Makaleler

İşletmede sermaye anlayışına değişik bir bakış

Günümüz iş dünyasında sermayeye koşut başka soyut kavramlar da var. Yeni kurulan KOBİ’ler için sermayenin bilinmeyen bu türevleri büyük önem taşıyor…

BİR işletmede sermayenin ne olduğu bellidir…

İktisat teorisinde köşe taşı olmuş sözcüklerden biridir sermaye. Anapara, özvarlık demek…

Yapılan işin ölçülebilir tartılabilir akçeli bölümüdür.

Üretim için kullanılan fiziksel değerlerdir. Sabit ya da değişken…

potential

Tanımın ağdalı akademik açılımına girmeyeceğim. Sermaye deyince akçeli anlayışın yanı sıra başka algıları harekete geçiren dinamikler geliyor akla. Demem o ki, bugünün çetrefilleşen iş dünyasında anladığımız manada sermayeye koşut başka kavramlar da bulunuyor. Bazısı bir işletme için gerçek sermayeyi taçlandıracak düzeyde.

Günümüz sanayi yaşamında yeni kabuller bunlar. Bir öykünmenin ötesinde elle tutulur gerçeklerden oluşuyorlar. Ve çoğu zaman rakamlardan, fiziki varlıklardan oluşan o klasik sermaye anlayışı bunlarla takviye edilmedikçe gerçek sermayenin karmaşık içeriği pek anlaşılamıyor.

ÖNCE İNSAN KAYNAĞI

Öne çıkan birkaçını anımsayalım hemen: En başta insan kaynağı geliyor. İnsan kaynağını sermaye olarak kabul etmezseniz, akçeli sermayenin üretim açısından çapı daralmış oluyor.

Oysa insan kaynağı ön önemli sermaye unsularından biri. Giderek moda haline gelen ‘en büyük sermayemiz insan kaynağımızdır’ öykünmesi bence hiç de yabana atılacak bir şey değil.

Çoğu modernist iktisatçılar bu cümlenin entelektüel sermayenin ana unsuru olduğunda hemfikir. İşin sırrı ise çok iyi bilindiği sanılan ilişki yönetiminde…

İnsan unsuru olmadan klasik sermaye pek işe yaramıyor. Bunu harekete geçiren güç eğitim, moral, çalışan bağlılığı ve psikolojik motifler.

Bir bakıma para kadar çok sayıda beyinsel enerjinin bir amaç etrafında odaklanıyor olması önemli. Takım anlayışı ise bu sermaye türünü geliştiren ana unsurlardan biri.

MÜŞTERİ SERMAYE DEMEKTİR

“insanlar eşyaları değil, beklentileri satın alırlar!”

Bilirsiniz, bu ünlü cümleyi iş yaşamımın ekseni haline getirdiğim Theodore Levitt’ten aktarıp sundum çoğu zaman.

CRM anlayışının bu kadar keskinleştiği dönemde, müşteri portföyü de bir sermaye unsurudur elbette. Ama onu sermeye olarak görmediğiniz sürece avucunuzun içinden kayıp gitme ihtimali çok fazladır. Tıpkı para gibi likit ve kaygan yapıda. Kıpır kıpır ve oynak…

Lafı sulandırmadan söyleyelim: Belki de en önemli sermeye unsurunuz, sizin sadık müşterilerinizdir. Unutmayın; Henry Ford şöyle demiş zamanında: “Arabayı kimin kullandığım sakın ola ki aklınızdan çıkarmayın!” Ya da bizim şu ünlü “Müşteri kraldır!” lafım…

Ve tam bu aşamada Peter Drucker’m o ünlü sözü akla geliyor hemen: “İşiniz nedir sorusunun yanıtını siz değil, müşterileriniz verir ancak!”

SOMUTTAN SOYUTA DOĞRU

Peki, ‘sermayeleşen’ değerler neler olabilir başka? işte burada klasik sermaye ^kavramına ortak olabilecek, hatta kimi “zaman onu aşan konuma gelen yepyeni unsurlar devreye giriyor.

Bilen bilir; ölçülebilir, tartılabilir her şey birer sermayedir aslında… Üstelik bunlar neredeyse varlık yönetimine konu olabilecek olgunluğa doğru gitmektedir günümüzde. Ağırlıklı sırayı düşünmeden birkaçını sayalım hemen:

MARKA:

Aktifinizdeki değerleri kimi zaman katbekat aşan sermaye odaklarından biridir marka dediğimiz şey. Bir kurumun adeta can suyudur. Eskiyip tanındıkça değerlenen gerçek bir metadır.

Bir şirketin asıl zenginliğinin markalan kadar büyük olması bundandır. Psikolojik algıyı harekete geçiren en etkili güç markadır. Ve markanın belleklere kazınmış kaligrafisi, şekli, sembol görüntüsü gerçek bir tablo gibidir. Bu süreç bir tablonun bir kasa dolusu paradan daha değerli olmasına benzetilebilir.

KALİTE:

Kaliteyi sermaye sıralamasında üst sıralara koymamız sakın sizi şaşırtmasın. Çünkü kalite bulunduğunuz pazarda sizi anında koşulsuz lider yapar. Bu süreç biraz zaman alsa da eninde sonunda gerçekleşir.

Aritmetik değerlere bağlanan sermayenizi; hatta kârınızı borsa tablolarına taşıyabilirsiniz.

Ama asıl sermayeniz olan kalite anlayışını ancak müşteri yoluyla değerlendirebilirsiniz.

Kalite anlayışını kurumsallaştırdığımz anda aktifiniz de kurumsallaşır böylece.

Büyüdüğünü, zamanla gelişip genişlediğini görürsünüz.

Unutmayın; kalitede sıradanlık iş dünyasında ve sanayi hayatında en büyük günahtır. Kalite iddianızın gerçek bir sermaye olması biraz da bundandır.

Şunu da söyleyelim: Her tür sermaye biraz makyajla sevimli hale getirilebilir; ama iş kaliteye gelince onun gerçek görüntüsünü değiştiremezsiniz.

Üstelik kalite durağan bir kavram da değildir. Her zaman yaptığınız şeyi yaparsanız sermayeniz sadece pul olur.

‘Kalite geliştirme’ denilen o sihirli kavramı kurumsal anlamda içselleştirmek gerekir.

BİLGİ:

En başta teknolojinin yakıtı olan gerçek sermaye bilgidir. Ve çok bilinir:

“Taze bir bilginin yerini tutacak bir şey yoktur!” Batı uygarlığının köşe taşlarından biridir bu cümle…

Eğer güncel bilgilerle donanmamışsanız kayıtlarınızdaki unsurların pek de değeri olmadığını eninde sonunda anlarsınız.

Günümüzün en önemli sermaye türü bunun için güncellenmiş bilgidir. Yenilikçilik (inovasyon) da zamanın ötesindeki bilgiyle mümkün hale gelir.

Dahası, sosyal medyayı öne geçirip onu baş tacı yapan da yine güncellenen bilgidir. Bilgiyle takviye edilmemiş bir sermayenin değeri her zaman tartışılır.

Bilgi Toplumu oluşmadan önce ünlü şair ve düşünür Oscar Wilde şöyle bir laf etmiş: “Bilgi müthiş bir şeydir, fakat güncel bilgiye değer hiçbir şey öğretilemez; yaşanması gerekir!”

TECRÜBE:

Bir başka deyişle ‘deneyim’ dediğimiz şey belki de yaşamsal sermayedir. Gözle görülmez ama toplum tecrübeyi hissettirmeden para gibi tedavül eder.

Soyut gibi görünen gerçektir bu.

Tecrübe dediğimiz şeye aritmetik sermaye cinsinden değer biçmek olanaksızdır. Kişilerin olduğu kadar, kurumların da tecrübesi vardır ve her zeminde gerçek sermaye yerine geçer.

Tecrübesiz bir mirasyedinin cebi daima deliktir. Şirketler tecrübeyle şirket olur. Yine Benjamin Franklin’in zamanında söylediği şu sözü hiç unutmamak gerekir: “Tecrübe pahalı bir okuldur; ama acemiler başka okulda yeni şeyler öğrenemez!”

HEYECAN:

Ve geldik sermayenin en soyut şekline. Önce heyecan ile hırsı birbirinden ayırmak gerekir. Hırsın içinde biraz ihtiras vardır. İhtiras (tutku) olmadan iş yapmak, hatta kurumsallaşmak zordur. Fakat heyecan olmadan böyle bir tutkunun değeri yoktur, bu da sermaye yerine geçmez.

Burada ifadeye koyduğumuz heyecan kolektif; ihtiras ise bireysel bir kavramdır. Heyecan öyle bir sermayedir ki yalnız bireyi, kurumu, toplumu değil, koca bir ulusu bile etkileyebilir.

Sıradanlık bir kuruluşta heyecan olmadığında ortaya çıkar. Heyecan duyulmayan hiçbir iş başarılamaz. Heyecanını yitiren bir şirket yavaş batmaya doğru yol alır.

Heyecan imkânsız olanı istemektir. İmkânsızı isteyenler en iyiye yatırım yapmış olur. Bu iş parayla pulla olmaz.

Yazının başında ‘ölçülebilir, tartılabilir her şey sermayedir’ dedik. Bu bağlamda heyecanı nasıl ölçeceğiz? Yanıtı kolaydır aslında: Bir işletmede verimlilik (prodüktivite) net olarak ölçülebiliyorsa bu değerler kurumda heyecanın da ölçüsüdür. Bu kadar basit! Çünkü verimlilik yalnız planla programla değil, insanlara aşılanan coşkuyla (yani kolektif heyecanla) oluşur.

Nur Demirok / Para

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir Yorum

  1. Sıradanlık bir kuruluşta heyecan olmadığında ortaya çıkar. Heyecan duyulmayan hiçbir iş başarılamaz. Heyecanını yitiren bir şirket yavaş batmaya doğru yol alır.
    Heyecan imkânsız olanı istemektir. İmkânsızı isteyenler en iyiye yatırım yapmış olur. Bu iş parayla pulla olmaz.

    Çok doğru söylemiş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu