Tüketim mutluluğunun altında ne var?
‘Tüketim Toplumu’ adı üzerinde merkezine tüketimi almış, tüketince mutlu olmaya koşullanmış bir insanlık hali. Türkiye de bu insanlık halinin tüm sorunlarını yaşıyor…
Tüketim mutluluğunun altında ne var?
KUANTUM mekaniğine olan katkılarıyla ünlenmiş Avusturyalı fizikçi Schrödinger 1887 -1961 yılları arasında yaşadı. Fiziğin felsefeyle olan ilintisine yeni bakış açıları getiren ünlü bilgin bir konferansı sırasında şu soruyu sordu: Atomlar acaba neden küçüktür? Bir süre bekledikten sonra yanıt gelmeyince cevabı kendi vermek zorunda kaldı: ‘Atomlar küçük filan değildir. Biz büyüğüz de ondan. Üstelik bizim yapımızda çok sayıda atom vardır.’
Ve arkasından bir başka soruyla devam etti: ‘Acaba neden bizde bu kadar çok atom var?’ Yine sessizlik ve bir açıklama: ‘Çünkü yaşam dediğimiz şeyi devam ettirmek için çok sayıda atoma ihtiyacımız vardır da ondan!’
Basit gibi görünen bu monoloğu sosyal psikoloji açısından değerlendirdiğimizde biz de şu soruyu sorabilir, yanıtını hemen verebiliriz: ‘Aklıyla sonsuz evreni düşünebilen insan neden görünüşte küçüktür?’ Yanıtı kolay: ‘Kolektif akla ulaşmak amacıyla akılları birbiriyle sürtüştürerek ideal toplumu yaratmak için!’
İDEAL TOPLUM TÜKETİM TOPLUMU’ MU?
Yarı felsefi bu yaklaşıma neden ihtiyaç duydum bu sayfalarda? İnsanlar da tıpkı atom gibidir. Genellikle birbirini taklit eder. Aykırılıkları da vardır. Negatif ya da pozitif… İnsanların bireysel düşünceleri sayısız büyüklükte değişken haline geldiğinde kolektif düşünce oluşur. Düşüncelerin bileşiminden de ‘toplum aklı’ ortaya çıkar.
Sosyolojik anlamda bu süreç tıpkı bireylerde olduğu gibi ‘sosyal kişilik’ rengine dönüşür. Akıllı, yaratıcı, dürüst toplumların yanı sıra, egoist, ikiyüzlü, nankör topluluk tiplerinden de bahsedilebilir kimi zaman.
Lâkin günümüzdeki en önemli topluluk tipi artı ve eksileriyle ‘Tüketim Toplumu’dur.
Tüketim toplumu belli uyaranlar ve koşullamalar sonucu patolojik bir evrilmeyle ‘nevrotik’, ‘paranoid’ hatta ‘melankolik’ hale gelebiliyor günümüzde. Karışımın içinde az da olsa sağlıklı, erdemli, özgür, koşullanmamış insanların oluşturduğu bireyler de var elbette. Tüketim toplumu küresel anlamda mutlu bir azınlığın adı güya…
Peki, insanlık her yönden ilerlemişken tüketerek mutlu olmanın altındaki gerçek ne? Yönlendirici eğitim ve reklamlarla aşırı tüketimin özendirilmesi. Ve tabii rekabetçi mahalle baskısı… İnsanlar tükettikçe dinginleşiyor, teknolojik gelişmeleri aşırı tüketime alet ederek güya ilerliyor. Tükettikçe mutlu ama gelecekten umutsuz…
Bu olgu yalnız bireysel değil, toplumsal depresyona da yol açıyor. Küresel nüfusun hızla artması, çevre kirliliği, işsizlik, kaybolmuşluk hissi, içe kapanma arzusu… Nüfusun hızlı artması tüketim rekabetini kamçılayan en önemli süreç burada. İnternet dünyasına aşırı bağımlılık ise ruhsal depresyon olgusunun temel olgularından biri…
YETERİNCE TÜKETEMEYİNCE HASTALANANLAR
Tam da bu aşamada insanlık depresyon ilaçlarıyla ayakta duruyor demek mümkün. Kulaklara fısıldanan altın kural şu: ‘Daha fazla tüket ki mutlu olasın!’ Paradoks ortada: Bir tarafta daha fazla tüketim, diğer tarafta ruhsal hastalıklar…
Son yirmi yılda, küresel ölçekte ‘antidepresan ilaç’ kullanımı müthiş arttı. Hızla büyüyen pazar içinde özel bir yere sahip. Büyüklük şimdiden 10 milyar doları aştı; on beş milyar dolara doğru gidiyor. Sebep, daha fazla tüketememek!
Tüketim toplumu ile depresyon ilaçları arasındaki ilişkiyi anlamak için Amerikan
toplumuna bakmak kâfi. Her 10 Amerikalıdan biri bugün antidepresan ilaç kullanıyor. 40 ve 50’li yaşlardaki Amerikalı kadınların dörtte biri düzenli antidepresan tüketiyor.
Başlıca etkenler ekonomik mücadele, bireysel öne geçme hırsı ve bunun sonucu süreğen kaygı sendromu. Reklamlar aşın tüketimin yanı sıra, arka planda tatminsiz bireyin ilaç kullanımım gizlice teşvik ediyor.
Çoğu kişi en az iki yıl boyunca, ciddi yan etkileri olan ilaçları kullanmak zorunda kalıyor. Bazı Amerikalı bireylerde süre on yıla kadar uzanıyor. Basit bir üzüntü, günlük yaşamın stresi ve kişisel ilişki sorunları bu ilaçların tüketimini daha da arttırıyor. Kilo alımı veya kaybı, uyku sorunları, ajitasyon, yorgunluk, düşük enerji, suçluluk ya da değersizlik duygusu, konsantrasyon güçlüğü, hatta ölüm düşüncesi bu gruptaki kimi ilaçların yan etkilerinden bazıları.
İYİMSERLİKTEN KÖTÜMSERLİĞE DOĞRU
Türkiye şimdi tam da bu sarmalın içinde. International Marketing Services (IMS) verilerine göre, antidepresan grubu Türkiye’de kullanımı en çok artan ilaçlar arasında. Oysa 1940 ve 50’lerde depresyon nedir pek bilinmezdi bu ülkede. Anksiyete (kaygı) asla yaygın değildi. Her şeyden önce geleceğe ümit dolu bir bakış vardı.
Geçmiş yıllarda yaptığım bir araştırmada, 1955 – 65 döneminde ‘Nevrospazmin’, ‘Nevrol Cemal’ gibi nispeten basit birkaç ilacın olduğunu gördüm eczanelerde. Buna çok eskilerin bitkisel ilaçlarını da katabilirim.
O dönemde Türkiye fakirdi ama toplumda gelecek için kalıcı bir iyimserlik dikkat çekiyordu. Şimdi durum tersine döndü. Birkaç yıl önce yapılan analize göre, bu tür ilaçların kullanımındaki artış yüzde 50’lerin üzerinde. Sağlık Bakanlığı yüzde 56 olarak ifade edilen bu rakamı aşağıya çekmeye çalışılıyor şimdi.
Sağlık Bakanlığı’na göre, 2008 yılında 16 milyon 537 bin 260 kutu olan antidepresan tüketimi 2012’de 25 milyon 958 bin 725 kutuya yükseldi. Bakana göre, bu tür ilaçlar diğer branş hekimleri tarafından da reçete ediliyor. Artışın nedenlerinden biri bu olabilir mi? Ayrıca bazı antidepresan ilaçlar doğrudan eczanelerden reçetesiz alınabiliyor. Rakamların içinde stres baskılayıcı ve sakinleştirici başka ilaçları da dâhil ederseniz yıllık tüketim 35 milyona yaklaşıyor.
Biz neden bu hale geldik? Aşırı hırsların körüklediği ‘Tüketim Toplumu’ olma yolunda sollayıp geride bıraktığımız için mi?
■ Tüketim, ihtiyaçların akıllıca tatmin edilmesi olmaktan çıktı.
Aza kanaat etmek utanılacak bir durum haline geldi.
■ Geleneksel tüketim alışkanlıkları değişiyor. Unutulmasın ki, yeninin daha yenisi var.
■ Aşırı tüketmek günümüzde ilerleme ve mutluluk anlamına geliyor.
■ Tüketimin artması kimilerine göre sınıf farklarının giderilmesini sağlıyor (!)
■ Peki, ekonomide malum ‘cari açık’ aslında neyin nesi? Cari açığa bir de sosyolojik pencereden bakılması gerekmez mi?
■ Önemli bir başka soru: Alışveriş mabetleri görkemli görünüşleriyle insanlarda kısa süreli mutluluğa yol açarken uzun dönemde kalıcı rahatsızlıklara yol açmıyor mu? Kısır döngü bu işin neresinde?
“Tüketim Toplumu” bireylerine öğütler (!]
■ “Son çıkan modeli hemen satın al, depresyona girme…”
■ ‘Tüket, daha fazla tüket! Önce yorgunluk, arkasından ilaç bağımlılığı olsa da aldırma!”
■ “Beşeri ilişkiler yerini yapay nesnelerle ilişkiye bırakıyor. En başta da teknolojik oyuncaklar. Mutluluk belki de klavyede gezinen senin parmaklarının ucunda.”
■ “Bir düşün: Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçların arasındaki çizgi acaba nerede başlıyor?”
■ “Özgürlük çoğu ülkede tüketimle eşdeğer hale geldi. Şunu aklından çıkarma: Birey tükettiği kadar özgürdür!”
■ “Aşağılarda, ortada ya da yükseklerde bir yerdesin! Önce cüzdanındaki kredi kartı sayısını arttırmaya bak. Öz ( tüketim bilincinle orantılı olmalı.”
■ “Ve bir öğüt daha: Son model telefon sağlığını düzeltmez ise hemen bir hekime başvur!”
Nur Demirok