Mevcut görünüm ve getiri eğrisi
ÇİN’DE 2019 yılı sonlarında ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra tüm dünyaya yayılan ve Mart ayı ortalarında ülkemizde de tespit edilen salgın hastalık kaynaklı belirsizlikler hâlen küresel gündemin bir numaralı başlığı konumunda. Her gün açıklanan veriler salgının oluşturduğu hasarın tespiti açısından önemli bilgilef ortaya koyuyor olsa da, hâlen sosyal mesafe önlemleri haricinde bilinen korunma yöntemi ya da etkin bir tedavisi bulunmadığından belirsizlikler de devam ediyor. Özellikle Mayıs-Haziran dönemi itibariyle birçok ülkede salgında ilk tepenin görüldüğü yönünde gelen sinyallerin etkisiyle mevcut tedbirler kademeli olarak gevşetilmeye, diğer bir ifadeyle ekonomiler kademeli bir şekilde açılmaya başladı.
Bu durum özellikle Şubat-Nisan döneminde piyasalarda zirve yapan endişelerin de kısmen azalmasını beraberinde getirdi. Ayrıca, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülke ve uluslararası kurum tarafından salgın hastalık kaynaklı oluşan/ oluşması beklenen ekonomik zorlukların etkisini azaltmak için belki de tarihin en yüksek boyutlu/kapsamlı genişleme adımları atıldı/atılıyor.
KÖTÜ GÜNLER GERİDE Mİ KALDI?
Hem salgında ilk zirvenin geride bırakıldığına dair göstergeler hem de devasa rakamlara ulaşan (hatta ucu açık olan) teşvikler finansal piyasalardaki endişelerin yerini hızlı bir şekilde iyimser havaya bırakmasını da beraberinde getirdi. Hatta öyle ki birçok kişi tarafından finansal piyasalarda oluşan görüntü ile ekonomilerin durumunun birbiriyle çok uyumlu olmadığı, teşviklerin etkisiyle finansal piyasaların gereğinden fazla coşkulu reaksiyon verdiği ve dolayısıyla bir düzeltme riskinin bulunduğu ifade edilmekte. Biz de yakın dönemdeki yazılarımızda yeri geldikçe bu ihtimalin göz ardı edilmemesi gerektiğini dile getirmeye çalışıyoruz.
Son hafta itibariyle küresel çapta salgında olası bir ikinci dalgaya ilişkin endişelerin biraz daha üst perdeden dile getirilmeye başlandığı görülüyor. Bu durum özellikle 11 Haziran Perşembe günü ABD piyasalarında yaklaşık yüzde 6 civarında olmak üzere Mart ayından bu yana görülen en sert düşüşlerin görülmesinde önemli etkenlerden biri olarak yorumlanıyor.
FED ETKİSİ
Bununla birlikte, 10 Haziran’daki Fed toplantısının detaylarındaki bazı unsurların etkisinden de söz etmek mümkün. Fed, yüzde 0.00-0.25 seviyesindeki politika faizinde değişikliğe gitmezken, 2022 sonuna kadar mevcut parasal duruşun korunacağı işaret edildi. Ayrıca, aylık 120 milyar dolarlık tahvil alımına da devam edilecek. Piyasalarda bir süredir, etkinliği her ne kadar tartışmalı olsa da, Fed’in de negatif faiz politikasını değerlendirip değerlendirmeyeceği ve Japonya Merkez Bankası gibi getiri eğrisi kontrolü gibi politika uygulayıp uygulamayacağına dair soru işaretleri bulunmakta. Fed yöneticileri tarafından negatif faiz politikasına sıcak bakılmadığı mesajı hemen her fırsatta dile getirilirken; getiri eğrisi kontrolü tarafında henüz net bir mesaj verilmiş değil.
GETİRİ EĞRİSİ KONTROLÜ
Getiri eğrisi, kabaca, farklı vadelerdeki bono-tahvillerin getirilerinin (faizlerinin) grafik üzerinde gösterimi olarak yorumlanabilir. Grafik gösteriminde, dikey eksende faiz oranları, yatay eksende ise vadelerin yer alacağı biçimde düzenlenir. Getiri eğrisinin, normal koşullarda, vade (zaman) uzadıkça getirinin (faizin) artması beklendiğinden; yukarı yönlü eğilimi olan bir çizgi şeklinde olması beklenir. Bu eğrinin normal piyasa koşullarında aldığı şekil ya da Merkez Bankaları tarafından izlenen politikaların etkisiyle oluşan şekiller koşullara göre farklı yorumlar/sinyaller barındırabilmekte. Örneğin, kısa vadeli faizlerin uzun vadeli faizlerin üzerinde olduğu, yani getiri eğrisinin aşağı yönlü bir eğilim çizdiği (getiri eğrinin terse dönmesi) gibi durumlar, resesyon sinyali, kısa vadeli likidite sıkışıklığının yaşandığı ya da merkez bankasının enflasyonu baskılama yönünde bir politika izlediği gibi koşullara göre değişen yorumlarla değerlendirilebilmekte.
Getiri eğrisi kontrolünden kast edilenin, yine kaba bir tabirle, belirli bir ya da birkaç vadedeki tahvil faizlerinin ” hedeflenen seviyelerde tutulabilmesi maksadıyla, merkez bankası tarafından o vade(ler)deki tahvillerde aktif/yoğun bir şekilde işlem yapılması olarak ifade edilebilir. 2008-2009 küresel finansal krizi sonrasında birçok ülkenin politika faizini 0’a hatta eksi seviyelere indirmesi ve çok ciddi boyutlarda varlık (tahvil) alım programları uygulaması tahvil piyasalarındaki fiyatlamalarda dönem dönem bazı anomalilerin görülmesine neden olmakta. Merkez Bankaları getiri eğrisi kontrolü ile piyasalara likidite sağlarken, hedeflediği patikaya/seviyelere yönelik beklentilerin sağlıklı bir şekilde oluşmasına da katkı verebilmekte. Fed bu politikaya geçecek mi henüz bilmiyoruz; ancak, hisse senedi piyasalarının ekonomideki mevcut durumla tam örtüşmediği yönündeki yorumların öne çıktığı süreçte, getiri eğrisi kontrolüne yönelik öne çıkan beklentiler (diğer bir ifadeyle, Fed’in belirli bir vadedeki tahvil alımlarına yoğunlaşma olasılığı) görece daha riskli olarak kabul edilen hisse senedi piyasalarından, daha az riskli olarak görülen sabit getirili tahvil piyasasına olan ilgiyi kaydırabilir.
JAPONYA ÖRNEĞİ
Uzun süre deflasyonist bir piyasayla mücadele veren Japonya Merkez Bankası, elindeki geleneksel para politikası araçlarını denedikten sonra geleneksel olmayan politika uygulama arayışı içerisine girmiş ve getiri eğrisi kontrolünü uygulamaya başlamıştı. Japonya Merkez bankası getiri eğrisini yatay halden normal düzeye getirebilmek için 10 yıl vadeli devlet tahvillerinde alım yapacağını açıklayarak piyasaya uzun vadede enflasyonun yukarı gitmesi için elinden gelen her şeyi yapacağının sinyallerini verdi. Getiri eğrisinin düzelebilmesi için piyasanın merkez bankasının enflasyon hedeflerini tutturabileceğine inanması gerekiyor.
Bu yazının hazırlandığı 12 Haziran Cuma günü ABD piyasaları bir önceki günkü sert satışların ardından önemli bir tepki yükselişiyle güne başlamış durumda. Ancak, yukarıda dikkat çektiğimiz gibi salgına karşın etkin bir tedavi yöntemi bulunmadıkça piyasalardaki belirsizlik/oynaklığın azalması da pek kolay olmayacak gibi görünüyor. O nedenle küresel çapta olası bir ikinci dalgaya ilişkin endişelerin öne çıktığı böyle bir dönemde ihtiyatlı olmakta fayda var. Hisse senedi piyasalarındaki iyimser havanın sürmesini temenni etmekle birlikte; salgın kaynaklı olumsuz ekonomik etkilerin henüz sonlanmadığım ifade edelim.
Yazımızı 2 kısa, ancak önemli hatırlatmayla noktalayalım: (1) Dünya Bankası tarafından geçen hafta yayınladığı güncel küresel büyüme tahminleri raporunda İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en sert daralmanın beklendiği beklentisini paylaşırken; (2) IMF Başkanı, IMFin blog sitesinde kaleme aldığı bir yazıda “Küresel olarak bu zamana kadar uygulanan mali eylemlerin tutarı 10 trilyon dolar. Ancak krizin ciddiyeti göz önüne alındığında önemli ilave çabalar gerekli” değerlendirmesinde bulundu. Uzun lafın kısası, maalesef, zorluklar henüz bitmiş değil…
EROL GÜRCAN