Gezici Marka Müzesi İmaj ve Pazarlamada Heyecan Veriyor
Gezginci Marka Müzeleri
Kurumların ilginç serüvenini anlatan marka müzeleri kırsal kesim ve varoşlarda büyük ilgi görebilir. Bu süreç kurumsal iletişim tekniğine yepyeni açılımlar getiriyor.
Kurumsal imajın pekiştirilmesi, pazarlamada heyecan verici çabaların başında yer alıyor. Kurum etiketini taşıyan tüm markalar coşkulu bir gayretin içinde hayat buluyorlar. Evet, markaların meraklı öyküleri yazılı ve görsel basın sayesinde ülkenin ücra köşelerine kadar ulaşabiliyor. Ama günümüz tüketicisi ilgi duyduğu şirketlerin markalarına dokunmak ve onları geçmiş çizgileriyle yakından tanımak istiyor. Markaya ilişkin gelişim serüvenini beş duyuyla hissetmek karşı konulamaz bir arzu halinde bugün. Marka sadece ambalajın görseli ve logoyla algılanmıyor; markanın gelişim evrelerini de bizzat yaşamak lazım.
Amerika’da AŞIT (Arizona State University) bünyesinde yapılan bir kamuoyu araştırmasında markaların hayret verici yaşam evreleri incelenmiş. Marka gelişimini tüm safhalarıyla izleyenlerin yargılarında ne gibi psikolojik değişimler olduğu analiz edilmiş. Sonuçlara göre, kurum ve markaların geçirdiği evrelere tanıklık etmenin tüketiciyle bütünleşmek anlamına geldiği ortaya çıkmış. Deneklerin çoğu böylesine heyecan verici duyguları ancak özel tasarlanmış marka müzelerinde hissettiklerini söylemişler.
Şimdi Amerika başta olmak üzere çoğu ülkede bu ihtiyacı gören şirketler web tabanlı sanal müzelerle yetinmeyip, marka serüvenini gerçek müzelere taşımaya başlamış durumda. Marka müzelerinde hem şirketin kurumsal gelişimi anlatılıyor hem de markaların canlı hikâyeleri orijinal görüntüler eşliğinde veriliyor. Bunların içinde tüketiciyi endirekt yoldan etkilemek amacıyla tasarlanmış orijinal koleksiyonların yer aldığı ‘endüstri müzeleri’ de var.
Bu türden müzeleri küçük alanlara sığdırıp maket koleksiyonlar ve minyatür objelerle uzaktaki insanın ayağına götürmek kestirme bir yol. Bu uygulamalarda hem giriş ücreti alınmıyor hem de işin pratikliği dikkat çekiyor. Avrupa ülkelerinde de bu sempatik akıma ciddi bir yönelim var. Şirketler sabit tesislerle yetinmeyip, büyük TlR’larla minyatür müzelerini ülkenin en ücra köşelere kadar götürüyor ve adeta tüketiciyi bulunduğu coğrafyada tek tek eğitiyorlar. Bu işi sponsor sorumluluğunda yapan girişimciler de var. Üslenici gibi çalışıyorlar. Bu konuyu girişimcilerimizin yeni bir iş alanı haline getirmeleri mümkün. Özellikle de modern müzecilik konusunda eğitim almış kişiler bu ilginç işi profesyonel olarak üslenebilir ve markaların geçmiş serüvenlerini Anadolu’ya taşıyabilirler.