İşte dünyanın 23 kadim kenti…
İçeriğe Ait Başlıklar
Dünyanın en eski kentleri
Bu kentler, savaşların ve doğanın hışmına rağmen binlerce yıldır ayakta. Palmyra, Bamiyan ve Nimrud gibi bazıları hala var olma çabası veriyor. Bu da gösteriyor ki, kentlerin geleceği bıçak sırtında.
İstanbul
İki kıtayı birleştiren kent olmayı seviyor. 15 milyon nüfusuyla dünyanın 177 ülkesinden daha kalabalık. 1502 yılında da dünyanın en kalabalık kentiydi. 3 bin 113 camisiyle, 300 dükkanlı dünyanın en büyük kapalı çarşısıyla, 575 metrelik dünyanın en eski üçüncü metrosuyla, her yıl üç milyondan fazla turist çekiyor.
Angkor Wat (Kamboçya)
9. yüzyılda kainatın bilinen yönleriyle ilgili anlayış, bir minyatür olarak şekillendirildi. Ortaya Angkor Wat çıktı. Burası aslında bir kent değil. 385 km2 ile dünyanın en büyük dini yapısı. Buraya giden turistler, sadece ayakta kalmış birkaç yapı görebiliyor. Gerisi orman ve toprak tarafından yutulmuş, tarihe gömülmüş durumda.
Roma (İtalya)
10 bin yıl öncesine uzanan bir kent. Ama kuruluşu MÖ 753 yılı. Roma mitolojisine göre anneleri tarafından Tiber nehrine bırakılan Rem us ve Romulus kardeşleri dişi bir kurt bulup emzirir ve büyütür. Bir kasaba oluşturmaya çalışırlar. Ama kardeşler arasında tartışma çıkar ve Romulus, Remus’u öldürüp kasabaya kendi adını verir.
Bağan (Myanmar)
Daha önceleri Birmanya ve Burma olarak tanıdığımız bu ülkenin uzun zamandır uluslararası gözlerden saklanmış tarihi değerleri, birer birer ortaya çıkıyor. Reformlarla dışa açılmaya başlayan ülkenin sihirli dünyası, henüz çok değilse bile turist çekmeye başladı. 11. yüzyıla ait değerleri, istilalar ve depremlerle zarar görmüş.
Tikal (Guatemala)
Tarihi kalıntıları, balta girmemiş ormanlarla saklanmış bir başka eski kent daha. Vahşi hayvanların cirit attığı bu ormanlarda insanoğlunun saraylar, tapmaklar, piramitler, spor meydanları inşa etmiş olması olağanüstü bir çabayı gerektirmiş olmalı. Tikal’da 3 bin yapı, bitkilerden temizlenmiş durumda. Ama daha yapacak çok iş var.
Kahire (Mısır)
“Binlerce yıllık” denince, akla gelen ilk kentlerden. Bazı mezarları, 4.500 yıllık. Bugün 22 milyon nüfusuyla cn kalabalık yerleşim birimlerinden. İslam sanatının zengin mirasının yanı sıra dünyanın en eski üniversiteleri de burada. Giza Piramidi’nin ve Büyük Sfenks’in kalabalık kent caddelerine ne kadar yakın olduğuna inanamazsınız.
Persepolis (İran)
İran, Batılı turistlere kapılarını yavaş yavaş yeniden açarken ziyaretçilerin dikkatini en çok, Persepolis çekiyor. MÖ 518’de Pers Kralı I. Darius tarafından kurulan kentin en önemli özelliği, dağa kazılmış 12 bin metrekareye yakın genişlikteki terası. Dokuz metre yüksekliğindeki koruyucu duvarlara rağmen tahrip olan teras, 1618’de yeniden keşfedilmişti.
Kyoto (Japonya)
Tokyo, başkent olarak geleceğin ve teknolojinin timsali ise Kyoto da, kumların tırmıklarla düzenlenip şekillendirildiği Zen bahçeleri ve zarif çay seremonileriyle ünlü. Aynı zamanda bin yıldan fazla bir süre Japonya’nın başkentliğini de yaptı. Bugünlerde geleneksel yaşantısını, yeni teknolojilerle kaynaştırıyor.
Beijing (Çin)
Eski adı Pekin olan Çin’in başkenti Beijing, son 20 yılda modern mimarisiyle dikkat çekiyor. Oysa kentin üç bin yıllık bir geçmişi var. Müzeleri ve galerileriyle sanat, mimari ve eğitimin de başkenti konumunda. Kentin altı bölgesi, UNESCO’nun Dünya Mirası kapsamında korumaya alınmış. Buna Yasak Kent ve tapmaklar da dahil.
Büyük Zimbabwe (Zimbabwe)
Eski adı Rodezya olan bu ülkenin adı 1979’da değiştirildi. Ülke adı, aslında “Büyük Zimbabwe” olarak bilinen tarihi kentinden geliyor. Zimbabwe, “Taş Evler” demek. Kent, ll’inci yüzyıldan kalma. Denize kıyısı yok ama bir zamanlar Afrika ve Hint Okyanusu ticaretinin merkeziydi. Sömürgecilik öncesi Afrika’nın başarısının sembolü.