilde olmamış olabilir. Ama yapılması gereken şeylerdi.
Şimdi nasıl görüyorsunuz Türkiye’yi?
Türkiye’de askerin artık politikaya olan etkisi çok azaldı, bu çok iyi bir şey. Ama onun yerine bir hukuk devletini kuramadık. Askerin etkisi gitti, ama tek parti sistemine doğm gelmeye başladık. Bu da sağlıklı değil. Ufak bir grubun kararlan, milyonlarca insanın sesini duyurmuyor.
Türkiye’de şu anda muhalefet yok. Tek parti sistemi gelmiş gibi. Muhalefetin bir alternatif ortaya koyamama-sından kaynaklanıyor. Sağlıklı politikada kişiliklerden çok değişik politikalar, çözümler birbiriyle çatışır. Türkiye’de buna tam gelemedik. Türkiye’de hukuk devleti gelişmedi.
Diğer yönden, siyasi başarının arkasında ekonomik başarıların ana faktör olduğu görüşüne ilişkin ne söylemek istersiniz? Türkiye, sık vurgu yapılan hızlı büyümesini sizce sürdürebilecek mi?
Türkiye ekonomik anlamda da son 10 yıl içinde başanlı. Bunu da yadsımamak lazım. Yalnızca yüksek büyümeden de kaynaklanmıyor. Türkiye ekonomisi çok daha dengeli. Bundan önce büyüme birkaç endüstrinin, holdingin sırtında gerçekleşen bir şeydi. Bu durum çok daha riskliydi. Çünkü o birkaç endüstriye bir şey olduğunda Türkiye batıyordu.
İkincisi rekabet yoktu. Birkaç holding bu kadar güçlü olursa ve ne yazık ki bunlar aile holdingi olursa bu kadar büyük bir ekonomi gitmez. Son on yıldır da aile şirketleri hala çok etkin.
Ama başka şehirler, endüstriler, başka orta boylu şirketler artık çok daha dinamik bir şekilde ekonomiye katkı vermeye başladı.
ABD’de de ciddi bir gelir dağılımı, eşitsizlik sorunu var. Bu nasıl aşılacak?
ABD eşitsizliğin en çok arttığı yer; bu çok büyük bir problem. Aynı zamanda talep çok artmış durumda. Eşitsizliğin olduğu ülkeler istikrarlı olmuyorlar. Eşitsizlik aynı zamanda siyasi eşitsizlikle beraber geliyor. Çok zengin insanlar bu kez politikayı do-mine etmeye başlıyorlar. Bu da kendi içinde bir kısır döngü yaratmaya başlıyor.
Amerika gerçekten çok tehlikeli zamanlardan geçiyor. Bu kadar büyük gelir dağılımı eşitsizliğine ne kadar tahammül edeceği belli değil. Ama kurumlar daha açık ve özgür olduğu için böyle somnlara içten çözüm bulabiliyor. Amerika 1900’lerin başında olduğu gibi kendini yenileyebilir.
Occupy Wall Street (“Wall Stre-et’i İşgal Et”) hareketi yardımcı olabilir mi?
Occupy Wall Street eylemleri bu sorunları saptıyor, insanlara sorunları gösteriyor, partilerin çalışmadığını gösteriyor. Alternatif çareler ortaya çıkacak diye umuyorum.
Demokratik katılımın azalması ekonominin de bozulmasına yol açıyor diyebilir miyiz?
Evet.
Peki Çin demokratikleşme anlamında oldukça sorunlu bir ülkeyken büyümesi ne kadar sürebilir?
Çin “catch-up growth” (telafi bü-yümesi-ekonomide kişi başı geliri düşük olan ülkelerin yüksek olan ülkelerden daha hızlı büyümesi) dediğimiz ülkelerden. Yurt dışından teknoloji alıp, yurt dışındaki talebe yanıt veren bir büyüme çizgisi bu. Bu tür bir büyüme, çoğu zaman kapsayıcı, demokratik olmayan kurumlar altında oluyor.
Bu büyüme şekli de bir gün hızlı bir şekilde sona erer. Çin bugün çok fakir bir ülke. 10 yıl içinde ABD’nin kişi başına milli hasıla seviyesinin yüzde 30’una ulaşmış olacak. Bu seviyeden sonra catch up büyümek çok zor olacak. Yeni teknolojiler üreterek büyümesi gerekecek. Bu da otoritaryen, nefes aldırmayıcı bir sistem içinde çok daha zor olur.
Ekonomik güç Batı’dan Doğu’ya kayarken Türkiye nerede duruyor?
Doğu o kadar fakirdi ki, Avrupa ve Amerika sağlıklı büyüse bile doğunun, Latin Amerika’nın, Afrika’nın, dünya ekonomisinin daha büyük bir parçası haline gelmesi gerekiyordu. Böyle olması normal. Türkiye bu aşamayı geçmiş durumda. Türkiye’nin artık teknolojiyi getirip yeni ürünler, yeni şirketlerle daha dinamik bir yapıya gelmesi lazım. Yanı sıra Avaıpa ülkeleri gibi Almanya, Fransa, İtalya gibi dünya düzeyinde rekabet edebilecek yeni ürünler yapabilmesi ve teknolojiyi sadece ihracatta değil, ekonominin hepsinde verimli bir şekilde kullanması gerek.
Siyasi-ekonomik kurumların yeterince kapsayıcı olamamasından mı kaynaklanıyor?
Evet. Böyle bir çizgiye vannak için Türkiye’nin insani kaynaklarının çok güçlü olması gerek. Türkiye giderek eğitime daha çok önem veriyor. Ama yeterli değil. İşçimiz yeterince yeni teknolojiyle çalışacak düzeye gelmedi. Verimlilik anlamında Almanya’daki Mercedes fabrikasında çalışan işçi ile Türkiye’deki işçiyi düşünün. O düzeye gelmemiz lazım ki Almanya gibi ülkelerle rekabet edebilelim.
TÜRKİYE DIŞARIDAN GELECEK BÜYÜK BİR KRİZİ KALDIRAMAZ
Dünyaca ünlü ekonomist Prof.Dr. Daron Acemoğlu, Türkiye ekonomisinin dışarıdan görünümüne ilişkin önemli mesajlar da verdi. Acemoğlu Türkiye’nin büyümesinin önündeki risklere ilişkin sorumuza şöyle yanıtladı: ‘Türkiye büyüyor ama, hala istikrar yakalamış değil. Türkiye’nin büyümesinin önünde çok büyük riskler var. Dışarıdan gelen riskler var, dışarıdan gelen büyük bir krizi Türkiye kaldıramaz gibi geliyor. Daha kapsayıcı kurumlar olmadan büyümenin gelecek aşamasına geçmemiz çok daha zor olacak. Türkiye’nin ekonomisinin sağlığı çok önemli. Avrupa’nın bazı bölgelerinden çok daha sağlıklı. Tabanı çok daha genişledi. Ama aynı zamanda Avrupa’ya kıyasla Türkiye hala fakir bir ülke. Yunanistan şu anda çok büyük bir makroekonomik krizin içinde ama kişi başına gayri safi milli hasılası bizden daha yüksek.”
NOBEL’E ÇOK YAKIN
1967 yılında İstanbul’da doğan Daron Acemoğlu, 1986 yılında Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Ermeni asıllı Amerikalı ve Türk vatandaşı ekonomist, lisans derecesini İngiltere’nin York Üniversitesi’nde aldı. Yüksek lisans ve doktora derecelerini ise ekonomi alanında dünyanın en prestijli okullarından Londan School of Economics’ten aldı. 1992-93 yılları arasında bu okulda ders veren Acemoğlu, 1993’ten beri yine dünyanın bilim ve teknoloji alanındaki en saygın üniversitelerinden ABD’deki Massachusetts Technology Institute’te (MIT) ders vermekte. 2000 yılında profesörlüğe yükselen Acemoğlu’nun çalışmalarının başlıca konuları siyasal ekonomi, ekonomik büyüme. ekonomik kalkınma, gelir ve ücret dengesi eşitsizlikleri oluşturuyor.
Acemoğlu, 2005 yılında John Bates Clark madalyası alan sayılı ekonomistten bir oldu. Bu madalya 1947den beri her iki yılda bir 40 yaşın altında ve çalışmalarını ABD’de sürdüren ve ekonomi bilimine en büyük katkıyı yapan iktisatçılara veriliyor. Sahipleri arasında Samuelson, Friedman, Stiglitz gibi ekonomi dünyasının duayenlerinin olduğu bu madalyayı alanların yüzde 40’ı, ortalama 20 yılın ardından Nobel’e ulaşmış. Acemoğlu, nisan ayında da daha önce bu ödülü kazanmış dokuz kişiden beşinin Nobel kazandığı Nemmers Prize ödülünün sahibi oldu.
Acemoğlu, 2011 yılında Türkiye’nin Paris’teki Ekonomik işbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) temsilcisi olması için kendisine önerilen teklifi akademik çalışmalarına devam etmek istediğini belirterek kabul etmemişti.
Kıvanç Özvardar / Ekonomist