Ayasofya Efsaneleri
İSTANBUL – Çiğdem Pala – Ayasofya’ya dair yüze yakın efsanenin derlendiği “Ayasofya Efsaneleri” adlı kitapta yer alan Hz. Muhammed’in miraç mucizesi ile Ayasofya’daki küplerin sırrı okuyucunun ilgisini cezbedecek.
Aynı zamanda doktora çalışması olan ”Ayasofya Efsaneleri” kitabının yazarı İ.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ferhat Aslan, yaptığı açıklamada, kitap üzerinde çalışmaya 2005 yılında başladığını anlattı.
Bu çalışmanın ilk adımını, Ayasofya ile ilgili yazılı kaynakları tespit için kütüphanelerde yaptığı araştırmaların oluşturduğunu ifade eden Aslan, bu araştırmalardan hareketle Ayasofya efsanelerine yer veren Latin harfli Türkçe eserlerin tespit edildiğini ve bu eserlerdeki efsanelerin derlendiğini dile getirdi.
Aslan, tespit ettiği eserlerin kaynaklarını incelediğinde, Ayasofya efsanelerine yer veren eski harfli matbu eserlere, onların da kaynaklarını incelediğinde zamanla eski harfli yazma eserlere yani Ayasofya risalelerine ulaştığını belirtti.
Ayasofya risalelerinin, gerek Ayasofya efsanelerine zemin hazırlamaları yönünden, gerekse yer verdikleri efsaneler yönünden bir derlemeye tabi tutulduğunu ve sınıflandırıldığını belirten Aslan, yazma eserler üzerine yürütülen çalışma devam ederken, bir yandan da günümüz insanının hafızasındaki efsanelerin sözlü kaynaklardan derlendiğini, derlenen bu efsanelerin deşifre edilerek tasnif edildiğini ifade etti.
AYASOFYA EFSANELERİ
Efsaneleri, Ayasofya’nın tarihine uygun, içerikleri bakımından kronolojik bir tasnife tabi tuttuğunu anlatan Aslan, efsanelere ilişkin şu bilgileri verdi:
”Buna göre Ayasofya efsaneleri, dörde ayrılıyor. Birincisi; ‘Bizans Dönemi Ayasofya Efsaneleri’ başlığı altında toplanan ‘Ayasofya’nın Yapılışı ile İlgili Efsaneler’, ‘Bizans Dönemini Konu Edinen Ayasofya Efsaneleri’, ‘İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed Tarafından Kuşatılması Esnasını Konu Edinen Ayasofya Efsaneleri’.
İkincisi; ‘Osmanlı Dönemi Ayasofya Efsaneleri’ başlığı altında toplanan ‘Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya’ya Girişi ve Ayasofya’nın Tekrar Kiliseye Çevrileceği ile İlgili Efsaneler’, ‘Ayasofya’nın Camiye Çevrilmesi ile İlgili Efsaneler’, ‘Osmanlı Dönemini Konu Edinen Ayasofya Efsaneleri’.
Üçüncüsü; ‘Cumhuriyet Dönemi Ayasofya Efsaneleri’ başlığı altında ‘Ayasofya’nın Müzeye Çevrileceği ile İlgili Efsaneler’ ve ‘Ayasofya’nın Tekrar Camiye Çevrileceği ile İlgili Efsaneler’.
Dördüncüsü ise ‘Ritüele Dönüşen Ayasofya Efsaneleri’.”
HZ. MUHAMMED’İN MİRAÇ MUCİZESİ VE AYASOFYA” EFSANESİ
Kitapta her okuyucunun ilgisini çeken çok farklı efsanelerin yer aldığını belirten Aslan, ”Bana göre, en ilgi çekici efsane, tuğrayı çekmekle görevli olan Koca Nişancı Reisülküttap Celal-zade Mustafa Çelebi’nin, 948 (1541) tarihinde yazılan, ‘Tarih-i Kala-i İstanbul ve Ma’bed-i Cami-i Ayasofya’ adlı eserden derlediği ‘Hz. Muhammed’in Miraç Mucizesi ve Ayasofya’ adlı efsane” dedi.
Yrd. Doç. Dr. Aslan, bu efsaneyi kısaca şöyle özetledi:
”Bir gece, Cebrail gelir, Hz. Muhammed’i miraca davet eder. Cebrail ile Hz. Muhammed, gök tabakalarını ve cennet katlarını gezip dolaşmaya başlarlar. Firdevs cenneti makamına da girerler. Orada camiye benzeyen bir makam görürler. Bu binanın içinde kırk adet yakuttan direk vardır, içerisinin çevresi zümrüt ve firuze taşlarla kaplanmış, döşemeleri gümüşten yapılmış, dışarı avlu billur üzerine değişik ziynetlerle süslenmiştir. İçerisinde altın ve gümüş lülelerden oluşmuş havuzda devamlı Kevser suyu akmaktadır. Buraya girenlerin bir daha çıkmak istemedikleri anlatılmaktadır.
Hz. Muhammed, (Ey kardeşim Cebrail! Bu güzel ve süslü makam neresidir?) diye sorar. Cebrail de (Ya Muhammed! Ümmetin için Allah Teala o makamı oluşturmuştur. Buna Camiü’l-Kübra (Büyük Cami) derler. Bu makamın benzeri, dünyada üç tarafı deniz, bir tarafı da kara ile çevrili ‘Konstantiniyye’ şehrinde bulunmaktadır. Bu şehirde ‘Sofiya’ adlı güzel bir ibadethane ve yüce bir makam vardır. Bunun adına da Camiü’s-Suğra (Küçük Cami) derler. Burada gördüğün yüce makamın dünyadaki timsalidir. Senin ümmetine, onun içinde ibadet etmek nasip olacaktır) diye cevap verir. Hz. Muhammed, Cebrail’den bu sözleri işitince Allah’a şükredip o güzel makamı gönlünce görüp seyreder. Hz. Allah ile konuştuktan sonra Allah Teala buyurur, (Ya Muhammed! Dünyadaki Camiü’s-Suğra’da (Küçük Cami) bir kimse safi niyetle iki rekat namaz kılıp niyaz ederek sevabını sana bağışlarsa, o kulum günahlara batmış biri olsa bile onu cennet ehli yaparım. O iki rekat namaz yerine de kabul olunmuş yetmiş rekat namaz sevabı veririm. Ve kim kırk gün o camide, Ayasofya’da ibadetle meşgul olursa, ona dört peygamber sevabını veririm.
Bu dört peygamberden birincisi Adem, ikincisi Nuh, üçüncüsü İbrahim, dördüncüsü de sensin ya Muhammed!). Hz. Muhammed, Cebrail ile vedalaşıp miraçtan döndükten sonra ashabına, Ayasofya makamını anlatır. Her biri kulaktan aşık olurlar ve ‘İnşallah ölmeden evvel o güzel makamın içine girip ibadet etmek kısmet olur’ derler. Mesabih kitabında yazıldığına göre, Ayasofya Camii’nde hala iki ruhani melek bulunmaktadır. Bu iki melek gece gündüz Ayasofya’nın kubbeleri altında Allah’ı tesbih ederler, kıyamete kadar tavaf ederler.”
AYASOFYA’DAKİ KÜPLERİN SIRRI
Ferhat Aslan, 3. Murad devrinde (1574–1595), Ayasofya’ya yapılan bazı eklemeler sırasında, ibadet eden cemaatin temizliği ve susuzluğunu gidermek için Batı’daki yarım kubbelerin altına konulan iki küpün yerleştirildiğini söyledi.
Ferhat Aslan, insanların, Ayasofya’nın büyüklüğüne yaraşır bir şekilde yapılmış olan bu küplerin, Ayasofya Camii’ne nasıl getirildiğine duyulan merak sonucu da şu efsanenin anlatıldığını kaydetti:
”Lübnan’daki Baalbek’ten getirildiği söylenen kırmızı porfir sütunlardan batı yönüne rastlayanlarının önünde iki büyük mermer küp vardır ki 3. Murad zamanında Bergama’dan getirildiği sanılmaktadır. Bu küplerin, Bergama’da çiftlik sahibi Mehmet Hatiboğlu adında biri tarafından bulunduğu söylenir. Bu çiftçi, bir gün tarlasında çalışırken, sabanı bir şeye takılır, bakar ki ağız ağıza altın para dolu üç küp. Küplerin üstünü hemen yine toprakla örtüp yerine işaret koyar ve kalkar İstanbul’a gelir, devrin padişahının huzuruna çıkar, meseleyi anlatır.
Padişah bununla beraber bir vezirini ve bir miktar askerini Bergama’ya yollar. Üç küpü de meydana çıkarırlar. Padişah emri gereğince bu küplerden birisini kendisine vermeye kalkışınca, Mehmet Hatiboğlu ‘Boşaltın ki alayım’ der. Sebebini soranlara ‘Efendimiz, bulunacak küplerden birini bana ihsan ettiler. Fakat içindeki altınlardan bahsetmediler. Şu halde bu altınlar benim hakkım değildir’ der. Sonunda, bu derece doğruluğuna mükafat olarak, küplerden kabartmalarla süslü olanı kendisine verildiği gibi, civarındaki geniş arazi de kendisine bağışlanır. Üzerinde süvariler cengini gösterir kabartmalı küp, 2. Mahmud zamanına kadar sahiplerinin elinde kalırsa da sonradan Luvr Müzesi’ne hediye edilir. Diğer ikisi ise Ayasofya’ya getirilir, üzerlerine birer kapak eklenir, musluklar ilavesiyle, abdest tazelemek için kullanılır.”