En İyi Mimarlık Şirketleri ve Marka Olmuş Mimarlar
En iyi mimarlık şirketleri hangileridir? Marka olmuş mimarlar ve markalı mimarlık hakkında ki rehberimiz ilginizi çekecektir.
DEVASA konut projeleri, yüksek katlı rezidans ve ofis binaları, alışveriş merkezleri… Bu kavramlar son 10 yılda hayatımıza giderek daha çok girdi. Önce yükseklik ve büyüklükleriyle şaşırttılar bizi. Ardından bazılarına farklı mimari tasarımları nedeniyle hayran kaldık. Alkış ve övgülerimizi ise çoğu zaman projenin yatırımcısı olan müteahhide yönelttik. “Bu projenin mimarı kim?” diye sormak çok da aklımıza gelmedi. Aklımıza gelse bile onların kim olduğu konusunda pek de bilgimiz olmadı.
İçeriğe Ait Başlıklar
Markalı Mimarlık
İnşaat sektöründeki gelişmeyle birlikte artık yurtiçi ve yurtdışmda markalı yapılar yapan onlarca müteahhidimiz var. Her birinin başarı hikayelerini defalarca yazdık. Peki bu sektör büyürken bu alanda kendini kanıtlayan markalı mimarlarımız yok mu? Türkiye’de ve yurtdışında çok özel yapılara imza atan, kendi alanında marka olmuş mimarlarımızı araştırdık. Aslında bunların çoğu tüzel kişilikleriyle faaliyet gösteriyorlar ama onları ‘mimarlık şirketleri’ ctarak değil de kendi jargonları ve çalışma şekilleri itibariyle ‘mimarlık ofisleri’ olarak nitelendiriyoruz, Türkiye’nin markalı mimarlık ofislerini ve kurucularının hikayelerini bu araştırmamızda okuyacaksınız.
Serbest Mimarlar
Türkiye’de mimar ve mühendis odalarına kayıtlı mimarların sayısı 43 bini buluyor. Bunlara kamuda çalışan ya da mimarlık okuyup da mesleğini yapmayan mimarlar dahil değil. Bunlar içinde kurumsal yapıya bürünmüş, marka olmuş ya da olma yolunda ilerleyen ofis sayısı 100’ü ancak buluyor. Her ofisin ortalama iki ortağı olduğu düşünüldüğünde Türkiye’de ‘yıldız’ olarak nitelendirilebilecek yaklaşık 200 mimarımızın olduğunu söylemek mümkün.
Mimarların en güçlü sivil toplum örgütlenmesi olan İstanbul Serbest Mimarlar Derneği’ne üye mimar sayısı 85 civarında. 11 yıl önce kurulan dernek kendi ifadesiyle “nitelikli yapılar yapan ve serbest çalıdan” mimarları üyeliğe kabul ediyor. Referans ve portfolva (daha önceki yaptığı projelerle ilgili kısa tanıtımların yer aldığı tanıtım kiti) hazırlamaya önem veren dernek, üniversite hocalarım üyeliğe kabul etmiyor.
İstanbul Serbest Mimarlar Demeği Başkan Yardımcısı Kereni Erginoğlu, “Mimarlık serbest olarak yapılması gereken bir meslek. Sanatın özgür olması lazım. Bir patrona bağlı olarak çalışan mimar özgür olamaz. Bağımsız olarak üretim yapılması önemli. Bu nedenle derneğimiz yalnızca serbest çalışan mimarları seçerek üye alıyor” diyor.
Kurumsallaşma Yolunda
Türkiye’de mimarlık bireysel bir meslek olarak icra ediliyor. Bu nedenle genelde serbest çalışan mimarlar bir ya da iki kişilik ofislerle çalışma hayatlarını sürdürüyor. Oysa dünyada 400-500 çalışanın olduğu adeta ‘mimarlık fabrikaları’ var. Türkiye’de ise markalı işler yapan mimarlar tam da bu ikisinin arasında yer alıyor. Genellikle 20-30 kişilik ekiplerle çalışan bu mimarlık ofisleri, kurumsallaşma yolunda ilerliyorlar. Ancak yine de bu ofislerde kurucu bir ya da iki mimarın ‘star’ olduğu ve onların dediğinin yapıldığı bir sistem söz konusu.
Türkiye’de 100’ün üzerinde çalışanı olan mimari ofis sayısı bir elin beş parmağını bile bulmuyor. Murat- Melkan Gürsel Tabanlıoğlu çiftinin yönettiği Tabanlıoğlu Mimarlık ile Emre Aralat ın başında olduğu EAA Mimarlık en geniş ekiple çalışan ofisler olarak biliniyor. Prof. Dr. Ertun Hızıroğlu ile kardeşi Ali Hızıroğlu nun kurduğu ERA Mimarlık ise mimarlığın yanı sıra mühendislik hizmeti de verdiği için bu alanda en geniş ekibi bulunan ofisler arasında yer alıyor.
Hedef, Pritzker Ödülü
Mimarların deyimiyle, mimarlık takdirle değer kazanan bir alan. Bu takdir mekanizması da daha çok ödüllerle hayat buluyor. Bu nedenle bir mimarın tamnırlığmda yaptığı projelerin ve o projelerin de aldığı ödüllerin önemi büyük. Amerika’da Hyaat Foundation’un verdiği Pritzker Ödülü alanındaki dünyanın en saygın ödülü olarak kabul ediliyor, ‘Mimarlığın NobelT olarak kabul edilen ödül 1979 yılından beri her yıl yalnızca bir mimara veriliyor. Şu ana kadar hiçbir Türk mimarı bu ödülü kazanamadı.
Pritzker dışında da önemli mimarlık ödülleri var. Bunlar arasında Royal Institute of British Architects’in (Kraliyet Britan-yalı Mimarlar Enstitüsü) verdiği RIBA Ödülleri, Dünya Mimarlık Festivali kapsamında verilen Aga Khan Mimarlık Ödülleri ve American Institute of Architects (Amerikan Mimarlar Enstitüsü) verdiği ödüller ilk sıralarda geliyor. Ancak şunu belirtelim ki dünyanın en önemli gayrimenkul fuarı MIPIM gibi organizasyonlar kapsamında verilen ödüller mimarlar arasında çok itibar görmüyor. Türkiye’de Mimarlar Odası’nın iki senede bir verdiği Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, meslek adamları tarafından muteber kabul edilen ödüllerden.
Bu arada mimarlık mesleğinin özünde ‘yarışmanın olduğunu da söylemeden geçmemek lazım. Yatırımcılar genellikle bir mimari proje yarışması açıyor. Yarışmalar kimi zaman davet usulü oluyor; girişimci bedeli karşılığı konsept proje (ön proje) yaptırıp, bunların içinden birini seçiyor.
Ortaklık Şart
Türkiye’de mimarlık halen bireysel bir meslek ama büyüme yolunda olan ofislerin tümünde genelde iki mimarın ortaklığı görülüyor. Bu ortaklar parayı olduğu kadar işi de paylaşıyor. Zaten birçok şirketin adı da aynı zamanda ortak olan ‘star’ mimarların ad ve soyadlarını taşıyor. İşin her aşamasını kontrol eden, gerekirse müdahale eden ofis sahibi mimarlar öyle patron gibi oturup para saymakla yetinmiyor. Kurulan ekiplerin başında yer alıp gerekirse projenin bitirilmesi için sabahlıyorlar.
Erginoğlu Çalışlar Mimarlık’ın ortaklarından Kerem Erginoğlu, ortaklığın kendilerine kattıklarını şu cümlelerle anlatıyor:
“Mimarlık meşakkatli bir iş. Destek olmak için ortaklık yapılmasında fayda var. Bizimkisi ticari kaygısı olmayan, mesleki anlamda gönül vermiş olma birlikteliği. İkimiz de işimizi iyi yapıyorduk. Sermayemiz mimarlığa olan sevgimi/di. Bizim önceliğimiz işimizi yapmak. Sonra parayı kazanıyorsunuz. Kazandıktan sonra parayı paylaşmak kolay.”
Yabancı İlgisi Az
Peki, yerli mimarlık ofislerine yabancılar ortak olmak istiyor mu? Bu konuda çok fazla bir istek olduğunu söylemek mümkün değil. Genellikle projelerde ‘partnerlik yapılıyor ama fiili ortaklığa yabancılar pek sıcak bakmıyor. Bunun nedeni yabancıların Türkiye pazarına girmek için yerli bir ortağa gereksinim duymamaları. Ayrıca yerli bürolar hem karlılık hem de iş hacmi itibariyle yeterli büyüklüğe ulaşmamış olarak değerlendiriyorlar. Örneğin Amerikalı bir mimarlık grubu bir Türk mimarlık ofisine ortak olmaktansa Türkiye’ye gelip rahatlıkla ticari faaliyetini yürütebiliyor. Proje gelince de hemen ekip gurup, gerekirse yerlilerle ‘proje ortaklığı’ yapıyor. Ayrıca teknolojinin getirdiği olanaklarla yurtdışmdan rahatlıkla çizim desteği de alınabiliyor.
Genlerle Geçen Meslek
Mimarlığın genlerle geçen bir tarafı var mı bilinmez ama Türkiye’deki birçok marka mimarlık ofisinin birkaç nesildir bu işi devam ettiklerini söylemek mümkün. Mimarların çocukları da genelde mimar oluyor, Doğan Hasol’un kızı Ayşe Hasol Erktin, Behruz Çinici’nin oğlu Can Çinici, Hakan Dalokay’m oğlu Vedat Dalokay, Aydın Boysan’m oğlu Burak Boysan, Cafer Bozkurt’un kızı Defne Bozkurt babalarının mesleklerini sürdürüyorlar. Türkiye’nin en tanınmış mimarlarından Emre Arolat’m annesi Şaziment ile babası Neşet Arolat da Türkiye’nin tanınmış mimarlarındandı.
14 yıl ailesiyle birlikte çalışan Arolat bir röportajda meslekteki ilk dersini şu sözlerle anlatıyordu: “Hem annem hem de babam mimar. Üstelik ben kendimi bildim bileli hayli faal bir ofisleri vardı. İlkokulda derslerimi o ofiste yapar, çalışan mimarlarla aynı masalarda oturur, zaman zaman onlara takılır ve elimden geldiğince yardım ederdim. Sanırım 9-10 yaşların-daydım ve İzmir Hükümet Konağı yarışması için hazırlanan balsa ağacı ile yapılmış bir maket görmüştüm okuldan geldiğimde.
Tam anlamıyla büyülendiğimi hatırlıyorum, Saatlerce makete bakmış, yakında kimse olmadığı zamanlarda yumuşakça dokunmuştum birkaç kez. Sonra babam gelmiş ve sanırım benim anlayabileceğim bir dille projenin konseptini anlatmıştı. O gün mimarlığın bir form oluşturmanın çok ötesipde bağlamsallıklar içeren ciddi bir mesele olduğu hak-kındaki ilk dersimi almış olmalıyım.”
“Hak Ettiğimizi Alamıyoruz”
Türkiye’de inşaat sektörüftbu kadar hızla gelişirken mimarlar hak ettikleri payı alabiliyorlar mı? Görüştüğümüz mimarlar bu konuda ağız birliği etmişçesine ‘hayır’ diyorlar. Türkiye’de inşaat maliyetinin genellikle yüzde 2-3 u mimariye gidiyor. Mimarlar bu oram çok az buluyor. Türkiye’nin duayen mimarlarından olan Has Mimarlık Yönetim Kurulu Başkam Doğan Hasol,
“Mimarlar hak ettikleri payı alamıyor; bu açık. Mimari büroların bir eli yağda bir eli balda değil. Bir müt eahhi t reklamda masanın üstündeki projeleri kalkıp eliyle süpürebiliyor. Dolayısıyla mimarlar eskisi kadar saygın değil artık” diyor.
Doğan Hasol’un 25 yıllık mimar olan kızı Ayşe Hasol Erktin ise, “Ben mesleğe başladığım yıllarda bir projenin bedeli inşaat tutarının yüzde 5’i olarak hesap edilirdi. Şimdi ise bilgiye verilen değer çok azaldı” tespitinde bulunuyor.
Mimar Kerem Erginoğlu ise, mimarlık bürolarını karsız işletmeler olarak görüyor. “İnşaat maliyetinin yüzde 2-3’ünii alıyoruz. Oysa yönettiğimiz ekonomi bunun 30 katı civarında” diyen Erginoğlu, bu durumun farkına müteahhitlerin ve devletin varması gerektiğine inanıyor. Erginoğlu değerlendirmelerini şöyle sürdürüyor; “Ingiliz mimar Norrnen Poster, Kazakistan’da bir proje çizdiği zaman bir baraj ihalesi almış gibi ciddi paralar harcıyorlar. O binanın fiyatı tek başına milyar pound tutuyor. İngiliz cephe malzemesi ve kaplamasını getiriyor. Dolayısıyla bizim yönettiğimiz bir ekonomi var. Devletin bunun farkına varıp destek vermesi lazım. Müteahhitlerin de bu anlamda düşünüyor olması lazım. Mimarın her çizgisi bir para.
O parayı ne kadar doğru dizayn ederseniz, müteahhit de yaparken o kadar para kazanabilir. İyi bir aşçının yaptığı 10 TL’lik yemeğe 50 TL veriyoruz. Türk müteahhitler yurtdışında çok iş yapıyor. Mümkün olduğunca Türk mimarlarla yurtdışma gitmeleri gerekir. Böyle-ce Türk inşaat sektörünün ürünlerini kullanırlar, ihracata katkı sunarlar.”
Suyabatmaz Demirci Mimarhk’m ortağı mimar Hakan Demirci ise, mimarların işin doğası gereği hak ettikleri payı alamayacaklarına inanıyor, Demirel konu ile ilgili görüşlerini, “Biz hayal satıyoruz. Babaanneden kalan bir broş var. 10 bin dolarlık bir şey ama 500 TL veriyorlar. Zaten mimarın beklentisi çok para kazanmak değil. Para kazanalım, ofisi döndürelim diye düşünüyorlar. Müteahhitler ise çok para koyuyorlar, çok para kazanıyorlar” diye durumu özetliyor.
“Büyük Değiliz”
Mimarlar inşaat sektöründeki gelişmeden parasal olarak hak ettikleri payı alamıyorlar ama inşaat sektörünün gelişmesinin kurumsal mimarlık ofislerinin oluşmasına katkıda bulunduğu da bir gerçek, Ancak dünya ile karşılaştırıldığında halen çok gerideyiz. Mimar Hasan Çalışlar, iki sene önce Amerika’nın Minnesota Eyaleti’ne yaptığı bir iş gezisindeki gözlemlerini şöyle anlatıyor: “İnşaat patlamasından bahsediyoruz… İki yıl önce Minneapolis kentine gittik. Bize birkaç mimarlık bürosu gezdirdiler. ‘Krizden dolayı küçüldük.
Şu anda 600 kişiyiz” dediler. Üçüncü bürodan sonra nefesimiz tükendi. Burası, hastane projeleri, burası ofis projeleri katı dediler. Dünya piyasasına çıktığınızda tüm büyük projeleri uluslararası firmalar alıyor. Oysa bu büyük projeleri yapabilecek teknik bilgiye ve kabiliyete sahibiz. Biz henüz büyük bürolar haline gelme becerisini gösteremedik. Oysa İstanbul gibi bir şehirde 100 kişinin üzerinde çalışımı bulunan 30 organize mimarlık bürosu olması gerekirdi.”
Takdir ve Markalaşma
Mimarlıkta markalaşmanın takdirle çok alakalı olduğuna değiniyor Hakan Demirel, “Çok iyi tasarımcı olabilirsiniz ama o coğrafya 1 sizin tasarım kabiliyetinize hiç yüz vermeyebilir. Çok kabiliyetsiz bir adamsmızdır, o ülke büyük proje yapmaktan etkileniyordur; çok önemli bir adam haline gelebilirsiniz” diyen Demirel, büyük ölçekli mimari ofislerin yaratıcılığı öldürdüğünü savunuyor ve şu değerlendirmelerde bulunuyor:
Mimar Selçuk Avcı ise, Türkiye’de mimari ofislerin büyümesi için çalışanlara daha fazla değer verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Avcı şu değerlendirmeyi yapıyor: “Müteahhitlerin gözünde mimar çizim yapan, kağıdın ötesinde değeri olmayan insan olarak görülüyor. İşveren değer verip para vermiyor, mimarlar da bunu kabullenip birbirleri ile ücret savaşma giriyorlar. Mimar yeterince para kazanamadığı için işini yüzeysel olarak yapıyor. Çalışan insanlara da az para veriliyor. Bugün patron mimarın altındaki 10 yıllık tecrübeli ve ofisi yönetebilen bir mimar 6 ile 8 bin TL arasında para alıyor.
Bizdeki ofislerin büyüyememeleri-niıı nedenlerinden biri de bıj. Avrupa’da tasarımcıya değer veriliyor. Hiyerarşide tutarlı kazançlar elde ediliyor, Patronun altındakiler iyi para kazanıyor, o insan da işe hayatını veriyor. Türkiye’de asistan mimar bile kendi işini yapmaya çalışıyor; aksi takdirde kazanabileceği parayı kazanamıyor. Türkiye’deki piyasa değerinin altında çalışıyor. Bu nedenle de yurtdışmda yaratıcılık açısından rekabet göstermeleri imkansız oluyor. Patronun kendisi kadar yaratıcı tabaka başka yerlere gidiyor; dolayısıyla da ofisler hep küçük kalıyor. Dünyada rekabet yapamıyorlar. Burada büyümek çok mümkün değil.
Yabancı Konsepti
Uluslararası büyük projelere imza atmış mimarlık ofislerimiz parmakla gösterilecek kadar az ama son yıllarda projeler pazarlanırken özellikle yabancı mimarların admı çok duyar hale geldik. Özellikle de konsept projelerde… Türk müteahhitler ön konsept projeleri yabancılara yaptırıp, uygulama ve detay çalışmalarda yerli firmalarla çalışma eğilimindeler. Konsept projelere verilen paralar 50 ila 250 bin dolar arasında değişiyor. Müteahhitler yabancı mimarlarla toplantı ayarlamak için aylarca uğraşırken, konsept projeyi de bir yılda ancak alabiliyorlar. Oysa yerli mimarlık ofisinden 40 günden daha az sürelerde konsept proje isteyenler bile var. İsminin açıklanmasını istemeyen bir mimar bu konudaki eğilimi şöyle anlatıyor:
“Türk müteahhitler 100 bin euro’ya konsept projeyi yabancıdan alıp uygulama projelerini en ucuz fiyat veren Türk mimarlık ofisine verme eğilimindeler. Böylece de işi 300-400 bin euro’ya bitiririz diye düşünüyorlar. Bir anlamda hayali dışarıdan alıp, işi ucuza bitirmeye çalışıyorlar.”
Sıkıntılar olsa da Türkiye’de kurumsal mimarlık şirketlerinin oluşmaya başladığı kesin. İşte kendi alanında marka olmuş mimarlar ve onların ofisleri…
İlk ofis yatırımı 10 bin dolar
Türkiye’de kamu ve vakıf üniversitelerinde 85 mimarlık fakültesi var. Her yıl binlerce mezun mesleğe adım atıyor. Gençlerin kendi işini kurmadan önce bir markalı mimarlık ofisinde en az beş yıl çalışmaları öneriliyor. Mimar Sinan Üniversitesi, ODTÜ ve İTÜ’nün mimarlık fakültelerinden mezunlar işe alımda bir adım öne geçiyor. Vakıf üniversiteleri arasında ise Bilgi Üniversitesi’nin mimarlık fakültesi başarılı bulunuyor. İşe alımda çizilen projeler ve yarışmalarda alınan başarılar, oyuna önde başlamak için şart. Doğal olarak her mimar kendi ofisini açıp, isim yapmayı tercih edebilir. Emek, yetenek ve biraz da ilişkiler başarı yolunu rahatlıkla açabilir.
Genç mimarlar bundan 20-30 yıl önce bir cetvel, bir gönye ile kendi ofisinizi açıp küçük ama başarılı işler yapabiliyordu. Günümüzde işler eskisi kadar kolay değil. Çünkü hem binalar çok daha karmaşık bir hale geldi hem de ölçekler büyüdü. Tek başına star bir mimar olmak zor. En az 8-10 kişilik bir proje ekibi kurmak gerekiyor. Ortağı olsa bile yalnız bir mimarın büyük proje yapması teknik olarak mümkün görünmüyor. Eskiden T cetveli ile kalem çizim yapmak için yeterliyken artık özel bilgisayar programları kullanmak gerekiyor. Mimarların başlangıç sürümlerinin maliyeti 2 ile 5 bin dolar arasında değişen mimarlık uygulama yazılımları alması şart. Özetle, ofis yatırımıyla birlikte 10-15 bin dolarlık bir başlangıç sermayesiyle mimarlık ofisi açmak mümkün.
Ne tür hizmetler veriyorlar?
Bir müteahhit önemli bir yapı yaptırmak istediğinde öncelikle mimarlardan konsept proje için teklif alıyor. Müteahhitler mimarların daha önce yaptıkları işleri tanıtan portfolyo ve tanıtım kitapçıklarına bakarak mimari ofislerden teklif istiyorlar. Kimi zaman bunu bir yarışma şeklinde yapıyorlar. Seçilen konsept projeye bir bedel ödeniyor. Konsept projede üç boyutlu resimlerle projenin ana hatları ortaya konuyor. Konsept proje çalışmaları genelde 6 ila 12 hafta arasında tamamlanıyor.
Konsept proje tamamlanıp seçildikten sonra ‘proje geliştirme’ sürecine giriliyor. ‘Design development’ denilen bu aşamada yönetmelikler ve mühendislikler de dikkate alınarak konsept proje uygulanabilir hale getiriliyor. Şantiyeye gönderilecek sayfalar dolusu teknik çizim hazırlanıyor. Son aşamada ise alt yükleniciler için ihale dosyası teknik şartnameleri hazırlanıyor. Bu şartnamelerde kullanılacak malzemenin hangi kalitede olacağına kadar her detay açıklanıyor ki inşaatı yapan firma projenin esasından uzaklaşmasın.
Londra’dan beyin göçü
Türkiye’deki mimarların birçoğu yurtdışında iş kovalarken Selçuk Avcı, yurtdışında mimar olup, Türkiye’ye adım atan isimlerden. Avcı, 13 yaşında babasının işi nedeniyle İngiltere’nin başkenti Londra’ya gitmiş ve eğitim hayatını burada tamamlamış. “Aslında ben mimar olacağım diye okulu bitirmedim” diyen Avcı ağırlıklı mühendislik eğitimi almış. Tasarım derslerinden hoşlanmış ve mimar arkadaşlarından etkilenerek bu mesleği seçmiş.
Bath Üniversitesi’nde eğitim alan Avcı, “Türkiye’de dört sene okuduktan sonra kendinize ‘mimar’ diyebiliyorsunuz. İngiltere’de 8+2 yani 10 sene sonunda ancak mimar olabiliyorsunuz” diyor. 1984 yılında mezun olduktan sonra farklı ofislerde çalışan Avcı, 1989’da Londa’da kendi mimarlık ofisini açmış. Sadece İngiltere’de değil İtalya, Macaristan gibi farklı ülkelerde işler yapmış. Londra’daki ofisi halen faal olan Avcı, 2006’da İstanbul’a adım atmış. Şimdi kendi deyimiyle Londra, İstanbul ve evinin bulunduğu Slovenya’nın Lubiana şehri arasında mekik dokuyor.
2001’de Türkiye’de işlerin değiştiğini ve kültürel açıdan bir farklılaşma olduğunu fark eden Avcı, Türkiye’de ilk olarak Kanyon AVM’nin eski genel müdürü Markus Lehto ile Urbanista adında bir şirket kurup gayrimenkul danışmanlığı yapmaya başlamışlar. Yani Türkiye’de mimarlıktan önce müteahhitliğe soyunmuş. Halen de hem mimarlık hem de müteahhitlik yapan ender isimlerden. Londra’nın Hamsted bölgesinde 30 milyon poundluk lüks bir konut projesi yapan Urbanista, Türkiye’de de Yeşilçam Sokağı’nda bir butik otel yapmış ve halen işletiyor. Selçuk Avcı, Avcı Architech Mimarlık Ofisi kanalıyla tasarım işlerini yürütüyor. Türkiye’de mimarlıkta geldikleri noktayı şöyle özetliyor:
“Ödüller kazanıyoruz, insanlar bizi konuşuyorlar. 10 iyi mimarlık ofisi içindeyiz. Dışarıdan gelip buraya girmek fena başarı değil. Burası kapalı bir piyasa. Ekibimiz 20-25 kişi arasında değişiyor. Zaman içinde sektörel açıdan odaklanarak büyümek istiyoruz.”
Selçuk Avcı’nın Urbanista şirketi, Şölen Çikolata’nın sahipleri Çoban Ailesi ile birlikte Basın Ekspress Yolu üzerinde bir karma projeye danışmanlık yapıyor. Bu projenin proje tasarımlarını Avcı Architech yapmış. Yerli ve yabancı birçok şirketin ofis projesini yapan Avcı, dünyanın sayılı mimarlık ofislerinden Amerikalı Genzler’in Londro ofisiyle de işbirliği yürütüyor.
CM Mimarlık / Cem Sorguç
Mimarlıkta ekol önemlidir
Mimar Cem Sorguç, mimarlığı iç ve dış mekan olarak ayırmıyor ve bir bütün olarak görüyor. Sorguç’un kurucusu olduğu CM Mimarlık da bu bakış açısıyla çalışıyor; iç mimarlık ve mimarlık hizmetini birlikte veriyor. CM Mimarlık’ta 15 kişi çalışıyor; bunların tümü mimar. Cem Sorguç, 1968 doğumlu. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 1993 yılında mezun olan Sorguç, 2000 yılında şehir planlamacısı Melih Birik ile ofisini kurmuş.
Birik akademik hayata ağırlık verince işleri tümüyle devralmış. Konuttan ticari ofise, otelden sosyal tesise kadar birçok farklı alanda proje tasarlayan CM Mimarlık’ın imza attığı projeler arasında Adapazarı 11005, Nef Sütlüce, FMV Ispartakule Kampüsü, Gebze Çenter AVM ile birlikte Göktürk’te onlarca ev projesi var. Halen İstanbul Esenyurt’ta bin 400 konutluk bir proje üzerinde çalıştıklarını belirten Sorguç, projenin ölçeğinin değil işin niteliğinin önem taşıdığını düşünüyor.
“Mimarlar para kazanmadıkları için para pul konuşmayı sevmezler” diyen Sorguç, kendisinden bir önceki kuşakta yer alan Emre Aralot, Murat Tabanlıoğlu, İhsan Bilgin gibi mimarların mesleğe katkısını çok önemli buluyor. Sorguç, “Mimarlığın bireysel bir iş olmaktan çıkıp ofis yapısına geçmekte, işverenle ilişkileri kurup, mimarlığın popüler bir hale gelmesinde kıymetli katkıları var” diyor.
Mezun olduğu Mimar Sinan’da öğretim üyeliği de yapan Sorguç genç mimarlar hakkında da şu değerlendirmeyi yapıyor: “30’lu yaşlarında da iyi bir kuşak var. Mert İyiler, Boğaçhan Dündar, Sevince Bayrak ve Oral Göktaş, hem entelektüel hem de mimarlıkla ilişkileri açısından iyiler. Sakin ve kendilerine dönükler. Parlak bir kuşak ama mimarlığı temkinli yapıyorlar. Bizim kuşak mimarlığa biraz daha agresif yaklaşabiliyor.” işe alacağı gençlerde mezun olduğu okula baktığını vurgulayan Sorguç, bunun gerekçelerini ise şöyle açıklıyor:
“Mimarlıkta ekol denilen şey okuldan ve mimarı bakıştan gelir. Özel okullarda herhangi bir ekol oluşması zor. Eğitim sisteminden ve imkanlardan şikayet etsek de 100-150 yıllık devlet okullarında ciddi bir miras var. Dolayısıyla tercih ederken mimarlık yapma halime uygun, kolayca anlaşabileceğimiz okullardan mezun olanları tercih ediyorum. Mimar Sinan Üniversitesi, Yıldız, ODTÜ ve İTÜ’yü tercih ediyorum. Özeller içinde Bilgi Üniversitesi’nin iyi olduğunu düşünüyorum. Mimarlık eğitiminin en kısa olduğu ülkelerden biriyiz. Mimarlık eğitimi dört yılda bitmez. Bence altı yıldan aşağı olmamalı.”
Decolab Studio / Elif Şengül
Serbest mimarlığa dönüş yaptı
Mimarlık ve iç mimarlık iç içe geçmiş iki disiplin… Bu nedenle bazı mimarlar, iç mimarlık konusunda da eğitim alarak çalışmalarını iki alanda birlikte yürütüyorlar. Bu yolu tercih edenlerden biri de Decolab Studio’nun kurucu ortağı Elif Şengüi. 1998 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü bitiren Şengül, mezuniyet sonrası Kaliforniya’da, bu konuda en iyi akademiler arasında gösterilen UCLA’de iç mimarlık programına katılmış ve bu programı dereceyle tamamlamış. 2006 yılına kadar sektörde profesyonel olarak çalışan Şengül, anahtar teslim konut ve işyeri proje uygulama çalışmaları yapmış.
2006-2011 yılları arasında Dubai’de yaşayan Elif Şengül, İstanbul’dan Cape Town’a, Hindistan’dan Fas’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada Christian Dior Haute Couture mağazalarının mimari yönetimini gerçekleştirmiş. 2011 yılında tekrar serbest mimarlığa dönen Şengüi, 2014 yılının başında Şule Dalan ile ortak Decolab Studio’yu kurmuş.
Şengüi, “Çocukluğumdan bu yana en büyük ilgi alanım, mekanlar ve tasarımları oldu. Hatta 3-4 yaşlarındayken yaşadığımız evin küçük eskizlerini çizmeye başlamıştım. Bu ilgimi mesleğe dönüştürmeye karar verdim” diyor. Decolab, her türlü mimari ve iç mimari projelerde hizmet sunan bir firma. Proje aşamasından bitiş sürecine kadar anahtar teslim hizmet veriyor. Elif Şengüi, çalışmalarını şöyle anlatıyor:
Proje bazında çalıştığımız çözüm ortaklarımız, tedarikçilerimiz ve paydaşlarımızla aslında geniş bir aileyiz. 15 yıllık deneyime sahip biri olarak, herhangi bir projede mimarın ana görevlerinin başında mekan sahibinin ya da potansiyel hedef kitlenin vizyonunun doğru yorumlanmasının geldiği kanısındayım. Ancak bu şekilde en doğru projeyi hayata geçirebilmek mümkün olacaktır. Bu genel prensip, marka projelerde çok daha net bir şekilde öne çıkıyor.”
Erginoğlu ve Çalışlar Mimarlık / Kerem Erginoğlu, Hasan Çalışlar
Öğrencilik yıllarında ortak oldular
Mimar Kerem Erginoğlu ile Hasan Çalışlar, 21 yıldır omuz omuza yürüyor. İkisi de Mimar Sinan Üniversitesi mezunu olan ikili önceleri de Galatasaraylı olmaları nedeniyle sosyal hayattan tanışıyormuş. Erginoğlu 26, Çalışlar 24 yaşındayken mezuniyetten kısa bir süre sonra kendi ofislerini açmışlar. Babası inşaat mühendisi olan Kerem Erginoğlu, babasının mimar arkadaşlarından etkilenerek mesleği seçmiş. Hasan Çalışlar’ın meslek seçimi ise tam bir hata üzerine olmuş.
“Ben Galatasaray’da yelken yapıyordum. Tekne çizmeyi seviyordum. Bir gazetedeki makaleyi okuyunca bu tekneleri mimarlar çiziyormuş dedim ve mimarlığı seçtim.
Öğrendim ki, makalede tercüme hatası varmış” diye gülerek hikayeyi anlatıyor. Birçok mimar gibi onlar da ilk başlarda tanıdık ve çevrelerinden gelen işlerle başlamışlar. 1998’e geldiklerinde ise artık isimleri duyulmaya başlamış ve referans üzerine işler alma dönemi gelmiş. 0 zamanlar 10 kişi olan ofislerinde şimdilerde 34 kişi çalışıyor. Şirket Azerbaycan’da birçok projeye imza atmış. Haşan Çalışlar, “Ben oraya 1996’da gittim. Rahmetli Eser Tümen öncü olmuştu.
Onlara bir proje yapmıştık. Ayrıca bir de ev yapmak gerekiyordu. Orada sekiz ay kaldım, evi bitirdik. O zamanlar orada hiçbir şey yoktu. Zaman içinde iş çevremiz gelişti” diye Azerbaycan’daki işlerinin gelişimini anlatıyor. Erginoğlu Çalışlar’ın işlerinin yüzde 30’u halen Azerbaycan’daki projelerden oluşuyor. 2005’ten sonra yoğun çalıştıkları dönemde otel, restoran, bina renovasyonları, lüks villalar, çok amaçlı salon gibi farklı işler yapmışlar. Rusya, Ukrayna, Gürcistan ve Libya gibi farklı ülkelerde de projeler yaptıklarını belirten Kerem Erginoğlu, şu bilgileri veriyor:
“Bu aralar okul ve eğitim yapıları çok yapıyoruz. Ofis binaları konusunda da çalışmalarımız oldu. Çok fazla alışveriş merkezi yaptığımız için lüzumsuz bir bilgi birikimimiz var. İç mekan tasarımında ise sadece kurumsal ofis yapıyoruz.”
Fores Mimarlık / Serter Karataban
İyi müşteri, iyi proje ister
Fores Mimarlık’ın kurucu ortaklarından Serter Karataban, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun. “Ben ortaokul ve lise yıllarımdan beri organizasyon yeteneğimi geliştireceğim alanlarda çalıştım ve sanatın birçok dalıyla haşır neşir oldum. Hatta mimar olamasaydım, müzisyen olabilirdim” diyen Karataban, 1997’de kendi ofisini kurmuş. Yaptığı ilk proje Kuyubaşı Fidanlığı, ‘Mimarın İlk Yapısı’ isimli yarışmada ilk üç projeden biri seçilmiş. Fores Mimarlık’ın mimarlık ve iç mimarlık olarak iki departmanı var. Muğla Ticaret Odası’nın Fuar Merkezi projesi, Galatasaray Spor Kulübü’nün Kalamış Su Sporları Merkezi projesi, Türkiye’nin ilk Helikopter Havaalanı gibi birçok proje Fores Mimarlık’a ait.
Karataban, “Dışardan hizmet aldığımız birimleri ve proje gruplarını saymazsak, 25 kişilik bir ekibimiz var” diyor. İş yoğunluğu nedeniyle pek fazla yarışmalara katılamadıklarını söyleyen Karataban, yaptıkları projelerin zaman zaman ödüle layık görülmesinin kendilerini mutlu ettiğini söylüyor. Gayrimenkul sektöründeki marka projelerde mimarinin önemi hakkında ise şunları söylüyor: “İyi ve kötü projeyi ayıran en temel faktör, iyi müşteridir. İyi müşteri tanımını burada, vizyonu geniş, yeniliklere açık, değişime ve denemeye yatkın anlamında kullanıyorum. Gerçekten kullanıcıya değer veren, kaliteli bir proje isteniyorsa, işe iyi bir mimarla ilişki kurarak başlanıyor.”
Has Mimarlık / Doğan ve Hayruzan Hasol, Ayşe Hasol Erktin
Mimar aile
Türkiye’nin önde gelen mimarlarından Doğan Hasol, mesleğini eşi Hayruzan Hasol ve kızı Ayşe Hasol Erktin ile birlikte Zincirlikuyu’daki ofisinde sürdürüyor. Mimarlığın ‘bilge adamı’ olarak da tanınan Hasol, mimarlık ve yapı endüstrisi mesleğinin bilgi üretim merkezi olan YEM’in (Yapı Endüstrisi Merkezi] kurucu ortaklarından. Burayı 45 yıl boyunca fiilen yöneten Hasol’un mimarlıkla ilgili 12 kitabı var. Yazdığı mimarlık ansiklopedisi bu yıl 13’üncü baskısını yaptı. Has Mimarlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Hasol, meslekte 53 yılı geride bıraktı. Aile boyu mimar olan Hasollar’ın 15 kişilik bir ekibi var.
Son yıllarda hastane projelerine yoğunlaşan Hasollar, Türkiye’nin dışında Cezayir’den Pakistan’a birçok ülkede sağlık kompleksi projeleri çizmişler. Anadolu Sağlık Merkezi’nin projesine de imza atan Hasollar’ın Levent’teki Soyak Kristal Kule’de de imzaları var. Halen Bio İstanbul içinde, 200 yataklı bir çocuk hastanesi ve Ar-Ge merkezini tasarlayan Has Mimarlık, Boğaziçi Üniversitesi için Kandilli’de 30 dönüm alanda laboratuvar ve kuluçka merkezinin olacağı bir Ar-Ge merkezi projesi üzerinde çalışıyor. Şişli’de bir kentsel dönüşüm projesi üzerinde de bir yıldır çalıştıklarını belirtelim.
Mimarlık mesleğinin bilgisayarın etkisiyle çok değiştiğini söyleyen Doğan Hasol, “Ben mesleğe başladığımda T cetveli, gönye kullanıyorduk; şimdi bilgisayar kullanılıyor. Çizim için eskiden daha çok zaman harcanıyordu. Bilgisayarla birlikte işler kolaylaştı” diyor.
Ayşe Hasol Erktin ise, bilgisayarın mimariye heykelsi formları kazandırdığını belirterek şöyle konuşuyor: ” T cetveli ve gönye ile çoğunlukla 90 derece açı ve gönyelerin verdiği açılarla çizim yapılıyordu. Halbuki bilgisayarla birlikte sonsuz şekil verebileceğiniz bir ortam oluştu. Artık mimaride yetişen kuşak hiçbir şekilde kısıtlama olmaksızın tasarım yapıyor” diyor. Doğan Hasol’a göre, “Yeteneksiz insanı bile mimar yaparsınız ama gönülsüz insanı yapamazsınız”.
25 senedir annesi ve babasıyla birlikte çalışan Ayşe Hasol Erktin’e ofiste kuşak çatışması yaşayıp yaşamadıklarını soruyoruz. Bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Geleneksel anlamda mimarlık egosu yüksek bir meslek. Bir ofisin ustası olur; herkes o ustanın iki dudağına bakar. Ama günümüzde ayakta kalabilen uluslararası mimarlık şirketleri nesilden nesle bilgileri aktaran ve ortak akıl üzerine kurulu şirketlerdir. Biz de öyle yola çıkıyoruz. 25 senedir birlikte çalışıyoruz ve ortak akla çok önem veriyoruz.”
İglo Mimarlık / Zafer Karoğlu, Esen Akyar
İş arkadaşları ortak oldu
İglo Mimarlık’ın ortakları Esen Akyar ile Zafer Karoğlu’nun yolları önce profesyonel çalışma hayatında kesişmiş. Bir müddet aynı ofiste çalışan ikili, 2001 yılında ortak bir şirket kurmaya karar vermişler. Ortaklardan Zafer Karoğlu, 1968 İstanbul doğumlu. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden 1991’de mezun olan Karoğlu, kendi işini kurma sürecini şöyle anlatıyor:
“Mimarlık eğitimimin ikinci yılında yarı zamanlı olarak bir mimarlık bürosunda çalışmaya başladım. Çok saygı duyduğum patronum Saim Çil ile her akşam altıdan sonra yaptığımız felsefe ve mimarlık konuşmalarıyla yeniden biçimlenen bakış açım ve vizyonum, mesleği ve hayatı yaşayış biçimimi derin den etkiledi. Askerlik sonrası farklı bir büroda beş yıl daha çalıştıktan sonra, kendi işimi yapmaya karar verdim. Daha önce aynı büroda bir süre çalıştığımız ve artık kendi ofisinde işler yapan Esen Akyar ile yardımlaşma şeklinde başlayan iş ortaklığı, daha sonra İglo Mimarlık olarak devam etti.”
Daha öğrenciyken Assan Holding’in Karaköy Perşembe Pazarı’ndaki binasını tasarlayan Karoğlu’nun ofis kurduktan sonra yaptığı ilk iş, bir Fransız otomotiv şirketinin Gebze TOSB içindeki fabrika ve ofis binası olmuş. Başlangıçta fabrika binaları tasarlayarak yola çıkan iglo’nun rotası bir davetli yarışma sonucu tasarladıkları Logipark ile büyük projelere dönmüş. Bu dönemden itibaren ofis ve sanayi yapıları işlerinde ağırlık kazanmış. 10 kişilik ekiple çalışmalarını yürüttüklerini belirten Zafer Karoğlu, ofisi büyütmek yerine, bazı alanlarda dışarıdan hizmet alarak çalışan sayı arını kontrol altında tutmayı tercih ettiklerini söylüyor.
”Mimariyi, işvereni, sorunları ve çözümleri iyi analiz edebilen bir mimar, yetenekli ve çalışkan ise başarı kaçınılmazdır” diyen Karoğlu, kısa sürede büyüyen yapı stoğu içerisindeki iyi ve kötü seçeneklerin kullanıcının da bilinçlenmesini sağladığına inanıyor. iyi ve kötü arasındaki farkı algılayabilen alıcının yatırımcıyı da kaçınılmaz olarak iyi örnekler oluşturmaya zorladığını savunan Karoğlu, “Bu da iyi mimarların ve mimarinin getirdiği katma değerin fark edilmesini sağladı. Sektör mimarinin önemini kavradı mı bilemem ama kavrayanlar markalaştılar” diyor.
İki Design Group / Murat Kader, Sema Eser Özsaruhan
İki parlak öğrencinin güç birliği
Mimar Murat Kader’e üç yaşındayken annesi ne olmak istediğini sorar. Kader, “Ben mimar ya da mühendis olacağım’ der. Annesi “Mimar olduğunda ne yapacaksın?” diye konunun üzerine gidince de, “Japonya’da 101 katlı bina yapacağım” der.
Çocuk aklıyla 101 katlı binanın üzerine çıkarak ucuna taş bağladığı ipliği sarkıtma hayalini anlatır. Kader, bu değerli anıyı, “Annem sesimi kasete kaydetmiş. Kaset bittiği için neden taşı sallandırmak istediğimi öğrenemiyoruz ama benim tahminim; o zamanlar tuğla örülen binalarda duvarın düz olup olmadığı, ipe şakul bağlanıp, aşağı sarkıtılarak ölçülürdü. Büyük ihtimalle ben de su terazisini kontrol etmeyi düşünüyordum” sözleriyle anlatıyor. Kader bu çocukluk hayalini Erbil’de bir bina tasarlayarak tam 41 yıl sonra gerçekleştirmiş.
Murat Kader, 1970 Bolu doğumlu. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun olan Kader, çok parlak bir öğrencilik geçirmiş. Üniversite sonrasında Viyana’ya, ardından Amerika’ya giderek University of Pennsylvania’da mastır yapmış. Üç yıllık programı iki yılda tamamlayarak Doğu Yakası’nın En Başarılı Öğrencisi Ödülü’nü alan Kader’i bu ödül vesilesiyle Cumhurbaşkanlığı Teknik Üniversite Deprem Araştırma ve Deney Laboratuvarları binası ile ilgili bir yarışmaya davet etmiş.
Projenin müellifi olarak yarışmayı kazanan Kader’in bu ilk projesini Koray İnşaat inşa etmiş. Murat Kader ile ortağı Sema Eser’in yolu da İTÜ’de okulda çakışmış. İki parlak öğrenci olarak birbirlerinden çok da hoşlanmayan ortaklar, öğrenciyken katıldıkları bir yarışmada İTÜ’nün eski rektörlerinden Gülsün Sağlamer’in isteği üzerine biraz da zoraki ortak bir projede çalışmışlar. O sırada aralarındaki uyumu gören okul arkadaşları profesyonel yaşamda da yollarını birlikte çizmişler. 1995’te İki Design Group’u kuran Murat Kader ile Sema Eser Özsaruhan, şimdi 70 kişilik ekiple büyük projelere imza atıyorlar.
1 milyon 300 bin metrekarelik inşaat alanına sahip Vadi İstanbul bunlardan biri. Türkiye’de Emaar Square, Tema İstanbul, Eclips Maslak ve geçen ay açılışı yapılan Adana Sheraton, İki Design Group’un tasarladığı projeler arasında yer alıyor. Yurtdışında halen Azerbaycan Gabala’da Gümrük Akademileri Eğitim Kampüsü’nü tasarlayan ofis, Rusya’da ise 35 bin kişilik FIFA dört normunda Valdikavkaz Stadyum projesini yapıyor. Tanzanya Arusha’da Safari City adında bir kent tasarlayan ofisin Türkmenistan’da Avaza Hotel ve Bingazi’de Tatweer projelerine imza attığını belirtelim.
Tasarladıkları projelerle sadece geçen yıl 20‘den fazla ödül aldıklarını belirten Yüksek Mimar Murat Kader, marka projelerde mimarın önemini ve fonksiyonunu şu örnekle anlatıyor: “Beyaz kağıttan herkesin konuştuğu bir taşınmaza kadar geçen sürecin mastır şefi mimardır. Şefiniz ne kadar lider, tecrübe sahibi ve usta ise markanız da o kadar sektörde yer bulur, unutulmaz.
Ülkemizin geleceği için mimarlara çok büyük görev düştüğüne inanıyorum. Toplumun geleceği için yaşam, çalışma, eğlence ve dinlenme alanları yaratırken, kaynakların israfına neden olmamak önemli birfarkındalıktır. Yakın bir gelecekte bu topraklardan dünya starı mimarların çıkacağına inancım büyük. Çoğul düşünebilen, olasılıkları iyi analiz eden, dünya ile tam zamanlı entegre olabilen genç mimarlarımıza büyük görev düşüyor. Marka mimar olmak, marka proje mimarı olmaktan daha değerlidir.”
Kreatif Mimarlık
Hep iyi olacak yapılar için…
Kreatif Mimarlık’ın 18 yıllık geçmişi var. Şirketi Selim ve Mehmet Cengiç kardeşlerle birlikte Aydan Volkan kurmuş. Halen üç ortak yollarına 74 kişilik ekipleriyle devam ediyor. Aydan Volkan, Türkiye’nin marka olmuş kadın mimarlarından biri. 1992 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü bitiren Volkan, 199S yılına kadar Ertem Ertunga Mimarlık’ta çalışmış. 1996 yılında ise Kreatif Mimarlık’a ortak olmuş.
Volkan’ın verdiği bilgiye göre, ofis bugüne kadar şarap tadım tesisinden üniversite kampuslerine kadar çeşitli ölçekte birçok projeye imza atmış. Özellikle sağlık, turizm ve ofis yapıları konusunda uzmanlaşmış bir ofis olarak öne çıkan Kreatif’in projeleri arasında Ankara’da tamamlanmakta olan Lösev – Lösemili Çocuklar Kenti Hastanesi, İstanbul’da Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Hastanesi ve Bursa’da Romatem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Hastanesi var. İzmir’deki Bayraklı Tower, Taksim’deki Avantgarde Taksim Square Oteli, Maçka’daki AC Marriot Hotel’in projelerini tasarlayan Kreatif ekibi, Ormanada projesi ile Piri Reis Üniversitesi’nin mekansal planlaması da üstlenmiş. Piri Reis Üniversitesi’nin Türkiye’nin ‘BREAM Very Good’ yeşil bina sertifikasını alabilen tek üniversite kampusu olduğunu da belirtelim.
Volkan, birçok projelerini davetli yarışmalar sonucunda aldıklarını vurguluyor. Yine bir yarışma sonunda yüklendikleri Mapfre Genel Sigorta Genel Müdürlük projesiyle Singapur’da düzenlenen 2012 Dünya Mimarlık Festivali’nde ofis kategorisinde finale kaldıklarını belirten Volkan, Ormanada projesinin ise 2012’de European Property Awards’ta üç kategoride ödüllendirildiğini vurguluyor. Volkan’a göre, artık yatırımcılar mimari tasarımın binaya değer katan önemli bir faktör olduğunun farkına varmış durumda.
Deneyimli mimar yatırımcılarla kurdukları ilişkiyi şöyle anlatıyor: “Edindiğimiz tecrübe ve bilgiyi kullanıcıların binalarda rahat edebileceği, çevreye en az olumsuz etkisi olan, verimli ve bakım maliyetleri düşük, kullanışlı ve sağlam binalar yaratmak için kullanmalıyız. Bizim işverenlerimizle kurduğumuz ilişki hep bu yönde olmuştur. Modası çabuk geçecek ‘ikonik’ bir bina yapmak yerine kullanışlı, sağlam, verimli ve zaman içinde hep ‘iyi’ olacak yapılar yapma peşindeyiz.”
Mar Mimarlık / Gülfem Karaer, Osman Elliiki
Ciro hedefi, 5 milyon dolar
Yüksek mimar Gülfem Karaer doktor olma hayaliyle büyütülmüş. Tam tıp fakültesi okumaya hazırlanırken, lise çağlarında bir arkadaşının “Ben sana aşık oldum. Tıp fakültesini boş ver, gel beraber mimarlık okuyalım” demesi üzerine İTÜ Mimarlık Fakültesi’ne girmiş. 0 arkadaşıyla üniversite sınavından sonra yolları ayrılmış ama Karaer, 20 yıldır mimarlık mesleğini sürdürüyor. Mezun olduktan sonra 1994’te sınıf arkadaşı Osman Elliiki ile birlikte Mar Mimarlık’ı kuran Karaer, işin kuruluş hikayesini şöyle anlatıyor:
“Osman ile 1992’de okurken birlikte çalışmaya başladık. Bizim öğrencilik yıllarımızda CAD denilen konu henüz çok yeniydi. Fakültede ve mimarlık camiasında bu konu hakkında bilgi ve pratik sahibi olan mimar sayısı çok azdı. Dolayısı ile henüz öğrenci iken, bu konudaki donanımımız sayesinde kendi hocalarımıza öğretmenlik yapmaya başladık. Osman, bu programlar Türkiye pazarına girerken, Türkçe kullanım kitaplarının hazırlanmasında görev aldı. Ayrıca Mimarlar Odası tarafından düzenlenen kurslarda da eğitmenlik yaptı. Bu bilgimizi ilk kez, İTÜ Döner Sermayesi’nin açtığı bir ihalede paraya çevirme şansı yakaladık, ihaleye sadece üç teklif geldi demek ki İstanbul’da bu işi yapabilecek üç grup varmış o zaman. Biz kazandık.
Ve bu ihaleden kazandığımız para, ofisimizin nüvesi oldu.” Ofislerini kurduktan sonra ilk olarak Kemer Country Kemer Boyu Evleri’nin dördüncü fazının projesini alan ortaklar, Eston Ardıçlı Göl ve Eston Ardıçlı Deniz Evleri projelerine de imza atmış. Yurtdışında ise Kazakistan’da Aktau Limanı’nın ardından özellikle Libya’da pek çok konut projesi yapan Mar Mimarlık’ın ortakları halen 27 dönüm alan üzerine kurulan Haliçe Nazır projesi üzerinde çalışıyor. Bu yıl 5 milyon dolar ciro hedefleyen Mar Mimarlık’ın çalışan sayısı proje büyüklüğüne göre 20 ila 40 arasında değişiyor.
Son iki yıldır mezun olduğu İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde ders veren yüksek mimar Gülfem Karaer, mimarlıkta başarının sübjektif bir kavram olduğunu belirterek, ”Günümüzde başarıyı en çok para ile tartıyoruz. Bana kalsa, bir mimarın başarısı para kazanmanın çok ötesindedir. Örneğin bizim tasarladığımız bir proje etrafındaki çevreyi öldürmüşse, benim binam yüzünden başka binalar ışıksız kalmışsa, buna başarı diyemeyiz. Gel gör ki, biz bu bina sayesinde çok para kazanmış da olabiliriz” diye konuşuyor.
Özer Tulgan Mimarlık / Tayfun Tulgan
Entegre proje hizmeti sunuyor
Özer Tulgan Mimarlık’ın ortakları, Emre Özer ile Tayfun Tulgan’ın yolu Tabanlıoğlu Mimarlık’ta çalışırken kesişmiş. İç mimar olan Özer ile mimar olan Tulgan 2007’de profesyonelliğe veda edip kendi işlerinin patronu olmuşlar. Halen İstanbul Teşvikiye’deki ofislerinde 25 kişilik ekiple faaliyetlerini yürütüyorlar. Ofisin mimar ortağı Tayfun Tulgan, 1972 Ankara doğumlu. Küçüklüğünden beri mimar olmak isteyen Tulgan, Avusturya’da başladığı mimarlık eğitimini İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde tamamlamış, ardından Chicago’da Illinois Institute of Technology’de ‘eğitim yapıları’ konusunda yüksek lisans yapmış. Mezun olduktan sonra Chicago’da büyük bir mimarlık firmasında dört yıl sağlık binaları projelerinde çalışan Tulgan, 2004’te Türkiye’ye dönmüş ve Tabanlıoğlu Mimarlık’ta çalışmaya başlamış.
“Benim için en değerli okul Tabanlıoğlu Mimarlık’tır” diyen Tulgan, halen ofislerinde otel ve ofis projeleri hazırladıklarını belirtiyor. Şu anda faaliyette olan Konya Hilton Garden Inn, Moda Double Tree by Hilton, Sivas’taki Garanti Bankası Çağrı Merkezi ve inşaatı devam etmekte olan Adana Divan, Trabzon Hilton Garden Inn ve Garanti Bankası Ankara Bölge Hizmet Binası’nda Özer Tulgan Mimarlık’ın imzası var. Ofisin, ekolojik bina olarak tasarlanan ve halen inşaatı devam eden Garanti Bankası Ankara Bölge Hizmet Binası projesiyle ‘International Property Avvards Europe’ta ‘En İyi Ofis’ dalında ödül aldığını da belirtelim.
Tayfun Tulgan, ofislerinin başarısını müşterilerinin ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda onları doğru tasarıma yönlendirmeye çalışmakta görüyor. Grup çalışmasına inandıklarını belirten Tulgan şöyle konuşuyor: “Proje geliştirme süreci çok paydalı bir süreç. Bu süreçte kişisel egoları bir tarafa bırakarak projenin en doğru şekilde yapılması için çalışmak gerekli. Bir diğer önemli nokta da ofis olarak müşterilerimize iç mimar ortağım Emre Özer ile birlikte bina tasarımından, iç mimariye ve hatta peyzaja kadar komple entegre proje hizmeti sunmamız. Müşterilerimiz proje başladığı andan binanın işlemeye başlamasına, hatta daha da ilerisine kadar onların yanında olacağımızı biliyorlar.”
Özgüven Mimarlık / Uğur Özer özgüven
Herkes için mimarlık
“Ortaokul yıllarımda babamla birlikte, arkadaşı mimar Yaşar Köroğlu’nun ofisini ziyarete gitmiştik. Kocaman beyaz çizim masaları, büyük bir salonda mimarlar, gömleklerinin kolları sıvalı, ellerinde kahveleri ile çizim yapıyorlardı. Bu çok hoşuma gitmişti, ilk defa o gün mimarlığa ilgi duymaya başladım ve ‘ben mimar olmalıyım’ dedim” diye meslekle ilk tanışma hikayesini anlatıyor Yüksek Mimar Uğur Özer Özgüven.
Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun olan Özgüven önce hatırı sayılır mimarlık büroları ve inşaat firmalarında çalışmış. 2004 yılında ise kardeşi inşaat mühendisi Onur Özgüven ile birlikte Özgüven Mimarlık’ı kurmuş. Geçen 10 yılda sanayi ve sağlık yapıları dışında birçok işe imza atmış.
“Karma kullanımlı yapılar, kentsel tasarım projeleri ve marka konut projelerinin aranan ofislerinden olduk. Sayısını ve isimlerini hemen hatırlayamadığım onlarca konut, eğitim tesisi, ticari yapı projelerinin dışında, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi, Tema İstanbul, Hoş-dere ve Zekeriyaköy Kentsel Tasarım Projeleri, Vaditepe Bahçeşehir, Ankara Otonomi master planı gibi önemli projelere imza attık” diyor.
Tasarladığı ve tasarımı halen devam eden gayrimenkul projelerinin proje tutarının yaklaşık 25 milyar TL civarında olduğunu söyleyen Özgüven, ofislerinin 2013 yılında 40 milyon liralık ciro yaptığı bilgisini veriyor. Bu yılsonunda cirolarını ikiye katlamayı hedefleyen Özgüven Mimarlık’ın Ankara ve İstanbul’daki ofislerinde tasarım ve saha ekibinden oluşan 100 kişilik bir kadrosu var.
“Herkes için mimarlık” mottosunu benimseyen Özgüven Mimarlık’ın kurucu ortağı Uğur Özgüven farklı yerlerde farklı gelir grupları için yapı tasarlamanın zor olduğunu ama kaliteli mimarlığın herkesin hakkı olduğunu düşünüyor. Özgüven, ofislerinin başarısının sırrını ise şöyle özetliyor: “Artık yatırımcılar kadar, yapıya dokunuşlarıyla kimlik kazandıran mimarlar da ön planda bulunuyor.
Vitruvius’un söylediği gibi ‘işlevsellik, estetik, dayanıklılık’ mimarlıkta en önemli kriterler. Buna günümüzde bir de ekonomi eklendi. En işlevselini, en estetiğini, en sağlamını yapacaksınız ama aynı zamanda o projenin gerektirdiği belli ekonomik marjlar içinde kalacaksınız. Devamlı olarak pazardasınız ve sınava tabisiniz. Yatırımcının doğal olarak projeden ticari bir beklentisi var, şehirde yaşayanların da aynı şekilde. Dolayısıyla tasarımınızın gücü kadar, tüm bu bileşenleri aynı potada eritirseniz, başarı şansa kalmaz.”
Suyabatmaz & Demirel Mimarlık
Deneyim ve gençlik birleşti
Suyabatmaz & Demirel Mimarlık’ın geçmişi 1996 yılına dayanıyor. Şirketin kurucusu Arif Suyabatmaz, Şarık Tara’nın damadı. Suyabatmaz ile kendisinden 20 yaş küçük ortağı Hakan Demirel’in yolu Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde kesişmiş.
1983 doğumlu Hakan Demirel öğrenciyken proje dersine giren Arif Suyabatmaz, onun yeteneğini keşfetmiş ve ortak proje yapmaya başlamışlar. Mezun olduktan sonra bir yıl Amerika’ya giden Hakan Demirel, orada da Arif Suyabatmaz ile birlikte ortak Soho’da bir dükkanın mimarlığını üstlenmiş.
Türkiye’ye döndükten sonra partnerliklerini 2008 yılında ortaklığa dönüştürmüşler. Hakan Demirel, bu ortaklığı “İyi bir forvet oyuncusuyla oyun kurucusunun bir araya gelmesi gibi” değerlendiriyor. Ortaklığa götüren iş ise, Güneşli’de 100 bin metrekarelik bir projenin Arif Suyabatmaz’a teklif edilmesi olmuş. 0 projeyle ilgili yaşadıklarını Hakan Demirel şöyle anlatıyor:
“Müşteri bu ölçekte hangi projeleri yaptınız deyince böyle bir projemizin olmadığını söyledik. “Bu dev projeyi neden size vereyim” diye sorunca da ‘Tam da bu nedenle bize verin ki iyi bir iş çıkaralım” deyip ikna ettik. 0 zaman 25 yaşındaydım. Müşteri beni çok ciddiye almıyor, dediklerimin yarısını dinliyor yarısını dinlemiyordu. Bahsettiğimiz proje zamanla değişti, Mar Yapı’nın Güneşli’deki G Plus marka projesi ortaya çıktı.” Zamanla Mar Yapı’nın inhouse mimari ofisi gibi olan Suyabatmaz 8 Demirel, bu firma için dokuz projeye imza atmış.
Mar Yapı ile çalışırken Bodrum’da birçok konut ve rezidans projesi yapmışlar. “Tek bir şey yapan mimarlık ofisi olmak çok rahatsız edici” diyen Hakan Demirel, bugünlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi için Sultangazi’de 7 bin 500 metrekarelik alana pazar alanı projesi yapıyor. Bunun ardından Beşiktaş’ta Pazar Alanı ve Kent Çiftliği projesi kendilerine önerilmiş. Şirket Bebek’teki ofisinde 15 kişilik ekibiyle faaliyetlerini sürdürüyor. Hakan Demirel, MalatyalI. Babası devlet demir yollarında çalışan bir memur olan Demirel, üniversiteye kadar Malatya’da okumuş.
Abisi İstanbul Güzel Sanatlar’da okuduğu için mesleğe ilgi duymuş. “Mimarlığa aşık bir insanım. Müthiş mutluluk duyarak işimi yapıyorum” diyen Demirel, mimarlığı çetrefilli ve zahmetli bir iş olarak görüyor. Mimarlığın sırf para kazanmak için yapılacak bir meslek olmadığını savunan Demirel, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Mimarlık para kazanmak için çok akıllıca bir iş değil. Ben binaya gittiğimde her bir köşesini tanıyorum. Bir yoldan geçerken yaptığınız işi görmek, insanların o binanın içinde sarıldığını, şakalaştığını görmenin hiçbir parasal karşılığı yok.”
Zoom Tpu / Levent Çırpıcı
Marka bilinci ile yapılan tasarım yaşar
Mimar Levent Çırpıcı ile iç mimar Atilla Kuzu, Zoom TPU’nun (Tasarım Planlama Uygulama) arkasındaki iki isim. 1965 doğumlu Çırpıcı, Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden 1989 yılında mezun oldu. 1963 doğumlu Atilla Kuzu ise Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü İç Mimarlık Anasanat Dalı’ndan 1987’de mezun olarak iş hayatına atıldı. Redesign şirketinin beş ortağından biri olan Kuzu, 1994 yılında Levent Çırpıcı ile birlikte Zoom TPU’yu kurdu. Çırpıcı, “Atilla ile birlikte çalıştığımız bir ofiste tanıştık. Orada başlayan dayanışma bugün ortaklık olarak devam ediyor” diye şirketi kurma süreçlerini özetliyor.
Son yıllarda ağırlıklı olarak sağlık yapıları, ofisler, konut projeleri tasarlayan ortakların Ulus Liv Hospital, Ankara Memorial Hospital, Zorlu Çenter Memorial Klinik, Florence Nightingale Şişli, TR Pharm Kanyon projelerinde imzası var. Halen İtalya ve Fransa’nın birçok şehrindeki MCS mağazalarını dizayn eden Zoom’un ortakları, Ankara’da Lösev Kampüsü, Kolan Hastaneleri ve bir sanayi yapısının tasarımını da üstlenmiş durumda.
World Architecture Festival’de iki kez Acıbadem Hospital Maslak ve Liv Hospital Ulus projeleri ile kısa listeye seçilen Zoom TPU’nun İstanbul Taksim’deki ofisinde 20 kişi çalışıyor. Levent Çırpıcı’nın, 2000 yılında ‘Sedat Gürel Dalyanköy Müze ve Kitaplık Proje Yarışması’nda ikincilik ödülü kazandığını ve Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne aday olduğunu da belirtelim.
Marka olmanın farklı tasarımlarla desteklenebileceğin! belirten Çırpıcı, gayrimenkulde markanın önemini şu sözlerle özetliyor: “Öyle çok niteliksiz proje yapılıyor ki… Kuşkusuz bunları da mimarlar hazırlıyor. Ancak marka bilinci ile yapılan projeler, coğrafi kriterlere, nüfus ağırlığına, çevre ile ilişkilerine kadar birçok açıdan gerçekten iyi araştırılmış, iyi etüt edilmiş, üzerinde çalışılmış eserler olarak karşımıza çıkar. Bu yapılar zamanın değişen kozmetik değerlerine dirençli ve adeta vakur bir şekilde yerlerini alırlar. Marka olmak yıllara yayılan bir ısrarlı süreçle birlikte, farklı tasarımlarla desteklenerek oluşabilir.”
Mimarların vazgeçilmez iş ortağı
Hafele mimarların gözünde, sadece iyi bir marka değil, değerli bir iş ortağı… İnce mühendislik hesapları, detaylı planlama çizelgeleri ve proje şartnamesine uygun ürün teklifleriyle mimarlara zaman kazandıran Hafele, işlevsel, estetik ve ekonomik çözümleriyle tasarım sürecini kolaylaştırıyor.
YENİLİKÇİ ve yaratıcı işler üretmek, deneyim, bilgi birikimi ve geleceğe dair bir öngörü gerektirir. Dünyanın siluetini değiştiren en iyi projelere imzasını atan birçok mimar ve tasarımcı, fikir aşamasından uygulamaya, sürecin her aşamasında Hâ-fele’nin uzmanlığından ve deneyiminden yararlanıyor. İstanbul’un en yüksek binası Sapphire’den dünyanın ilk 7 yıldızlı oteli Burj el Arab’a; en prestijli konut projelerinden Acıbadem gibi Türkiye’nin en iyi hastanelerine kadar dünyanın en iyi projeleri Hâfele’yi tercih ediyor.
İnovasyon ve Sistematik Çözüm
Hafele mobilyada devrim yaratan birçok bağlantı elemanının mucidi. Kulpsuz mobilya «tasarımlarını mümkün kılan “bas aç menteşe”, ray ve kapak makası gibi detaylar mobilya sektöründe büyük dönüşümler yarattı.
Elektronik kontrollü akıllı çekmece sistemleri, plazma yükseltici mekanizmalar, elektronik kalkar kapak donanımları Hâfele’nin farkını ortaya koyuyor.
Hafele, tasarım gücünü ve yenilikçiliğini mutluluk veren mekanlar yaratmak için kullanıyor. Asıl farklı yapan özelliği ise tüm yaşam alanlarında, konutlarda, hastanelerde, otellerde, ofislerde ya da yat gibi özel alanlarda her tip proje için sistematik çözüm üretebiliyor olması. Hem ayrıntılarda uzman, hem de işin bütününe hakim. İnsanın ve mekanın birleştiği her yerde sağlamlığa, işlevselliğe, estetiğe katkıda bulunuyor ve hayatı güzelleştiriyor.
Zaman Kazandırıyor
Hafele, ince mühendislik hesapları, detaylı planlama çizelgeleri ve proje şartnamesine uygun ürün teklifleriyle mimarlara zaman kazandıran bir iş ortağı. Projeye özel tasarlanan işlevsel, estetik ve ekonomik çözümlerinin yanı sıra detaylı planlama çizelgeleri, uygulama örnekleri ve ürünlerin CAD çizimleriyle çözüm sürecini kolaylaştırıyor; tasarım sürecini yönlendiriyor.
Hafele, projeleri uzman bir bakış açısıyla değerlendirerek projelerin gerçek ihtiyaçlarını saptıyor ve karşılaştırmalı listelerle bütçeye en uygun ürün listesini hazırlıyor. Şirket, projeye uygun aksesuar seçimi, numune oluşturulması, farklı bütçe aralıklarına göre fiyat teklifi sunulması gibi iş ortağının karar sürecini hızlandıran bir çalışma sistemine sahip…
Hâfele’nin başarısının ardında her geçen gün büyüyen dinamik ve yaratıcı bir ekip var. Lojistikten bilgi teknolojilerine, kategori yönetiminden pazarlama ve üretime, iş sürecinin tüm katmanları, yeniliğe açık, yaratıcı düşünceye önem veren ve fark yaratmaya odaklanan bir iş yaklaşımıyla yönetiliyor.
DİKKAT !! KOSGEB’in HİBE PARASI İÇİN, ARACISI YOKTUR!! HİBE PARA AYARLAYACAĞIZ DİYENLERE İNANMAYIN!! KOSGEB DİREK OLARAK SADECE SİZİNLE İLETİŞİM KURAR..
Yeni Kurulan Mimarlık ve MÜHENDİSLİK OFİSLERİNE DAHA SAĞLAM İLERLEMELERİ KONUSUNDA DEVLET DESTEKLERİ İLE GÜÇ VERİYORUZ;
ANKARADA ; GERAVLU İÇ MİMARLIK , KK MÜHENDİSLİK VE OTAĞ MÜHENDİSLİK İLE ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM ETMEKTE MARKA DEĞERİNİ YARATAN BU KURULUŞLARIMIZA KOSGEBDEN HİBELER ALINMAKTADIR. SİZDE BİREBİR GÜVENİLİR ORTAKLIKLAR İÇİN BİZİMLE İLETİŞİME GEÇİN