TEKNOLOJİK ilerleme dediğimizde yapay zekâ, bilişim, internet gibi konuların kendi alt başlıklarıyla daima öne geçtiğini görüyoruz. Bu olağanüstü ilerlemenin kimi zaman hem yararlı hem de zararlı etkileri var. Özellikle 90’lar öncesi dönemde ancak bilim kurgu, fantastik roman ve filmlerde rastlayabileceğimiz’ türden gelişmeler bugün hızla artıyor. Bu gelişmelerin hayata geçmiş olanları ise günümüzde neredeyse olağan karşılanıyor.
Kim derdi ki bir gün insan genomu çıkarılacak, iki karadeliğin çarpışmasıyla kütle çekim dalgalarının varlığı ispatlanacak, ya da (geçenlerde haber olduğu üzere) bir karadeliğe ait olay ufkunun hayret verici fotoğrafı çekilecek…
Evet, bu gelişmeler teknolojideki ilerlemenin ne kadar fantastik boyutlara geldiğini gösteriyor. Henüz gözümüze çarpmayan, alıştığımız için normalmiş gibi algılanan ama aslında olağanüstülük niteliğini kaybetmemiş sıra dışı yenilikler her zaman için var. İşte, uzun süredir gündemde olmasına rağmen henüz yeterince tanınmayan ‘moleküler mühendislik’ bu fantastik aklın tipik örneklerden biri. Etki alanını her geçen gün biraz daha genişletiyor, bu iş özellikle yarınlar için çok önemli hale geliyor.
‘DOĞAL’ VE ‘SENTETİK’ AYNILAŞIYOR MU?
Bundan 25-30 yıl önce ‘sentetik’ dendiğinde zamanın teknolojisi göz önüne alınır, akla olumsuz görüntüler gelirdi. Bu olumsuz algı o zamanlar için normaldi. Çünkü doğal olan her şey sağlığa daha yararlı, daha etik ve alışkanlıklarımıza daha uyumlu görülürdü. Sentetik ise kötü etkileri hemen duyumsanan, sağlığa zararlı ve genelde ‘ucuzlukçu’ların kullandığı bir yöntemdi. Hatta yerine göre sentetik ürün imalatı sahtecilikle bile bağdaştırılırdı. Bu konuda anekdot ve örnekler genci algıdaki yerini az da olsa hala koruyor.
Günümüzde elbette doğal olan her şey daima üstündür ve öncelikle tercih edilir. Ancak son 30 yılda teknolojinin baş döndürücü ilerlemesiyle sentetik teriminin onurunun ve kötüleşmiş ününün yavaş yavaş temizlendiğini görüyoruz. İşte, tam da bu aşamada yeni nesil mühendislik gerçeği devreye giriyor. Artık bazı alanlarda üretilen sentetik nesne ve maddeler o kadar şaşırtıcı tekniklerle oluşturuluyor ki sentetik olanı doğal olanından ayırmak imkânsız hale geliyor. Şu anda çoğu yerde farkın giderek kapandığını ya da hiçbir fark olmadığını görüyoruz.
Bunun en belirgin örneği etik kuralları çok hassas olan ilaç endüstrisinde görülüyor; örneğin hormon tedavisine ihtiyacı olan bireylere sentetik orijinli hormon takviyeleri uygulanabiliyor. Hatta bu tür tedaviler neredeyse saptanan tüm hormon bozukluklarını da içine alıyor. Bu hormonların çoğu, insan vücudunun ürettiği hormonlardan moleküler olarak farklı, ancak onların yerine geçebilecek birtakım maddelerden elde edilmesiyle bir ölçüde aynı. Dolaysıyla bu metotlarda sağlık riski istatistiksel olarak her zaman var.
Günümüzde ise yeni jenerasyon tedavi yöntemleri ortaya çıktı. Bunlardan en dikkat çekeni doğal hormonların molekül yapısıyla aynı olan hormonların kullanıldığı tedavi metodu. ‘Bio-özdeş’, ‘bio-identical’ hormonlar vücutta doğal yollarla üretilmediği halde moleküler mühendislik sayesinde insan hormonlarıyla birebir aynı. Konunun uzmanları bunların laboratuvaıda elde edilmiş olsa bile bilinen yöntemlerden daha az sağlık riski taşıdığı iddiasındalar.
Bu olumlu gelişmeyi günümüzde başka alanlarda da görmemiz mümkün. Parfümeri ve kozmetik endüstrisi buna başlıca örnek. Dünyanın ünlü markaları bu konuda derinlemesine araştırmalar yapıyor, patentlerle korunmuş alanlarda şimdi çok sayıda uzman çalıştırıyor. Parfüm tasarımcıları yarattıkları formüllerin taklit edilmesinden vc kopyalanmasından çekindikleri için buluşlarını her zaman gizli tutuyorlar. Doğal koku kaynaklarını açıkça ilan etseler de en azından dizayn ettikleri yeni kokuyu mühürlemek için ‘fiksatifleri’ (sabitleyicileri) ve koku algısını biçimleyen ‘koku notalarını’ daima sentetik elemanlarla oluşturuyorlar.
İşte tam da burada moleküler mühendisliğin harikaları ortaya çıkıyor, sentetik kokular doğal olandan hiç bir koşulda ayırt edilemiyor. Böylece oluşan teknik sayesinde çok pahalı olan doğal kokuların sabitlenmesi sağlanıyor, zamanla etkisini yitirip yozlaşması önleniyor.
UYGULAMA ALANLARI HIZLA GENİŞLİYOR
Bu konu daha çok yol alınacak olmasına rağmen içecek ve gıda sektöründe de uzmanlık haline gelmiş durumda. Her geçen gün sağlık risklerinden arınmış yöntemler konusunda yeni araştırmalar yapılıyor.
Bir ilginç gelişme ise uzun zamandır tekstil sektöründe yaşanıyor. Doğal pamuk ve yün kumaşlara benzeyen sentetik kumaşların elyaf dokuları yine moleküler mühendisliğin dokunuşlarıyla orijinal olandan ayırt edilemez hale getiriliyor. Hatta bu yöntemle kumaşların bazılarına zararlı ultraviyole ışınlarından korunma faktörüyle şaşırtıcı nitelikler kazandırılıyor.
– Son yıllarda bir başka gelişme ise değerli taş ve mücevherat sektöründe görülüyor. Moleküler mühendisliğin, dokunuşlarıyla ilk bakışta orijinalinden ayırt edilemeyen yapay ama bir o kadar da değerli taşlar ortaya çıkıyor.
Bu sentetik taşların isimleri farklı, moleküler özellikleri ise doğal olanlarıyla aynı.
Dolayısıyla bir mücevher uzmanı doğal taşları sentetiklerinden ayırt etmek için eskisine göre çok daha kapsamlı ölçümler yapmak zorunda kalıyor. Sentetik taşların moleküler olarak doğallarıyla aynı olması bazı uzmanlarca dünyamızın doğal kaynaklarını tüketmemek adına olumlu bir gelişme sayılıyor. Ancak tüm bu gelişmeler yine de yoruma açık bir konu.
Yeni uygulamalar ve henüz keşfedilmiş teknolojik gelişmeler özgünlük tartışmasını daha da ileriye taşıyor. Sonuç olarak sentetiğin algımızda yarattığı olumsuzluklar her geçen gün biraz daha yumuşuyor. Tek koşulla ki, ‘doğala özdeş’ sıfatını kazanmış ‘sentetikler’ özellikle insan sağlığına ve doğaya zarar vermesin.
Elbette ki her şeyin doğalı daha değerli. Doğal olanlar uzun vadede nasıl değer kazanıp kazanmayacağı bilinmeyen sentetiklerden daima önde. Ancak teknolojinin ilerlemesiyle sentetiklerin hem keseye hem de sağlığa zarar vermeyecek versiyonları epey artacak gibi görünüyor. Önemli olan ilk prensip doğal kaynakların korunması.
Fütüristik bir projeksiyon yapacak olursak, insan nüfusu arttıkça doğal kaynaklar inanılmaz hızla tükenecek. Bazı doğal kaynaklar geriye dönüşü olmayacak şekilde yok edilecek ve asla yeniden oluşmayacak! Bu durum ileride daha da belirgin hale geleceği için bahsettiğimiz konuların çoğu yarın ilgili sektörlerin tümünde normal karşılanacak.
Tam da burada bizlere teknolojik gelişmelerin iyi yönde ilerlemesini dilemekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Ve son sözümüz de haliyle şu oluyor: Ülkemiz bu gelişmeler içinde daha fazla pozisyon alsın ve ufuktaki yeni sektörlere kendi orijinal buluşlarıyla yön versin!
NUR DEMİROK