İnternet Canlı Bir Meta-Organizma Olabilir mi?
İnternet Canlı Olsaydı
BİRÇOĞUMUZUN hayatına go’lı yılların ortalarında girdiğinde gözlerimiz öyle kamaşmıştı ve bu ışıltıya rağmen yapabileceklerimiz öyle kısıtlıydı ki, biraz daha geleceği görebilen bir arkadaşınız gelip size “Bir gün oturduğumuz yerden yemek sipariş edeceğiz” dediğinde büyük bir şaşkınlık yaşabiliyordunuz. Şimdi komik gelebilir ama o zamanlar interneti henüz hayatlarımızı kolaylaştıracak pratik çözümler üretmek için kullanmaya başlamamıştık. Şimdiyse bilginin hızla yayıldığı, hatta öngörülemeyen bir şekilde büyüdüğü radikal bir dönüşüm geçiriyoruz. Artık internet sayesinde her türlü bilgiye ulaşma imkamna sahibiz.
Hatta Google gibi gelişmiş arama motorları tıpkı bir kâhin gibi hizmet veriyor: Dilediğiniz soruyu sorabilir ve cevaba saniyeler içinde ulaşabilirsiniz. Ancak tıpkı kâhin örneğinde olduğu gibi, alacağınız cevabın her zaman sizi tatmin edecek türden bilgi içermesini bekleyemezsiniz. İnternet hayatlarımızın önemli bir parçasını oluşturuyor. Ama uzun yıllardır hayatımızın içinde olsa da aslında hala yeni bir teknoloji. Hatta emekleme aşamasını henüz tamamlamak üzere. Ayakları üzerine kalkıp yürümeye başladığında bu devasa bilgi ağının tarihimizi nasıl etkileye-ceğiniyse bilemiyoruz. Böyle bir devrimin içinden geçiyorken, olayların nasıl gelişeceğini ya da sonunda nereye varacağımızı öngörebilmek pek kolay olmuyor. Dolayısıyla hiçbir şey planlandığı gibi gitmeyebilir. Özellikle de bu bir teknoloji devrimiyse. Tarihe hızlıca bir göz attığımızda teknolojinin nadiren tahmin edildiği şekliyle kaldığını, çoğu kez amaçlanan kullanımın ötesine geçerek bambaşka bir noktaya vardığını görebiliriz. Yine de şu anda tüm karmaşıklığına rağmen nispeten öngörülebilir bir yapıda olduğu için kısa vadede neler olabileceği üzerine bazı iyi teoriler geliştirilebiliyor.
90’lı yılların sonunda, MIT Medya Laboratuarı kurucularından Nicholas Negroponte; interneti kullanan ve her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşabilen çocukların gelecekte ulus kavramından bağımsız-laşacağını çünkü tüm dünyaya eş zamanlı erişim kazanacaklarını söylemişti. Günümüzde bunun sonuçlarını bizzat görmeye başladık bile. Şimdi bu çocuklar birer yetişkine dönüştü. Dahası interneti onlar yönlendiriyorlar.
İNTERNETİN EVRİMİ
Eğer internet canlı olsaydı ve ona evrimsel biyoloji perspektifinden baksaydık; çok hücreli bir organizmaya dönüştüğünü, hatta bir sinir sistemi geliştirmeye başladığını görürdük. Peki gerçekten canlı olabilir mi? Biz karbon temelli varlıklar, gücünü silikon bazlı teknolojisinden alan, dev bir ağa bağlanmış bilgisayarlarımızın başına oturduğumuzda birbirine muhtaç ama aynı zamanda birbirini tamamlayan iki farklı organizmayı mı temsil ediyoruz? Eğer öyleyse bir simbiyotik ilişki yaratıyor olabiliriz.
Hepimiz karbonun yaşamın temel yapı taşı olduğunu, o olmadan bir yaşamdan bahsetmenin mümkün olmadığını biliyoruz. Ancak 1950’lerde keşfedildiği üzere silikon da doğal yaşamın önemli bir parçası. Örneğin 50 kilogram ağırlığındaki bir insamn vücudunda 13 gram silikon bulunuyor. Silikon doğal bir element ve doğada bolca bulunmakta. Özetle şunu söyleyebiliriz; karbon ve silikon bir arada çalışarak canlı organizmaları oluşturma becerisine zaten sahipler. Hatta aslına bakarsanız, bir gün bu veya başka bir gezegende sadece silikon bazlı bir yaşam formu bulunabileceğini düşünenler bile var. Yani karbon değil de silikon temelli bir yaşam oluşması ihtimali teorik olarak mümkün. Özellikle de sıcak, hidrojen açısından zengin fakat yetersiz miktarda oksijen bulunan bir ortamda. Bazı bilim insanları, bir gün olur da böyle bir canlıyla karşılaşırsak, bunun en azından enformasyonu iletebilecek kadar zeka geliştirebilmiş bir yaşam formu olacağım söylüyorlar.
MIT profesörlerinden Seth Lloyd da internet ve insan arasında sıra dışı bir ilişki kurulmaya başladığını düşünüyor. Lloyd özellikle kuantum bilgisayarlar konusundaki çalışmalarıyla tamnıyor. Evrenin de dev bir kuantum bilgisayar olabileceğini söyleyen Lloyd; “eğer böyle bir kuantum hesaplama evreninde yaşıyor olmasaydık kuantum bilgisayarları üretemezdik” diyor. Ünlü fizikçi Richard Feynman da kuantum sistemlerin kendi içlerinde başka kuantum sistemleri simule edebilecekleri fikrini savunuyordu. Bu durumdan yola çıkan Lloyd, insan beyninin de aynı kategoride olduğunu söylüyor. Yani beynimiz, evren, bilgisayarlar ve hatta internet benzer temellere dayanarak çalışan karmaşık sistemler. Lloyd; “Bana göre internetin en önemli özelliği kontrol altına alınamaz oluşu” diyor ve yakında kendi ellerimizle yarattığımız bu sistemin biz insanların yapabileceğinden çok daha fazla enformasyon üretmeye başlayacağına dikkat çekiyor.
KÜRESEL BEYİN BİLİNÇ Mİ KAZANIYOR?
1996 yılında, yani internetin henüz nasıl gelişeceği veya ne şekilde büyüyeceği bile belli değilken, yapay zeka konusundaki çalışmalarıyla tanınan matematik profesörü Ben Goertzel ve Belçikalı sibernetik uzmanı Francis Paul Heylighen “Global Brain” (Küresel Beyin) adlı bir çalışma grubu kurdular. İnternetin bir gün bilinç kazanabileceğini fark etmiş, bu fenomeni detaylı bir şekilde inceleyip gelecekte neler olacağına dair teoriler oluşturmak istemişlerdi. Kısa süre içinde gruba birçok araştırmacı dâhil oldu. İnternet hızlanıp daha “akıllı” olmaya başladıkça herkesi ve tüm yaşamı kuşatan bir ağa dönüşeceğini söylüyor, bir noktadan sonra bu sistemin dev bir beyin gibi çalışmaya başlayacağını düşünüyorlardı. Gerçekten de sayılar günümüzde 1,5 milyar kullanıcının ıo milyar adet bilgisayarı içeren internet ağına bağlı olduğunu gösteriyor. Bunun tek bir sistem olduğunu düşünelim; o zaman internetin omurgası ıo üzeri 19 adet transistor içeriyor olurdu. Bu rakam insan beynindeki sinaps sayısından (1000 trilyon civarı) 10 bin kat daha büyük.
Yapılan araştırmalar internetin tıpkı insan beyni gibi çalıştığını gösteriyor. Her ikisi de çalışma mekanizmaları açısından geniş ölçekli karmaşık ağ sistemleri olarak adlandırılıyorlar. Beyinde bilgi iletimi nöronlar ve sinapslar aracılığıyla gerçekleşirken, internette sinapslarm yerini kablolar, hücrelerin yeriniyse kişisel bilgisayarlarımız alıyor. Ben Goertzel; “İnternet tıpkı bir beyin gibi davranıyor ve daha şimdiden bağımsız bir zekaymış gibi hareket etmeye başladı. Bilinçten bahsediyorsak, belli bir derecede bilince sahip olduğu ortada” diyor. Gerek Seth Lloyd gerekse Ben Goertzel, bu gücün hiçbir zaman bize karşı çalışacağını düşünmüyorlar. Aksine insanlığı bir adım ileri götürebilecek kadar uyumlu davrandığını hatırlatıyorlar.
İnternet gerçekten tıpkı insan beyni davranıyor; bilgiyi alıyor, işliyor, hatırlıyor (geri çağırıyor) ve iletiyor. MIT Medya Laboratuarı kurucularından biri olan Joi Ito da onun evrim geçirdiğini düşünenlerden. Hatta bugünlerde laboratuarlarında bir tür beyin/bilgisayar arayüzü tasarlıyorlar. Joi Ito ve çalışma grubu, insan ve internet arasındaki ilişkinin yeni bir boyut kazanacağını; gelecekte internetin de insan beyni veya vücudundan bilgi transfer etmeye başlayacağını düşünüyor. Yeni tasarlamaya başladıkları arayüz de bununla ilgili.
Ito’nun sözleriyle ifade edecek olursak; “İnternet ağı vücutlarımıza hiç düşünmediğimiz bir şekilde erişecek. Örneğin, sentetik moleküler biyolojiyi kullanarak, yani yapay bakterilerle vücudumuza girip tarama yapabilir ve istediği bilgiyi transfer edebilir.” Nanoteknoloji sayesinde insan vücudunu araştırmak üzere mikroskobik boyutlarda cihazlar üretebildiğimiz gerçeğinden yola çıkarsak Ito’nun bu açıklamaları, aslında bilimsel açıdan oldukça mantıklı bir gelecek senaryosuna işaret ediyor. Zaten bunun işaretleri ortaya çıkmaya başladı. Günümüzde sentetik moleküler biyoloji, insan vücudundaki hücrelerin kendi aralarında kurdukları iletişim veya bilgisayar ağ sistemlerinin güvenliği gibi birbirinden farklı araştırma alanları artık ortak noktalarda birleşiyorlar. Örneğin bazı bilgisayar sistemleri uzmanları, virüslerden korunmanın yeni yollarını keşfedebilmek için insanların bağışıklık sistemini incelemeye başladılar. Böylece belli kalıplara göz atarak patojenleri nasıl elimine edebildiğimizi çözmeye çalışıyorlar.
Aslında hatırlatmakta fayda var; henüz bilincin ne olduğunu, nasıl oluştuğunu ve ne şekilde çalıştığını bilimsel anlamda aydınlatabilmiş değiliz. Elbette ortada birçok teori var ama bu teorilerin bazıları birbiriyle tamamen çelişiyor. Ailen Enstitüsü Beyin Bilimleri Merkezi yöneticisi ve sinirbilim uzmam Christof Koch, internetin bilinç kazanıp kazanmadığını söyleyebilmek için önce bilinci anlamamız gerektiğini hatırlatıyor. Koch, kariyerini bu fenomeni çözmeye adamış olan bilim insanlarından biri. Bilincin çalışma mekanizmasının internetteki bilgi alışverişine oldukça benzediğini düşünüyor.