YSK nerede hata yaptı?
Kamuoyunda tepkiler çığ gibi büyürken hukukçular ve siyasiler de iki gruba ayrılmış görünüyor. Bir taraf ‘YSK, Anayasa ve yasaları uyguluyor’ derken, diğer taraf YSK’nın yanlış bir karar verdiğini, kanunları yanlış yorumladığını ifade ediyor.
Olayın siyaseten tartışılması normal. 12 bağımsız adaydan 7’sini BDP’nin desteklediği adayların oluşturması, seçim barajının yüksek oluşu nedeniyle bağımsız adaylarla seçime giren BDP cephesinde şok etkisi yaptı. Karar duyulur duyulmaz protestoların yasa dışı eylemlere dönüşmesi de konunun hassasiyetini ortaya koyuyor. Konunun hukuk çerçevesinde salimen çözülebilmesi için YSK’nın nerede hata yaptığını ortaya koyarak çıkış yolunun belirlenmesinin doğru olacağını söyleyebiliriz.
Anayasa’da, “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır” ilkesiyle yargı denetiminde bir seçimin yapılacağı benimsenmiş, işleyişin nasıl olacağı ilgili kanunlarla düzenlenmiştir. İlçe seçim kurulları, il seçim kurulları ve Yüksek Seçim Kurulu, yargı denetiminde yapılacak seçimin düzenleme ve denetim organları olarak hiyerarşik bir yapı oluşturmaktadır. YSK son sözü söyleyen, itirazları karara bağlayan mercidir. Benzetmek gerekirse -düzenleyici üst kurum olarak bazı farklılıkları olsa da- YSK adli yargıda Yargıtay, idari yargıda Danıştay konumundadır. Yargıtay ve Danıştay, ilk derece mahkemelerinde verilen kararı nasıl temyiz üzerine inceliyorsa, YSK da il seçim kurullarınca verilen kararları itiraz üzerine inceleyip karar verir. İl seçim kurulunun yetki ve görev alanına giren bir konuda doğrudan karar veremez. İlk derece mercii olmadığı için YSK kararları kesindir, başka yargı yoluna başvurulamaz.
Şimdi Milletvekili Seçim Kanunu 21. maddesine bakalım: “Bağımsız milletvekili adaylığı için yapılacak başvuru, adayın milletvekili seçilmek istediği çevrenin il seçim kurulu başkanlığına, bu kanunun adaylık için aradığı şart ve nitelikleri taşıdığını belirten bir yazı ile yapılır. Kurul başkanlığı, başvurunun alındığına ilişkin bir belge verir ve derhal Yüksek Seçim Kurulu’na duyurur. Yüksek Seçim Kurulu, bu başvuruları, il seçim kurulları da kendi çevrelerine ait olanları, alışılmış araçlarla geçici listeler halinde ilan ederler.”
Kanun, müracaatı basitleştirmiş, adayın milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olduğunu beyan etmesini geçici listelerin ilanı için yeterli görmüştür. İl seçim kurulları kendi çevrelerine ait bu ilanı yaptı mı bilmiyoruz ancak YSK, 19 Nisan 2011 tarihinde yayımladığı geçici aday listelerinde 12 bağımsız adayın ismine yer vermemekle 21. maddeye uygun davranmamıştır.
ADAYLARIN DURUMUNUN İNCELENMESİ
Bağımsız adayları seçilme yeterliliğine sahip olup olmadıkları yönünden incelemenin nasıl ve hangi safhada yapılacağı da Milletvekili Seçim Kanunu 23. maddesinde düzenlenmiştir. “Bir il, birkaç seçim çevresine bölünmüş olsa bile il seçim kurulları, kendi seçim çevrelerinin adayları hakkında yaptıkları inceleme sonunda, bu kanunda yazılı adaylık şartlarında noksanlık veya aykırılık bulunduğunu görürlerse, durumu geçici ilân tarihinden itibaren iki gün içinde ilgili adaya, siyasi partilerin il başkanlarına ve Yüksek Seçim Kurulu’na bildirirler.”
Kanunun bu açık hükmü karşısında şu sorular cevap beklemektedir: (1) Adaylık şartlarında noksanlık veya yasaya aykırılık incelemesinin geçici ilana engel olmadığına dair yasal düzenlemeyi YSK bilmiyor mu? (2) Bilmemesi düşünülemeyeceğine göre, 12 bağımsız adayın isimlerine geçici aday listelerinde neden yer verilmemiştir? (3) 12 bağımsız adayın adaylık şartlarında noksanlık veya aykırılık bulunduğuna dair tespitler ilgili adaya tebliğ edilmiş midir? Edilmediyse 23. madde açıkça ihlal edilmiş olmuyor mu? (4) Yargı mercileri Anayasa ve kanunlara göre karar verdiklerine göre, seçimlerden sorumlu bir yargı kurumu olarak YSK da kanunlara göre düzenleme yapmak ve uygulamakla sorumlu değil midir?
Veto yiyen bağımsız adaylar kendilerine hiçbir tebligat yapılmadığını ifade ettiklerine, aksine bir resmî açıklama da yapılmadığına göre, uygulamanın yasalara aykırı olduğu, bu aykırılığı da YSK’nın yaptığı anlaşılmaktadır. Kendilerine hiçbir tebligat yapılmadan geçici listelerde adını göremeyen bağımsız aday olmak isteyen vatandaş, hakkını nasıl arayacaktır?
Milletvekili Seçim Kanunu’nun ilgili hükümlerine uygun olarak süreç işletilseydi, bağımsız adayların beyanı dikkate alınarak geçici aday listelerinde isimleri yayınlanacak, geçici ilan tarihinden itibaren iki gün içerisinde varsa adaylığa engel durumu veya noksanlıkları ilgili adaya tebliğ edilecekti. İlgili aday eksikliklerini ikmal edecek, adaylığa engel gösterilen sabıka kayıtları konusunda belgeleriyle ve yasal gerekçeleriyle il seçim kuruluna başvuracaktı. 22. madde gereği il seçim kurulu iki gün içinde karar verecek, bu kararla talebi yerinde görülmeyen aday iki gün içinde YSK’ya itiraz edecekti. İşte bu safhada itirazda bulunanın bütün delil belgeleri, hukuki gerekçeleri ve il seçim kurulunun kararını birlikte değerlendirecek olan YSK, nihai kararını verecekti.
YSK süreci yasalara uygun sürdürmüş olsaydı, adaylara eksiklikleri ve varsa sabıka kaydı engelleri tebliğ edilmiş olacağından her bağımsız adayın itirazı ayrı ayrı değerlendirilerek karar verilecekti. O zaman BDP’nin desteklediği bağımsız adaylara karşı uygulanan bu vetonun hukuki olduğu, siyasi bir karar olmadığı söylenebilirdi. YSK da cılız seslerle, “Belgeleri gelirse yeniden inceleriz.” tarzındaki yasaya ve usule uymayan açıklamalar yapmak zorunda kalmazdı. Adaylık süreci yasalara uygun olarak sürdürülmediği için yaşananların ve hata düzeltilmediği takdirde yaşanabilecek olayların sorumlusu YSK’dır.
YSK HATASINI TAMİR ETMELİDİR
Kimse YSK’dan Anayasa’nın 76. maddesinde yazılı sorumluluklarını görmezden gelmesini isteyemeyeceği gibi Milletvekili Seçim Kanunu’nun 11. maddesinde sayılan milletvekili seçilmeye engel durumu olanların aday gösterilmesini isteyemez. Hukuken ve siyaseten doğruluğu tartışılabilecek bu düzenlemeler var oldukça bir yargı mercii olarak bunları uygulamak YSK’nın görevidir. Ama aynı kurul, vatandaş lehine yeni yürürlüğe giren yasaları da dikkate almak zorundadır. 2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ‘memnu hakların iadesi’ sistemi kaldırıldığı halde bu yönde karar istenilmesini anlamak mümkün değildir. Yeni Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi ve Adli Sicil Kanunu’na göre, hapis cezalarının infaz edilmiş olmalarını, fer’i ceza olan seçme ve seçilme yasaklarını da sona erdirdiğini göz ardı edilmemelidir.
İzah etmeye çalıştığımız hukuki çerçevede YSK’nın veto kararının haklı ve hukuka uygun olduğunu söyleyemeyiz. Bağımsız adaylara noksanlıklarının tebliği ve il seçim kurullarına itirazlarıyla başlayan yasal süreçteki haklarını kullanma imkânını yeniden sağlamalı, itiraz vaki olursa en son merci olarak o zaman karar vermelidir.