Güven Duygusu Oluşturmak ve Uyum Sağlamak
Kendimize sormamız gereken doğru sorularla güven duygusu oluşturmak… Uyum sağlamak…
Güven duygusu oluşturmak, yaşamımızda mükemmel bir avantaj sağlar!
Güven duygusu;
İş hayatımızda,
Sosyal hayatımızda,
Özel hayatımızda,
Başarılı ve mutlu olabilmek için gereken, güçlü ve sağlam ilişkilerin temelini oluşturur.
Özgüven olgusundan kaynaklanan güven duygusuyla, daha açık, daha etkili ve daha sağlam, kendimizden emin iletişimler ve ilişkiler kurarak, daha üretici…
Aynı zamanda, karşılıklı destekleyerek ve desteklenerek daha paylaşımcı oluruz!
Güvenle kurulan ilişkilerin sonucunda;
“Çalışanlar daha mutlu, daha güçlü ve verimli olurlar. ’’
“Aileler daha huzurlu ve daha sıcak karşılıklı saygı çerçevesinde ve karşılıklı destekleyici iletişimler içinde daha mutlu olurlar.”
“Yaptığımız her işte ve her şeyde daha tatminkâr, daha kazançlı, daha özgüvenli ve daha huzurlu oluruz. ”
“Yöneticiler daha verimli ve başarılı ve çalışanların elde edecekleri başarıyla hem kendileri daha başarılı ve huzurlu, hem de kuruluştan daha kazançlı olacaktır. ”
“ikili, özel ve sosyal ilişkilerde daha huzurlu, daha sağlıklı iletişimlerle, daha sağlam ve güçlü ilişkiler kurularak her iki tarafın da kazancına başarılı ve mutlu sonuçlar yaşanır. ”
“Eğitim ilişkilerinde, hem öğretmen, hem de öğrenci açısında daha verimli, bilmeye ve bilgilenmeye dayalı pozitif gelişim ve değişimlerle, arzu edilen bilinçli düzeylere ulaşılır. ”
Kendinize sürekli yanlış sorular sorduğunuzda ve yanlış sorulan sormayı alışkanlık haline getirdiğimizde, bireysel sorumluluğumuzu üstlenenleyiz.
Gerekli olan güven duygusunu oluşturamadığımızdan da arzu ettiğimiz başarıya ve mutluluğa ulaşamayız.
Kendimize sorduğumuz yanlış sorularla, güven kuramayız ve iletişimlerimizde asla uyum sağlayamayız!
Örneğin;
“Neden benimle daha çok konuşmuyor, neden benimle daha çok ilgilenmiyor? ”
“Ne zaman sözümü dinleyecek ve ne zaman istediğimi yapacak? ”
“Çalışanlarım, neden benimle daha açık ve net iletişim kılınmıyorlar? ”
“Çalışanlarım, bilmediklerini neden bana soıvnıyorlar? ”
“Bu değişiklikler neden oluyor ve bu değişiklikleri kim yapıyor?
“Ne zaman birileri bana neler olııp bittiğini anlatacak? ”
“Neden öğrencilerim dersini dinlemiyor? ”
“Oğlum-kızım neden sözümü dinlemiyor
0lssa ki örneklerdeki yanlış soruların tam tersi olarak, kendimize soracağımız doğru sorularla, karşı tarafta giiven duygusu oluşturabilir ve daha sağlıklı pozitif ilişkiler kurabiliriz.
Örneğin;
“Seni nasıl daha iyi anlayabilirim ve seni daha iyi anlayabilmem için ne yapabilirim? ”
“Çalışanlarımı daha iyi tanıyabilmek ve onları daha iyi anlayabilmek için ne yapabilirim? ”
“Çalışanlarımın, daha verimli ve başarılı olmaları için onlara hangi eğitimi vermeliyim? ”
‘’Çalışanlarımın bana güvenmelerini, nasıl sağlayabilirim ve bunun için ne yapabilirim ? ”
“Kurıduşumu ve çalışanlarımı desteklemek için ne yapabilirim? Ve çalışanlarıma nasıl yardımcı olabilirim? ”
“Mevcut durumu daha iyi anlamak ve daha iyi Algılayabilmek içiıı ne yapmalıyım? Nasıl hareket etmeliyim? ”
Güven duygusu oluşturmanın ve uyum sağlamanın birçok yolu ve yöntemi vardır.
Ama önce bireysel sorumluluğumuza sahip çıkmamız gerektiğine ve bunun bizim görevimiz olduğuna inanmalıyız. Güven duygusu; Bireyler olarak davranışlarımızın sonucu oluşur ve her birimiz ilişkilerimizde “Giiven duygusu” oluşturmaktan ve uyum sağlamaktan sorumluyuz.
Uyarıcı işaretler
Uyarıcı sinyaller ve uyarı mesajları;
“Şirketinizde güven ne kadar güçlü? ”
Ne zaman bir gruba ve bir kuruluşun çalışanlarına bu soruyu sorsam, çoğu insan kendi kendine mırıldanarak ne dedikleri anlaşılmayan kesik ve anlamsız yarım ağızlı yanıtlar vermektedirler. “Eh işte” – “çok giiçlii değil”, “Daha güçlü olabilirdi” gibi ifadelerle kuruluşlarını da güvenin olmadığını ve güven duygusunu hissedemediklerini anlatmaya çalışırlar.
Oysaki her yönetici ve lider için bu bir uyan işareti, bir sinyal, bir mesaj olarak algılamalıdır.
Dikkat edilmesi gereken diğer iki uyancı işaret ve sinyal ise “sessizlik ve umursamazlıktır. ” Sessizlik, endişelerin, dertlerin, kaygıların ya da itirazların yükselmemesidir.
Önerilerin ve fikirlerin sunulmaması…
Özgürce konuşamamak ve önemli olan her bireyin kendine göre konuşmamak için sebepleri olmasıdır.
Ancak kendinizi “Neden kimse konuşmuyor ve neden sormaları gereken soruları sormuyorlar” diye düşünürken bulursanız, kendinize yanlış bir som soruyorsunuz demektir.
Bu durumda hemen kendinize doğru soruyu sorarak, “Onları daha iyi nasıl anlayabilirim ve bana daha çok güvenmelerini nasıl sağlayabilirim” gibi odak noktanızı ve başınızı başka tarafa çevirmek yerine, çalışanlarınıza özgürce konuşabilecekleri bir ortamı nasıl oluşturacağınızı düşünmelisiniz!
Ardından da bireysel sorumluluğumuzu üstlenerek daha fazla zaman ve güveni kaybetmeden hemen harekete geçmelisiniz.
Örneğin;
Bir şirkette hata ihtimali olan her hangi bir öneriniz olursa, hemen “takım oyuncusu ” olmamakla suçlanırsınız.
Genellikle yöneticiler kendilerini her konuda ve her şeyi çok iyi bildiklerini düşündüklerinden, gerçekte çok iyi bir koç olamazlar. Dolayısıyla şirketle ilgili hiçbir konuda konuşulmasını islemezler.
Fikir verilmesini de asla kabul görmek istemezler.
Bu yöneticiler farkında olamadan, “deneyim tuzaklarına” düşerler ve şirketlerine bir takım sorunlar ve kayıplar yaşatırlar.
Ama yöneticiler şunu unutmamalıdırlar!
Herkes “tiim şirket çalışanları” bir arada çalışmak zorundadırlar.
Dolayısıyla böyle bir çalışma ortamında, çalışanlar rahatlıkla konuşup şirketle ilgili düşünceler oluşturamayacaklarından ve fikirler iiretemeyeceklerinden…
Söz konusu yöneticinin, şirketine zararı çok büyük olacaktır.
Mesela,
Üretim azalacak…
Fırsatlar kaçırılacak…
Moral seviyesi “motivasyon” diişiik olacak…
Verim artmayacak… vs gibi.
Diğer taraftan ise zararları sessizlik kadar yüksek olan uyan ise “umursamazlıktır. ”
Umursamazlık, kuşkuculukla aynı şey değildir.
Kuşkucu olduğumuzda, sunulan fikirlerin doğruluğu konusunda ve işe yarayıp yaramayacağı hususunda şüpheye düşeriz ve pek fayda getirmez. Bu durumda ise kendimizi köreltmekten ve kaygılara düşmekten alıkoyamayız.
Umursamazlık çok bireyseldir… Genellikle yöneticiler tarafından göz ardı edilen bir sorundur.
Umursamazlık birinin niyetini, samimiyetini ve iradesini sorgulamadığımız zaman oluşur. Bu durumda ise yönetici kesinlikle çalışanlarının kendisine karşı saygı ve güven duymalarını sağlamalıdır. Aynı zamanda söz konusu yöneticinin, bu dununda bir deneyim tuzağına düşmemesi için kendisine bir an önce doğııı somlar somıası…
Bireysel sonımluluğunu da üstlenerek hemen harekete geçmesi… Şirketini ve çalışanlannı daha başanlı ve daha verimli olmalan için, çözümcül yollar bulması gerekmektedir.
“Yönetim bilincine sahip bilinçli bir yönetici için en iyi kopya ve strateji; uyarı işaretleri ve sinyaller ortalıkta belirmeden önce, işini sahiplenip en iyi şekilde yapması gerektiğidir. ”
Kendimize güvenerek, karşı tarafta güven duygusu oluşturmalıyız;
Güven kurmamızın ve güven oluşturmamızın birçok yolu vardır. Ama en etkin olanlarını ön plana almalı ve hemen eyleme geçerek, karşı tarafta güven duygusunu oluşturalım.
Doğruyu söyleyin;
Dürüstlük önemli bir güven kurucudur. Karşı tarafa
“Sana inanıyorum – Sana saygı duyuyorum – Bilmeye hakkın var” gibi mesaj lan verir aslında.
Aynı zamanda doğruyu söylemeye ve duymaya istekli olmak, giiçlii bir özgüven belirtisidir.
Hepimiz doğruyu söylememiz gerektiğini çok iyi biliyonız, ama gerçekten düriist ve samimi miyiz?
Dahası, öncelikle kendimize karşı düriist ve samimiyiz.
Genelde şifreli ve imalı konuşuruz…
Kendimizden emin olamadığımızdan ve öncelikle özgüvenden yoksun olduğumuzdan, kendimize karşı dürüst olmayız. Kibar olmak ve renkli bir bakış açısı oluşturmak için gerçeği söylemekten hep kaçarız.
Belki de kendimizden emin olamadığımızdan çatışmalar oluşturmaktan korkarız.
Yani “saygı ve güven duyulamamaktan” “kötü adam”, “Kötü insan” olmaya dayanamayız ve kendi yetersizliğimizle yüzleşmek istemeyiz.
Bu durumda, farkında olmadan kendimizle, dürüst barışık ve samimi olmak için gerekli olan adımları gerektiği şekilde atamayız. Nedense kendimizi hep korumaya çalışırız ve anlamsız tutumlarla garip tavırlar sergileriz. Dahası hiç istemesek de deneyim tuzaklarına düşmekten kaçamayız ve arzu etmediğimiz halde istemediğimiz sonuçlan yaşanz.
Örneğin;
Bir müdür ya da bir yönetici dürüst bir şekilde çalışanına başarısız olduğu konulan, alanlan ve durumlan söylemek yerine ”Üzgünüm ikramiye alamadın çünkü daha işe başlayalı çok olmadı” gibi anlamsız ve kendisini farkında olmadan deneyim tuzağına düşürecek bir ifadeyle anlatmaya çalışır.
Oysaki bu durumda söz konusu müdür veya yönetici, çalışanını karşısına alıp tüm gerçeği açıkça dile getirse… O çalışanın başarılı olduğu durumları takdir etse… Geri dönüşümle motive etse… Çalışanının eksiklerini düzeltmesinde daha başarılı ve verimli olmasında yardımcı ve destek olsa… Hem o çalışanının, saygısıyla, güvenini kazanacak, hem de şirketinin bu durumdan daha kazançlı çıkmasını sağlayacaktır.
Veya;
Bir koç takımına, diğer takımın daha iyi oynadığını söylemek yerine, “iyi oynadınız ama hakemler yanlış kararlar verdiler ve kaybettik” gibi demesi kadar yanlış bir güven kaybettirici durum olamaz.
Oysa ki koç takımına, eksiklerini söylese ve takımına daha iyi ve başarılı olması için ne yapması gerektiğini düşünse… Takım oyuncularının da fikirlerini dikkate alarak, takımının daha başarılı olması için kendinize en doğru soruyu sorarak ve bireysel koçlıık sorumluluğunu üstlenerek harekete geçse… Takımına gerekli desteği vererek oyuncularını motive etse, daha başarılı olabilir.
Ya da;
Bir anne baba, çocuğuna ders çalışmadığından dolayı, daha iyi çalışması, başarmak için gerekli ve doğru desteği vennesi gerekirken “öğretmenlerini ve eğitimi” suçlaması ne kadar yanlıştır. Çünkü o çocuk başarılı olamayacağından çocuklarıyla ilgili bir gün asla gurur duyamayacaklardır.
Dolayısıyla bu üç örneklemeden anlaşılacağı gibi, “Bir yönetici veya bir müdür”-“Bir koç” yada “Bir anne baba” olarak öncelikle kendimize samimi ve dürüst olalım.
Karşımızdaki insanların daha başarılı ve verimli olmaları için onları yüreklendirelim ve cesaretlendirelim.
Karşımızdaki insanı motive ederken, motivasyon şekli ne olursa olsun, “Vermek istediğimiz mesajı” verirken çok dikkatli olmalıyız.
Unutmamalıyız ki “Yanlış mesaj” güveni öldürür! Doğruyu söylemek kötü gibi görünse de en iyi ve en etkin yaklaşımdır. Çünkü doğruyla birlikte güven oluşur.
Önemli olan karşımızdaki insanın konumu ve yeri ne olursa olsun, ister iş hayatımızda, ister özel hayatımızda olsun. Karşımızdaki insanlarla konuşurken ve iletişim halindeyken, onlan motive etmeye çalışırken onların, başarılı olduğu durumları ve alanları asla göz ardı etmeden takdir edelim.
Bir koç edasıyla, eksiklerini sorunları birlikte paylaşarak kendimizde oluşan özgüvenle güven duygusunu oluşturalım.
Çalışanlarımızın bize saygı ve güven duymalarını sağlayarak, hareket edelim ve ardı arkası kesilmeyecek ve önlenemeyecek olan, başarılara imzamızı atalım.
Dahası “Sayılan sevilen ve güven duyulan bir insan olalım”gerisi kendiliğinden gelecektir zaten.
Doğru insanlarla konuşmak:
Hayatımızdaki tüm ilişkilerimizde mutlaka bir takım sorunlarla karşı karşıya kalmaktayız.
Önemli olan bu sorunlarla karşılaştığımız zamanlarda, o sorunu doğru insanlarla konuşmak, dahası konuşabilmektir.
Örneğin:
Uç kişinin bir arkadaş gurubu olduğunu düşünün, aynı grupta iki kişinin birbirleriyle tartıştığı bir durumda yâda bir sorun oluştuğunda, o sorunu ilgili kişiyle konuşacağımız yerde büyük yanılgılara düşer ve öfkemize yenilerek üçüncü kişiyle konuşmayı yeğler ve büyük hatalar yaparız.
Belki de o arkadaştık ilişkisinin bitmesine sebep oluruz. Çünkü üçüncü kişi konuştuğumuzu, muhatap olduğumuz kişiye söyler. Belki de çaıpıtarak söyler ve daha büyük sorunların oluşmasına sebep olur.
Yani “Nefessiz kalmak” buna denir.
Aslında doğnı olan, sorunun oluşmasında muhatap olduğunuz kişiyle doğrudan görüşmek, konuşmak ve o insanı anlamaya çalışmaktır.
Çünkü duygularımızın bazdan bireysel sonullarımızla ilgili olabilir ve bu durumda bireysel sorunumuz, o kişiye direk söylenmelidir.
Bu durumda güven duygusu kaybolmamış ve daha da perçinlenmiş olur.
Mesela siz hangisine güvenirdiniz? Arkanızdan konuşan kişiye mi? Yoksa yüzünüze karşı söyleyene mi? İsterseniz bir düşünün derim?
Biriyle sonınunuz mu var?
Direk onunla konuşun, bir başkasıyla değil ve bunu elbette ki saygı ve hoşgörüyle, kendinize sormanız gereken doğru soıvların ruhu ile yapın.
Dürüst olmak adına, yerinde ve doğnı zamanda diplomatik davranmayı göz ardı etmeyin.
Bu zor gelebilir belki ama onlarla konuşun, daha etkili ve etkin olacaktır.
Bu durum güven oluşturmanın kusursuz bir yoludur.
Kocluk:
Koçluk mükemmel bir güven kumcudur…
Bir insanın hedeflerini ve hayallerini dinlemek, o insanın hedeflerine ulaşması için bilgi ve deneyimi paylaşarak o insana yardımcı olmak…
“Başarmam istiyorum, sana inanıyorum ve güveniyorum başarmanı istiyorum, başaracağından eminim demektir. ”
İster bir şirkette yönetici olun, ister bir kurumda eğitimci olun, ister bir öğretmen olun, ister bir arkadaşınıza ipuçları ve bilgi verin. Veya çocuklara ödevlerinde yardımcı olun ya da bir takımda koçluk yapın. Göreviniz ya da işiniz ne olursa olsun, birlikte çalıştığınız insanlara mutlak öncülük edin.
Başarmalarını destekleyerek, onları motive ederek ve yüreklerini cesaretlendirerek yardımcı olun.
Çünkü koçluk güven dolu ilişkiler kurar ve bizleri mutlak başarıya taşır.
Yetki devri:
Büyük bir takım içinde başarma peşindesiniz.
Takımı yöneten yöneticiye sesleniyorsunuz…
Çünkü önünüzde sorunlar ve engeller var.
Pozitif gelişmeniz gerektiğini daha başarılı ve verimli olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz!
Patron – koç – müdürüm – hocam ne yapmalıyım? Diye durmadan bağırıyorsunuz ama sizi duyan yok mu?
Garip bir durum değil mi? Aslında o anda herkes karan kimin vermesi gerektiğini bilmelidir.
Çünkü önceden belirlenmiş bir yetki ve sorumluluk planı yapılmış olmalıdır. Herkes kendi yetki ve sommluluğunu bilmelidir. Ama ne yazık ki kişilere yetki verilse de önlann yetkilerini kullanmasına pek izin verilmez.
“Ben daha iyi bilirim”, “En iyisini ben yaparım” edasıyla onların işlerine karışmaktan kendimizi alamayız.
Dahası bu yaptığımızın yanlış olduğunu, güven kaybettirici, saygı yitirici ve düşmemiz olası bir deneyim tuzağı olacağını düşünemeyiz.
Örneğin:
Bir yönetim toplantısı planlama görevi size verildi. Uğraştınız emek verdiniz, heyecanla çalıştınız ve başardınız.
Her şeyi mükemmel oluşturdunuz…
O toplantı günü geldi çattı ve bir gün önce patronunuz sizin planınızı ve verdiğiniz kararlarınızı beğenmediğini söylüyor.
Ne düşünürsünüz?
Kendinizi nasıl hissedersiniz?
Bu tür durumlarla günümüzün her iş gününde, hemen hemen, her gün ve her alanda karşılaşıyoruz.
Düşünün lütfen!
Düşünürken,
Patronunuzun özgüveni yerinde mi? Ve güven duygusu tanımı?
Gururuna ve egosuna yada zaaflarına yenik mi?
Patronunuz yönetim bilinciyle davranıyor mu?
Patronunuz İradesine hâkim oluyor mu? Kendisinden ve bilgisinden emin mi?
Vs. gibi somlar içinde mi yaşıyor?
Ya da siz bir yönetiriyseniz, bir müdürseniz, bir eğitimciyseniz, bir koç yada bir öğretmenseniz, bu durumu aynı şekilde kendiniz için düşünün lütfen!
Aslında hepimiz
“Hem öğretmeniz, hem öğrenciyiz”
“Hemyöneticiyiz, hem çalışanız”
“Hem öğreteniz hem öğreneniz” Bir düşünürün dediği gibi bunu özellikle sizinle paylaşmak istiyorum.
“Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi asla başkasına yapma”
Yani bende diyorum ki pozitif iletişim ve yönetim bilinciyle sana yapılmasını istediğini başkasına yaparsan, mutlaka daha pozitif ve güvenli ilişkiler kurarak, hem iş, hem sosyal hayatımızda, daha başarılı ve mutlu oluruz.
Hatta bir grup ve takım çalışmasında yetkili kişi harekete geçmeden önce, kendinize doğru somlar sorarak ilgili kişiyle konuşmalısınız, o konuyu ya da o sorunu ilgili kişiyle birlikte kontrol ihtiyacı duymalısınız.
Bu durumda karşı tarafta saygınlık ve güven duygusu oluşturarak, onlara inandığımızı ve başaracaklarından emin olduğunuzu söylediğinizde… İnanın ki o bireyler ya başaracaklardır, ya da motive olduklarından başarmaya çok azimli ve meyilli, dahası yakın olacaklardır.
Yaııi “iıısiyatif verebilme ve iıısiyatif atabilme” daha fazla sahiplenme ve güven duygusu oluşturup bizleri başarmaya tetik!ey ip harekete geçirecektir.
Yetki devri harika bir güven kumcudur. İnsanlara karar verme ve uygulama yetkisini, hata yapıp başarılı olmasına izin verecek kadar güvendiğimizi ifade ettiğimizde. “Bunu yapabileceğini biliyorum, sana güveniyorum ve yanındayım” diyen doğru mesajı beyinlerinde oluşturmuş oluruz. Dahası onları cesaretlendirmiş ve yüreklendirmiş oluruz.
Yani, kendimize soracağımız doğru somlarla, bireysel sorumluluğumuzu üstlenip harekete geçerek insanları, hedeflerine ilerlerken desteklemeli ve motive ederek yüreklendirici olup cesaretlendirmeliyiz.
insanlara, doğru zamanda doğru yetkiler vererek, ardından da onları başarmaları için destekleyerek, güven kurucu olmalıyız.
insanların hayallerini destekleyin!
Başkalarının hayallerini desteklediğiniz zaman, bu onlara saygı duyduğunuz ve onları önemsediğiniz anlamına gelir.
Öncelikle ve özellikle, onların düşlerini ve projelerini desteklediğimizde bu çok daha kuvvetli ve güçlü bir güven kurucu olup, onların daha başarılı ve mutlu olmalarına destek vermiş olursunuz.
Dolayısıyla herkesin, bir “güven kurma – güven duygusu oluşturma” sanatını, en doğru zamanlamayla ve en iyi şekilde, yaşamına uygulaması gerekmektedir.
Örneğin;
” Niye bu okula gitmek istiyorsun? ”
” Ne zaman işine odaklanacaksın? ”
” Ne zaman bizim dediğimizi dinleyeceksin? ”
“ Sen bu kafayla başaramazsın? ”
” Böyle yaparak kazanacağını mı sanıyorsun? ”
Gibi güven kırıcı yanlış sorulardan uzak durup, kendimize soracağımız doğru sorularla, güven kurucu olmalıyız.
“Yaptığın seçimden keyif almalısın, istediğin okula gidersen mutlak başarılı olursun. ”
“Sana saygı duyuyor ve takdir ediyorum. ”
“,Sen istersen başarırsın ve başarılı olursun. ”
“Sen mutlak bir çözüm yolu bulursun. ”
“ Sen istersen tuttuğunu koparırsın ”
Gibi kendinize soracağımız doğru sorularla, güven kurucu oluruz.
İnsanların bize danışıp fikirlerini bizimle paylaşmalarını sağlarız. Ortak müşterekte alacağınız en doğru ve en iyi kararlarla onların, daha başarılı ve daha mutlu olmalarına destek vermiş oluruz.
Önemsediğinizi gösterin:
En güçlü güven kurucularından biri karşınızdaki kişilere, onlann ilgi alanlarına saygı duyduğunuzu ve isterseler başarabileceklerini hissettirmektir.
Onu önemsediğinizi göstermek güven kurmanın ve güven duygusu oluşturmanın mutlak temelidir.
Güven kurucuları hayata geçirmek, güçlü ve güven dolu ilişkiler kurmamız ve o ilişki içerisinde her iki tarafın da kazancı için hepimiz bir birey olarak bunu yapmaktan sorumluyuz.
Kendimize doğru somlan sorarak, kendi davranışlarımızın sorumluluğumuzu üstlendiğimizde ve sommluluk duygusunu hayata geçirdiğimizde, ilişkilerimizdeki güven duygusu büyüyecek ve kaliteli mutlu yaşam anlanınız olacaktır.
Sağlıklı bir ilişkiyi oluşturmak için iletişim süreci zaman ister. Karşı tarafa güven duygusunu oluşturmak için zamanı doğru kullanmak gerek
Güven, mutlaka zaman alır.
Ne yazık ki bunun daha kısa bir yolu yoktur.
Hayatımızdaki ilişkilerimizde, ister iş hayatımızda olsun, ister sosyal hayatımızda olsun, ister özel hayatımızda olsun, yaptığımız her şeyi “doğm” yapsak bile güven öyle bir anda, bir gecede ya da bir günde oluşmaz.
Aynı zamanda güven bir tek olayla veya yaşanılacak olan anlık bir hayal kınklığıyla, anında yıkılabilecek hassas bir durumdur.
Kaybolan bir güveni tekrar kazanmak ise her şeyden daha zordur.
Güven zihinsel ve duygusal bir durum olup, her açıdan beklentilerle ve öngörülerle ilişkili bir inanç sistemidir.
O insana inanmaktır!
Bir insana “Sana güveniyorum” ve “sana inanıyorum” dediğimiz zaman, aslında bilinçdışı olarak söylemek istediğimiz şey “Sahip olduğun güdülerinle ve mevcut bilincinle senden daha iyi ve yapıcı şekilde davranmanı, beni ya da başka birini iizjneyecek, zora sokmayacak bir şekilde hareket etmeni ve başarılı olmanı bekliyorum ” demektir.
Yani;
“Bu işi çok iyi yapacağına ve mutlaka başaracağına”
inanıyorum ve bu konuda bu sorumluluğu ve yetkiyi sana verdiğimden dolayı içim rahat demektir.
Dahası “Sana güveniyorum” demektir. Bu durumda karşımızdaki insana güvenip onu desteklediğimizde, o insanın başaramamasını veya o insanın başarılı olamamasını düşünemeyiz bile.
Çünkü güven oluşturucu şekilde davranarak, o insanı motive ediyor ve yüreğini cesaretlendiriyoruz.
Güven dolu ilişkiler kurabilmek için, biraz sabırlı ve pozitif bir bilinçle yapıcı ve destekleyici bir tutumla biraz ısrarcı ve azimli olmamız gerekmektedir.
Dolayısıyla, pozitif ilişkiler oluşturmak ve iki tarafında kazancına o ilişkide pozitif sonuçlara ulaşabilmek, güven kurmamız ve güven duygusunu oluşturmamız için gereken zaman yatırımınızı yapmaya, ama doğru zamanlamayla ve bilinçli bir tutumla oluşturmaya gayret göstermeliyiz.
“Her iki tarafın da kazanana gelişecek olan bir ilişki, güvenle başlamalı ve uyumla sürdürülmelidir. ”
Ancak güvenle başlayan ve uyumla sürdürülen bir ilişkideki gelişmeler, bizleri arzu ettiğimiz başarıya ve mutlu sonlara taşıyabilir.
“Bir ilişki güven duygusuyla, uyum ve iyi niyetle başlarsa, o ilişkinin sonuçları mükemmel olur. ”
Oğuzhan Doğani / Tayfun Aysal