Çevre Kirliliği ve Karbon Salımı
Avrupa Parlamentosu, karbon kısıtlaması tasarısını reddetti. Sanayiler derin bir oh çekti.
Avrupa’da her endüstriyel tesisin belli bir karbon kredisi bulunuyor. Şirketler, ürettikleri mal karşılığında, sebep oldukları karbon salımı için belli bir ücret ödüyorlar. Bu kredilerin ya da kotaların daraltılması, şirketlerin ya daha fazla ödeme yapması ya da çevreyi kirletmeyecek veya az kirletecek alternatif yatırımlara yönelmesi anlamına geliyor. Tasarıya göre şirketler, daha az karbon şahmına zorlanacak, bunu başaramıyorlarsa daha fazla bedel ödemek zorunda kalacaktı. Avrupa’da 11 binden fazla üretim tesisi bulunuyor.
Komisyonun önerisi, rekabet ortamını bozacağı, ekonomiye de zarar vereceği gerekçesiyle şiddetle eleştirilmişti. Almanya Ekonomi Bakanı Philipp Rösler tasarının geri çevrilmesinden memnun. Rösler, karbon saliminin (kredilerinin) daha kısıtlanmasıyla hem Almanya’nın hem de Avrupa Birliği’nin sanayi üretiminin ağır darbe alacağını, bunun da durgunluk ve işsizlik döngüsü içinde kalan Avrupa için hiç de iyi sonuçları olmayacağını söylüyor.
ABD’DEN HİÇ UMUT YOK
Oysa Almanya Çevre Bakanı Peter Alt-maier, elbette ki karardan memnun değil. Altmaier’e göre, Avrupa’nın çevre programı ağır bir darbe aldı ve geri adım atılmış oldu. Avrupa Birliği dönem başkanlığı yapan İrlanda ise, sorunun üye ülkelerle bire bir görüşmeler çerçevesinde ele alınması için girişimlerde bulunacaklarını söylemekle yetindi.
En ilginç yorum ise ABD’den geldi. Time dergisi yazarlarından Bryan Walslı, “Çevre koruma yasaları, Avrupa’da işlemeyecekse, dünyanın neresinde işleyecek?” sorusunu ortaya attı. VValsh, şu görüşe yer verdi: “İş, çevre koruma, iklim siyaseti ve karbon ticaretine gelince ABD’de görülen umursamaz tavır olağandır. 2010’da çevre koruma yasalarının Amerikan Senato-su’nda öldürülmesinden sonra bu ülkeden zaten çevrecilik adına hiçbir şey beklenemez. Karbon salımı ile ilgili yasaların çıkmasından umudunu kesmiş Amerikalı çevreciler, Atlantik’in öte yakasına umutla bakardı. Avrupa, ABD’ye oranla yeşilin daha yeşil görüldüğü, evlerin ve otomobillerin küçük olduğu, enerjinin güneş, su, rüzgar gibi alternatif kaynaklardan sağlandığı, çevre sorunlarının ve küresel ısınmanın daha çok dert edildiği bir kıta. Ama görüyoruz ki Avrupa da, ekonomik darboğazın etkisiyle çevre yasalarını rafa kaldırmaktan çekinmemiş. Çevre koruma bilinci Avrupa’da bile olmayacaksa dünyanın neresinde olacak?
Avrupa’da her üretim tesisi, saldığı karbon dioksitin bir tonu için 2008’de 25 euro ödüyorken, bu rakam günümüzde 5 euro’ya kadar gerilemiş durumda. Avrupa Parla-mentosu’nun son kararı ise büyük bir hayal kırıklığı. Şimdi ton başına ödenen 5 euro bile daha düşük rakamlara çekilecek, böylece alternatif enerji yatırımları için çok az kaynak kalacak. İklim politikaları, ekonomilere daha çok dokundukça, en çevreci, en ye-şilci ülkeler bile geri adını atmaktan çekinmeyecek.”
KİRLİLİK TİCARETİ
Çevre kirliliği bütün dünyada, bireysel çabalarla, geçici önlemlerle, etkisiz politikalarla giderilmeye çalışılırken Avrupa’da bu işin tamamen ticarete döküldüğünü görüyoruz. Nedir bu ticaret?
Emisyon (salım) ticareti, Avrupa ülkelerinde sanayi çevrelerini hükümetlerle karşı karşıya getiren bir ticaret. Şirketler, resmi olarak kendilerine ayrılmış olan “emisyon izinleri”ni satın alıyor. Yaptıkları üretimin karşılığında atmosfere ne kadar karbon saldıklarıyla orantılı olarak devlete belli bir para ödüyorlar. Ancak şirketlere ayrılan emisyon izninin de bir sınırı var. Bu sınır aşılamıyor. Peki şirket, üretimini artırdığında ne olacak? Burada ticari zeka devreye giriyor. Büyük şirketler, limite ulaşamamış küçük şirketlerin kredilerini satın alıyorlar. Bu da sistemin, iyice karmaşık bir hal almasına, değişik bir ticaret biçiminin ortaya çıkmasına neden oluyor.
YARIM YÜZYILLIK KAVGA
Çevre ile ilgili kaygılar, 1960’lara kadar uzanıyor. O yıllarda çevre kirliliği diye bir kavram bilinmiyordu. Ama bilgisayarlar da giderek yaygınlaşmış, daha geniş analizler yapılmasına imkan verecek kapasitelere ulaşmıştı. Bilim adamları, 1972 yılında bazı Amerikan kentlerinin gelecekte ne kadar kirleneceği tahminlerini bilgisayarlara yaptırdılar. Önlerine çıkan tablo endişe verici olmalı ki, durumu hemen Amerikan Kon-gresi’ne rapor ettiler. Tek sorun hava kirliliği değildi. Kirli hava, yağmurlarla asitleşe-rek toprağa karışıyor, tarım ürünlerini tahrip ediyordu. Smithsonian Müzeleri’nin resmi yayın organında, 1995 yılında, üç milyon ton asit yağmurunun Amerikan topraklarına düştüğünün sanıldığı belirtiliyordu.
Bilim adamları, Kongre’den “Temiz Hava Yasası” çıkarılması için girişimlerde bulundu. Fakat Kongre üyelerini ikna etmek yirmi yıl sürdü. ABD, Temiz Hava Yasa-sı’nı 1990’da çıkardı. Pek etkili olduğu söy-lenemeyen bu yasadan başka hiçbir şey yapılmadı. Küresel ısınmayı önlemek, daha rahat nefes alınabilir dünya oluşturmak için oldukça yüksek rakamlı bütçelerle mücadeleye girişmek gerekiyor. Bu bütçeler de ülkeden ülkeye değişiyor. Çin, bir ton karbondioksitin atmosfere karışmasını önlemek için 2 dolar harcarken, bu rakam Norveç, Almanya, İsveç’te 18 doları buluyor. Bu bile düşük bir rakam gibi gözükebilir. Ne var ki sadece Avrupa’nın yıllık 900 milyon ton karbondioksit salımı olduğu düşünüldüğünde toplam harcamalar astronomik düzeylere çıkıyor.