Büyüme ve İstikrar Arasında Bir Tercih Yapmak Zorlaşıyor
PARA dergisinin bu yılki ilk sayısında 2012’yi değerlendiren yazımın başlığı “Ekonomin 2012’deki Temel İkilemi: Büyüme mi, İstikrar mı” idi. Bu ikilem, sonbahar aylarında iyice belirginleşti. İş dünyasının önemli bir bölümü ile Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, nihai tercihin büyümeden yana kullanılması gerektiğini savunuyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve TCMB Başkanı Erdem Başçı, dünya ekonomisindeki belirsizlikler nedeniyle istikrara öncelik verilmesini istiyor. Cevdet Yılmaz ve Nihat Ergün’ün bir orta yol bulunmasından yana oldukları gözlemleniyor. Başbakan Erdoğan’ın ise şimdilik tercihini açıkça ortaya koymadığını görüyoruz.
Esasında ekonomi yönetimi gelecek 1 ay içinde tercihini açıkça ortaya koyacak. 18 Eylül tarihinde toplanacak TCMB Para Politikası Kurulu, faiz koridorunun üst sınırını beklentiler paralelinde 0.5 puan düşürebilecek. Ancak Çağlayanın ve iş dünyasındaki büyüme taraftarlarının bu indirimi yeterli bulmayacağı tahmin ediliyor.
Eylül ayının ikinci yarısında toplanacak Yüksek Planlama Kurulu’nda 2013 yılı ile ilgili makroekonomik hedef ve politikaların belirlenmesi gündeme gelecek. Bu hedefler ekim ayının ortasında Maliye Bakanı Şimşek tarafından, 2013 bütçesi TBMM’ye sunulurken kamuoyuna açıklanacak.
Türkiye ekonomisinin bugünkü koşullarında bu iki temel hedef arasında tutarlı bir tercih yapmak kolay bir iş değil. Faiz oranlarında esaslı bir indirim ve hızlı ekonomik büyüme tercih edilirse, son aylarda gerileyen cari işlemler açığı tekrar tırmanmaya başlayacak. Bu ortamda AB ve dünya ekonomisinde yeni bir çalkantı, Türkiye ekonomisindeki istikrarı ciddi bir şekilde tehlikeye sokabilecek.
Ekonomi yönetimi istikrarı tercih ettiğinde ise düşen büyüme oranları iş dünyasındaki sıkıntıları artıracak. Hızlı büyüme döneminde işlerini genişletmek için kredi alan iş insanları geri ödemelerde zorlanacak. Yüzde 6’nın altındaki bir büyüme oranı gelecek dönemde işsizlik oranını tekrar yükseltmeye başlayacak. Türkiye ekonomisinin doğal büyüme oranı olan yüzde 5’in altında kalındığında, gelişmiş ülkelere yetişme süreleri de uzayacak.
2011 başında açıklanan yeni sanayi stratejisi ile geçen haziran ayında kesinleşen yatırım teşvik sisteminin sonuçlan, en az 1 yıl sonra ortaya çıkacağı için ekonomideki belirsizlikler artacak.
OLUMLU GÖSTERGELER VAR
Geçen hafta başında açıklanan ikinci çeyrek büyüme oranı beklentilerin altında kaldı ama yılın ikinci yarısı ile ilgili gösterge ve beklentilerin tümü olumsuz değil. Sayfadaki çizelgede görüldüğü gibi bazı göstergelerde iyileşme işaretleri var. tç talebin sonbahar aylarının etkisiyle son çeyrekte tekrar canlanması ve ihracattaki yeni bir artış ivmesi, 2012 yılının büyüme oranını yüzde 4 dolayına yükseltebilir. Göstergelerin çoğunluğunun ekonomide yatay bir seyri işaret etmesi, bir resesyon ihtimalinin epey düşük olduğunu düşündürüyor. Ayrıca TÜlK’in sanayi sektörü için düzenlediği ciro ve sipariş endeksleri artışım sürdürüyor.
Özel sektörün makine ve teçhizat yatırımındaki yüksek oranlı düşüş, ekonominin hem bugünü hem de geleceği için bir risk oluşturuyor. Ancak imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı yüzde 74.3 gibi epey düşük bir düzeyde bulunduğu için yatırımlardaki azalmanın olumsuz etkileri 2013’ten sonra kendini gösterecek. Gelecek aylarda iç talep tekrar canlanırsa girişimciler kullanılmayan kapasiteleri devreye sokabilecek. AB dışındaki ülkelere yapılan ihracatın artırılması için alınacak yeni önlemler, yıllık büyüme oranının yüzde 4’ün altına düşmesini önleyecek. Yürürlükteki teşvik paketinden beklenen sonuçların alınamaması durumunda devletin ekonomide, Güney Kore örneğinde olduğu gibi, daha aktif bir rol oynaması da gündeme gelebilecek. Kaynakların bir bölümünün kamu-özel sektör ortaklığı ile ileri teknoloji içeren yeni sanayi dallarına aktırılması cari işlemler dengesindeki kronik açığı da azaltmaya başlayacak.
Faruk Türkoğlu / Para Dergisi