Fransa ve NATO koruma sorumluluğunun güvenilirliğini zedeliyorlar
Oysa 1973 sayılı kararda yazılı temel amaç Libya’daki rejimi değiştirmek değil, halkı korumaktı.
Bu bakış açısıyla, hedefe ulaşılmıştır, kan gölüne döneceği beyan edilen Bingazi kan gölüne dönmedi. Dolayısıyla zeminin kaydığını söylemek aşırı bir tespit olacaktır. Bombardımanların artırılmasına karar verildi. Trablusgarp ve Kaddafi’nin büroları bombalandı. Fransız ve İngiliz askeri danışmanları, muhtemelen kendilerine silah da sağladıkları, Geçiş Dönemi Ulusal Konseyi’ne gönderildi.
Ancak resmî olarak söylenmese de “koruma sorumluluğundan” ondan çok farklı olan rejimin değiştirilmesi konseptine geçme riskine girmiyor muyuz? Bu yapılanlarla operasyona katılan ordular böylece sivil halkı korumadan isyancıların yanında savaşçı olma statüsüne geçmeyecekler mi? Kuşkusuz Kaddafi iktidarda oldukça Libya halkının güvenlikte olmayacağı ve sadece onun iktidarı terk etmesiyle Libya’da tam bir sivil barışın oluşmasına olanak sağlayacağı ilkesinden hareket edebiliriz. Güçlerin orantısızlığının, isyancıların ekipman ya da eğitim eksikliğinin dış güçleri onlara yardıma yönelttiği de düşünülebilir. Ancak bununla görevin anlamı değişmektedir. Görev BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylama sırasında açıkça reddedilmiş olan rejimi değiştirmeye dönüşmektedir. Bu nedenle 1973 kararından hareketle oluşturulan koalisyonun uzun zaman sürüp süremeyeceği de belirsiz.
1973 sayılı karar yeni bir konsepti “koruma sorumluluğunu” hedeflediği için kutlanmıştı. Bu konsept, iyi niyetlilik görüntüsü kisvesi altındaki klasik güç politikasının ürünü olan yönetememe [nedeniyle müdahaleden] ayrılmaktadır.
Yönetememe [nedeniyle müdahale] her zaman tek yönlüdür: Büyük güçlerin kendilerinden zayıf olan ulusların içişlerine müdahalesi demektir. BM, daha güçlü olan ülkelerin iştahına karşı zayıf olanları korumak amacıyla, her zaman egemenlik ilkesini temel ilke olarak öne sürmüştür. 2005’te BM’de formüle edilen koruma sorumluluğu konsepti, egemenliğe saygı ile halkların korunması arasında denge bulma zorunluluğunun sonucuydu. Zayıf devletleri güçlü devletlerden koruma zorunluluğu katliam yapmaya hazır hükümetler karşısında halkları terk etmek anlamına gelmez. Koruma sorumluluğu, bir ivedilik durumunda, savaş suçlarını, insanlığa karşı suçların gerçekleştirilmesini engellemeyi amaçlar. Uluslararası kamuoyunun temsilcileri tarafından BM Güvenlik Konseyi’nde yapılacak bir oylamayla kararlaştırılır. Koruma sorumluluğunun, tamamıyla illegal olan bir diktatöre karşı tek yanlı savaş ilanıyla herhangi bir ilgisi yoktur. Koruma sorumluluğunu yönetilemezlik konsepti karşısında güçlü kılan, Rusya ile Çin’in, yönetilemezlik nedeniyle verilecek bir kararı, Güvenlik Konseyi’nde her zaman veto edecek olmalarıdır. 1973 sayılı karar onların olası bir vetosunu engelledi, çünkü Pekin ve Moskova, olumsuz oy vererek geliyorum diyen bir katliamın sorumlusu olmak istemediler. Koruma sorumluluğundan klasik yönetilemezlik kavramına geçiş koruma sorumluluğunun meşruiyetini yitirmesine neden olmaktadır. Gelecekte bu konsepti savunmak zorlaşacaktır, çünkü reddedileni yani savaşla rejim değişikliğini sağlama hedefini kabul ettirmek için uydurulmuş bir kurnazlık olarak görülecektir. Bu durumda tehdit altındaki bir halkı korumak için askerî bir müdahaleye olumlu oy vermek hususunda çekingen davranan ülkeler kuşkularının daha da arttığını görecekler. Libya’da yapılanlar, ulusal ve bölgesel etkisinin ötesinde, koruma sorumluluğu konseptinin geleceğini de ilgilendirmektedir.
Kaddafi uzun süre iktidarda tutunabilmek için uluslararası planda fazlasıyla yalıtılmış durumdadır. Sonuçta devrilecektir. Ama Kaddafi’nin devrilebilmesi için ödenen bedel, koruma sorumluluğu konseptini gayri meşrulaştıracak bir askeri dış müdahale yerine yalıtılmışlığının kurbanı olarak iktidardan düşmüş olsaydı daha az olacaktı.
*Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü (IRIS) Müdürü, Le Monde, 27 Nisan 2011.
Pascal Boniface