Bulut Zirvesinde Konuşmacılar
Teknolojinin çok korkulacak bir şey olmadığım anlatmamız lazım. Bunun için bir şekilde hep önde olmamız gerekiyor. Yani gidip bunu birebir anlatmamız gerekiyor. Burada bunun bir satıştan daha çok şirketlere çok yararlı olacak bir şey olduğunu anlatmamız lazım. Benim buraya geldiğimde yapmak istediğim en büyük şeylerden bir tanesi; bir şirkete gittiğiniz zaman System Çenter Active Directory dediğimiz zaman çoğu kimse bunu anlamıyor. Ama bir şirkete senin ciron çok iyi ama EBITDA’n çok düşük. Sen burada kârlılığı mı artırmaya çalışıyorsun yoksa cironu mu yükseltmeye çalışıyorsun? Cevap tabii ki kârlılığımı artırmaya çalışmak oluyor. Peki, kârlılığını artırmak için hangi teknolojileri kullanıyorsun?
Müşterilerini ne kadar iyi tanıyorsun? CRM’İ ne kadar kullanıyorsun diye konuşmaya başladığımız zaman konu çok daha farklı bir yere geliyor.
• Gökay Otyam (Moderatör): Birebir öyle teknolojiyi aldık, getirdik değil.
• Tamer Özmen: Değil. Türkiye’de on tane şehir seçtik. On tane şehirde beş tane endüstri belirledik. O beş tane endüstrideki ilk on şirketi bulduk. Bundan 500 tane şirket çıktı. Bu şirketlerin analizini yapmaya başladık. Bu şirketler neyi kullanıyorlar ve biz bu şirketi nasıl değiştirebiliriz? Yani bir danışmanlık servisi gibi, ben bu şirketin yerinde olsam nasıl ciromu artırabilirim, kârlılığımı nasıl artırabilirim ve bunları teknolojiyi kullanarak nasıl yapabilirim? diye konuşmaya başladık. Bu bizi çok farklı bir konuşma stiline getirdi müşterilerimizle. Onun için bunun çok ciddi bir sorumluluğu var. Aynı zamanda bunun bize getirdiği çok ciddi bir maliyet var çünkü çalışanlarımızın yaklaşmasını değiştirmemiz lazım. Vodafone ve Akbank’a gelince, Vodafone bugün biliyorsunuz dünyanın en önemli global operatörlerinden biri. Türkiye’de çok saygıdeğer bir şirket. Vodafone da aynı şekilde çok ciddi bir müşteri bazına sahip.
Akbank’a geldiğimizde aynı şeyleri paylaşıyorum seninle. En saygı duyduğumuz bankalardan bir tanesi.
Akbank deyince, Akbank eşittir güvenlik geliyor insanın aklına.
• Gökay Otyam (Moderatör): Akbank’ın caz gibi festivalleri de var. Küçüklükten aklımızda nasıl yer ettiğinden bahsetmeye çalışmıştım.
• Tamer Özmen: Sen başlattın diye ben de devam ediyorum; aynı fikirdeyim şenle. Akbank’ın da aynı şekilde çok ciddi bir müşteri portföyü var. Türkiye için çok önemli bir banka. Bu üç şirket bir araya geldiği zaman aslında burada çok güzel bir mesaj çıkıyor ortaya. Diyoruz ki; biz bu şirketler olarak Türkiye’nin teknoloji ile büyümesine inanıyoruz ve bunun için kendimiz bir çaba göstererek, kendi müşteri bazımızı teknolojik olarak yükseltmeye çalışacağız. Vodafone ne yapıyor? Kendi paketlerinin içine bu ürünü ekliyor. Akbank ne yapıyor? Bütün müşteri bazına bu ürünü, büyük bir kısmım kendi sübvanse ederek sunuyor. Ve burada üç şirket bir araya geldiği zaman buradan çok büyük bir güç doğuyor. Bunun doğması umarım ülke olarak teknolojide çok hızlı bir adım atmamıza sebep olacak.
• Gökay Otyam (Moderatör): O zaman Serpil Hanım’dan dinleyelim mi? Vodafone neden bugün burada? Ne yapıyor, ne sunuyor?
• Serpil Timuray: Öncelikle şuradan başlamak istiyorum; mobil iletişim teknolojileri çok önemli bir transformasyon dönemi içerisinde. Çok az sektöre, endüstriye nasip olur ki; uzun bir dönemde büyük bir devrim yapsın, kendini yenilesin. Mobil iletişim teknolojileri şu an bütün dünyada böyle bir devrim dönemi içerisinde. Hatta öyle ki bazıları bu döneme, bu değişime ‘mobil rönesans’ adını veriyorlar. Nasıl bir değişim bu? Hepinizin de bildiği gibi ses tüketiminden data tüketimine, veri tüketimine dönen bir değişim. Bu sadece sektörü ilgilendiren bir değişim değil. Aynı zamanda bütün iş alanlarını ilgilendiriyor çünkü mobil iletişim teknolojileri artık her iş sürecinin içine giriyor ve yatay olarak keserek, pek çok alanı da beraberinde yeniliyor. Öyle ki; ben şöyle ifade ediyorum, artık aklımıza gelen her işin başına bir ‘m’ takısı takacağız. Mobilin ‘m’si tarımdan finansa, sağlıktan eğitime, devlet uygulamalarına, aklımıza gelebilecek her işin bir ‘m’ versiyonu ortaya çıkacak ve çıkıyor da zaten. Yani bugün o kadar enteresan şeyler yaşıyoruz ki; örneğin bir Çiftçi Kulübü uygulamamız var Türkiye’de. Bugün 700 binden fazla abonesi var. Burada biz tarımı mobilize ediyoruz. Tarım uygulamalarını mobil ortamda daha iyileştirecek, daha bilgi ile buluşturacak servisler yapıyoruz.
Çiftçilere, ülkenin her alanında, anında, onların ihtiyacına yönelik, segmente edilmiş SMS bazlı bilgiler gönderiyoruz. Bu şu an oluyor. Yani geçtiğimiz iki yıl içerisindeki sürede 500 binden farklı içerikte SMS göndermişiz, 300 milyon adet, bu 700 bin çiftçiye. Bu mobil tarımdan bir örnek. Uzmanlar diyorlar ki mobil tarım yaklaşık 140 milyar dolarlık ilave bir ekonomik değer kaydedecek. Nerede? Tarımın yapıldığı 26 tane ülkede ve bunlardan biri de Türkiye. Bu mesela bir örnek. Diğer taraftan mobil finans çok önemli bir şekilde hayatımıza giriyor. Artık cep telefonlarımız sadece bilgisayara dönmüyor. Beraberinde bir cüzdana, mobil cüzdana dönüşüyor olacak. Bu sene çok önemli; 2013 yılında akıllı cep telefonlarının satışı bilgisayar satışını aşıyor. Diğer taraftan mobil bağlantıda olan makinelerin sayısı dünya nüfusunun üzerine çıkıyor ve 2020’de de 50 milyar makinenin birbirine bağlanacağı öngörülüyor. Bunların en önemli kullanım alanlarından birinin de para transferleri, mobil ödemeler olacağı öngörülüyor. Bu çok önemli. Yine 2016 yılında, tahmin ediyorum Hakan Bey de değinir, 450 milyon kişinin yaklaşık 700 milyar dolarlık bir mobil işlem, mobil para transferi, mobil ödeme yapacağı öngörülüyor. Sağlık bir başka konu. Hasta takibi örneğin çok önemli bir konu olacak. Cep telefonu üzerinden uygulamalarla artık rutin kronik hastalıklar, hastaneye gitmeye gerek duyulmadan gerçekleşiyor olacak. Bu ayrı bir alan. Eğitim komple mobil ortamda kendini yeniliyor olacak. Dolayısıyla böyle bir transformasyon dönemi içerisindeyiz. Bu ne demek oluyor? Bu bir kere veri tüketimi çok artacak demek oluyor. Bir öngörüye göre 2016 yılında, yani üç yıl içinde, bugüne oranla tükettiğimiz veri miktarı 18 kat artacak. Tabii burada şöyle bir sorun ortaya çıkacak; bu kadar veriyi nasıl yöneteceğiz? İşletmeler nasıl yönetecekler? Nasıl depolayacaklar? Nasıl bir bilişim teknolojisi desteği alabilirler ki bunu yönetebilsinler? İşte burada da en optimal çözüm olarak Bulut Bilişim hayatımıza giriyor. Bunun ön güzel çözümü çünkü Bulut Bilişim artık işletmelerin tek başına, IT yatırımı yapmadan ortak bir havuzdan, kendi ihtiyaçlarına dönük, değişken ihtiyaçlarına göre de artan ya da eksilen şekilde kullanabilecekleri ve büyük bir ölçek ekonomisinden faydalanabilecekleri bir akıllı paylaşım modeli olarak hayatımıza giriyor. Bulut Bilişim’i özellikle küçük işletmeler için çok önemli görüyorum. Çünkü küçük işletmeler için teknolojide fırsat eşitliği, Bulut Bilişim sayesinde olacak. Artık küçük bir işletme, kendinden çok daha büyük bir kurum ile teknolojiyi kullanarak rekabet etmede, hiçbir dezavantaja sahip olmayacak. Fırsat eşitliği olacak. Artık bundan sonrası o işletmenin fikrine, fikri gücüne ve akıl sermayesine, girişimciliğine bağlı olacak ama IT tarafını Bulut Bilişim hallediyor olacak. İşte biz bu noktada bu iş birlikteliğini çok önemsiyoruz. Vodafone olarak ve çok değerli iş ortaklarımız Microsoft ve Akbank ile birlikte Bulut Bilişim’in Türkiye’de yaygınlaşmasını istiyoruz. Bu sayede de işletmelerimizin rekabetçiliğinin, verimliliklerinin artmasını, rekabet ortamının küreselleştiği bir dönemde, bilişim ve iletişim teknolojilerinden azami faydalanmalarını, rekabetçiliklerini artırmalarını istiyoruz. Burada bu güç birliğinin en önemli avantajı da birlikte sunacağımız ortak hizmetlerin ekonomik avantajı da ilave bir fayda olacak diye düşünüyoruz. Onun için biz bu projede varız. Teşekkür ederim.
• Gökay Otyam (Moderatör): Hakan Bey’e soralım; Akbank neden burada?
• Hakan Binbaşgil: Aslında burada üç tane panelistin birbiriyle çok ortak yanları var.
Üç şirket birçok konuda işbirliği yapıyor. Ama bugünün önemiyle ilgili bağlantılı şunu söyleyebilirim; bir kere üç kurum da teknolojiye çok inanıyor. Zaten Microsoft’u, Vodafone’u biliyoruz. Akbank da aynı şekilde. Mümkün olduğu kadar yapılabilecek en çağdaş, en modern, hizmet kalitesi en yüksek bankacılığı yapma azminde bir banka. Dediğiniz gibi Akbank’ın Türkiye’deki tarihi çok eskilere dayanıyor. Aşağı yukarı 65 sene oldu. Dediğiniz gibi tiyatroyu da iyi hatırlattınız. Bu arada 45 senedir çocuk tiyatrosu devam ediyor. Benim bildiğim Türkiye’deki en uzun süren sanat etkinliği. 45 sene hiç ara vermeden Akbank buna devam etmiş. Tabii bizim arkadaşlarla birlikte kendi içimizde bir vizyonumuz var. Biz buna iki kelimeyle kalıcı liderlik dedik. Akbank’ın Türkiye’deki en önde giden bankalardan biri, hatta en önde gideni olmasını arzuluyoruz ve bunun da en açıkçası yolunun, az önce söylediğim gibi çağdaş, modern, verimli, hizmet kalitesi yüksek bankacılıktan geçtiğine inanıyoruz. Öyle de düşününce tabii teknolojiden uzak kalamıyorsunuz. İnovasyondan uzak kalamıyorsunuz. Bu konulara gerçekten çok yatırım yapıyoruz gerçekten. Şunu da söylemem lazım. Türkiye’de bankacılık teknoloji kullanımı açısından çok ileri bir noktada. Dünyada gerçekten bir çok örnekleri var. Kendi bankamdan bir tane örnek vereyim. Sosyal medya kullanımında Akbank şu anda dünyada ilk beş bankadan bir tanesi. Tabii bunun nedenleri var. Bir kere Türkiye gibi bir yerde faaliyet gösteriyoruz. Genç bir nüfusumuz var. Nüfusun yüzde 50’si 30 yaşın altında. Bunlar çok önemli diye özellikle söylemek istiyorum. Mobilite, aynen Serpil Hanım’ın dediği gibi bizim de geleceğimizi şekillendirecek en kritik konulardan bir tanesi. Akbank bugün en fazla neye vakit harcıyor diye baktığınız zaman mobiliteyi gerçekten ben en önlerde sıralarım. Çok önemli. Olay sonunda dönüp dolaşıp cebimize sığdırdığımız ufak bir aletin içerisine giriyor. Bu konuda gerçekten önemli çalışmalar var. Bugünün önemiyle ilgili şunu söyleyebilirim; teknoloji ve inovasyon çok önemli. Az önce Tamer Bey de bahsetti, Türkiye 2023’te ilk 10 ekonomi arasına girecek. Bunu yapabilmek için tabii katma değerli bir şeyler üretebilmemiz lazım. Özellikle farklı bir şeyler yapabilmemiz lazım. İnovasyona daha fazla ağırlık vermemiz lazım. Oradan da tabii bugünkü işletmelerimize, KOBİ’lerimize geleceğim. Dünyada birçok yerde, bugün tabii baktığınız zaman çok büyük şirketler, çok büyük isimler var. Bunların en iyi örneklerinden biri belki Microsoft’tur. Microsoft da bundan yıllar öncesine baktığımız zaman bir fikirle ortaya çıkmış, Tamer Bey belki siz de katılırsınız, benim bildiğim kadarıyla bir garajda, ufak bir işletme olarak başlamış ve bugün dünyanın en büyük şirketlerinden bir tanesi. Dolayısıyla bu inovasyon konusunun biz KOBİ’lerimiz açısından, özellikle Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bugün Türkiye’deki işletmelere baktığınız zaman zaten yüzde 99’u KOBİ. İhracatın yüzde 60’ını KOBİ’ler yapıyor. Türkiye’deki katma değerin yüzde 55’ini KOBİ’lerimiz üretiyorlar. Dolayısıyla bunun ülke açısından sektör olarak, segment olarak çok önemli olduğunu düşünüyorum. Biz, özellikle de KOBİ’lerimizin daha modern, daha çağdaş, daha inovatif faaliyetler içerisine girmesini de istiyoruz. Aynen nasıl kendimiz bunu yapıyorsak, müşterilerimizde de bunu yapma gayreti içerisindeyiz. Bizim için KOBİ’ler gerçekten çok ağırlıklı. Onu söyleyebilirim. Biz tabii bir bankayız ve kredi veriyoruz. Çok ciddi bir kredi portföyümüz var. Orada baktığınız zaman yaklaşık üçte birini özellikle küçük ve orta çaplı şirketlere veriyoruz. Geçtiğimiz sene krediler, özellikle KOBİ kredileri bizim bankada yüzde 57 büyümüş. Buna ne kadar ağırlık verdiğimizi bu rakamdan da görüyoruz. Bu Türkiye’deki büyüme hızının yaklaşık iki misli. Dolayısıyla Akbank gerçekten bu konuda KOBİ’lerimizin arkasında. Bugün de çok önemli tabii. Bulut teknolojisi; Serpil Hanım’ın da dediği gibi artık dünya buraya doğru gidiyor. Biz de istiyoruz ki birlikte, şirketler güçlerini birleştirerek bu tür olanakları, uygun koşullarla, hepimiz bir destek veriyoruz burada. Sonuçta bunun da amacı ne? KOBİ’lerimiz, şirketlerimiz uygun koşullarla bu tip teknolojileri kullansın ve daha rekabetçi olsun. İnovasyon ve bütün bunlar kendi bünyelerinde daha farklı noktalara gelsin diye.
• Gökay Otyam (Moderatör): Zaten Bulut’u biraz daha açacağız. Sizin söylediğiniz gibi insan beyni; bir yerde oturuluyor ve bir anda ortaya Microsoft veya başka şirketler çıkabiliyor. Beyin gücü nedeniyle insana yatırım yapmak, yarattığı sonuçlar açısından çok önemli. Serpil Hanım mobilitenin Türkiye ekonomisindeki yeri ve gelişimi ile ilgili ekleyeceğiniz bir şey var mı?
• Serpil Timuray: Şüphesiz önümüzdeki dönem tamamen bir mobil yaşam. Hem bireyler için hem toplumlar için artık yaşam tarzımız mobil hale gelecek. O yüzden de her an, her yerden bilgiye erişmek bizim en önemli ihtiyacımız olacak. Bu mobil hayatta bilgi sadece sabit olarak bir yerde değil cebimizin içerisinde ve biz onu kullanıyoruz. Onunla iş yapıyoruz. Cep telefonumuz artık bizim ofisimiz. Cep telefonumuz en önemli adresimiz haline geldi. Şimdi mobilite, tüm iş alanlarında beraberinde bu yenilikleri getirirken ekonomik anlamda da bir kaldıraç etkisi sunuyor. Çünkü bütün ekosistem esasında bu mobil yaşamdan ötürü farklı iş modelleri keşfediyor ve bunlarla farklı katma değerler yaratabiliyor.
Bir taraftan da verimlilik geliyor.
Accenture ile Vodafone’un yaptığı bir çalışma, verimlilik boyutunu da şöyle hesaplıyor; AB ülkelerinde 2020 yılında, mobil yaşamın getireceği verimliliğin yıllık 43 milyar Euro olacağı hesaplanıyor. Gerçekten büyük boyutta bir katma değer, verimlilik var. Tabii ekonomiye olan kaldıraç etkisi de çok önemli. Mackenzie’nin yaptığı bir araştırma gösteriyor ki mobil iletişim teknolojilerindeki her 10 puanlık, yüzde 10’luk penetrasyon artışı, yıllık gayrisafi yurt içi hasılaya yüzde 1,5 oranında bir büyüme olarak tekabül ediyor ki biz bunu geçen yıl Türkiye’de YASED bünyesinde ICT şirketleri olarak benzeri bir çalışmayı yaptık ve Türkiye’deki çarpan etkisinin 1,8 oranında yani daha da yüksek olduğunu gördük. Sebebi de Türkiye’de henüz akıllı telefon penetrasyon oranı göreceli olarak daha düşük, yüzde 20’ler seviyesinde. Bu önümüzdeki yıl çok daha artarak devam edecek. Dolayısıyla buradaki katma değerimizin daha fazla olduğunu görüyoruz. Yani bunun çok önemli bir ekonomik değeri var. Bir önemli konu da bence fırsat eşitliği boyutu var. Artık kırsalla kentsel hayat arasında bilgiye erişim anlamındaki dezavantaj ortadan kalkıyor. Dolayısıyla şehir hayatına daha uzak yaşayan bir birey de; örneğin bir girişim fikri varsa, bu fikrini internet üzerinden, bulunduğu noktadan, gerçekleştirme olanağına sahip. Ticaretini yapabiliyor, ticaretinin parasını da cep telefonu üzerinden alıyor. Yani bu, bugün mümkün. Örneğin biz PTT ile birlikte bir ürün çıkarttık. Nakit Kart adını veriyoruz. Bu kart sayesinde artık para transferi SMS bazlı bir platform ile sağlanabiliyor. Dolayısıyla artık bireylerin ticaret yapabilmesi, girişimcilik fikrini hayata geçirebilmesi için şehirde yaşaması gerekmiyor. Bu çok önemli bir şey. Dolayısıyla ben bunun fırsat eşitliği boyutuna çok önem veriyorum.
• Gökay Otyam (Moderatör): O zaman ben Hakan Bey’le devam edeyim. Türkiye’nin büyümesinde bu işletmelerden bahsetmek istiyorum. Orada da aslında biraz bir girizgah yaptık ama bir de finansman ihtiyacı nasıl?
• Hakan Binbaşgil: Şimdi tabii bunda haklısınız. “Acaba KOBİ’lerimiz, küçük işletmelerimiz finansman konusunda gerekli payı alıyorlar mı? sorusu önemli. Burada son birkaç yıl içerisinde aslında olumlu gelişmeler var. Onu söyleyebilirim. İşte ben demin kendi bankamdan örnek verdim. Bizim bankada hiçbir kredi geçtiğimiz sene yüzde 57 büyümedi. Böyle bir şey yok. Kredide yüzde 57 gerçekten çok büyük bir rakamdır. Kredilerin Türkiye’de yüzde 15-20 civarında büyüdüğünü düşünecek olursak 57 demek, iki üç misli bizim bankada büyümüş demektir. Şimdi aslına bakarsanız diğer bankalar da KOBİ kredilerine ağırlık veriyorlar. Fakat şunun da biz açıkçası bilincindeyiz; yurt dışında KOBİ’lerimizin finansman konusunda Türkiye’ye oranla biraz daha olanaklarının özellikle bu girişimcilik konularında daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Ama biz bunu Türkiye’de de değiştirmek istiyoruz. Yani artık iyi bir fikriniz varsa, iyi bir düşünceniz varsa gerçekten bunu destekleme yolunda önemli adımlar atıldığını da söyleyebilirim. Çok enteresan fikirler olduğu zaman biz o fikrin daha doğma, büyüme aşamasında arkasında olabiliyoruz. Son bir iki yıl içerisinde mesela birkaç tane güzel fikre 40 milyon civarında bir finansman sağladık. Yeter ki o fikir yeşersin, farklı noktalara gelsin. Yani işin girişimci boyutu tarafında daha Türkiye’de ilerleme kaydedilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun için borsalarımızın belki biraz gelişmesi lazım, melek yatırımcı kavramlarının belki Türkiye’de biraz daha gelişmesi lazım. Oralarda mesafe kaydetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan kurulu şirketler, kurulu KOBİ’ler, küçük işletmeler için bugünkü ortamda eskiye göre daha fazla bir finansman olanağının da olduğunu özellikle söylemek istiyorum. Aşağı yukarı Türkiye’de ticari kredilerin üçte biri KOBİ kredileri diyebilirim ama KOBİ kredileri deyince de tabii baya küçük işletmeler de var, orta boy işletmeler var. Bunların toplamı için söylüyorum. Toplamı olarak baktığımız zaman ticari kredilerin yaklaşık üçte biri. Küçüklere doğru gittikçe pay biraz daha azalıyor ama bütün bankaların, Akbank da dahil, özellikle destekleme konusunda önemli bir niyeti olduğunu söylemek istiyorum. Yani iş biraz değişiyor.
İstediğimiz yerde miyiz? Değiliz ama herkesin, özellikle bütün bankaların bu konuda çok niyetli olduğunu söyleyebilirim.
• Gökay Otyam (Moderatör): Tamer Bey, konumuz Bulut Bilişim işletmelere tam olarak ne sağlayacak?
• Tamer Özmen: Bir işletme olarak teknolojiye yatırım yapmak istediğiniz zaman, diyelim ki 10 kişi ya da 20 kişi çalışıyor. Şu andaki ortamda böyle bir işletmeyi kurduysanız, bu işletmenin teknoloji anlamında bir yere gelmesini istiyorsanız önce bir sunucu almanız lazım. 10-15 kişilik bir şirket için çok büyük sunucu yatırımı gerekebiliyor. Arkasından teknolojiyi çok iyi bilen birisinin gelip bunu kurması gerekiyor. Bunun için birini işe almanız gerekiyor. Bugün Türkiye’de işletmelerde, KOBİ’lerin yüzde 95’inde bilişim teknolojisi çalışanı yok. Bu ne anlama geliyor? İşletme sahibi ya bu bilgiyi arkadaşından, çevresinden, dostundan, birinden alıyor ya da kendisine ilk gelen, kendisiyle ilk temas kuran şirketten satın alıyor. Böyle olduğu zaman yanlış bilgilenme olabiliyor çünkü eş dosttan alınan bilgi her zaman en yenisi olmayabiliyor. Ya da yanlış bir sistem kurulduysa şirket içinde, şirket çok önemli kaynaklarını yanlış bir sisteme yatırmak zorunda kalıyor. Ne oluyor? Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer misali ya baştan yanlış girmiş oluyorsunuz ya da sonradan yakalarken çok zorluk çekiyorsunuz. Bulut’a geldiği zaman, Microsoft gibi şirketlerin burada yaptığı milyarlarca dolarlık yatırımlar var ve Bulut, Microsoft tarafından yönetiliyor. Kalkıp da işe birini almanıza gerek yok. Büyüdüğünüz zaman böyle bir yatırımı yapmanız gerekebiliyor. Yani çok kolay bir şekilde teknolojiye ulaşabiliyorsunuz. Bunu Vodafone’dan alıyorsunuz, Akbank’tan alıyorsunuz, geliyorsunuz Microsoft’un office365.com sayfasından alıyorsunuz. Hemen indirebiliyorsunuz, kolay bir şekilde bunu kurabiliyorsunuz. Birinci özelliği bu. İkinci özelliği devamlı yeniliklerin gelmesi. Ne zaman bir yazılım yenilendiyse ya da yeni bir şey eklendiyse bunun üzerine bu konuluyor. Onun için sizin takip etmenize gerek yok. Sisteminiz her zaman en son, en yenisi durumunda. Buradan gelen muazzam bir verimlilik artışı var. Verimlilik artışı nasıl geliyor? Birkaç yolla geliyor. Öncelikle bu bulut sistemleri sayesinde ve Office ile beraber şirket içinde çalışanlar birbirleriyle çok iyi bir irtibata geçme şansına sahip oluyor. Dosyalarını ortak paylaşabiliyor, dosyalar üzerinde ben telefondayken, başka biri bilgisayardayken, başka biri evindeyken herkes aynı anda çalışabiliyor. Şirketin başka şehirlerde şubeleri varsa, başka şehirlerde operasyonu varsa onlar için ayrı bir sistem kurmasına gerek kalmıyor. Hepsi aynı yerden yönetiliyor. İş anlamında burada muazzam bir verimlilik geliyor. Bugün bu Office ürünlerimizi, Word, Excel, PowerPoint’i dünyada 1 milyarın üzerinde kullanıcı kullanıyor. 1 milyar çok büyük bir rakam. Türkiye’deki bilgisayarların yüzde 92’sinde bu Office ürünleri var. Türkiye’de 18 milyon tane bilgisayar var diyorsak, yaklaşık 16 milyon Office kullanıcısı var. Bu ürünlerin en yenileri, en sonları buluttan size gelebiliyor ama bulutta da değil, makinenizde aslında. İstediğiniz zaman makinenize istediğiniz zaman buluta. İnternetiniz düşse bile hiçbir şey değişmiyor. Tecrübe olarak yaşamınızda hiçbir fark yok. Bu ürünler her geçen gün daha fazla yenileşiyor ve kullanma anlamında daha kolaylaşıyor. Müşterilerinize çok iyi iletişim kurabiliyorsunuz. Buradan yeni iş alanları doğuyor. Şirket yeni bir web sayfası yaratarak ürünlerini daha fazla satmaya başlıyor. İlgisini oraya kaydırmaya başlıyor ve teknolojiyi kullanarak daha yeni iş alanlarına girebiliyor. En önemlisi de düşük maliyet, düşük maliyet ve düşük maliyet. Yüz binlerce lira harcamadan ayda 7 TL’ye 10 TL’ye istediğiniz ürünlere ulaşabiliyorsunuz. Yani her şeyi satın almanıza gerek yok. Diyorsunuz ki benim Adana’daki elemanımın sadece şuna ihtiyacı var. Ona başka bir cihaz veriyorsunuz, başka bir sistem kullandırıyorsunuz. Ankara’daki elemanınız oradaki işine göre başka bir cihaz kullanabiliyor. Muazzam bir esneklik geliyor burada. Bunların hepsini bir araya koyduğumuz zaman bir anda şirketiniz teknoloji olarak 15-20 yıl öteye gitmeye başlıyor. Siz teknolojiye zaman harcayacağınıza işinizde kârlılığı artıracak konulara zaman harcamaya başlıyorsunuz. Bunlar ne olabilir? Mesela ürünlerimi nasıl daha düşük maliyetle üretebilirim, ürünlerimde nasıl daha iyi bir kalite yakalayabilirim, katma değerli nasıl gelebilirim? Bunların üzerine enerji harcamaya başlıyorsunuz. Müşterileriniz bir anda parmağınızın ucunda oluyor. Bir tıkla bütün müşterilerinize ulaşabiliyorsunuz.
İster telefondan, ister tabletten, ister bilgisayardan. Çalışanlarınız çok daha fazla bilgi alışverişinde bulunabiliyor. Mesela Office’in içinde SharePoint diye bir ürünümüz var. SharePoint’in içinde Yammer diye bir sosyal ağ var. Yammer Amerika’da çok meşhur bir şirketti ve Microsoft bunu geçen yıl satın aldı. Facebook’un kurumsalını düşünün. Bir anda Facebook’un kurumsalını kendi şirketiniz içinde kuruyorsunuz ve şirket çalışanlarınız birbiri ile onun üzerinden bilgi alışverişinde bulunabiliyor. Yammer artık Office 365 ile beraber geliyor. Bundan 5-10 yıl önce şirketler bunu kurmaya çalışıyorlardı ve milyonlarca dolar harcıyorlardı. Şimdi ise ürünle beraber geliyor. Yani biraz sonra ürünleri anlatmaya başlarız. Ben geçen gün bir müşterimizle karşılaştım. Office 365 almışlar. Bana “Her gün başka bir şey keşfediyorum. İşimi bıraktım, Office 365’i nasıl daha iyi kullanabilirim, ne yapabilirim ona bakıyorum” diyor. Londra’da London School Of Economics’in Türkiye ile ilgili yaptığı bir araştırma var. Burada bulut iletişimi artıkça hem çalışanların verimliliğinin artacağı hem şirketlerin verimliliğinin çok artacağı ve şirketlerin çok daha hızlı büyüyeceğini öngörüyorlar önümüzdeki üç yıl içerisinde.
• Gökay Otyam (Moderatör): Biz de böyle ekonomiye takip ederken, her daim haber görüyoruz internetten, satıştan, her sektörde gittikçe artmaya başlıyor ve geometrik bir şekilde artmaya başlıyor. Öyle aritmetik de değil. Serpil Hanım, bulut teknolojilerinin yaygınlaşmasında siz nasıl bir rol
oyn uyorsun uz?
• Serpil Timuray: Öncelikle bulut bilişimin yaygınlaşabilmesi için faydalarını çok iyi anlatabiliyor olmamız lazım. Bununla ilgili pazarlama ve iletişim faaliyetleri şüphesiz çok önemli. Nitekim Microsoft ile birlikte şimdi yeni bir TV reklamımız var. Burada bir kullanıcımızın, bir KOBİ’nin kendi işinde, bulut sayesinde yarattığı verimliliğin hikâyesi anlatılıyor. Gerçek bir hikâye. Ama tabii sadece bunu iletişim, televizyon mecrasında yapmak yeterli değil. Bizim zaten satış kanalımız da Microsoft’un Office 365 ürünü ve bizim Kırmızı Bulut adını verdiğimiz servisimizi bir arada tanıtıyor ve satış kanalımızda birebir iletişimle de işletmelere bunu tanıtıyor olacağız. Bunu ben çok daha fazla önemsiyorum çünkü gerçekten yeni bir teknoloji olduğu için daha fazla anlatmak gerekiyor. Reklamın elbette farkındalık anlamında bir faydası var ama bunun ötesinde birebir anlatım da çok önemli. Tabii biraz da ben bunun yaygınlaşmasında bu tip işbirliklerinin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani müşterimize bizim bunu tek tek anlatmamızdan ziyade, birbirini tamamlayan iş ortaklarının bir araya gelerek, ortak ürün sunuşu yaparak bunu anlatması çok daha etkili oluyor. Ki bizim de burada denemek istediğimiz bu. Ben inanıyorum ki bunun biraz da gelişen tecrübe ile işletmelerin birbirlerine de aktarmalarıyla yaygınlaşması da mümkün olacak. Yani ilk iki ayda çok iyi bir geri dönüş sağlayan işletmeler var, memnun olan işletmeler var. Bu işletmeler de diğerlerine anlatarak da bu halka genişleyecek diye düşünüyorum. Bu, dünyada da çok yeni bir trend ama çok hızlı büyümesi bekleniyor. Dediğim gibi 2020 için tahmin edilen ekonomik değerin 1 trilyon doları aşması bekleniyor. Oldukça önemli.
• Moderatör: Hakan Bey; bir finans kurumu olarak sizden Microsoft’la yaptığınız işbirliğinin altını çizmenizi rica ediyorum.
• Hakan Binbaşgil: Ürün Microsoft’un Office 365 ürünü. Bizim banka olarak yapabileceğimiz katkı burada işin finansman boyutunda oluyor. Bir de biz kendi müşterilerimize bu olanağı biraz da sübvanse ediyoruz diyeyim. Bir kısmını da açıkçası Akbank karşılıyor. Dolayısıyla da zaten çok uygun koşullarla aslına bakarsanız piyasaya sunulan bir ürün ama ilk ödemede de
Akbank’ın yüzde 50’lik bir katkısı oluyor.
Dolayısıyla zaten çok uygun koşullarla verimliliğe çok katkı yapacak bir ürün daha uygun koşullarla alınabilmiş oluyor. Bunun için Akbank’ın şöyle bir şeyi var; tabii bunu müşterilerimize yapabiliyoruz. Ama baktığınız zaman Akbank’ın gerçekten çok büyük bir müşteri kitlesi var. Bizim KOBİ’ler için sitemiz var.
www.kobilersizinicin.com adresinde. Oraya giriliyor.
Müracaat ediliyor. Dolayısıyla bizim burada Microsoft’a teknolojik bir bağlantımız var. Siteye yaptığınız başvuru anında Microsoft’a iletiliyor ve Tamer Beylerin ekibi çağrı merkezinden arıyor. Daha sonradan da süreci devam ettiriyorlar. Sonra da Axess kredi kartıyla ödeniyor ve işte çip para şeklinde de ilk ayın yüzde 50’lik kısmı müşterimize iade ediliyor. Böyle bir uygulama. Ben hep işin inovasyon boyutundan bahsettim ama tabii verimlilik boyutu da çok önemli. Bugün iş dünyasında ileride başarılı olmak istiyorsak hem açık fikirli olacağız hem inovatif, farklı şeyler yapacağız. Ama bir yandan da çok verimli çalışacağız, çünkü iş dünyası giderek rekabetin arttığı bir ortama doğru ilerliyor. Verimlilik konusu hepimiz için önemli. Büyük şirketler için de önemli, orta çaplı şirketler için de önemli, ufak çaplı şirketler için de önemli.
•Moderatör: Bulut ilk çıktığında ben de Cloud adıyla duydum. Cehalet gibi, karşı taraf anlatınca “bu ne?” diyorsunuz. Tabii bu birkaç yıl önce oldu. Daha sonra 100 kere duydum, 100 kere sordum “bu bulut ne?” diye. Neyse artık öğrendim. Şimdi bulutun ne olduğunu çok iyi biliyorum. Şimdi üç şirketin bir araya geldiği ortak ürün olan Microsoft Office 365 var. Şimdi biraz anlatmanızı isteyeceğim.
• Tamer Özmen: Tabii. Şimdi bulut istediğiniz verinin bilgisayarda, istediğiniz verinin bir veri merkezinde olduğu, bu veri merkezinin gerek yurt içinde, gerek şirketinizin içinde, gerek yurt dışında olabildiği, her bilgiye her yerden ulaşabildiğiniz bir ortam. Bunu yaparken de çok büyük hacimle yapıldığı için fiyatları da çok ciddi anlamda düşürebilen bir ortam. Hepimizin sürekli kullanıldığı Microsoft ürünlerini bir araya getiren bulut çözümümüz Office 365’ten bahsetmek istiyorum. Burada öncelikle Office ürünleri var. Office ürünleri neler? Word, Excel, PowerPoint. Biraz önce söylediğim gibi dünyada 1 milyardan fazla kullanıcının kullandığı ürünler bunlar. Office uygulamalarını istediğiniz zaman bulutta istediğiniz zaman masaüstünde kullanabiliyorsunuz. Ne anlama geliyor bu? Ben bilgisayarımdan da aynı dosyaya ulaşabiliyorum telefonumdan da, tabletimden de ulaşabiliyorum. Tabletimde başladığım bir dokümanı telefonumdan devam edebiliyorum. Ya da yine bu çerçevede, işyerinde üç-dört arkadaşımla aynı dosya üzerinde, beraber çalışabiliyoruz. Bir kere bu çok beğenilen, yaygın kullanılan ürünlerin tamamıyla buluta taşınması var. İkincisi, e-posta kurum için çok önemli konu. Bir şekilde kurumunuzun kredibilitesini gösteriyorsunuz. Bunu bir herhangi başka bir eposta’dan yolladığınız zaman iyi bir kurumsal intiba vermiyorsunuz. Exchange dediğimiz çok başarılı bir e-posta çözümümüz var. Office 365 ile gelen Exchange kullanıcı başına 25 GB’lık bir alan sunuyor. Pek çok firma çalışanlarına 100 MB civarı e-posta alanı veriliyor. Onun 250 katı daha büyüklükte, inanılmaz derecede güvenli, uluslararası güvenlik standartları içinde çalışan bir sistem. E-posta ile bir dosya yolladığınız zaman o dosyayı telefonunuzda açıp, dosyayı telefonunuza kaydedebiliyorsunuz. Aynı dosyayı tabletinizden görebiliyorsunuz. Çünkü onu buluta atmış oluyorsunuz.
Office 365 ile Lync dediğimiz bir komünikasyon ürünü geliyor. Lync, bir laptop’tan ya da bir tabletten tablete, telefondan telefona, karşılıklı hiç ücret ödemeden sesli görüntülü iletişim için kullandığınız bir sistem. Bununla beraber çalışanların o anda nerede olduklarını görebiliyorsunuz. Bu karşılıklı komünikasyon modeli üzerinden birbirinize dosyalar yollayabiliyorsunuz. Bir tıkla pek çok kişinin katıldığı bir toplantı başlatabiliyorsunuz. Diğer bir ürünümüz SharePoint ile kurumsal web sitesi oluşturabiliyorsunuz. Biz Akbank ile beraber bu proje üzerinde yaklaşık bir buçuk yıldır çalışıyoruz. Akbank’ın da en ilgisini çeken konulardan bir tanesi buydu. Türkiye’deki şirketlerin web sayfalarının çok profesyonel olması gerekiyor dünyada rekabet edebilmeleri için. Burada çok hızlı bir şekilde web sitesi hazırlayabiliyorsunuz. Müşterilerinize yönelik kurumsal web sitesi yanı sıra çalışanlarınıza yönelik intranet sitenizi yaratabilirsiniz. Büyük şirketlerin yatırımlarla sahip oldukları bir sisteme, Office 365 ile çok düşük maliyetle ulaşabiliyorsunuz. Bu da bir şekilde sizin bütün teknoloji problemlerinizi köşeye koymanızı sağlıyor. Diyorsunuz ki “Ben artık teknolojiyle uğraşmak zorunda değilim. En iyisini aldım. Fiyat olarak baktığımda ayda 7 TL-10 TL kişi başına ödüyorum. Bugün baktığınızda bir kahve aldığınızda kahveye 7 TL-10 TL veriyorsunuz. O anlamda karşılaştırdığınızda çok ciddi bir fiyat avantajı bu. Artık, ben yanlış bir şey mi alıyorum acaba, yanlış para mı harcıyorum diye düşünmenize de gerek kalmıyor. İşinize odaklanıp, yapmanız gereken diğer konulara odaklanıyorsunuz. Teknoloji problem olmaktan çözüm olmaya geçiyor. Dünyadaki rakamlara baktığımızda da milyonlarca şirket bulut bilişime geçiyor ve Office 365 ürününü kullanıyorlar.
Amerika’daki Fortune 500 dediğimiz dünyanın en büyük 500 şirketinin yüzde 85’i Yammer dediğimiz iç iletişimi kullanıyor. Çünkü çalışanlar arasındaki beraberliği, üretimi artırıyor. Yine Türkiye’deki rakamlara baktığımızda biraz önce de hepimizin söylediği gibi KOBİ’ler çok önemli. İstihdamın neredeyse yüzde 80’ini teşkil ediyorlar. Bir şekilde KOBİ’lerimizin, işletmelerimizin teknoloji anlamında yükselmeleri Türkiye için de çok büyük bir olanak bence. Onun için korkuyu bırakıp, teknolojinin bilinmezliğini bırakıp, bir şekilde çok uygun fiyatlarla çok düşük maliyetli olduğu için işin içine girip, deneyip öğrenmek bence önemli. Bizim de burada çeşitli kanallardan müşteriye giderek bunu çok iyi anlatabilmemiz lazım. Bunu anlatma görevi de bize düşüyor çünkü her şeyi bilmek herkes için kolay değil. Bizim için en önemli görev burada bunu çok iyi anlatabilmek. Onun için de Akbank ve Vodafone ile yapılan işbirliği çok önemli. Çünkü Akbank’ın çok farklı bir satış kanalı var. Vodafone’un satış kanalı çok daha farklı. Biri finans satıyor biri telekom ürünlerini satıyor. Microsoft’unki tamamıyla birbirinden farklı. Bu 3 dev bir araya geliyor ve Türkiye’deki işletmeleri bulut teknolojileri ile buluşturuyor.
• Gökay Otyam (Moderatör): Serpil Hanım. Sosyal boyııtıı da siz söyleyecektiniz. Son bir ek alayım.
• Serpil Timuray: Tamer Bey’in çok önemli bir vurgusu oldu. Bundan korkmamak lazım aksine hayata katmak anlamında… Ben bunu bizim sosyal sorumluluk projemizle bağlamak istiyorum. Gerçekten hem mobil iletişim hem bilişim teknolojileri konusunda kadının çok önemli bir dezavantajı var Türkiye’de. Gelişmekte olan ülkelerde de bunu görüyoruz. Sadece cep telefonu sahipliğine bakarsak Türkiye’de erkekler arasında yüzde 91, kadınlar arasında yüzde 70, 21 puanlık fark var. Öncelikle bu farkı kapatmak lazım. Biz de buradan yola çıkarak bütün bu panelde konuştuğumuz etkilerin de bilinciyle, Teknolojide Kadın Hareketi adını verdiğimiz bir program başlattık geçen yıl. Ben bunu çok önemsiyorum çünkü hayatında bugüne kadar hiç teknolojiyle tanışmamış bir kitleye biz geçtiğimiz sene teknoloji eğitimleri verdik. Aynı zamanda girişimcilik konusunda onu destekleyen yetkinlikleri, pazarlama-satış yetkinlikleri konusunda eğitimlerle destekledik. Binin üzerinde kadınımız bu programdan geçti ve sonunda da bir yarışmaya katıldılar. Biz onlardan şunu istedik, dedik ki; hem bir girişimcilik, iş fikriniz olacak hem de bunu teknolojiyle buluşturacaksınız. 312 başvuru geldi ve içerisinde inanılmaz hikayeler vardı. Örneğin bir tanesi Van’da sadece kadınlara yönelik internet cafe açmayı düşünüyor. Hiç yokmuş böyle bir pazar. Bunun gibi çok enteresan örnekler var. Burada şunu söylemek istiyorum; bu ancak mobil iletişim, bilişim ve bulut bilişimle bu fikirler ortaya çıkacak. Dolayısıyla gerçekten son derece ilham verici, son derece de mümkün kılıcı teknolojiler bunlar. Korkmamak lazım ve hayallerimizi teknolojiyle buluşturmamız lazım.