Değişimi cesaretle benimseyen şirketler öne geçer
Değişim cesaret demektir. Değişimi cesaretle benimseyen şirketler öne geçer. Cesaret içeren riskler şirketlerin geleceğinin yolunu aydınlatır…
Gelecek değişen şirketlerin olacak
ŞİRKETLERDE değişimin kültürel evrim haline getirilmesinde Amerikalı Robert H. Waterman Jr.’m büyük payı vardır. Değişim olarak adlandırdığımız sürecin kurumsallaşması 1980’lerin ikinci yarsmda başladı. Yayıncılık tarihinde en çok satan iş kitaplarını yazan sıra dışı düşünce adamı Waterman ününü bu türden kitaplara borçludur. Thomas J. Peters’la birlikte kaleme aldığı ‘In Search of Excellence: Lessons from Americas Best Run Conıpanies’ adlı eseri yalnız Amerika’da değil, Avrupa’da da büyük yankı uyandırdı.
Ana fikir olarak şöyle diyordu eserlerinin satır aralarında Robert H. Waterman Jr: “Değişim önemli miktarda risk almakla başlar; değişmemek ise ölçülemeyecek kadar bir başka büyük bir risktir!”
Waterman şimdi San Francisco’da kendi danışmanlık firmasının başkanlığını yapıyor. Çoğu şirkete değişim amacıyla yaklaşıyor, onları kısa sürede dünyanın gidişatına uygun hale getiriyor.
DEĞİŞİM TOPLUMLA BAŞLAR
Aradan belki yıllar geçmiş olabilir. Bugün değişmeyenler (ya da değişemeyenler) yine her şeyden habersiz kendilerini kandırıp duruyorlar. Kafalar dar bir çerçevede küresel değil, yerel siyasetin odağına angaje olmuş durumda. Değişime ilişkin inançlar sadece günümüz politik liderlerinin söylemlerine göre şekilleniyor. Değişemeyen şirketler küçülüyor, kısmen değişenler yükselen trende uymak için yarışıyor. Gerçekten değişenler ise ne yazık ki yok denecek kadar az.
Şu çok iyi bilinmeli: Değişim önce toplumla başlıyor, sonradan bireyi biçimlendiriyor. Eski örfe, eski alışkanlıklara, saplanıp kalmış toplumlarm, dolaysıyla da şirketlerin hali tartışmaya değer. Antik dönemin düşün adamlarından Heraclitus’un dediği gibi: “Aynı nehirde iki kez yıkanmak mümkün değildir.”
Çünkü dünya inanılmaz hızla değişiyor.
Şimdi bir düşünün; yakın geçmişte dillerden düşmeyen Sovyetler’in ne menem bir şey olduğunu ‘Y Kuşağı’nın dijital kolaylıklarla büyümüş insanlarının anlamasına imkân var mı? Ya ufuktaki ‘Z Kuşağı’ Kapitalizm bile paradoksal olarak günümüzde sosyalizme doğru evrilip değişiyor. Belki yakın gelecekte ılımlı sosyalizmle harmanlanmış yeni bir tür kapitalizm çıkacak karşımıza. Şirketler yine halka açılırken, performansa dayalı başarıların ortaklığı gündeme gelecek.
YÖNETİMDE GERÇEK DEMOKRASİ
Sözün özünde şu var: Değişim daima ileriye, ufka doğru yönelmek demek. Bakmak yetmez, bakışı aksiyon haline getirmek şart. Geçmişi yüceltmekten dem vuran değişimlere ‘değişim’ demek bile saf bir iyimserlik artık bugün. Çünkü toplumun dominant aktörleri olan şirketler geriye doğru değil, ilerinin de ilerisine odaklanıyor şu an.
Fırsatları yakalamak, sorunları çözmek, sonuç almak gibi işletme kavramları geçmişin bürokratik hikâyeleriyle değil, geleceğin de geleceğini kurgulamakla şekilleniyor. Türkçesiyle ‘Mükemmelliğin Peşinde’ şeklinde çevrilebilecek eserinde de yine hep aynı şeyleri söylüyor Waterman.
Daha o tarihlerde üzerinde durduğu prensip ise Alvin Toffler’in 1970 yılında popüler olan ünlü ‘Adhokrasi’ tanımı. ‘Adhokrasi’ özellikle şirket ve kurumlarımıza musallat olan bürokrasinin karşıtı bir tanım. Bir bakıma esnek ve uyarlanabilir şekliyle geleceği tahmin edip değişimi başlatmanın yeni bilimsel şekli. Dahası, yaratıcı yeni fikirleri kışkırtan dinamik organizasyonların bürokrasinin pençesinden kurtarılma reçetesi.
Tüketici odaklı olmak ise değişim sürecinin ilk basamağı. Kısacası bürokrasi olan yerde demokrasi olmuyor. Geleceği kurgulamak için önce gerçek demokrasi ikliminin gelişmesi şart.
KATI HİYERARŞİYE ELVEDA
Peki, bir şirkette demokrasi olamazsa ne olur? Katı hiyerarşi değişimin önünü kapatabilir mi? İşte mesele burada! Birçok yazar felsefi eleştiri açısından bu sürecin hiç de iyi işlemediğim söylüyor, konuyu daha ileriye götürüp Platonun ‘Devlet’ isimli eserine gönderme yapıyor. Şirketlerin çoğunda yaratıcı demokrasi; yani idealize edilmiş ‘Adhokrasi’ yerine ‘Timokrasi’nin geçtiğini vurguluyor.
Hatırlayalım hemen: ‘Timokrasi’ Platon (Eflatun) öğretisinde seçkinlerin kendi hırslarım tatmin etmek amacıyla yapay onurlar kazandığı bir süreç.
O halde şunu söylemek hiç de yabana atılmayacak bir değerlendirme olacak: Şirketlerde değişim önce üstten başlıyor. Patron ya da üst yönetimler bakış açılarını değiştirmelidir önce.
Bu nedenle son günlerde borsadan çıkma çabası içinde olan saygın şirketleri değişime bir miktar direnç göstermekle nitelendiriyorum. Borsadan çıkmak yeni bir muhafazakârlığın tezahürü gibi görünüyor bana. Biline ki, ileride borsadan sonra küresel iş yaşamına başka kim bilir ne enstrümanlar gelecek. Kural şudur: İş yaşamında ricat (geriye çekilme) olmaz!..
ŞİRKET KÜLTÜRÜ DEĞİŞİM ODAKLIDIR
Bir gerçeği daha unutmayalım: Değişim yerel bazda değil, küresel ölçülerde olmalıdır. Değişimin ligi yoktur. Türkiye’de bir şirket Batının en büyük şirketlerine taş çıkaracak şekilde hızla değişebilir. İşin sırrı geleceği okumak ve ona göre vaziyet almaktan ibarettir.
İnovasyon, reorganizsasyon, joint venture, globalism, know-how, software, future gibi uluslararası literatüre girmiş yüzlerce kelime değişimin başlangıç anahtarı olabilir. Değişmemekte direnen yerel şirketler ise genellikle liderlik, takım, güçlülük, tanmırhk, önderlik, uzmanlık gibi klasik tanımlara hapsolur, bunları tekrar eder dururlar. En değer verdikleri şey ise değişimi durağanlaştıran ‘vizyon’ ve ‘misyon’ tanımlarıdır. Değişen demokratik toplumlar ‘vizyon ve misyonla smırlanamayacağı gibi şirketler de kendilerini kalıp cümlelere asla hapsedemezler.
Gelecekte şunu yaşayacağımızdan emin olabiliriz: Organizasyon şemalarında ‘değişimden sorumlu’ bir yönetici karesi mutlaka olacaktır. Onun işi yalnız değişim değil, başkalaşım, devrim, yenileşme, çağcıllık ve toplumu (tüketiciyi) yönetme olacaktır.
■ Mükemmelliğin doyum noktasına ulaşmak sadece bir aldatmacadan ibarettir. Değişim, sınırları zorlamak, bugün mükemmel olanın yarın sıradan bir tanım haline geleceğini bilmektir. Mükemmellikte sınır olamaz. Unutulmasın ki mükemmellik kusursuzluk demektir; ontolojik olarak dünyada hiçbir varlık kusursuz değildir. Kusursuzluğun peşinde koşmanın çaresi ise sürekli değişimdir.
■ Değişimi sloganlar değil, sık değişime uğrayan -zamana duyarlı- öngörüler besler. Pencereden dışarıyı seyreden yöneticilerin modası geçmiştir. Toplumun nabzını tutan, geleceğin eğilimlerini hisseden özgür zihinlere ihtiyaç vardır. En üstteki yöneticilerin sokağın tozunu koklaması gerekir.
■ Değişim cesaret demektir. Cesaret ise riskin bir başka tanımıdır. Cesaret içeren riskler değişimin yolunu aydınlatır, ileriye giden yolların nasıl bir dallanma içinde olduğunu gösterir.
Doğru yolu bulmak ise toplumun evrimini gözlemekle olur. Toplumu yönlendirmek şirketlerdeki dolayısıyla ekonomideki algıya bağlıdır. Formül şudur: Geçmişe saygı duy, geleceği keşfet!
■ Çoğu klasik yönetim algısı değişimi ağırlaştıran en önemli tehlikedir. Değişim ancak devrimci düşüncelerle gerçekleşir. Değişim düzen haline geldiğinde düzeni tekrar değiştirmek gerekir ki, şirketlerde ilerleme böyle olur. En iyi gösterge bir şirketin hayat döngüsüne (life-cycle) bakmaktır. Ne kadar çok değişim o kadar çok yaşam!
Nur Demirok / Para