Almanya’da Neden Enflasyon Olmaz?
Bildiğiniz gibi geçen seneyi çift haneli ve beklentilerin kötüleştiği bir enflasyonla kapattık. Bu da Türkiye’yi gelişmekte olan benzer ekonomiler arasında en yüksek enflasyona sahip ülke konumuna getirdi. Hem de Merkez Bankası bu enflasyonun neredeyse yarısını hedeflemesine rağmen. Peki hedeflenin çok üstünde bir enflasyonla karşılaştık da ne oldu? Neredeyse hiçbir şey… Bu yazıyı neden birşey olmadığına ayırmak istiyorum.
En önemli sebep Türkiye’de enflasyonun ekonomideki tüm dengeleri nasıl kötüleştirebileceğine dair bir hafızanın ve bilincin oluşmayışı. Oysa enflasyon ve neden olduğu belirsizlik, Türkiye’nin çözmesi gereken üç önemli problemin temel sebeplerinden. Bu problemlerden ilki, yatırımların istenen düzeyde ve Türkiye’nin istihdam problemini azaltacak seviyede olmaması. Yüksek enflasyonun beraberinde belirsizliği de artırarak şirketlerin yatırım kararlarını ertelediğine dair çok net bulgular var elimizde. Üstelik yüksek enflasyonun yaşandığı çoğu ülkede azalan yatırımların kompozisyonu da sabit yatırımlardan işletme sermayesine doğru kayıyor.
İkinci problem, enflasyonun Türkiye’de çeşitlendirilmiş ve derin bir sermaye piyasasının oluşamama-smdaki en temel nedenlerden olması. Türk Lirası’na güvenin yüksek enflasyonla azaldığı bir ortamda hem tasarruflar dövize kayıyor hem de firmalar giderek daha fazla döviz cinsinden borçlanmak zorunda kalıyor. Son olarak yüksek enflasyon -sabit gelirli vatandaşın aleyhine- gelir dağılımını olumsuz etkiliyor. Ülkeler arası araştırmalarda yoksul halkın enflasyonu zenginlere kıyasla daha önemli bir “ulusal” problem olarak görmesi de bu yüzden zaten.
İşte bütün bu olumsuzluklara rağmen iktisadi birimlerin hedeflerin uzağında kalmasının ve yükselen enflasyonu temel problem olarak görmemesinin bir nedeni, Türkiye’nin çok uzun yıllar çok yüksek enflasyon altında bir şekilde hayatta kalabilmesi. Dikkatinizi çekmek istiyorum: Büyümesi ve kalkınması değil, “hayatta kalabilmesi”. Hafızamızı zorlarsak Türkiye’nin yüksek enflasyonla yaşadığı yıllar reel faizlerin alıp başını gittiği, tasarrufların yatırımlar yerine bütçe açıklarının kapatılmasında kullanıldığı, siyasi belirsizliğin bütün ülkeye hakim olduğu ve daha önemlisi şimdi öykündüğümüz Güney Kore gibi ülkelerin bizimle arasını açtığı yıllardı. Toplum olarak yüksek enflasyonu bu kayıp yıllarla ilişkilendirme-yip toplumsal hafızamıza kazıyamadığımız için bugün hedeflenenin iki katı kadar enflasyonla yılın kapatılması, karşılık bulmuyor.
Oysa birçok ülkede tersi bir durumla karşılaşıyoruz. En çarpıcı örneği Almanya tabii ki. “Almanya’da her-şey olur ama enflasyon olmaz!” sözü boşuna değil. Birinci Dünya Savaşı ile başlayan ve sonrasında Nazilerin iktidara gelmesiyle sonuçlanan hipe-renflasyon döneminin Almanya’ya hatırlattığı yegane duygu toplumsal çöküntü. Nobel ödüllü Stefan Zweig’in romanlarında bile bunun izini açıkça görebilirsiniz.
Daha yakın bir örneği 1970’lerin sonunda siyaseten çalkantılı bir dönemde ABD’den verebiliriz. Yüzde 20’lere yaklaşan enflasyon yaşanan diğer olumsuzluklarla beraber ilişki-lendirilerek toplumun neredeyse tamamında derin bir kaygı uyandırmasa -teamüllerin dışına çıkılarak- mevcut merkez bankası başkanı görevden alınıp yerine enflasyon bükücü (!) Paul Volcker üzerinde görüş birliğine varılarak atanmazdı. 1970’lerin sonunda Volcker’m vadettiği ve geniş kesimler tarafından destek gören yegane şey, işsizlik ve düşük büyüme gibi bütün ekonomik maliyetlere katlanılarak enflasyonun düşürüleceğiydi.
Kuşkusuz Türkiye’deki enflasyon görünümü yukarıda bahsettiğim olumsuz örneklerin çok uzağında. Bununla beraber vurgulamak istediğim iki nokta var. İlki yükselen ve hedefin iki katma çıkan enflasyonun toplumun geniş kesiminde herhangi bir tepkiye yol açmaması.
İkincisi de bir problemin toplumsal hafızada yer edip toplumun geniş kesimlerince önemsenmesi durumunda çözümünün de kolaylaşacağı. Türkiye’nin zayıf karnının burada olduğunu düşünüyorum. Bu ülkenin toplumsal hafızası ve mutabakat yeteneği zayıf. Uç bir örnek olarak görülebilir ama kaç yıldır utanç verici bir anayasayı değiştiremememiz de bu yüzden. Ne o anayasanın hangi şartlarda yazıldığını hatırlıyoruz ne de onu değiştirmek için bir konsensüs sağlayabiliyoruz.
ÜMİT ÖZLALE
https://www.myfikirler.org/almanyada-calisma-imkani.html