Silikon Vadisi’nin farkı
40’lı yaşlarının ortasındaki sarışın adam yerinden fırlayıp kocaman salonun öbür ucuna koştu, duvara yansıtılmış sunumun üstünde heyecanla bir yerleri gösterdi, koşarak geri gelip yerine oturdu. Yanındakine, güya etrafındakilere çok çaktırmadan bir dirsek darbesi attı.
Sabahın erken saatlerinden beri alışmıştık, o yüzden hiçbirimiz yadırgamadık. Futbol maçı yapacak olsanız, kesinlikle takıma almak isteyeceğiniz bir adamdı. Ama karşımda şirketini 10’larca milyon dolara büyük şirketlere satmak üzere olan bir CEO olarak duruyordu. Kesinlikle çok sempatik biriydi, ama insana ister istemez, “Ya bu adam bu işi nasıl kotarmış acaba?” dedirten bir cinstendi.
O zaman, anladım. Neden burada tanıştığım bütün mühendislerin, “Abi kendi işini yapacaksın bir gün” muhabbetinin ötesinde, gerçekten bazı projelerde etkin rol oynayıp dünyada ses getirecek bir girişim üstüne çalışma heyecanına gerçekten sahip olduğunu. O zaman anladım işte, nasıl olup da burada bizim Türkiye’de göremediğimiz birçok çok başarılı Türk girişimci olduğunu.
İnsan etrafında bir sürü başarılı örnek görünce, “Ya bu iş gerçekten yapılabiliyormuş” diyebiliyor. “Bunları yapanlar da gayet normal insanlarmış” diyebiliyor. Nasıl bizde her gün birçok kişi korkmadan lokanta açıyorsa, burada da birçok kişi çok büyüme hayalleriyle büyük fikirlerle yola çıkabiliyor.
Aslında işin yarısı, gerçekten yapabileceğine inanmak.
Ege Ertem